Bir babanın acı feryadı!

Çeşit çeşit insanlar, çeşit çeşit hayatlar.. Mutlu şekilde yaşayanlar olduğu kadar, türlü türlü derdi olan da var.

Bir babanın acı feryadı!

Felaketin kapınızı nasıl çalacağı bazen hiç belli olmuyor. Sizin iyi zannettiğiniz şey, aslında 'en kötü' olarak karşınıza çıkabiliyor. Tıpkı yazarımız Eyüp Ensar'ın bugün kaleme aldığı yazısındaki gibi. Aslında farklı bir konuyu ele alacakken, yanına oturan acılı bir baba ve evladının yaşattıkları yazının konusu oluyor. Yazı, Futbol sevdasının nasıl felakete dönüşebileceğini yaşanmış örnekle gözler önüne seriyor.

İşte 'Futbol Bahis Faciası veya Çanakkale Savaşı'nın arka yüzü' başlıklı o yazı:

Osmanlının Lale devrinden sonra en önemli sayfiye alanı olan Anadoluhisarı'nın Göksu Deresi'nin kıyısında güzelim bir mekanda çayımı yudumlarken Çanakkale Zaferi hakkında bir yazı yazmaya karar vermiştim. Ama o sırada mahallemizden tanıdığım bir amcamız yanıma gelip kendisiyle sohbete koyulunca bu mümkün olmadı. Amcamız pek dertliydi çünkü. Dertleşecek birini arıyormuş.Beni görünce meramına ulaşmış oldu. Bir iki hatır cümlesinden sonra:
 
“Oğlumu neredeyse doğar doğmaz futbola müptela eden benim” diyerek konuya girdi.

 “Evladımın sahip olduğu herşeyi tuttuğumuz takımın renkleri ve sembolleriyle süslüydü. Küçücük yaşlarda onu stadlara götürürdüm, kendim gibi takımımın hastası ettim,.
Yaşı ilerledikçe gecesi gündüzü futbol olmuştu, bu sebeple oğlum tüm yaşıtlarından futbolu daha iyi biliyor,bırakın Türkiye'yi Avrupa kulüplerinin futbolcularını bile neredeyse özel hayatlarına kadar tanıyordu. Bende bu durumdan gurur duyuyordum. Zaman geldi evladım evlendi barklandı çoluk çocuk sahibi oldu. Aynı binada birlikte yaşamaya da devam ediyorduk.
- Maçlara birlikte gitmeye devam o zaman.

- Ben gidemesem de oğlum buradaki her maça giderdi.Evimizde ise futbol her zaman en önemli konu olmaya devam ediyordu.

-Ee derdin ne peki?

- Futbol seyirlik olmaktan çıkana kadar bir derdimiz yoktu . 
Bir zaman geldi at yarışları gibi maç sonuçları da bahis olarak yaygınlaşınca oğlum da bu rüzgara kapıldı.
Artık o maçların sonucunu takımı için değil bahis için takip eder olmuştu. Şans oyunlarının oynandığı yerlerde geçiriyordu vaktini. Devamlı takıldığı bu yerlerde bir çok insanla tanıştı. Bir keresinde gidip gördüğüm bu insanları gözüm ısırmadığı söylediğim halde oğlum onları takdir edip çok baba adamlar olduğunu söylüyordu. 

-Sonra?

-Aradan bir yıl geçti geçmedi bir bankadan tebligat geldi. Oğlum adına çekilen kredinin geri ödeme tarihinin geçtiğini bildiriliyordu. Borç miktarı neredeyse arabamın değeri kadardı.Şok olmuştum olmasına ama diğer bankalardan gelen borçlar da kapıma dayanınca futbolun bizim için artık büyük bir felakete dönüştüğünü anladım. Oğluma bağırdım çağırdım tabi ama onu çok üzgün görünce pişman oldum söylediklerime. Onu teselli edip “olan olmuş bir kere” deyip, bir şekil borçları taksitle ödeyebileceğimi ama kendisinin bir daha şans oyunlarının kapısına bile yaklaşmaması gerektiğini tenbihledim. “Kesinlikle!” dedi,yeminle tevbe ettiğini rüyasında bile oynamayacağını söyledi. Büyük bir yükün altına girmiştim belki ama evlat deyip katlandım bu duruma.

-Peki neden hala söylenip durursun?

-Çünkü hikaye bitmedi burda..Aradan bir yıl geçmiş sağdan soldan borç harç toplayıp bankaların borçlarını ödemeye çalışıyordum.Oğlum da çalışıyordu. Bir müddet böyle devam ettikten sonra bu sefer evimize garip telefonlar gelmeye başladı. Sürekli oğlumu soruyorlardı. Onun kendilerine borçlu olduğunu haftaya kadar ödemezlerse kapıya geleceklerini söyleyip tehdit ettiler. Kendisinden acı gerçeği öğrendim. Oynamama kararına rağmen bize verdiği zarardan vicdan azabı çektiğini bu sefer bahiste kazanacağına emin olup tekrar oynadığını anlattı. Her birinde kaybettiği tekrar tekrar oynamalar sonucu parası kalmadığı halde bahsi oynatan yer, kendisine yüklü miktarda senet imzalatıp benim tekin görmediğim,oğlumun baba adam dediği kişilere bu senetleri tahsilat etmeleri için veriyormuş. Oğlumun kıyak dostları menfaat çakışınca kapımıza dayandılar

Bir ödemekle bitmiyordu ki tekrar takrar geldiler,bir defasında bütün mahallenin ortasında bizi tehdit ettiler. 

Çok bunalmış ve bu dertten manen kurtulma için kendimi namaza vermiştim ama onlar beni camide bile rahat bırakmadılar.Birgün namaz sonrası camii cemaatinin toplandığı çay ocağından beni dışarı çağırıp önce oğlumu sonra beni vuracaklarını söyleyerek tehdit ettiler.

Dertli adam bundan sonra mafyanın ne kadar baş belası olduğunu, sülük gibi kendilerine nasıl yapıştığını, sadece oğlu değil masum torunları için de endişeleri olduğunu  anlattı. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Kendimce bir iki teselli cümlesi söyledikten sonra müsaade isteyip ayrıldı yanımdan.

Bir yandan elimde kalem, Çanakkale Savaşı'nı yazmaya niyetlendiğim kağıda bakıyor bir yandan da dertli yaşlı adamı ve düştüğü durumu düşünüyordum. Bu hazin duruma sebep  olan öncelikle kimdi acaba? Oğlunu futbola müptela derecede düşkün eden baba mı, kendilerine musallat olan mafya mı yoksa onları ailenin başına bela eden evlat mı ya da toplumun çok geniş bir kısmında bu tip acıların yaygınca görülmesine rağmen kayıtsız kalan ilgili devlet yöneticileri mi?

Amcanın anlattıkları o an düşünce dünyamda beni başka mecraya sürüklemişti. 

Çanakkale'de bu millete musallat olmuş düşmanın kötülüklerini anlatmak veya bu milletin evladının ferdi kahramanlıklarını anlatmak meseleyi anlamak için yeterli mi, zorbalıkla Osmanlı yönetimine gelen darbeci cuntanın,Germen ırkının hatırına 600 yıllık Devlet-i Alî'yi bizim olmayan bir savaşa sokup, emperyalistleri başımıza bela eden sorumsuzluklarının payı ne olacak?
 Çanakkale Zaferi hakkında öncesinde yazmayı düşündüğüm savaş içerisindeki yaşanan olayları değil de  Çanakkale Savaşının pek bahsedilmeyen perde arkasını anlatmaya karar verdim. İnşallah bu konu bundan sonraki yazımızın bahsi olacak..

<< Önceki Haber Bir babanın acı feryadı! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER