Bush'un
PKK'yı değerlendirirken
İran'a saldırı planını da dikkate aldığını vurgulayan Bülent Alirıza,
Barzani ve Talabani'yi de 'yakın tarihten' örnekler vererek uyardı.
Bülent Alirıza, Bush
yönetiminin İran planını anlatırken
Irak'a yönelik iki operasyondan 1940'lara dayanan süreçte olup bitenlerden ve dönemin aktörlerinden sık sık örnekler veriyor. Her biri "ibret alınmadığından tekerrür eden" örnekler...
Merkezi
Washington'da bulunan Uluslararası Stratejik
Araştırmalar Merkezi'nin (CSIS)
Türkiye Araştırmaları Başkanı Bülent Alirıza'ya göre ABD Başkanı
George W. Bush, "büyük olasılıkla” İran'a saldıracak.
Bülent Alirıza, Bush yönetiminin, Türkiye-ABD ilişkilerini geren "kuzey Irak'tan Türkiye'ye yönelen PKK
terörüyle mücadele"sinin "İran'a saldırı" planı çerçevesinde de değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.
İran'a saldırının işaretleri neler? Bu yolun taşları nasıl döşeniyor?
Başkan Bush'un ve Yardımcısı Dick Cheney'in konuşmalarını, Kongre'nin İran
Devrim Muhafızları'nı
terörist ilan eden karar almasını ve "askeri gücü de kullanabiliriz" sözlerini ciddiye almak lazım.
Irak savaşı öncesi söylenen sözleri hatırlayalım... Yine Irak savaşı öncesi Bush yönetimi, "bu plana karşı çıkarsanız teröre karşı yumuşak davranmış olursunuz" diyerek kaç tane senatörü kendi yanlarına çekmişlerdi. İran konusunda da "elimizde birtakım somut bilgiler var" ve "İran nukleer silaha çok yaklaştı" diyebilirler. Devrim Muhafızları ile ilgili kararın Senato'dan çok kolay çıktığı unutulmamalı. 1979'da Tahran'da
Amerikan dplomatlarının rehin alınmasından sonra İran'a karşı bir tutum da var Amerika'da.
Aynı şeyler mi tekerrür ediyor?
Vietnam'daki savaş kaybedilmek yolundayken Başkan Nixon, savaşı
Laos ve Kamboçya'ya genişletti. Bush'un da savaşı İran'a genişletme eğilimi var. ABD yönetimi "bu işi diplomatik yoldan çözmeye çalışıyoruz diyor ama aynı şeyi Irak'a saldırı öncesinde de söylemişlerdi. Bir dedikodu var; Bush şöyle diyormuş: "Başkanlıkta son günümde bile olsa İran tehdidini ortadan kaldıracağım. Çünkü benden sonrakiler yapamayacak."
Nasıl bir saldırıdan sözediyoruz?
İran'a asker gönderme niyeti yok. Bu işi füzelerle, uzun menzilli
bombardıman uçaklarıyla yapmayı düşünüyor. Hedef de oradaki nükleer çalışmaların yapıldığı yerler ve Devrim Muhafızları'nın karargahları. Onları terörist ilan etmişti ve şimdi "
Küresel terörizme karşı küresel savaş devam ediyor, bu onun bir parçası" diyecek. Konuyu çok yakından takip eden bir Amerikalının söylediği gibi, "havadan saldırı bizim için 6 günde bitecek ama İranlılar için asıl savaş o zaman başlayacak."
WASHİNGTON'DA CHENEY-RİCE SAVAŞI
Peki İran'a saldırı Irak'tan daha büyük bir hata olmayacak mı ABD için?
Kesinlikle...
