Aklı başında adam o köye gider mi?

TİP, DİSK, Barış Derneği yargıcı emekli Askeri Hâkim Bahri Yağcı, Mahir Çayan gibi gençlerin harcandığına inanıyor. Kızıldere’ye kaçmasını zekasıyla telif edemiyor; “Aklı başında adam o köye gider mi?” diye soruyor.

Aklı başında adam o köye gider mi?

‘Mahir Çayan, gerçekten bir lider çocuk. Çok zeki. Ama harcanmış, gitmiş. Perdenin arkasını görememiş. Düşünün, buradan kaçıyorsunuz. Gayet güzel planlama. Sonra ihtilal yapacak ayağına gidiyorlar Fatsa’ya. Aklı başında olan bir adam Kızıldere’ye gider mi? Orası bir köy. Köyde yabancı bir kuş görse insanlar ‘ya bu kuş burada yoktu, nereden geldi?’ derler. Kendi ayakları ile gidip kapana kısıldılar.” Sözlerin sahibi Askerî Hâkim emekli Deniz Albay Bahri Yağcı. 1970’lerde THKP-C davalarının üyesi olan Yağcı, sonrasında ise Devrimci Sol 1 davasında görev üstlendi. DİSK, Barış Derneği ve Türkiye İşçi Partisi davaları da onun bulunduğu mahkemelerde görüldü. Bahri Yağcı, 1940 Çayeli doğumlu. Rize Lisesi’nde iki sene okuduktan sonra Taksim’deki Atatürk Erkek Lisesi’nden 1958’de mezun oldu. 1960 darbesi olduğunda İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde üçüncü sınıf öğrencisiydi. Tıp fakültesini de kazandığı hâlde orada okumayan Yağcı’nın bugün en büyük pişmanlığı, baktığı onca dava değil tıp tahsili yapmamış olması. Sebebi de açık, Türkiye gibi ülkelerde hukukçu olmanın zorluğu. Daha önce iki subay bir hâkimden oluşan askerî mahkeme heyeti iki hâkim bir subay olarak değiştirilince yeni hâkimlere ihtiyaç duyulmuş. 1963’te mezun olan Yağcı da askerliğinin ardından açılan askerî hâkimlik sınavını kazanmış ve 1965’ten emekli olacağı 89’a kadar askerî hâkimlik yapmış. Daha çok da sıkıyönetim mahkemelerinde görev almış. Esas görev yeri Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askerî Mahkemesi olmasına rağmen sıkıyönetimlerde geçici görevle geldiği vazifeler uzun yıllar sürdüğünden 1. Ordu Komutanlığı’nda Faik Türün ile başlayıp 12 Eylül döneminde Necdet Ürüğ ile devam edip Recep Ergun döneminde de emekliye ayrılmış. -Yassıada duruşmalarını izlediniz mi? Tabii. Hukuk fakültesi mezunu olarak Yassıada’daki mahkemenin tutumu çok etkiledi beni. Çünkü mahkemeden çok başka bir şeye benziyordu o. Mesela ‘Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor’ Salim Başol’un sözü. En çok o sözden etkilendim. -Yassıada nasıl bir iz bıraktı üzerinizde? Türkiye’de hukuk ve kanun aynı şey zannedilir. Hukuk beynelmileldir. Ama kanun, çetecinin de eşkıyanın da kanunu vardır. Kanuna uygun olur da hukuki olmaz. Bunu hep karıştırırlar. Şunu diyeceğim, o cihanşümul olmayan hukuk anlayışı ister istemez insanın moralini bozuyor. Mevcut mahkemelere karşı güveninizi sarsıyor. Yassıada davalarında ben hukuktan bayağı uzaklaştım gibi. Yani böyle bir hukuk nasıl olabilir? -Onun için mi tıp fakültesine gitmeye çalıştınız? Esasında tıp fakültesine gitmediğime şimdi bile pişmanım. Tıp doktoru olarak herkese hizmet edebilirsin. Ama bizim meslekte yapamayacağın şeyler vardır. Çünkü gelişmemiş memleketlerde hukukçu olmak çok zor, hele hâkimlik hepten zor. Mutlaka bir yere taraf oluyorlar. Taraf olmazsanız ne bileyim kenarda köşede kalırsınız, belki öyle düşünülür. Ben öyle bir düşünceye saplanmadım. Ben mesela sıkıyönetimde görev aldım. Meslek hayatımda yarıdan çok fiilen sıkıyönetimde görev yaptım. Ama ben o zaman yaptıklarımın hiçbirinden pişman değilim. Hani derler ya askerî hâkim falan. Benim bir inanışım var. Hâkim hâkimdir. Askeri sivili yoktur. Hâkim adam gibi hâkim, hâkim gibi hâkimse her yerde hâkimdir. Yoksa ufak tefek menfaatler için siz kendinizi satıyorsanız hâkim değilsiniz zaten. Ama ben sıkıyönetimde yaptığım görevlerin hepsinin hesabını veririm. Alnım açıktır. Kim olursa, ister sağdan, ister soldan. Hâkimlik yaptığıma inanıyorum. Hatalar olabilir. Ama ben bilerek hiç kimseyi kayırmadım. O yönden rahatım. Mahkeme başkanlığı yaptım yıllardır. O zaman da yoktu, şimdi de koruma almadım. -Asker-sivil hâkim konusunda sıkıntılar yok mu? Yanlışlıklar… Tamam, doğrudur. Mesela rütbe alacaksınız, komutana bağlısınız, komutan size sicil verir. Aslında bir mahkemeler birliği olmalı. Bu şekilde kapsamlı bir askerî mahkemeye ihtiyaç olmayabilir. Sıkıyönetim mahkemesinde sıkıyönetim komutanı adamın hayatını söndürür. Hiçbir şey yapamazsınız. ‘Attım’ dedi mi attı. Dava bile açamazsınız. Ama bunlar hâkimin tarafsızlığını ihlal etmesi için bir sebep değildir. Dikkat edin hâkimlerin hep bağımsızlığından bahsederler. Hiç hâkimlerin tarafsızlığından bahseden yoktur. Hâkimler bana göre bağımsızlıktan öte tarafsız olmalıdır. Tarafsızlık kendi vicdanındadır, onu hiçbir yerde bulamaz. -Türkiye’de durum nasıldır? Bana göre Türkiye’de en bağımsız olan kurum mahkemelerdir. Hâkimlerdir. Eğer benim dediğim nitelikte hâkim varsa. Ama taraflı hâkimi tedavi edemezsiniz. -Uzun yıllar bu sistemde çalıştınız. Kanaatiniz nedir? Tarafsız mı hâkimlerimiz? Onu bana sormanıza gerek yok. İşte 367 ve 411 (başörtüsü konusu) hakkında verdikleri kararlar. Bunlar ortada, benim söylemem gerekmez ki. Bana göre Türkiye hukuki bakımdan, 1960’tan beri kaos içindedir. Hukuki bakımdan bir gelişme yok. Yani hukuk aynı yerinde saymış hatta daha geri gitmiş. Geçenlerde Osman Can ile Sabih Kanadoğlu tartıştılar TV’de. Orada bilenle bilmeyen arasındaki fark o kadar güzel göründü ki. Yani Kanadoğlu’nu düşünün, cumhuriyet başsavcılığı yapmış, başsavcı olarak büyük bir adam diye düşünüyorsunuz. Osman Can, çocuğu yaşında bir adam. Buruşturdu attı çöp sepetine. Kıpkırmızı oldu Kanadoğlu, bir şey de söyleyemedi. Bu iş böyle. Her zaman kaos. Rahmetli (Ali Fuat) Başgil 61 seçimlerinde aday oldu, adamı zorla bindirdi gönderdiler geri. -Darbe yapılıyor, gerilim azalıyor, sonra tekrar artıyor. O şundan. Alışkanlık hâline geldi ya. Yani ikbal peşinde koşan insanlar artınca, tansiyon artıyor. Aslında değişen, gelişen bir şey yok. Türkiye’deki müdahalelerin bana göre özü 27 Mayıs’tır. Çünkü 27 Mayıs durdurulabilirdi de. Seçimle iktidar el değiştirebilseydi belki de bu darbelerin hiçbiri olmayacaktı. Çünkü bu alışkanlık hâline geldi. -Cesaret aldılar… Tabii canım. Siyasiler omurgasız hâle geldi. Dik duramadı. Süleyman Demirel nereden ne hâle geldi! Demirel’in Adalet Partisi merkezi Ankara’da tarumar edildi, o şapkasını aldı gitti. Meşhur şapka hikâyesi de odur. Şapkasını aldı kaçtı ve en sonunda yine onu getirdiler ama adamı eğdiler büktüler ki artık şey olmaktan çıktı. Yani siyasetçi midir, başbakan mıdır ne olduğu belirsiz hâle geldi. Yani darbeyi yapanlar hiçbir karşılık görmediler. Bütün darbelerin sebebi budur bana göre. Ama 60 darbesi durdurulabilseydi ki bunda DP’nin büyük suçu vardı. Ali Fuat Başgil’in bir sözü vardır: “İktidar tecezzi (bölünmez) etmez.” Yani siz iktidar olursanız tabii bunlar olmaz. Burada Meclis’teki sayısal güçten bahsetmiyorum. Çünkü 367 olayı açıkça ortadadır. Kanunda hiç olmayan bir olaydır o. Siz ne yaparsanız yapın. Hatta bu Anayasa Mahkemesi başlı başına bir güç. Hatta eski adalet bakanının bir sözü vardır. Der ki “Siz bilir misiniz, Anayasa Mahkemesi’nin bir üyesinin özgül ağırlığı Meclis’in yarısına bedeldir.” -12 Mart döneminde hangi davalara baktınız? Bizim buradaki en büyük davamız o dönemin THKP-C, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi ve Cephesi davasıdır. O zaman üyeydim. Başkan Akdemir Akbulut gidince ben mahkeme başkanlığına baktım, o kararı da ben verdim. -Mahir Çayan’dan başka kimler vardı orada? Münir Ramazan Aktolga, Ertuğrul Kürkçü vardı. Hatta Yılmaz Güney bile ek olarak onlarda yargılandı. En sonunda işte Mahir Çayan’lar Kızıldere’de öldürüldü, o grup öldürüldü. -Onların hepsi kullanılıyor muydu size göre? Tabii canım. Gerçekten bir lider çocuk. Çok zeki. Ama harcanmış, gitmiş. Perdenin arkasını görememiş. Düşünün, buradan kaçıyorsunuz. Gayet güzel planlama. Gidiyor Ankara’ya, Süleyman Demirel’i kaçırmayı düşünüyorlar. Sonra ihtilal yapacak ayağına gidiyorlar Fatsa’ya. Oraya kadar gitmişler, tamam. Ama ondan sonra gidiyorlar Kızıldere’ye. Aklı başında olan bir adam Kızıldere’ye gider mi? Orası bir köy. Köyde yabancı bir kuş görse insanlar ‘ya bu kuş burada yoktu, nereden geldi?’ derler. Kendi ayakları ile gidip kapana kısıldılar. Oraya niye gidiyorlar. Mesele o. -Birileri çekiyor onları. Tabii. Bir kere küçük yere gidemezsiniz. Oraya sıkışmak çok büyük bir hatadır. Nasıl olur da böyle bir adam böyle bir hataya düşer? -Kanaatiniz nedir? O karanlık noktayı benim aydınlatmam mümkün değil. Onu ancak istihbaratçılar bilir, jandarma istihbarat, polis istihbarat, MİT’çi bilir, bir de araştırmacı gazeteciler var böyle. Yani bir hâkimin, savcının bilmesi mümkün değildir. Eğer savcı istihbaratla irtibatlı değilse yani. Biz, önümüze geleni biliriz. Hemşehrim olan Nuri Yazıcı da öyledir. 27-28 Nisan 1960’taki öğrenci olayları zamanında kullanılmıştır. -Castro Nuri? Evet. Ben hukuk fakültesinde okurken onlar fakültede okumanın dışında mesela talebeleri organize ederlerdi. Hatta o 27 Nisan Olayları sırasında sokağa çıkma yasakları olduğunda Nuri aranırken Beyoğlu’nda onunla dolaşıyorum. Yani böyle birisi Nuri. Nuri, hiçbir zaman talebe cemiyetlerinde resmî görev almadı, talebe birliği başkanlığı da yapmadı. Nuri kullanılan bir adamdı. Daha doğrusu harcanan, öyle diyelim. -Farkında mıydı kullanıldığının peki? Farkında olsa zaten yapmazdı. Akıllı olanlar zaten bunları hep kullandılar. Mesela Bozkurt Nuhoğlu. Bunlara hiçbir şey olmadı. Ama hep toplanıp gidenler bu Nuri Yazıcı ve ekibi, bu ayaktakımı oldu. Nuri en sonunda alkolik oldu. O şu havada idi. Mesela 71 döneminde arabalı vapur batırıldı ya da Halide Edip Adıvar’ın büstüne bomba koyuldu. Bunlardan bir tanesi de Erol Cihan’dır. Olayın Nuri ile ilgisi yok. Ama Nuri Yazıcı, ‘bizim arkadaşlar attı, ben yaptırdım’ havasında idi. Aslında o yapmıyordu. Aklını öyle oynattı. Onu anlatmaya çalışıyorum. Sahiplenir, ondan bir pay çıkarmaya çalışırdı. 71 döneminde çok eziyet de gördü. -Faik Türün’le çalıştınız mı? Tabii, yüzbaşı idim o zaman. 71 döneminde 5-6 sene beraber çalıştım onunla. -9 Mart’a karşı neredeyse tek başına mücadele verdiği anlaşılıyor anılarından? Evet, hakikaten Türün Paşa’nın çok hizmeti vardır. Kara Kuvvetleri Komutanı olması gerekiyordu. Süleyman Demirel onu da yapmadı. Düz milletvekili oldu, o kadar. Benim bildiğim cesur, dürüst bir insandı. Hatta Faik Paşa, bizi toplayıp ‘hâkim doğuştan olur, komutan doğuştan olur’ diye bize bir nutuk da atmıştı. -Faik Paşa ile ilgili neler hatırlıyorsunuz? Ziverbey’de işkencelerle suçlanır mesela. Onu baştan söyledim size. Biz bunları bilmeyiz. Bunu söyleyen ya istihbaratla iç içe olacak veyahut başka bir şey. Benim böyle bir irtibatım olmadı. Olmasını da istemedim zaten. Bazı arkadaşlardan belki irtibatı olanlar vardı. Mesela bizim Yaşar Değerli vardı, trafik kazasında öldü. -12 Eylül’e nasıl gelindi? Bunlar herkesin bildiği şeyler. Ama görmek meselesi. Yani o 80 darbesinin ayak esleri açıkçası belli idi. O kadar belli idi ki Kenan (Evren) Paşa Amerika’dan geldi, havaalanında ‘Hâlâ reisicumhuru seçmediniz mi?’ dedi. Hiç kimse de çıkıp ‘Seni ne ilgilendirir?’ diyemedi, demedi. Yani bir reisicumhurun seçilip seçilmemesi darbe konusu olur mu? Oluyor. Bu belli idi. Ve bundan bana göre Süleyman Demirel’in de haberi vardı. Darbe nasıl duracaktı? Rahmetli Özal hakikaten ekonomiyi düzlüğe çıkarmıştı. Özal’ı yerden yere vurduğum zamanlar olmuştur; ama şimdi baktığım zaman çok büyük hizmetleri oldu bana göre. -Eski İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş, Ağca’nın sorgulanmasının önünün kesildiğini söyleyip Necdet Ürüğ’u işaret etti geçenlerde. Ürüğ Paşa, ben sıkıyönetime tayin olduğumda bizim komutanımızdı. Çok da iyi tanırım ama orada bir şeyi var mı yok mu bilemiyorum. Yani bir noktada gelip duruyor. Ben, bu bir tahmin, İpekçi’yi Ağca’nın öldürdüğüne pek inanmıyorum. İpekçi öldürülüyor, Ağca cezaevinden kaçıyor yurt dışına. Dil bilmez biri. Nasıl eder, ne yapar, ne yer, ne içer? Yani kullanılmış bir adamdır. Ha 30 sene oldu, İpekçi cinayeti çözülmez mi? Bana göre çözülür. Doğru dürüst istihbaratçı çözer bunu. Hâkim çözemez. -Güneş ‘İpekçi cinayetinin darbeye zemin için yapıldığını’ söyledi. Olabilir. Gerginlik olsun diye. Türkiye’deki darbeler hep böyle oluyor. Yani bir yere kadar gerginlik oluşturacaksınız. Uğur Mumcu’nun, Doğan Öz’ün, Abdi İpekçi’nin öldürülmesi… Şimdi en çarpıcı olay şu. Yıllardan beri komünist denen adam Doğu Perinçek, belli bir yerde ulusalcılarla bir araya gelmiş. Nasıl gelir? -Nasıl gelir? Benim yorumum şu: Perdenin arkasında bunlar planlıyorlar, bir yol haritası çıkıyor ortaya. Bu yol haritasında elde mevcut olan insanlar kullanılıyor. Bana göre bugün Veli Küçük... Yani darbe olup da Veli Küçük’ü şey mi yapacaklar? Orgeneral mi yapacaklar? Yukarıda hazırlanıyor. Bunlar kullanılıyorlar. Bir noktaya kadar gidiyor, bir noktada yok. Bitiyor. -12 Eylül olduğunda pozisyonunuz neydi? Sıkıyönetim savcılığına tayin oldum; Süleyman Takkeci başsavcı, ben başyardımcısı idim. Sonra 2 Numaralı Mahkeme kuruldu, oraya tayin oldum, kıdemli hâkim olarak. -O zaman hangi davalara baktınız? Barış Derneği, İşçi Partisi, DİSK bizim mahkemede yargılandı. En büyük dava DİSK davasıydı. O zaman ben pek mahkemelere çıkmadım. Daha çok idari görev gibi bir şey yaptım. Dosyaları dağıttım, ettim falan. O zaman bunlar kendilerine göre memleketi kurtarmaya soyunmuş insanlar. Geldiğimiz noktada geriye baktığınız zaman demek ki bunların hepsi halkı aldatmak için yahut kamuoyu oluşturmak, bundan bir menfaat temin etmek, öne çıkmak, kendilerini tatmin etmek için yapılan hareketler. Bunların hiçbirinin tutar tarafı yok. -Barış Derneği Davası’nda kimler vardı? Kemal Anadol onlardandır işte. O bir dernek, o dernek biraz daha kalitelidir esasında. Yani şimdiki gibi değil. Yani bir yere gidebilmek için kurulan dernekler var, insanın midesi bulanıyor. Türkan Saylan mesela, yere göğe sığdıramıyorlar hani. Böyle de değildi o Barış Derneği. -Derin devlet konusunda ne düşünüyorsunuz? Derin devlet her devlette vardır, biz de öyle biliyoruz. Ama Türkiye’deki durum nedir? Bunu Süleyman Demirel de söyledi. ‘Devlet adam öldürür’ dedi. Kalkıp da bir reisicumhurun söyleyeceği laf mı yani bu? ‘Devlet adam öldürür. Bazen hukuk dışına çıkar.’ Belki çıkar ama bunu bir reisicumhur veyahut bir başbakan söylemez. -Ama söyledi… Söyledi işte. Birçok devletin gizli tarafları vardır. Devlet adam da öldürür, harp da eder. Ama Demirel bunu söyledi. Derin devlet belki vardır. Yok da demiyorum. Derin devlet sade vatandaşı rahatsız etmez. Mühim olan odur. Mesela diyelim ki üniversiteye öğrenci alıyorsunuz. Bu öğrencilerin giyimine, kıyafetine derin devlet müdahale etmez. O zaman derin devlet olmaz, ayağa düşer bu. Düşmüş zaten. Birçok noktada düşmüş. 60’tan sonra o kadar olay olmuş ki Türkiye’de bunların altından zaten yaza yaza çıkamazsınız. Yani bu derin devlet daha başka bir şeydir bana göre, şu gördüklerimiz değildir. -JİTEM’le hiç karşılaştınız mı? Yok. Diyorum ya benim istihbaratla ilgim yok. -Son zamanlarda ortaya çıkan darbe planları ile ilgili düşünceniz nedir? Bana göre burada daha çok siyasiler kabahatli. Yani siyasiler sorumlu bu işten. Ama kap bir yere kadar dolmuşsa gelen adam kabahatli demek mümkün değildir. Ha durdurabilirse ne âlâ. Şimdi siz 28 Şubat’ı düşünün. Türkiye’de en karanlık dönemlerden biridir. Siviller daha çok sorumlu. Zaten Süleyman Demirel kendisi söylüyor. ‘28 Şubat’ı ben organize ettim’ diyor. Ve bu açık seçik darbedir. Hiç şeyi yok bunun. -Demirel bunca darbeye maruz kaldıktan sonra bu noktaya niye geldi size göre? Menfaati burada da ondan. Başka izahı yok ki onun zaten. 28 Şubat üniversitelerde tez olarak çalışılacak konudur. Süleyman Demirel “28 Şubat’ı ben organize ettim” sözünü izah etsin bakalım. Bu suçtur ve ölüm cezası gerektiren bir suçtur. Yani açık seçik darbedir. Diyecek ki ‘Ben darbeyi önledim bununla.’ Senin görevin darbeyi önlemek, hükûmeti düşürmek değil ki. Darbeyi önlemekse, darbeyi önlersin zaten. Yani ‘darbeciler gelin oturun’ demek darbeyi önlemek değildir herhâlde. Üniversitelerde tez olacak bir konu daha sana söyleyeyim. Bunun dünyada hiç eşi benzeri de yoktur. 1971’de müdahale ediliyor. O zaman da Cevdet Sunay reisicumhur. Meclis yerinde duruyor, hükûmeti seçmiş. Ona güvenoyu vermiş. Birileri geliyor, o hükûmete diyor ki ‘kalk.’ Demirel var hükûmette. Kalkıyor. Nihat Erim’i bir gecede tarafsız hâle getiriyorlar. Aynı Meclis bu defa Nihat Erim’e biat ediyor. Böyle bir şey var mıdır ya? Bizim fakültelerde tez okutulacak konudur bu. İbret alınacak bir olaydır bu. Bunu nasıl savunur, nasıl izah edersiniz? Ondan sonra diyorsunuz ki Türkiye demokratik hukuk devletidir. Neresi hukuk, neresi demokrasi bunun? Ya gücün yetmiyorsa, gücüm yetmedi dersin, olur biter. Yani durduğun yeri belirleyeceksin. CEMAL A.KALYONCU-AKSİYON
<< Önceki Haber Aklı başında adam o köye gider mi? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER