Çete üyeliğinden kitap yazarlığına: Babayiğitliğin kitabını yazdı


Yiğit Muk, Almanyalı Türk gençleri arasında kelimenin tam anlamıyla babayiğitliğin kitabını yazmış bir isim. Birçok çete suçuna karışan Yiğit, keskin sirkenin küpüne zarar olduğunu anlamakla kalmamış. Ölümden ibret, hastalıktan ders almış ve Peygamberimiz'in (s.a.s.) istediği gibi öfkesine hâkim olan bir babayiğit olmuş. Ailesine yakınlaşmış, derslerinde de olağanüstü başarı göstermiş. Şimdi de yazdığı kitapla gençleri sokaktan çekiyor.

Bu hikâye, Berlin'in belalı semti olarak anılan Neukölln'de büyüyen ve istikbalin çete üyesi olmaya bağlı olduğunu düşünürken büyük bir dönüş yaşayan Yiğit Muk'un hikâyesi. Yiğit'in ünü, İsviçre'ye kadar gitmiş. İsviçre'nin TeleZüri televizyonundan Markus Gilli de Yiğit'in ibret dolu hikâyesini dinlerken, "Bu hikâye, insanın kulağına bir mucize gibi geliyor." diyor.

İtibar kazanmayı, saygı görmeyi okuyup meslek edinmekten ziyade her gün adam dövmekte gören ve etrafına bu şekilde kök söktürürken birdenbire özüne dönen Yiğit, 2012 yılında Almanya'nın en iyi Abitur notunu (1.0) almış.

Yiğit şimdi 28 yaşında. Hayatının önemli bir bölümünü üniversitede Ekonomi Bilimleri okumakla ve spor müsabakalarına hazırlanmakla geçiriyor. Bu yıl Los Angeles'teki 'Brasilian Jiu Jitsu' yarışmasına katılmayı ve altın madalya almayı planlıyor. İnsanların refah seviyesinin eşit olması için faaliyet gösteren bir sosyal şirket kurmayı ise hayatının projesi olarak görüyor. Bunu da oldukça alçakgönüllü bir ifadeyle dile getiriyor: "Bu uğurda bir tekerlek olmak istiyorum." Yiğit, hangi meslekte daha çok para var düşüncesinden uzak durduğunu söylüyor ve ticaret felsefesini şöyle özetliyor: "Yaptığım işten zevk alırsam o işi iyi yaparım, iyi yaparsam kesinlikle iyi de kazanırım."

ÇETE ARKADAŞLARININ YARISI HAPİSTE

Yiğit'in geçmişi hiç de böyle derin düşüncelerin insanına has olaylar içermiyor. Geçmişteki şiddet ağırlıklı zevklerinin yerini şimdi yardım etmek almış. Çetecilik yıllarındaki arkadaşlarının yarısının şu anda hapishanede olduğunu söyleyen üniversite öğrencisi, dışarıdaki arkadaşlarının çoğunu sokaktan almayı başarmış, hatta bazılarının uyuşturucuyu bırakmasında yardımcı olmuş. Yiğit, bu geçmişine yer verdiği 'Muks Mäuschenschlau' adlı kitabıyla insanlara yardım etmeyi artık bir sistemli bir proje haline getirmiş.

Kitap geçtiğimiz ekim ayında 18 bin adet basılmış ve kısa süre içinde çok reklam yapılmamasına rağmen 15 bin adet satmış. Yazarı ise gelen tepkilerden oldukça memnun: "Çok sayıda mektup ve e-posta alıyorum. 'Beni çok iyi motive ettin', 'Çetemden çıkmak için yol arıyordum, bana ufuk sundun' diyen gençler, 'oğlumun durumu için ne yapabilirim?' diye soran anneler var."

"ALMAN MEDYASINA HABER İÇİN SORUNLU TÜRK GENCİ LAZIM"

Yiğiti'in kitabına İsviçre'den, Çek Cumhuriyeti'nden ilgi gösterilmiş, fakat aynısını Alman medyası için söylemek güç. Özellikle özel televizyonların ilgisizliğini ilginç bulan başarılı genç, ilgi gösterenlerin önce röportaj talebinde bulunduğunu, altı ay beklettikten sonra hepsinin reddettiğini anlatıyor. Yiğit tepkisini şu sözlerle gösteriyor: "Aslında çok enteresan bir hikâyem var. Demek ki ilgilerini çekmemiş. Demek ki onlara haber yapmak için sorunlu Türk genci lazım."

Yiğit henüz 13-14 yaşlarındayjen arkadaşlarıyla birlikte çete kurmuş ve her gün, kendi deyimiyle, rakiplerini bayıltana, hastanelik edene kadar dövmüşler. Ancak şansları her zaman yaver gitmemiş. Bir arkadaşları bu kavgalardan birinde ölünce Yiğit düşünmeye başlamış. Birlikte oturmuşlar ve kendilerine 'Bu böyle devam edemez, biz ne yapıyoruz?' sorusunu sormuşlar. Fakat Yiğit diğer arkadaşları gibi bu sorgulamayı 3-4 hafta sonra unutmamış. Ölen arkadaşının anne-babasının nasıl ağladığını görünce kendi anne-babasına daha yakın olması gerektiğini daha iyi anlamış. Cenaze namazında imamın aktardığı hadisler de üzerinde büyük bir etki yapmış.

ANNE-BABAM SİGARA İÇMEDİĞİ İÇİN UYUŞTURUCUYA SAPLANMAMIŞ OLABİLİRİM

Cenaze namazının ardından Yiğit farklı bir yol tutma konusunda daha kararlı bir hale gelmiş. Uyuşturucu satıp çok pahalı arabalarla gezen Türk gençlerinden başka örnek yüz tanımadığı semtte kendisi en güzel örneği sergilemiş, bataklıkta yetişen bir gül gibi başka güllerin önünü açmış.

Yiğit 17 yaşında çeteden ayrılmış. Uyuşturucuya bulaşmamış olmak onun için büyük bir şans olmuş. Alabildiğine saldırgan hale geldiğini ve günde iki-üç kez kavgaya girdiğini hatırlayan genç buna rağmen uyuşturucu almamasını paradoks bir durum olarak görüyor ve altı çizilmesi gereken şu tahminde bulunuyor: "Benim anne-babam sigara içmiyor, belki bundan da olabilir. Bilmiyorum içimde istek yoktu."

Yazarın çeteden ayrılması gibi derslerinde kaydettiği 180 derecelik dönüşüm de Almanya'da yaşayan Türk gençleri için oldukça değerli bir motivasyon kaynağı. Yakalandığı ölümcül hastalığa sabreden Yiğit'e, sevincini ve üzüntüsünü paylaştığı annesinin varlığı çok yardımcı olmuş.

Yiğit, daha ilkokul sıralarındayken birçok Türk çocuğunun başından geçenleri yaşamak zorunda kalmış. 3. sınıfı tekrarlamak zorunda kalan öğrenci için öğretmenleri 'Hauptschule' tavsiyesinde bulunmuş. Annesi ise oğlunun semtteki daha iyi bir Realschule'ye gitmesi için çaba göstermiş. 9. sınıfa geldiğinde çalışması gerektiğini anlayan Yiğit birden sınıf birincisi olmayı başarmış. Ne var ki yakalandığı ölümcül hastalık sebebiyle okula devam edememiş ve 18 yaşındayken 4,9 not ortalaması ile ortaokulu bitirmiş.

ANNEM SEVİNSİN DİYE ABİTUR İÇİN ÇALIŞIYORDUM

Yiğit o günleri şöyle anlatıyor: "Ölümden döndüm, neredeyse sınıfta kalacaktım. Öğretmenler raporum olmasına rağmen hasta olduğuma inanmadılar. Bu annemi çok üzdü. Çünkü benim Abitur yapmam onun en büyük hayali idi. Ben annem sevinsin diye Abitur yapayım derken onlar bana 'Sen hiçbir zaman Abitur yapamayacaksın' diyorlardı."

Sağlığı normale dönen Yiğit hemen Abitur yapmasına imkân sağlayan ortaokul mezuniyetleri için bir sene ders çalışmış ve nihayet Abitur yapma hakkını kazanarak özel bir okula yazılmış. Bu süreci şöyle özetliyor Yiğit: "Okulda kısa şort ve atletle geldiğim için sınıf arkadaşlarım bana 'Bu Türk'ün burada ne işi var?' gözüyle baktılar. Öğretmenlerim ise bana 'Bu çocuk nasıl iyi olabilir?' gözüyle baktılar ve öyle davrandılar. Onların yardımı sayesinde gerçekten çok çok ilerledim. O yıl sadece o okulun değil, Almanya'nın en iyi Abiturunu aldım."