İrak'a saldırının bir hata olduğunu Amerikan halkı kabul ediyor. Ama İran'a saldırı tehlikesi çok ciddidir. Şu anda Washington'da çok ciddi bir savaş var yönetim içinde. Başını Başkan Yardımcısı Cheney'in çektiği grup, "
Askeri önleme geçmemiz gerekiyor" diyor. Başını
Dışişleri Bakanı Rice'nin çektiği diğer grup ise "daha da sertleştirilmiş
ambargoyla ve AB ülkelerinin
yardımıyla İran tehdidini giderebiliriz" diyor. Geçenlerde Rice'ın yardımcısı Nicholas Burns, Ankara'nın kapısını çaldı. Eğer Türkiye'yi ikna edebilmiş olsaydı, yani Türkiye İran'la parafe ettiği enerji anlaşmasını imzalamaktan vazgeçseydi, "bakın diplomasi ve ambargo yoluyla netice alıyoruz " diyebileceklerdi. Bunu yapamadı. Sadece Türkiye'nin değil başka ülkelerin de kapılarını çaldılar; oralardan da olumsuz
cevap aldılar. Askeri önlem isteyen takımın eli güçlendi.
Bush yönetimini bu kadar güçlü kılan ne?
Burada
kilit nokta Cheney'in Bush üzerindeki tartışılmaz etkisi. Bugüne kadar hiçbir başkan yardımcısının bu kadar güçlü etkisi olmadı. Bugünkü yönetimi "Bush-Cheney yönetimi" olarak görmeli. Irak savaşında da diplomatik çözüm grubunun başını
Dışişleri Bakanı Colin Powell çekiyordu. Ama kaybettiler. Aynı şekilde gücünü giderek kaybettiği geçen gün Washington Post'ta çıkan önemli bir yazıda da vurgulanan Rice'ın Cheney'e daha fazla direnemeyeceği ve kaçınılmaz olan alternatifi -geçen defa olduğu gibi- son dakikada benimseyebileceğine dair görüşler var.
1 MART TEZKERESİNİN ETKİSİ SÜRÜYOR
Bu da en çok Türkiye'nin başını ağrıtacak demiştiniz.
İki müttefik birtakım konularda anlaşmıyor. Irak savaşında müttefiklerden biri savaşa giriyor ve diğer müttefikten yardım istiyor. O da kendi haklı gerekçeleriyle "hayır" diyor. Şu anda diğer müttefik ötekine gidiyor, "sen Irak'tasın, askerinle orayı
kontrol ediyorsun. Bana oradan tehdit var" diyor ve bu tehdidin kaldırılması için
destek istiyor. Aylar boyu cevap almıyor. Son görüşmelerde ancak birtakım sözler veriliyor...
Müttefiklik kavramını sorgulamak gerekiyor o halde.
Soğuk savaş döneminde kurulmuş bu
ittifak o zaman sağlamdı. 1991'in sonunda
soğuk savaş bitince bu ilişki bir bocalama dönemine girdi. Çünkü gerekçe ortadan kalkmıştı. Sovyetler Birliği'nin tehdidi ortadan kalkınca bu iki müttefik o boşluğu nasıl dolduracakları konusunda 15 yıldır anlaşamadıar. İki tarafın oturup bu ittifakın ne olduğunu, iki tarafın birbirine ne verebileceğini, ne alabileceğini, anlaşıp anlaşamadıkları konuları geniş kavramlar kullanmadan belirlemesi lazım. Tek tek ülkeleri,
bölgeleri, sorunları konuşmak lazım.
* * *
ABD,
PJAK'la PKK'yı nasıl ayırıyor
"PKK ortak düşmanımız; ortadan kaldıracağız" gibi sözler ne kadar anlamlı?
Kuzey Irak'tan Türkiye'ye yönelik tehdidi anlayabilmek için İranlı
Kürtlerin iran'a karşı kurduğu
örgütün faaliyetlerine de bakmamız gerekiyor. Orada ABD'nin de desteklediği PJAK adlı bir örgüt var.
Kuzey Irak'ta bir yerel Kürt yönetimi var ama PKK da var, PJAK da var. Bu örgütlerden biri ABD'nin de direkt veya dolaylı desteğiyle İran'a saldırı halinde. Diğeri ise müttefikini tehdid ettiği için "benim de düşmanım" diyor. Peki iki örgüt de aynı bölgede yan yana çalıştıklarına göre ABD nasıl bir ayırım yapabiliyor aralarında? Daha da önemlisi, ikisine de destek verdiği iddia edilen
Mesut Barzani ikisi arasında ayırım yapıyor mu? Yapmıyorsa, hangi
hedefler için onlara destek veriyor ve kimin talimatıyla veriyor?
PARALARINDA ORGANİK BAĞ VAR
ABD'nin İran'a saldırı hedefini şu ana kadar olanları da hesaba katarak daha geniş çerçevede değerlendirmemiz lazım. İran doğuda, dış bir ülkenin desteğine sahip olduklarını söyleyen Beluclar trafından saldırı altında.
Güneyde ise Arapların yaşadığı Kuzistan-dan, bölge ülkelerinden birinin istihbarat servisinin de yardımıyla İran'a yönelik
eylemler var. PJAK'a gelince.. Birkaç hafta önce İranlılar 12 PJAK üyesini yakaladı. İkisi
Türk vatandaşı çıktı. Sessiz sedasız Türkiye'ye verdiler onları. O iki Türk vatandaşının kimler olduklarını tahmin edebiliriz. Demek ki aralarında organik bağ var.
"Ortak düşman" sayılan terör örgütüyle organik bağına rağmen İran'a karşı PJAK'ı destekleyen ABD ile Türkiye PKK'ya karşı mücadelede nasıl anlaşacak?
Zor, çok zor...
"Ortak düşman" ifadesi de pek geçerli değil yani...
Dahası da var. Daha önce de ABD PKK'nın terörist bir örgüt olduğunu söylemişti. Kendi terörist listesinde de var zaten. Hatta yönetime yakın bir isimle konuşurken söylemişti; ellerinde, bulunduklarında teslim edilecek 10 PKK'lının listesi var. Bal gibi nerede olduklarını biliyorlar. Gidip alsınlar. Daha da genişletirsek, ABD'nin "şer cephesi" dediği İran ve
Suriye PKK konusunda Türkiye'ye destek veriyor; Türkiye'nin "müttefiki" ABD destek vermiyor. Bu nasıl bir stratejik ittifak?
TÜRKİYE GİRERSE İRAN'A EMSAL OLUR
Türkiye'nin girip almasına da izin vermiyor ABD...
Başta gelen nedenlerden biri; "siz girerseniz başka ülkelere de emsal teşkil eder" endişesi... Yani İran da PJAK'ın peşinden girer korkusu. İkinci sebep de Iraklı
Kürtlerle ilgili. 1
Mart 2003'den sonra ABD, Iraklı Kürtlerle bir "taktik ittifak" kurdu. Şu anda ABD'nin Irak'taki en yakın unsuru Iraklı Kürtler. Halen Irak ordusu üniformasını giymiş, General
Petraeus'un yanında savaşan en güvenilir askerler peşmergeler. Barzani ve Talabani'nin güneye sevkettiği peşmergeler... Durum buyken Türkiye'nin onların yaşadığı bölgeye onlara göre saldırıda bulunması, en azından onların gözünde ABD'nin güvenilirliğini zedeleyecektir. Bunu Petraeus da, Centcom da istemiyor. ABD'nin PKK terörü ile mücadele eski koordinatörü Ralston şimdi anlatıyor; "Ben muhatabımdan aldığım mesajı
sisteme aktardım ama sistem bana istediğim karşılığı, yani Türkiyenin istediğini vermedi." Sebebini biliyoruz... Iraklı Kürtler Başkan Bush'un tarihte nasıl anılacağını belirleyecek olan Irak'ta Kürtler çok önemli bir müttefik. Kuzey Irak'taki durum daha sakin ve onun da bozulmasını istemiyor. Son zamanlarda "Bakın Irak'ta durum iyiye gidiyor, ölenlerin sayısı azaldı" derken Türkiye Kuzey Irak'a girerse bu kez Demokratlar, "Hiç de öyle değilmiş" diyecek.
Peki Türkiye'nin ne düşündüğü önemli değil mi?
ABD bunları yaparken Türkiye'yi de gücendirmek istemiyor.
Savunma Bakanı Gates'in de söylediği gibi, Irak'a giden malzemenin yüzde 70'i
İncirlik üssünden gönderiliyor. Bush açısından Iraklı Kürtleri rahatsız etmeden Türkiye'yi de gücendirmeden bir ara formül bulmak önemli. Bunu daha önce de yaşadık. 90'lı yıllarda Birinci
Körfez Savaşı sonrasında Türkiye ile ABD arasında sorunlar yaşandı. O dönemde tırmanan PKK terörüne ABD'nin dolaylı destek verdiği iddia edilmişti. Hatırlanacaktır... O dönemde de ABD açısından en önemli faktör yine İncirlik'ti. Çünkü İncirlik'ten kalkan uçaklar Kürtlerin yaşadığı bölge üzerinde devriye yaparak
Saddam'ın saldırmasını engelliyorlardı. İncirlik kilit faktördür. Kilit faktor olduğunu yakın zamanda
Ermeni konusunda da gördük.
İNCİRLİK'İN ALTERNATİFİ YOK
Ya İncirlik "anahtar faktör" olmaktan çıkarsa?
Kuzey Irak'ta bir hava üssü konuşuluyor. Bu bir spekülasyon. Şu anda İncirlik'in alternatifi yok. ABD, Ermeni tasarısının Dış İlişkiler Komitesi'nde kabulü sonrasında bunu araştırdı. Çünkü çok ciddi bir eylem bekliyorlardı Türkiye'den. İncirlik'in kapatılması değilse de uçuşların engellenmesi, sınırlanması gibi... Ama "kısa vadede tatminkar bir alternatif bulamayız" dediler. Savunma Bakanı Gates de, "çok daha pahalı ve riskli" olacağını söyledi. Ayrıca, geçenlerde
Temsilciler Meclisi bölgede kalıcı bir üs inşa edilmesi için para verimesini yasakladı. Daha önce Senato'da ek
ödenek tasarısına bir madde eklendi "kalıcı üs için kullanılamaz" diye. Yani Kongre'nin iki kanadı da kuzey Irak'ta kalıcı üs inşa edilmesini yasakladı.
ERDOĞAN'IN SERT SÖZLERİ ETKİLİ OLDU
Başbakan'ın sert açıklamaları Beyaz Saray'da etkili oldu mu?
Oldu. Şu açıdan oldu. İlişkilerin daha da kötüleşmesi istenmeyen birşey. İncirlik konusu mesela. ABD, Türkiye'nin dile getirdiği müdahaleyi engellemek için birşey yapması gerektiğini kabul etti. Başbakan Erdoğan'ın Bush'la görüşmesinde birtakım hedefleri vardı. Bush'un ise tek bir hedefi vardı: geniş kapsamlı bir askeri müdahaleyi önlemek. Onun açısından bakıldığında istediğini aldı. Somut birşey. Başbakan Erdoğan'ın aldıklarının somut mu soyut mu olduğunu ise önümüzdeki günlerde göreceğiz. Başbakan gelmeden önce başka şeylerin yanısıra kampların kapatılmasını, elebaşlarının teslimini istemişti. Bunlar gerçekleşmeyecek şu an gördüğümüz kadarıyla. Ama ABD'nin bunları sağlayabileceği 8 askerin salıverilmesiyle anlaşıldı. Belli ki orada bir gücü var ama şimdiye kadar kullanmadı. Bu hareketiyle atmosferi yumuşattı ama aynı zamanda istediğinde birşeyler yapabileceğini de gösterdi. Şimdi "istihbarat vereceğim" diyor. Ama “ben senin müttefiğinim, şimdiye kadar neden vermedin” ya da "daha önce verdiklerin neydi?" denebilir.
Hiçbirşey değişmez mi?
Değişir. İki noktayı vurgulamamız lazım bundan sonraki dönem olabilecekler için; 1- PKK terörü bir süre durur. ABD dolaylı bir şekilde bunu sağlamaya çalışacaktır. 2- Aynı zamanda ABD, Mesut Barzani'nin her Allah'ın günü televizyonlara çıkıp Türkiye'ye yönelik laflar söylemesini engelleyecektir.
Ama bu Türkiyenin sorununu ortadan kaldıracak mı, kesinlikle hayır. Kamplar orada durmaya devam edecek, PKK ile Iraklı Kürtler arasında alt düzeyde birtakım temaslar devam edecek.
BİR KART DAHA VAR AMA…
Yani ilişkilerin gerçek anlamda strtejik ilişki haline dönüşmesi için Türkiye'nin İncirlik'ten başka argümanı yok mu?
Var ama 'tersten' bakarsanız var. Türkiye'nin İran ve Suriye ile daha da yakınlaşması. Bu da bir
karttır. Ama o da Türk-Amerikan ilişkilerini bozacak bir karttır. Özellikle Kongre'de. Oradaki Türkiye karşıtlarının eline yeni bir koz verir.
Önemli bir kart ama onu yönetmek zor.
Evet zor, çok zor. Ralston dahil burada cok insan Bush'un Türkiye'yi İran ve Suriye'nin kucağına attığını söyluyor. Çok dikkatli oynanması gereken bir kart. Ben Türkiye'nin o noktada olduğunu sanmıyorum.
* * *
ABD için Kuzey Irak değil, güney Irak önemli
Irak üçe bölünür mü?
ABD yönetimi bunu desteklemiyor. Burada önemli olan kuzey değil Güney Irak. Çünkü bölünürse burada bir Şii devleti kurulacak. Şii devletinin kurulması ABD'ye çok yakın, petrol sağlyan bölge ülkelerini rahatsız edecek, İran'ın nüfuzunu arttıracak. Stratejik açıdan baktığımızda Kuzey Irak'ın ABD için zerre kadar önemi yok. Stratejik önemi olan bölge bellidir:
Basra Körfezi, petrol... Kuzey Irak'ta ne bir kalıcı ABD üssü, ne de bir Kürt Devleti mümkün görünüyor...
BARZANİ'YE TARİHİ HATIRLATMA
Sanırım bu konuda sadece bölgedeki yönetimin liderleri farklı düşünüyor?
Kürtler 70'li yılların ilk yarısında yine isyana kalkmışlardı ABD ve İsrail'in desteğiyle. Sonra 75'te Cezayir'de İran Şahı ve
Saddam Hüseyin, Şattülarap'ın bölünmesi konusunda anlaşınca Şah, ABD ve İsraillilerin bölgeden çekilmesi için 48 saat verdi, çekildiler. Molla Mustafa Barzani'nin dağlardan kaçması o dönemdedir. Sonra Saddam kuzeye girdi ve herşeyi mahvetti. Daha sonra dönemin ABD Dışişleri Bakanı olan Henry Kissinger'e "Kürtleri nasıl öyle bıraktınız" diye sorduklarında, "
İstihbarat işi bir bagış değildir, iyilik değildir. Biz orada bir istihbarat işi yapıyorduk, bitti çekildik" diyecekti. Ardından 1991'de Körfez Savaşı başlıyor, bu kez
baba George Bush "ayaklanın" diyor bunlara. Sonra koskoca Amerikan ordusu Irak'ı Kuveyt'ten atmış ve hala oradayken Kuzey Irakta neler yaşandığını gördük... Daha geriye gidersek; Kürtlerin ayaklanarak ilk kurduğu cumhuriyet 1946'da Sovyetler'in hakim olduğu dönemde İran'ın kuzeyinde Mahabat
Cumhuriyeti'dir. ABD baskısıyla Sovyetler çekilince Mahabat Cumhuriyeti'nin Başkanı
Muhammed Mahabat kentinde asılıyor. Onun Savunma Bakanı kimdi; Molla Mustafa Barzani... Peki Mahabat Cumhuriyeti'nin ilk ve son başkanının oğlu şu anda nerede? Barzani'ye danışmanlık yapıyor. Irak'ta şu anda de fakto bir devlet keyfini yaşayan Iraklı Kürtler, aynı zamanda Türkiye'de, İran'da ve Suriye'de yaşayan Kürtlere ev sahipliği yapıyor ve bir "pan-Kurdizm" rüyasını canlı tutmaya çalışıyorlar.
YENİ ŞAFAK