CUMHURİYET’E ilk
bomba 5
Mayıs 2006 günü atıldı ama patlamadı. İkinci bomba 10 Mayıs’ta patlatılmak istendi ama yine olmadı. Bu kez sahneye Alp
aslan Aslan çıktı ve 1
1 Mayıs’ta üçüncü denemede bombayı bizzat kendi patlattı.
Cumhuriyet Gazetesi ertesi gün ‘
Yıldırımazlar’ manşetiyle çıktı. Şu spot cümle dikkat çekiciydi: ‘Gazetemiz bir haftada 3 kez saldırıya uğradı. 3
saldırgan tekbir getirerek bomba attı.’
Yargılama aşamasında
sanıklar, Cumhuriyet’e bombayı, Turhan
Selçuk’un ‘başörtülü
domuz’ karikatürü yüzünden attıklarını söyledi. Soruşturma sırasında ortaya çıktı ki, saldırganlar,
türban yüzünden bomba attıkları anlaşılsın diye Cumhuriyet’in bahçesine bir de türban atmışlar.
‘TÜRKİYE’NİN 11 EYLÜL’Ü’
SONRA 17 Mayıs’ta
Danıştay cinayeti işlendi. 2. Dairenin üyelerinden
Hakim Mustafa
Yücel Özbilgin hayatını kaybetti.
Ertuğrul Özkök, bu saldırıyı 18 Mayıs tarihli köşesinde ‘
Türkiye’nin 11
Eylül’ü’ olarak nitelendirdi.
Cinayetin sebebi olarak, 2001 yılında
Gölbaşı Bayrak Garnizonu’ndaki Bayrak
Anaokulu’na müdür olarak atanan
Aytaç Kılınç’ın, türbanlı olması nedeniyle görevden alınmasına karşı açtığı idari
davanın bu daire tarafından reddedilmesi gösterildi.
Savcı soruşturmasını sürdürürken
Alparslan Arslan da
Sincan F Tipi
Cezaevi’ne gönderildi. O ana kadar bombaları kimden aldığını ve kendini kimin yönlendirdiğini açıklamadı. Sonra
sürpriz bir değişiklik oldu ve bir dilekçe vererek konuşmak istediğini bildirdi. 26 Haziran’da savcıya, ‘Bombaları bana o verdi’ diyerek
avukat arkadaşı Süleyman Esen ile ‘liderimdir’ dediği Süleyman Kunter’i işaret etti.
İkisi de gözaltına alındı.
İLGİNÇ BİR SİMA: ALPARSLAN
SORUŞTURMA sonucunda iddianameye ‘Türban
Çetesi’ olarak girdiler. Aslan’la birlikte, Esen ve Kunter de
yönetici ekibe dahil edildi.
Fakat burada bir gariplik vardı. Aslan, ‘Ülkücü-
Milliyetçi’ kimliğiyle tanınan,
Muzaffer Tekin’in hissedar olduğu
Doğuş Factoring’e avukatlık yapan,
İstanbul Emniyeti’ne ait
taşıt kartı,
Ulusal Haber
Basın Kartı ve Vatanseverler Güç Birliği Hareketi Derneği’ne ait
tanıtım kartları taşıyan ilginç bir simaydı.
Aynı şekilde dava sanıklarından
Osman Yıldırım çek
senet tahsilatçısı, adam öldürmek, ruhsatsız
silah bulundurmak ve
sahte kimlik düzenlemekten yargılanmış, cezaevinde TİT Başkanı
Semih Tufan Günaltay’la tanışmış, Alpaslan Aslan’a 20 bin YTL’lik senet kesmiş biriydi.
‘SOL GÖRÜŞE MENSUBUM’
SANIKLARDAN İsmail
Sağır hakkında
hırsızlık, müessir fiil,
darp,
yaralama,
gasp,
soygun, kasten
yangın çıkarma, kesici aletle yaralama, silahlı müessir fiil suçlarından hakkında 11 ayrı dava açılmıştı. Cumhuriyet’e ilk bombayı atanlardan 18 yaşındaki Tekin İrşi,
Kadıköy Bostancı’da bir barda barmen olarak çalışıyordu ve 8 ay öncesinde Kadıköy İçerenköy’de ruhsatsız silah taşımak suçundan poliste kaydı vardı. ‘Siyasi görüşünüz nedir?’ diye sorulduğunda İrşi şu cevabı verdi: ‘Sol görüşe mensubum.’
Tanıklar Ferhat Çakırca, İlyas Aslan ve Fatih Kaya da İrşi’yi ‘Alkolik’ ve ‘Bali bağımlısı’ olarak tanımladılar.
Sanık
Sinan Berberoğlu da gözaltına alınmadan önce
kaçakçılık, resmi belgede sahtecilik ve
vergi suçlarından dolayı aranıyordu. Aynı şekilde sanık Erhan Timuroğlu da
içki içen ve eğlenmeyi seven bir şahıstı.
5 BENZEMEZLİ ÇETE
BEŞ benzemezin ‘Türban’ için çete kurması pek olağan gözükmüyordu. Çetenin ‘muhafazakar’ kanadı, Aslan’ın cezaevinde 40 gün sonra isimlerini verdiği
Salih Kunter ile Süleyman Esen’di. Kunter
beraat etti, Esen ise 10 yıl
hapis cezasına çarptırıldı. Aslan, ayrıca 2006 yılı ağustos ayındaki ilk duruşmada Esen’le ilgili ifadelerinin yalan olduğunu söylemişti.
Sanık Süleyman Esen’in avukatı Mehmet Ener,
mahkemeye dilekçeyle başvuruda bulunarak cinayetin
Ergenekon’la bağlantılı olabileceğini bildirdi. Mahkeme bunun üzerine soruşturmayı yürüten savcılardan Ergenekon belgelerini istedi. Savcılar, yaklaşık 500 sayfalık doküman gönderdi. Ne var ki,
Ankara 11.
Ağır Ceza Mahkemesi, bu belgeleri inceledikten sonra da Danıştay cinayeti ve Cumhuriyet’e atılan bombalar arasında bağlantı kurmadı, 13
Şubat 2008 günü kararını açıkladı.
İZ SÜRMEYE DEVAM ETTİ
ANCAK Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılar buna rağmen bu bağlantıyı belirginleştirmek için iz sürmeye devam ettiler. O ana kadar ellerinde şu temel bilgiler vardı:
Alpaslan Aslan’ın
Muzaffer Tekin’le ilişkisi. Tekin Doğuş Factoring’te yüzde 10 hissedarken Aslan avukatıydı.
Alpaslan Aslan ve
Veli Küçük’ün birlikte yer aldığı fotoğraf.
Ümraniye’de ele geçirilen el bombalarıyla Cumhuriyet’e atılan el bombalarının aynı kafileden olması.
Alpaslan Aslan’ın
babası İdris Aslan’ın 20 Mayıs 2006 günü
Ankara Emniyeti’nde verdiği ifadede, oğlunun
Veli Küçük,
Taner Ünal ve Muzaffer Tekin’le ilişkisinin olduğunu söylemesi.
Sanık ve
tanık ifadeleri.
Sanıkların ev ve işyerlerindeki
aramalarda ele geçirilen dokümanlar.
Savcılar bu esnada bir ‘
gizli tanık’ yoluyla çok önemli bilgilere ulaştılar. Ankara 11.
Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilen belgelerden farklı olarak o gizli tanığın ifadeleri, yukarıda sıraladığımız ilişki ağını güçlendirici nitelikteydi. O ifadeler ışığında, ilave sorgulamalar yapıldı, mahkeme kararıyla
telefon görüşmeleri dinlendi.
Danıştay ve Cumhuriyet olayında Veli Küçük ile Muzaffer Tekin isminin öne çıkmasında, bu ifade ve bağlantılı olarak sürdürülen sorgulamalar önemli rol oynadı. Bu süreçte başka gariplikler daha vardı. Alpaslan Aslan’ın babası İdris Aslan, ilk ifadesinde Veli Küçük, Muzaffer Tekin ve Taner Ünal’a dikkat çekerken, kızlarının başı açık olduğunu ve oğlunun bir kez dahi kız kardeşlerine örtünmeleri konusunda
baskı yapmadığını söylüyordu. Üstelik, ilk duruşmaya geldiklerinde kızlarının başı açıktı.
40 GÜNDE BÜYÜK DEĞİŞİM
ALPARSLAN Aslan, Sincan’da 40 gün sonra ifadesini nasıl değiştirdiyse baba İdris Aslan da değişmeye başladı. Önce kızları örtündü sonra kendisi ‘dini
terör’ vurgusu yapmaya başladı, oğlunun mahkemedeki tezlerine sahip çıktı.
Biliyorsunuz, Aslan’ın son duruşmada Cumhurbaşkanı Gül ve
Başbakan Erdoğan’a seslendiğini belirterek söylediği ‘Ülkeye şeriatı getirin’ cümlesi,
Yargıtay Başsavcısı
Abdurrahman Yalçın
kaya tarafından
AK Parti hakkında
kapatma davasına ‘gerekçe’ olarak kondu.
Şimdi yeni bir süreç başlıyor. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Danıştay ve Cumhuriyet eylemi, Ergenekon’un eylemi olarak masaya yatırılıyor. Ankara
11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu eylemlerle ilgili verdiği karar hakkında Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin nasıl bir yol izleyeceği çok önemli.
Sonuç ne olursa olsun, Ergenekon iddianamesiyle bir tabu yıkılmıştır. Danıştay gibi kanlı eylemlere artık ‘
siyah-beyaz’ olarak bakılmaması gerçeği bir kez daha vurgulanmış oldu. Ve karanlık elin hangi oyunu tezgahladığı sorusuna daha ciddi düzeyde
cevap arama ihtiyacını doğurdu.
Bu yönüyle bakıldığında maksat hasıl olmuştur, gerisi teferruattır. Maksat, at gözlüklerinin atılmasını sağlamaktı.
ŞAMİL TAYYAR- STAR GAZETESİ