TÜRK AİLELER ALMAN AİLELER GİBİ ÇOCUKLARININ BAŞARISINI TAKDİR ETMİYOR

Almanya'da Türk gençlerinin saldırganlığı, tembelliği, ataerkil ve maçoluğunun Alman medyasında sık sık ele alındığı o yıllarda Yiğit'in bu başarısı sadece Tagesspiegel gazetesinde bahis konusu olmuş. O da siyasetçi Özcan Mutlu'nun gayretleri sayesinde. Durum şimdi de farklı değil. Yiğit'i başarılı bir öğrenci olarak bilim çevreleri bile keşfetmişken, medya ve siyaset henüz ondan habersiz. Geçtiğimiz günlerde bilim insanlarının katıldığı bir toplantıya çağrılan Yiğit burada tecrübelerini anlatmış. Bilim adamlarının vardığı sonuç ise şu olmuş: "Alman aileler çocuklarını daha çok takdir ve tebrik ediyorlar. Türk ailelerde ise başarı bir beklenti." Yiğit bu bulguyu kendinden örnek vererek doğruluyor: "Benim babam bana Almanya'nın en iyi Abitur ortalamasını aldığımda ilk kez 'Aferin!' dedi.

Annesinin ise Yiğit'in hayatında özel bir yeri var. "Sevdiğimiz ve sevildiğimiz insanlar lazım bize." diyen eski çete üyesi, her sınavdan sonra annesini aradığını, onunla sevincini paylaşmak istediğini söylüyor. "Çünkü" diyor Yiğit, "Sevinç paylaşınca azalmıyor çoğalıyor. Her insanın böyle sevincini paylaşacağı annesi babası veya kardeşi olmalı."

KİTABI YAZMAYA NASIL KARAR VERDİ?

Yiğit, kitap yazmaya nasıl karar verdiğini ise şöyle anlatıyor: "Abiturdan sonra Tagesspiegel gazetesinde benim hakkımda bir haber çıktı. Bir arkadaşım da adam öldürmeye teşebbüsten hapisteydi. Sosyal yönü çok zayıf biriydi. Bu yazıyı okumuş ve inanamamış. 'Ne, Yiğit bizim en kötümüzdü!' demiş. Bu arkadaş sonra hapisten çıktı, ortaokuldan mezun oldu ve Abitura başladı. Bütün düşünceleri de değişti. 'Tamam, ben artık dövüşmüyorum, uzaklaştım böyle şeylerden' dedi bana. Kendi kendime 'bir gazete yazısıyla bu çocuk böyle değiştiyse, kitapla ne yapabilirim?' diye kendime sordum. Anladım ki, birçok gence ulaşabilirim, birçok anne-baba, öğretmen ve politikacıya ulaşabilirim diye düşündüm ve Allaha şükür beklediğim tepkileri de aldım."

KİTAPTA NE ANLATIYOR?

"İnsan istediği her şeyi yapabilir. Bunun hiçbir sınırı yok. Sınırı biz koyuyoruz. İstiyorum ki problemli gençlere bu noktada bir perspektif sunayım, hayatlarını bir düzene sokmalarında yardımcı olayım. Bu motivasyona sahip olsunlar. Çete üyesi olduğumda sokaklarda hayatim nasıl geçiyordu, anne-babaların, öğretmenlerin elleri kolları nasıl bağlıydı, bununla birlikte bazı öğretmenler gençlerin hayatını nasıl cehenneme çeviriyordu, bunları anlattım."

TÜRKÇE YABANCI DİL OLARAK VERİLMELİ

"Ben İzmirliyim, kendimi Türk olarak görüyorum, her sene izne giderim, geçen sene kitaptan dolayı gidemedim. Bilmiyorum bu ülkede Türkçe, Arapça yabancı dil olarak verilmez. Bunu anlamıyorum. Bu ülkede İngilizce, Fransızca var, her şey var, bunlar yabancı dil olarak veriliyor. Bence Türkçe de yabancı dil olarak verilmeli ve öğrencilerin bu dili seçme imkânı olmalı. Çünkü burada çok sayıda Türk ve Arap var Onlar da bu ülkenin bir parçası. Entegrasyon asimilasyon anlamına da gelmemeli. Bizim de belli bir kültürümüz, dilimiz, dinimiz var. Bunları unutmamamız gerekiyor. Fakat Almanların bize yaklaşması gerektiği kadar bizim de Almanlara yaklaşmamız lazım. Politikacılar zamanında Türkleri hep aynı yerlere yerleştirdiler, Neukölln'e, Kreuzberg'e yerleşen Türkler Almanca olmadan yaşamaya alıştı. Hâlbuki dil entegrasyonun anahtarı. Mültecilerde aynı hatanın yapılmaması gerekir."

NEUKÖLLN'DE BÜYÜMENİN AVANTAJLARI DA VAR

"Neukölln'de yaşamam bana Türkçemin olmasının yanı sıra birçok şey kattı. Farklı kültürlerle büyüyoruz ve bu bizim farklı kültürlere karşı daha anlayışlı olmamızı sağladı. Neukölln sokaklarında büyüdüğüm için tehlike anında soğukkanlı olmayı, düşünce kalkmayı öğrendim. Birçok avantajı var, ama şans da lazım, çünkü sonum hapis de olabilirdi. Arkadaşlarımın çoğu hapse düştü ve bu sermayeden faydalanamadılar. Bu yüzden kendimi şanslı sayıyorum."

TÜRK DERNEKLERİNİN PROGRAMLARINA KATILMAYA HAZIRIM

"Türk derneklerinin ilgisi az da olsa artıyor. Facebooktan sesleniyorlar, camilere gelip konuşmamı istiyorlar. Bunlar var ama henüz çok az. Seminerlere, konferanslara çağırılırsam katılmaya kesinlikle hazırım. Ben hiç bir zaman kökümü unutmak istemiyorum. Bana hayatımda insanlar yardımcı olmuşsa, ben de aynı yolla insanlara yardımcı olmak istiyorum. Bu yardımı görüp de 'Haa oluyormuş' demenin önemini biliyorum.

Arkadaşlarımın yarıdan fazlası hapiste, bazıları dönüş yapmayı başardı, gayet normal bir yaşam sürüyorlar, bazılarının çocukları var, biri bisiklet alıp satıyor, biri ithalat ihracat yapıyor, biri psikolog olmak istiyor, birçoğunu sokaktan çekmeyi başardım. Birçoğu uyuşturucuyu bırakmayı başardı."

ANNE-BABALAR NE YAPMALI?

"Bunun için standart bir ölçü yok. Bir anne veya baba çocuğuna 'Ben sana inanıyorum' duygusunu verse ve ‚Ne olursa olsun, ben seni her zaman seveceğim, ama bir gün ben de yok olacağım' derse o zaman her şeyi yapmak elinde olan çocuk da kendi sınırlarını kendi kendine koyabilir. Çok fazla baskı yanlış olabilir, az baskı da yanlış olabilir. Orta yolu bulmak lazım. Anne-baba da, çocuk da kendi kendisiyle mutlu olabiliyorsa, aynaya bakabiliyor, 'Çok büyük yanlış yapmadım' diyebiliyorsa, her gün her hafta yeni kapılar açılabilir. Açılıyor da.. Bunun için gerekli olan sabır."

İNSAN KENDİ KISMETİNİ ARAMALI

"Her öğrencinin 1,0'lık Abitur yapması da gerekmiyor. İnsan kendi kısmetini aramalı. Bunu kimi müzikte bulur, kimi sporda. Eğer öğrenci kendini zorlayarak okula giderse, dersine çalışırsa bir gün zevk de alır. İyi çalışan herkes Abituru alır ama illa Abitur alacak diye bir şey de yok."

GERÇEK BABAYİĞİT

"Çete üyesiyken adam dövmek bize bir başarı olarak gösterildi. Adam döverek saygı gördüm, bu hoşuma gitti, çünkü güzel bir duyguydu. Spor ise beni bu şiddetten uzaklaştırıyor. Sporla kendime olan özgüvenim artıyor ve tatmin oluyorum. Bir olay çıktığında o anı kontrol edebiliyorum, çünkü gücüme güveniyorum. Asıl güç de zaten o. Rasulullah'ın (s.a.s.) de dediği gibi: Gerçek babayiğit, güreşte rakibini yenen değil, öfkelendiği zaman nefsine hakim olandır." CİHAN
<< Önceki Haber Çete üyeliğinden kitap yazarlığına: Babayiğitliğin... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER