Eğitimde doğru iletişim kuruyor muyuz?

Her Eylül’ün başında sonbaharın gelişini haber veren yapraklara eşlik eder okulların açılma işaretleri...

Eğitimde doğru iletişim kuruyor muyuz?

Kırtasiyelerde çantalar ve kalemler ön raflara gelir; oyuncakları biraz arkaya iterek... Tuhafiyeler semtlerindeki okulların kıyafetlerini koyarlar vitrine,büyükşehirlerde trafik yeniden artar, tüm hayat tatilden çalışmaya döner artık. Tüm ebeveynlerin okula yeni başlayan çocuğunu okula ilk bırakma burukluğu kalp hafızasında saklıdır. Okula emanet edilen yavrumuza acaba nasıl davranılacağı büyük bir muammadır bize. Çoğu zaman ulaşılabilir bir yerde beklenir çocuk ve ağladığı zaman mutsuz olduğu düşünülerek hemen müdahale edilir. Oysa çocuğumuz yalnızca şansını deniyordur; bilmediği bir yeniliğe adapte olmanın tedirginliği ile... Kesinlikle teselli edildikten sonra yine sınıfına gönderilmelidir. Çocuğumuz kuralı öğrenmeli ve başka bir yol olmadığını görerek buna uymalıdır. Anlatılması gereken ise öğrenmenin insana verilmiş bir zorunluluk olduğudur. Okulun bu zorunlulukta ebeveyne en büyük yardımcı olduğu da irdelenerek... Öğretmenler ise yeni bir sezonda öğrencilerine, bir hamur misali şekil vermek üzere heyecanlılar. Yeni gelen; anne-babasından sonra belki de ilk defa üzerine eğilen bu insana merakla bakan onlarca göze, sevgisini paylaştırma çabası içindeler. Burada öğretmenlerimiz tarafından atlanmaması gereken nokta velinin hassasiyetinin normal karşılanması gerekliliği. Sabrı az ve tedirgin veliye sabırlı, güven verici yaklaşımlarda bulunulmalı. Merhamet ve sevgi kalpte hissedilmeli ve öğrencimize hissettirilmeli. Hangi öğrenci kendisini seven ve onun için gözleri dolan bir öğretmenin tesirinde kalmaz. Efendimiz (s.a.s.)’in ‘Ben insanlara muallim olarak gönderildim’ hadis-i şerifi ışığında, öğretmenlik görevinin ehemmiyeti asla unutulmamalı. Yeni okula başlayan öğrencilerimizin yanı sıra, daha yüksek sınıflara devam eden öğrencilerimizden okulu sevmeyen, okulu mecburiyet olarak görenlerde mevcut. Çoğunlukla, farklı ilgi alanları ve öğrenim şekilleri olan bu öğrenciler keşfedilememektedirler. Standartlara uymadıklarından topluluğun dışında kalmaktadırlar. Zaman zaman uyumsuz ve yaramaz olarak nitelendirilen bu öğrenciler, genellikle farklı sosyal zeka düzeyleri sebebiyle halihazırdaki metodlarımıza adapte olarak öğrenmeyi reddetmektedirler. Sıkı disiplin ve ezberci eğitimler bu öğrencilerin okuldan soğumasını sağlamaktadır. Çözüm için ise tarihimize bakmak; şehzade eğitimini örnek almak yeterlidir. Beste yapacak kadar musiki dersi alan şehzadeler, baş pehlivanla güreşecek kadar da spor eğitimi almışlardır. İlmi eser yazabilecek seviyeye gelen bu şehzadeler,zaman içerisinde tarihe ve cihana damga vurmuşlardır. Lalaları ile beraber sancağa giden şehzadeler karıncayi bile incitmeyecek bir şefkat ve merhamete sahipken; devasa haçlı ordularını durdurmayı da başarmışlardır. Dolayısıyla çok yönlü verilecek, çocuğun karakteri ve özel ilgi alanları keşfedilecek, çocuğun fiziksel ve sosyal zekası da düşünülerek oluşturulacak bir eğitim programı yapılmalıdır. Bu program öğrencinin özgüvenini de arttırarak derslerine ve okuluna karşı isteksizliğini kıracak, öğretmenin sevgisi ve takibiyle de müspet sonuç elde edilecektir. Ünlü fizikçi ve gökbilimci, dünyanın yuvarlak olduğunun öğrenilmesine vesile olan Galileo Galilei, ‘İnsanlara yeni bir şey öğretemezsiniz, ancak onların kendi içlerinde yeni bir şey keşfetmelerine yardımcı olabilirsiniz’ demiştir. Öğretmenlerimizin çocuklarımıza kendilerini, hayatı ve doğruları keşfetmeleri için vesile oldukları bu yolda zaman zaman hoşnut olmadığımız durumlar oluşabilir. Kimi zaman haklı olduğumuz, kimi zaman önyargılı yaklaştığımız sebeplerle öğretmenlerimizle fikir ayrılıkları yaşayabiliriz. Böyle bir durumda öğretmenle yaşayacağımız olası bir iletişimsizlik çocuğumuza fazlasıyla yansıyacaktır. Zira çocuğumuz ailesinin sahip olduğu tutumu hemen algılayacak, öğretmeninden uzaklaşacak ve uzaklaştığı öğretmeninin öğretmeye çalıştıklarını reddedecektir. Bu sebeple yaşanan tüm sıkıntılar öğretmen ve veli arasında çözülmeli; çocuğumuzun yanında öğretmen ile ilgili olumsuz tüm konuşmalardan kaçınmalıdır. Zira özellikle ilköğretimin her günü,hayattaki öğretim binasının temelinin her tuğlasını temsil etmektedir. Boş geçen herhangi bir gün bina temelinde bir boşluk oluşturacak; bu da gelecekte çocuğumuzun hayatında bir çatlak haline gelebilecektir. Değinilmesi gereken bir konuda ödevler olabilir. Öğretmenler tarafından öğrencilere verilen ödevler, bazı veliler tarafından ‘öğretmen için yapılan ödev’ şeklinde düşünülebilmektedir. Ancak verilen tüm ödevler; öğrencinin gelişmesi için gerekli, işlenmiş olan derslerin planlı tekrarının yapılmasını sağlayan çalışmalardır. Dolayısıyla bu çalışmaların öğrenci tarafından yapılması da elzemdir. Öğrenci ödevini kendisi için ayrılan iyi ışıklandırılmış bir odada, yalnız olarak yapmalıdır.Yapılan ödev veli tarafından kontrol edilmeli, varsa yanlışı öğrencinin bulması sağlanmalı ve gönderilmelidir. Velinin ödevi kendisinin yapması; öğrenciye deredeki balığı tutup vermesine benzemektedir.Oysa eğitimin amacı balık tutmayı öğretmektir. Ayrıca ödev veli tarafından yapıldığında, öğrenci ödevini kendi yapan arkadaşlarının yanında suni bir başarı sağlamaktadır. Bu durum ilerleyen hayatta, öğrencinin kendi çabasıyla başarı elde etmesi için gerekli olan özgüvenin gelişmesine de engel olabilmektedir. Olmayan iletişim; olur illet işim… Öğrenci – veli – öğretmen ilişkisi üçayaklı bir sehpa ilişkisine benzemektedir.Ayaklardan herhangi birinde olabilecek aksaklık sehpanın tablasının düşmesine sebep olabilir. Dolayısıyla ülkemizin büyük bir kesiminin dahil olduğu bu üçgen içinde iletişimde hoşgörü, sabır ve empati sıfatlarını hepimiz taşımak ve geliştirmek zorundayız. Burak Yilmaz Empati ve İletişim Enstitüsü olarak biz, bu üçgen içinde bulunan tüm öznelere destek olmak için eğitim kurumlarına ve ailelere eğitim programları düzenleyerek farklı bakış açıları sağlamak gayretindeyiz. Ayrıca eşler arası bağları güçlendiren ‘Olmayan iletişim; olur illet eşim…’ seminerleri ve sanayi sektörü, hizmet sektörü ve turizm sektöründeki kurumlara için düzenlenen ‘Olmayan iletişim; olur illet işim…’ eğitimleri ile ‘kurum kültürü oluşumu danışmanlığı’ çalışmaları yapmaktayız. Teknolojinin gelişimi sonrası ev ve iş hayatımızın hızlanması sebebiyle yaşanan iletişim kazalarının önüne geçmek için bu eğitimlerin vesile olduğunu düşünüyoruz. Bu sebeple birey karşısındaki muhatap ile iletişim kurmak için önce istek duymalı. Sonra ise gayret kuldan; takdir Allah’tan... Burak Yılmaz Empati ve İletişim Enstitüsü Başkanı
<< Önceki Haber Eğitimde doğru iletişim kuruyor muyuz? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER