Hakiki mü'min bir an bile olsun...

[ KÜRSÜ ] Hakiki mü'min faydasız işlerden yüz çevirir

Hakiki mü'min bir an bile olsun...

İnsana dünyevî-uhrevî, maddî-mânevî herhangi bir faydası dokunmayan, gereksiz, boş, malayani, fuzulî söz ve fiillere lağv denir. Ayrıca o, herhangi bir bilgi ve tefekküre dayanmaksızın, sırf dine ve dindarlara karşı hakaret ve istihzada bulunma maksadıyla ortaya konulan incitici, çirkin söz ve davranışlar mânâsına da gelmektedir. Mü'minûn sûre-i celilesinde, hakiki ve kâmil mü'minlerin vasıfları anlatılırken, "(O mü'minler), her türlü boş, faydasız ve mânâsız söz ve davranışlardan yüz çevirir ve uzak dururlar." buyurulmaktadır. Evet, mü'min maddî-mânevî herhangi bir kazancı olmayan söz, fiil ve davranışlardan uzak durur. Çünkü o, âhireti peyleme mevzuunda zamanı öyle kullanmalıdır ki, yaşadığı zaman dilimi, ahirette ona Hazreti Ruh-u Seyyidi'l-Enâm (aleyhi efdalu't-tahiyyât ve ekmelü't-teslîmât)'la bir sofranın başında oturma ve Allah'ın (celle celâluhu) rızasına erip cemali ba kemalini müşâhede etme lütfu şeklinde kendine geri dönsün. Bundan dolayı o, vaktini ya kitap okuyarak, dua ederek, sohbet-i cânan eksenli müzakere ve musâhabelerde bulunarak veya hak ve hakikat yolunda hizmet ederek, hizmete engel teşkil eden problem ve açmazları ortadan kaldırmak için çözümler üreterek geçirir ki, bunların hepsi birer ibadet sayılır. Çünkü doğrudan hizmet etmenin yanı başında, hizmeti kolaylaştıracak ameliyelerde bulunma da bir hizmettir. Böylece mü'min, bu türlü hayırlı işlerle vaktini geçirmek suretiyle boş yere konuşmamış, zamanını israf etmemiş, faydasız iş ve meşguliyetlerle kalb ve ruhunda yaralar açacak bir duruma sebebiyet vermemiş olur. Zira insan laubalice konuşmalar, boş lakırdılar, düşünülüp taşınılmaksızın ağızdan çıkan söz ve lafızlarla hiç farkına varmaksızın kalb ve ruhunda yaralar açıp latîfelerini öldürebilir. Bu noktada, çok tekerrür etse de önemine binaen ve mevzuumuzla alâkalı kısmına dikkat çekerek Hazreti Pir'in bu konudaki o veciz ifadesini bir kez daha hatırlatmak istiyorum. O diyor ki: "Hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem'a, bir işarette, bir öpmekte batma. Dünyayı yutan büyük letâiflerini onda batırma." Demek ki, yerinde, fuzuli bir konuşma, tek bir kelime dahi insanın helakine, kayıp gitmesine sebebiyet verebilir. O halde bize düşen "Leylî sözü söyle yoksa hâmûş! "Sevgiliden söz et, aksi halde sus!" ifadeleriyle dile getirilen hakikati hayatımıza hayat kılmak yani ya sürekli Sevgili deyip inlemek veya sükût etmek olmalıdır. Zaten İnsanlığın İftihar Tablosu (aleyhi ekmelü't-tehâyâ), Efendimiz de kendisine atfedilen mübarek bir sözde mü'minin sözünün hikmet, sükûtunun da tefekkür olması gerektiği tavsiyesinde bulunmuyor mu? O hâlde ağzımızı açıp bir şey konuştuğumuzda ya din-diyanet adına, ülke ve ülkümüz hesabına bir fayda sağlayacak, bir mânâ ifade edecek şeyler konuşmalı veya bu faydaları temin edecek meseleleri tefekküre dalarak sükûtumuzu bir tefekkür zemini hâline getirmeliyiz. CAHİL DOSTTAN ALLAH'A SIĞINIRIZ Buraya kadar ifade etmeye çalıştığımız hususlar lağvın ilk mânâsıyla ilgiliydi. Lağvın ikinci mânâsıyla alâkalı ise Kasas Sûresi'ndeki şu âyet-i kerimeyi zikredebiliriz. Âyette Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "(Mü'minler) boş, mânâsız, çirkin sözlere maruz kaldıklarında (aynıyla mukabeleden uzak durup) yüzlerini çevirir ve o sözleri sarf edenlere şöyle derler: "Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size. Biz, sizin için de ancak iyilik ve selamet dileriz. Ne var ki biz kendini bilmezleri (arkadaş edinmek) istemeyiz." (Kasas Sûresi, 28/55). Âyet-i kerimede açıkça ifade edildiği üzere, mü'minler, sevimsiz, nahoş söz ve tavırlara maruz kaldıklarında hemen karşılık vermek yerine o çirkinliklere karşı kulak kapatır, göz yumar, söylenenlere aldırış etmeksizin, "Bizim işimiz bize, sizinki de size." der, yüksek ahlâk ve seciyelerinin gereğini ortaya korlar. Sonra da; "Biz cahillerle arkadaşlık etmeyi arzulamayız!" diyerek cehalete karşı belli bir tavır içerisinde olduklarını ifade edip âlicenâbâne bir tavırla oradan geçip giderler. Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan, bu İlâhî emriyle inanan insanları muhtemel tehlikelerden korumuş olmaktadır. Şöyle ki, Müslümanlar karşı tarafın sergilediği cahilane tavırlara karşı aynıyla mukabelede bulunacak olurlarsa, hiç istemeseler de, onların dengesiz ve ölçüsüz sözleri karşısında günümüz ifadesiyle provoke olunabilecek bir zemine kayabilirler. Tahrik söz konusu olunca da onların seviyesine düşme gibi bir irtifa kaybı yaşayabilirler. Hâlbuki değişik vesilelerle ifade edildiği üzere, edep ve hürmetten mahrum nadanlar ne derlerse desinler, biz her zaman karakterimizin gereğini sergilemeli, üslûbumuzu namusumuz bilmeli ve bu mevzuda asla fedakârlıkta bulunamayacağımız, taviz veremeyeceğiz ortaya konulmalıdır. Bundan dolayı hilm u silmin temsilcisi bir mü'minin, bu tür nâsezâ, nâbecâ sözlerle karşılaştığında, onlara cevap vermek yerine o kem sözleri sahibiyle baş başa bırakıp orayı hemen terk etmesi daha muvafıktır. Çünkü bile bile gerçeği inkâr edip seviyesiz bir üslûpla mugalâtalara giren bir kişiye olumlu herhangi bir şey anlatabilmeniz mümkün değildir. Orada durmak hak ve hakikate fayda getirmekten ziyade zarar verir. Hâlbuki mekân değişikliği yapmak, o gergin ve sıkıntılı ruh haletinden sıyrılma adına önemli bir faktördür. Siz o tür bir durumla karşı karşıya kaldığınızda onları Allah'a havale edip yüz çevirir ve o mekândan ayrılırsanız iradenizin hakkını vermiş ve hissiyatınızı baskı altına almış olursunuz. ÖZETLE 1- Hakiki mü'min, hayatını dünya ve ahirete faydası olan ameller arasında geçirir. Bir an bile olsun malayani ve boş söz ve fiillere nazar etmez. 2- Mü'min kişi, son derece dikkatli bir hayat yaşamak zorundadır. Bir kelimenin, bir nazarın insanı bataklığa sürükleyebileceğini hatırından bir an bile olsun çıkarmamalıdır. 3- Allah'a gerçekten inanan bir insan, boş ve gereksiz şeylerden yüz çevirdiği gibi bu gibi şeylere dalan cahil insanlardan da yüz çevirir.
<< Önceki Haber Hakiki mü'min bir an bile olsun... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER