TBMM'DE TARİHİ GÜN

Meclis Genel Kurulu'nda, demokratik açılımla ilgili genel görüşme önergesinin görüşmeleri yapıldı.

TBMM'DE TARİHİ GÜN

CANLI İZLEDİNİZ

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Demokratik açılım"dan muradlarının sorunların minimize olduğu Türkiye olduğunu söyledi. Atatürk'ün 'Yurtta sulh, cihanda sulh' dediğini aktaran Erdoğan, "Yurtta sulhu kuramayanlar cihanda sulhu sağlayamaz." dedi. Başbakan Erdoğan, TBMM Genel Kurulu'nda "Demokratik açılım"la ilgili olarak hükümetin görüşünü açıkladı. Erdoğan, Atatürk'ün en büyük başarılarından birisinin her türlü farklılığı TBMM çatısı altında, ardından Türkiye Cumhuriyet vatandaşlığı altında birleştirmek ve güçlendirmek olduğunu söyledi. Atatürk'ün 'Efendiler burada maksud olan ve meclis-i alinizi teşkil eden zevat yalnız Türk, Çerkez, Kürt, Laz değildir.' sözünü hatırlatan Erdoğan, "Bu meclis hep milletin kalmıştır, bundan sonra da kalacaktır. Türkiye'de her türlü meselenin konuşulacağı alan bu Meclis'tir. 89. yıl öncesinin gerisine düşemez. Bu Meclis 89 yıl öncesi demokrasi ilkelerinden taviz veremez. Varlık yokluk mücadelesi veren bir milleti küllerinden ayağa kaldıran Meclis her türlü sorunu çözecek tecrübeye sahiptir." şeklinde konuştu. Erdoğan, iktidar kadar muhalefetin de demokrasinin olmazsa olmaz unsuru olduğuna işaret ederek, "İktidar ile her konuda aynı düşünmesi düşünülemez. Bu demokrasinin doğasına aykırıdır. Ama her öneriye iktidarın diye temelden her meselenin karşısında durmak millet istifadesine değildir. Demokrasinin en temel şartı uzlaşı, görüş bildirmektir. Ama her türlü farklılığa karşı konuşmak, çözüm aramak demokarsinin gereğidir. Hükümet kendisini anlatmasın diye konuyu saptırmak muhalefet tarzı değildir. Bizler yeni değiliz. Bu Meclis'in kurulduğu günden beri tutanakları var. Ekranları başında aziz vatandaşlarımız tutarlılık istiyor. İzleyici tribünlerine el tutularak gelinirse bu Meclis ile bağdaşmaz." ifadelerini kullandı. Türkiye'nin 86 yıl boyunca dünyadaki değişime ayak uydurduğu ölçüde ilerlediğini ve kalkındığını söyleyen Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: "Şu hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Trablus Savaşı'nda, Balkan Savaşı'nda, Çanakkale Savaşı'nda, Kurtuluş Savaşı'nda bu ülkeyi istiklaline kavuşturan Gazi Mustafa Kemal, savaştığı ülkelerle diplomatik ilişkileri geliştirmiştir. Atatürk küsmemiş. Husumet beslememiş. Tam tersine işgalci ülkelere cevabın verildiği düşüncesi ile ülkenin etrafına duvar örmemiş. Yurtta sulh, cihanda sulh demiştir. Yurtta sulhu kuramayanlar cihanda sulhu sağlayamaz." Atatürk'ün 29 Ekim 1923'te ne kadar büyük düşündüyse bugün de aynı şekilde büyük düşündüğünü ifade eden Erdoğan, "Bu millete büyük düşünmek yaraşır. Küçük meselelere takılmamak gerekir. Ülke, millet ve devlet olarak hep büyük düşündük, büyük hedefler belirledik. Bugün de büyük düşünmek ve büyük hedeflere doğru kararlılıkla adım atmak bizim gibi bu yüce Meclis'in görevidir." şeklinde konuştu. Demokratik açılım sürecini başlattıklarını anlatan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: "Bu süreci sadece terör olarak algılamak, Kürt sorunu olarak algılamak yanlıştır. Hedef milli birlik ve kardeşlik projesidir. Süreç demokratik açılım sürecidir. Burada öncelikli sorun terörle mücadeledir. Etnik unsurlarla mücadeledir. Bunun içinde Kürt, Arnavut, Türk sorunu da vardır. Hepsinin kendilerine göre sorunları var. Bunun yanında azınlıkların da sorunları var. İnanç gruplarının sorunları. Bunlar bana geliyor. Size gelmez çünkü sizin ihrapta yeriniz yok." CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a seslenen Erdoğan, "Sayın Baykal 20 yıl önce yaptık diyor. Bakıyorsunuz ki şimdiki konuşma ile o günkü konuşmalar arasında farklar var." dedi. Erdoğan, şunları ifade etti: "İstiyoruz ki her sorun demokratikleşmenin gelişmesine yardımcı olsun. 72 milyon vatandaşın her birinin sofrasındaki ekmeği büyütmenin gayreti içindeyiz. Çare üretmenin derman üretmenin gayreti içindeyiz." İSTANBUL BAĞIMSIZ MİLLETVEKİLLİ UFUK URAS Bağımsız İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, Kürt sorunu ile ilgili çözümün sürdürülebilir olması için toplumsal desteğin alınması gerektiğini söyledi. Genel Kurulda, ''demokratik açılım'' konusundaki Genel Görüşme önergesi üzerinde konuşan Uras, Cumhuriyet tarihine bakıldığında temel sorunların halen devam ettiğinin görüldüğünü söyledi. Kürt sorunun, yerinin ve nedenlerinin belli olduğunu ifade eden Uras, bu konunun bir asayiş sorunu olarak görülmemesi gerektiğini dile getirdi. Uras, sorunun çözümüne ilişkin yapılacak yeni açılımların, beraberinde yeni çözümler üreteceğini kaydetti. Sorunun çözümünde, artık tarihte kalması gereken endişelerin ileri sürülemeyeceğini belirten Uras, çözüm için herkesin çaba sarf etmesi gerektiğini kaydetti. Uras, Kürt sorunu ile ilgili çözümün sürdürülebilir olması için toplumsal desteğin sağlanması gerektiğine işaret etti. Ufuk Uras, 12 Eylül Anayasası'nın yerine daha demokratik bir anayasaya ihtiyaç olduğunu belirterek, ülkedeki çok kültürlülüğün, bir gerginlik kaynağı değil, zenginlik kaynağı olarak görülmesi gerektiğini kaydetti. Uras ayrıca, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin yeniden ayağa kaldırılması için çaba sarf edilmesi gerektiğini söyledi. Uras'ın, konuşma süresinin bitmesi üzerine TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, ek süre verdi. Bu sırada, CHP sıralarından gelen eleştiriler üzerine, Uras, ''Ben 10 Kasımda, kendimi 'aç aç gecesinde' zanneden milletvekillerinden değilim'' dedi. AK PARTİ ADINA ADANA MİLLETVEKİLİ ÖMER ÇELİK Adana Milletvekili Ömer Çelik, muhalefetin Kürt sorunu ile terör belasını görmezden geldiğini belirterek, geçmişten devraldıkları terörü bitirmek için kendilerini ortaya attıklarını söyledi. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)'nde demokratik açılım konusunda AK Parti grubu adına konuşan muhalefete yüklendi. Kürt sorununun bugüne kadar siyasetçiler tarafından sümenaltı edildiğini ifade eden Çelik, kimsenin böyle bir lüksünün olmadığını belirtti. Çelik, "Biz burada bugün aslında milletin iradesini gösteren çok önemli bir görüşme yapıyoruz. Herhangi bir kitabevine giriniz, yüzlerce hatta binlerce Kürt sorunuyla ilgili kitap görürsünüz. Ortada bir sorun yoksa bu kadar literatür niye ortaya çıkıyor. Peki, Hükümet obeziteyi gündeme getirseydi aynı konuşmalar yapılacak mıydı? Siyasetçiler bu sorunları sümenaltı edemezler, bunları çözmek zorundalar. Bunlar yüksek siyasi sorumluluk gerektirir. Risk almayı gerektirir. Biz AK Parti olarak bu risklerden kaçıyor, bu riskleri göze alıyoruz. Her zerresine kadar milli olan bu projeyi yabancı odaklara bağlayanlar, iktidarları döneminde bu sorunu yabancı güçlerin himayesinden çıkarmak için ne yaptılar? Bu sorunu demokrasi dâhilinde çözmezsek bundan kim ne kazanacak? Utanmadan Damat Ferit benzetmesi yapıyorlar. AK Parti Damat Ferit Hükümeti'ne değil benzetilse benzetilse Kuva-i Milliye'ye benzetilir." şeklinde konuştu. CHP'LİLER TEPKİLİ Meclis Genel Kurulu'nda yine tartışmalar çıktı. CHP'li Onur Öymen'in salı günü PKK'ya karşı sürdürülen mücadeleyi anlatırken, Dersim olaylarını örnek verdiğini hatırlatan Çelik, 'anaların gözyaşı dökülmesin' ifadesini çürütmek için de Kurtuluş savaşı örneği vermesinin büyük talihsizlik olduğunu dile getirdi. Çelik, "Diplomatlık yapmış, bir partinin genel başkanvekilli yapan bir insan bu kadar mı kendi ülkesine yabancı olabilir?" diye sordu. Çelik konuşmasına şöyle devam etti: "Sayın Başbakanımızla ilgili konuşurken dikkatli konuşun. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü ayırarak konuşuyorum. Yurt dışında Türk bayraklarıyla birlikte miting yapılan tek Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dır. Bu kadar bizi eleştiren muhalefetin somut önerileri var mı? Yok. Sadece diyorlar ki; 'Dağdakilere söyleyin, silahları bıraksınlar'. Kolaysa gidin Irak'a siz söyleyin. Sayın Türkiye Cumhuriyeti halkı. Evlerinden bizi izleyenler. Evinde kitabı olanlar okusun. Olmayanlar internetten girip Sayın Alpaslan Türkeş'ın Kürt meselesi üzerine yazdığı makaleyi okusun. Sonra da burada atıp tutulanlara baksın." MHP'LİLER YİNE KIZDI Ömer Çelik, MHP sıralarından gelen tepkilere cevap verince, tartışma çıktı. Oktay Vural ve Mehmet Şandır yerlerinden kalkarken, Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin araya girdi. MHP sıralarından gelen "abdest al gel" sözlerinden sonra Ömer Çelik, MHP'lilere "Mescid-i Aksa'ya yapılanları protesto edin de görelim." diye cevap verdi. Ömer Çelik, Devlet Bahçeli'nin de imzasının da olduğu Öcalan'ın idamını engelleyen protokol metnini okurken, MHP'li milletvekilleri sıralarından laf atınca, Çelik, "PKK ile mutabakat yapan birilerini arıyorsanız kapıdan çıkacaksınız, orada bir ayna var, ona bakacaksınız." dedi. BAYDEMİR'E KARŞILAMAMA GÖNDERMESİ Çelik, konuşmasında DTP'ye de yüklendi. AK Parti'nin ortaya koyduğu çözüm sünecini sabote etmeye çalıştıklarını ifade eden Çelik, Başbakan'ın Diyarbakır'a giderken karşılanmamasından utanmaları gerektiğini söyledi. Çelik, "Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı karşılamayan bir şehrin belediye başkanının Almanya ve Fransa başbakanının önünde nasıl eğildiklerini gördük. Hiç utanmadınız mı?" diye sordu. Çelik'in bu sözlerinin DTP'lileri rahatsız etmesi dikkat çekti. CHP GENEL BAŞKANI DENİZ BAYKAL Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Deniz Baykal, "demokratik açılım" sürecinde hükümetin PKK terör örgütü ile dirsek teması içine girdiğini söyledi. Baykal, elinde silah olanla, terör olanla müzakere yapılmayacağını dile getirdi. Baykal, Meclis Genel Kurulu'nda "demokratik açılım" ile ilgili olarak partisinin görüşlerini açıkladı. Baykal, hükümeti sert bir şekilde eleştirerek, "PKK ve hükümet dirsek teması içine girmişlerdir."dedi. "İşbirliği şartı olarak PKK'nın terörü bırakması ve bir daha terör yapmayacağı yönünde bir durum var mı? diye soran Baykal, "Çok açık şekilde 'silahı bırakmayı düşünmüyoruz' diye ardı ardına açıklamalar yapılıyor." diye konuştu. Baykal, sürecin gizli bir süreç olarak götürüldüğüne işaret ederek, "Başbakan, 'hazmettire hazmettire yapacağız' dedi. Başbakan çoktan hazmetmiş. Bu samimiyetsizliğin bu işin temelinde olduğunu bize gösterdi. Bu süreci Hükümet tek başına mı yaptı yoksa belli kesimlerle bir dayanışmaya mı gitti? "sorusunu yöneltti. Habur Sınır Kapısı'nda Türkiye'ye gelen terör örgütü üyelerine, siyasetçiler tarafından tutuklanmayacakları yönünde hukuk katledilerek söz verildiğini öne süren Baykal, bu sürecin ayaklarından birisinde hükümetin, diğerinde ise İmralı ve PKK olduğunu ileri sürdü. "Hükümetin filen PKK'yı muhatap aldığını" ve "işbirliği içine girdiğini" iddia eden Baykal, "25 yıl mücadele ettikten sonra ellini kolunu sallayarak geliyor, senin müsteşarın, hâkimin karşılıyor. Bu süreç ne sevinç tablosu dolayısıyla yanlıştır, kılık kıyafetten dolayı yanlıştır. Özü itibariyle yanlıştır. Elinde silah olanla, terör olanla hiç bir hükümet müzakere yapmaz. İngiltere de İspanya da etmemiştir. Terörle mücadele edilir, müzakere edilmez. En kısa zamanda PKK'nın silah bırakmasını sağlamaktır. PKK'nın silahı bırakması gerektiğini çıkarsınız söylersiniz. " şeklinde konuştu. Baykal'ın, 20 yıl önce bir rapor hazırladıklarını belirterek, "Ben Kürdüm demek yasak iken biz bunun yanlış olduğunu cesurca çıkıp söyledik.'Kürtler vardır ve ana dilini konuşma hakları vardır ve bunu kimse engelleyemez' dedik." sözlerine ise DTP'li milletvekilleri tepki gösterdi. DTP'li Sırrı Sakık, "partiden bunu söyleyen milletvekillerin kim ihraç etti" diye bağırdı. DTP GENEL BAŞKANI AHMET TÜRK DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, ciddi bir çözüm yaklaşımı gösterilmesi durumunda, silahların 3 ay içinde Türkiye'nin gündeminden kalkabileceğini söyledi. Türk, TBMM Genel Kurulunda görüşülen ''Demokratik açılım'' ile ilgili genel görüşme önergesi üzerinde partisi adına yaptığı konuşmada, ciddi bir çözüm yaklaşımı gösterilmesi durumunda, silahların 3 ay içinde Türkiye'nin gündeminden kalkabileceğini ifade etti. ''Bu meselede canı yanmayanlar, yüreği dağlanmayanlar rahat olabilirler. Ancak hiç kimse, bize bir daha bu acıları yaşatma hakkına sahip değildir ve bundan sonra da olamayacaktır'' diyen Türk, siyasi ve ekonomik rantları için bu acıların sürmesini isteyenlere karşı demokrasi mücadelelerini sürdürdüklerini, bundan sonra da kararlı bir biçimde sürdürmeye devam edeceklerini bildirdi. ''TEMEL YANILGI'' ''Sorunların üstüne şiddetle gidildiğini, tepkilerin nedenlerinin doğru analiz edilmediğini, demokratikleşme hamleleriyle yaklaşılmadığını'' bildiren Türk, ''Bunlar yapılmış olsaydı; bu gün 40 bin ölüden, binlerce faili meçhulden bahsetmeyecektik. Boşaltılmış üç bin köyden, göçe zorlanan milyonlardan, yitip giden yüzlerce milyar dolardan söz ediyor olmayacaktık. Taş attığı için, hapislere tıkılan yüzlerce çocuğun dramı ile yüz yüze kalmayacaktık'' dedi. ''İşte, tam bu noktada, PKK'nın bir sonuç olduğunu ifade etmek istiyorum'' diyen Türk, sözlerini şöyle sürdürdü: ''PKK, devletin ve hükümetlerin siyasal hataları neticesinde ortaya çıkmış bir sonuçtur. Ancak devlet, bu sonucu ortadan kaldırmayı bir çözüm politikası olarak benimsediği için, sorunun nedenleri hiçbir zaman ele alınmamıştır. Bize göre temel yanılgılı yaklaşımlardan biri budur. Kimi çevreler ise aslında Kürtlerin herhangi bir sorununun olmadığını, bu taleplerin dış güçlerce üretildiğini, herkesin eşit yurttaş olarak bu ülkede yaşadığını savunarak sorunu görmemeyi tercih etmiştir. Eğer eşit yurttaş olduğumuzu, hiçbir sorunumuz olmadığını iddia ediyorsanız, lütfen biraz empati yapın. Bir an düşünün; Birileri çıksa ve 'yeryüzünde Türkçe diye bir dil yoktur' dese ve tek kelime Kürtçe bilmeyen sizin çocuğunuza, zorla Kürtçe eğitim yaptırsa, kendinizi eşit yurttaş olarak hissedebilir misiniz bu ülkede? Bu haksızlığa karşı çıkmazsanız, insanlık onurunuzu koruyabilir misiniz? Eminim bunun düşüncesi bile, bazılarınızın tüylerini diken diken ediyordur. İnsanın kendi ülkesinde, kendi anavatanında, kendi devleti tarafından dilinin inkar edilmesi, yasaklanması, yok sayılması nasıl bir travma yaratır? Bunu anlayabilir misiniz? İşte, düşüncesi bile, sizin tüylerinizi diken diken eden bu trajediyi biz yıllardır yaşıyoruz. Hiç değilse onurumuzu korumak için, bu politikalara karşı çıkıyoruz.'' ''BİZ ÇÖZMEZSEK, KİMSE GELİP ÇÖZEMEZ'' DTP Genel Başkanı Türk, uluslararası oyunları bozmanın ve boşa çıkarmanın tek yolu demokratik çözüm olduğunu ifade etti. ''Bu, sorunumuzu çözmezsek, kimse gelip bizim sorunlarımızı çözemez, belki çözülsün de istemez. Demokrasisini kendi özgücüyle güçlendiremeyen hiçbir toplum, esaretten kurtulamaz'' dedi. ''Bizi bir arada tutan yeterince ortak değerimiz vardır, var olmaya devam eder'' diyen Türk, 'Hiç kimsenin bayrakla, sınırlarla bir sorunu yoktur, olmaz. Ülkenin ortak dili Türkçedir, Türkçe olmaya devam eder. Hatta kendi anadilinde eğitim yapacak olanlar için, Türkçe ortak iletişim dili olarak korunur'' diye konuştu. Ahmet Türk, Türkiye'nin demokrasi dışında başka bir çıkış yolu kalmadığını, demokrasinin ülkeye zarar getireceğini söylemenin de kimsenin savunabileceği bir şey olmadığını belirtti. Hükümetin, ''Kürt Açılımı'' adıyla başlattığı, sonra da ''Milli Birlik Projesi'' adında karar kıldığı sürecin, anlatmaya çalıştığı çözüm zihniyetinden uzak olduğunu kaydeden Türk, ''Hükümet şundan emir aldı. Bu bir dış dayatmadır, ABD projesidir'' denilerek Hükümetin küçük düşürülmesini de doğru bulmadıklarını söyledi. ''GELİN HEP BERABER SORUMLULUK ALALIM'' DTP Genel Başkanı Türk, bu dönemde ortaya konulan yaklaşımların darlığına rağmen umutsuz olmadıklarını söyledi. ''Ortada bu kadar tarihi gerçekler ve yaşanmış acılar varken, 'ben meseleyi askeri operasyonlarla çözerim' diyen bir politikacı, çözümsüzlüğe hizmet eder'' diyen Türk, üstlendikleri sorumluluk gereği, bırakın tek bir yurttaşın ölmesini, burnunun kanamasının bile, makamlarıyla kıyaslanamayacak kadar değerli olduğunu, barış için koltuklarından değil, canlarından vazgeçmeye hazır olduklarını bildirdi. Türk, ''Tarih karşısında onurlu bir yere sahip olmak her siyasetçiye nasip olmaz. Gelin bu onuru hep birlikte paylaşarak, çocuklarımıza barış ve huzur içerisinde yaşanacak bir gelecek armağan edelim. Bizler bugün varız, yarın yokuz. Ama halklarımız hep var olacak. Bizi ya minnetle ya da öfkeyle anacaklar. Gelin hep beraber sorumluluk alalım. Bu sorunları çözelim ki, gelecek kuşaklar da bizi minnet ve şükranla ansınlar'' diyerek sözlerini tamamladı. Türk'ün konuşmasını, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, AK Parti'li milletvekilleri alkışlarken, DTP'li milletvekilleri de ayakta alkışladı. İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY İçişleri Bakanı Beşir Atalay, izledikleri aktif dış politika sonucu, terör örgütünü bölgede ve dünyada büyük ölçüde yalnızlaştırdıklarını söyledi. Atalay, Genel Kurulda, ''Demokratik açılım'' adı da verilen ''Milli Birlik ve Demokratik Açılım Projesi''nin genel görüşmesinde yaptığı konuşmada, demokratik açılımın süreci ve kapsamı hakkında bilgi verdi. Demokratik açılımın birbiriyle bağlantılı iki temel hedefi olduğunu belirten Atalay, bunların birincisinin terörün sonlandırılması, ikincisinin de demokrasi standardının yükseltilmesi olduğunu söyledi. Ülkenin bütün sorunlarının çözümünü demokraside gördüklerini ifade eden Atalay, Türkiye'nin ertelenmiş, dondurulmuş, ihmal edilmiş ve bu nedenle kronik hale gelmiş siyasi, sosyal ve ekonomik sorunların çözümünün demokratikleşme olduğunu kaydetti. Atalay, cesurca ve kararlılıkla yüzleşmek zorunda olunan, her biri onlarca yıllık geçmişi olan sorunların çözümünün, doğası gereği bir anda olamayacağına dikkati çekti. Terörün sonlandırılmasının, terörle çok boyutlu ve kapsamlı mücadeleyi gerektirdiğini kaydeden Atalay, bu bilinçle hareket eden Hükümetin, terörle mücadelede, bütün imkanlarını seferber ettiğini, vatandaşların can ve mal güvenliğini sağlamak, ülkenin birlik ve beraberliğini güçlendirmek için her türlü tedbiri aldığını söyledi. Atalay, güvenlik güçlerinin terörle mücadeledeki kahramanlığının, başarısının birlik ve beraberliği koruyan en önemli unsur olduğunu belirterek, şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da güvenlik güçlerine her türlü desteği vermeye devam edeceklerini ifade etti. 'TERÖR ÖRGÜTÜNÜ, BÖLGEDE VE DÜNYADA YALNIZLAŞTIRDIK'' Terörü besleyen kaynakların kurutulması ve istismar unsurlarının ellerinden alınması için önemli çalışmalar yapıldığını ifade eden Atalay, şunları söyledi: ''Bunlara ilaveten izlediğimiz aktif dış politika sonucu, terör örgütünü dünyada ve bölgede büyük ölçüde yalnızlaştırdık. Özellikle sınır komşularımız Irak, İran, Suriye ve diğer ülkelerle yürüttüğümüz aktif ve yapıcı diplomasi sonucunda, terör örgütü önemli ölçüde etkisiz hale getirilmiştir. Terör örgütüne verilen uluslararası destek büyük oranda önlenmiştir. Bundan önce olduğu gibi bundan sonra da Hükümetimiz, Türkiye'nin ayağında bir pranga olan terör sorununu çözme konusunda kararlı olmaya devam edecektir. Ülkemize ve milletimize her yönden kaybettiren terörün olmadığı bir Türkiye, hepimizin huzur ve güven içinde, özgürce yaşayacağı bir Türkiye olacaktır.'' ''AMAÇ, TÜRKİYE'NİN DEMOKRASİ AÇIĞINI KAPATMAK'' Atalay, AK Parti'nin varlık sebeplerinden biri ve belki de en önemlisinin, Türkiye'nin demokrasi açığını kapatmak olduğunu kaydederek, ''AK Parti iktidarı, bir yandan halkın iradesinin gerçek anlamda yönetime yansıması, diğer yandan da bireysel hak ve özgürlükler alanının genişlemesi için çok büyük gayret göstermiştir'' dedi. Aslında tüm bu gayretlerin, atılan adımların, insan odaklı siyaset anlayışlarının ürünü olduğunu anlatan Atalay, ''Biz, insanımızı hiçbir ayrım gözetmeksizin onurlu birer varlık olarak görüyoruz. Çünkü insan eşref-i mahlukattır, yani yaratılmışların en şereflisidir. Partimizin ismindeki 'adalet' ve 'kalkınma' kelimeleri de insanın onurlu bir varlık olarak yaşamasına bir atıftır'' diye konuştu. Atalay, buradaki adaletin, insan onurunun gerektirdiği, herkesin temel hak ve özgürlüklere sahip olarak eşit ve hür vatandaş olarak yaşadığı bir siyasal düzeni işaret ettiğini söyledi. Bakan Atalay, kalkınmanın ise yine insanın onurlu bir yaşam sürdürmesini sağlayacak bir ekonomik seviyeyi ifade ettiğini vurguladı. ''DEMOKRATİK AÇILIMLA ADALETİ GÜÇLENDİRECEĞİZ'' Demokratikleşmenin, insanların hak ettiği, eşit ve özgür vatandaşlar olarak aidiyet duygusunun geliştiği bir siyasi düzenin pekiştirilmesini sağlayacağını belirten Atalay, şunları söyledi: ''Unutmayalım ki, sosyo-ekonomik ve siyasal sorunlarımızın çoğunun kaynağında adaletsizlik vardır. Adaletin gerçek manada tesis edildiği yerde barış ve huzur vardır. Adaletin olduğu yerde sağlıklı bir birey-devlet ilişkisi vardır. İşte biz, demokratik açılımla, mülkün temeli olan adaleti güçlendirmeye çalışıyoruz. Ülke sınırları içerisinde ve kim olursa olsun, herkesin kendisine adil davranıldığı ve bu devletin eşit ve özgür bir vatandaşı olarak görüldüğü duygusunu pekiştirmeye çalışıyoruz. Aslında, demokratik açılımın hedeflerinin gerçekleşmesi, alınacak idari ve yasal tedbirlerle beraber elde edilecek kazanımların kimi hak ve özgürlüklerin standardının yükseltilmesinin, insan onuru ve adalet gibi değerlere dayanan bir zihniyetin toplumda yaygınlaşmasına bağlıdır. Kısacası, demokratik açılım köklü bir zihniyet değişikliğini ve dönüşümünü gerektirmektedir. Bütün vatandaşlarımızın yürekten inandığı bir iklim değişikliğini gerektirmektedir.'' ''TÜRKİYE SON 7 YILDA BÜYÜK DÖNÜŞÜM GEÇİRDİ'' Meclisin, hükümetleri döneminde büyük fedakarlık ve kararlılık içinde çalıştığına işaret eden Atalay, başta Anayasa olmak üzere ilgili yasalarda demokratikleşme ve insan haklarının geliştirilmesi alanında önemli değişiklikler yapıldığını anımsattı. ''Türkiye'nin son yedi yılda her alanda ne kadar büyük bir dönüşüm geçirdiğini anlamak için yapılanların bazılarını burada hatırlatmakta fayda görüyorum' diyen Atalay, şöyle devam etti: ''İktidara gelir gelmez, insan haklarına saygının ve demokratikleşmenin bir göstergesi olarak, olağanüstü hal uygulamasına son verdik. Olağanüstü yönetimler, terörle mücadelenin gerektirdiği bir durum olarak savunulabilir. Ancak olağanüstü yönetimin, doğası gereği geçici olması gerekirken, hepimizin malumudur... Özellikle 90'lı yıllarda ülkemiz, faili meçhullerle, yargısız infazlarla ve işkencelerle anılan bir ülke haline gelmişti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin verdiği yüzlerce ihlal kararıyla, ülkemizin uluslararası camiada ne kadar zor duruma düştüğü herkes tarafından bilinmektedir. Türkiye'yi, adeta olağan hale gelen olağanüstü halden hükümetimiz çıkarmıştır. Aynı şekilde, normalleşme politikamızın bir parçası olarak, olağanüstü dönemleri çağrıştıran ve yargı bağımsızlığı noktasında sürekli tartışma konusu olan Devlet Güvenlik Mahkemeleri hukuk sistemimizden çıkartılmıştır. 'İkiz sözleşmeler' olarak bilinen Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ile Sosyal ve Ekonomik Haklar Sözleşmesi hükümetimiz döneminde bu Yüce Meclis tarafından onaylanarak ülkemiz açısından bağlayıcı hale gelmiştir.'' İNSAN HAKLARI ODAKLI ANLAYIŞ 2004 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle, temel haklara ilişkin uluslararası anlaşmaları, iç hukuk sisteminde üstün bir konuma taşıdıklarını belirten Atalay, bu değişikliğin, uluslararası insan hakları mekanizmalarına olan bağlılık, dolayısıyla insan hakları odaklı siyaset anlayışlarının somut tezahürü olduğunu vurguladı. Atalay, normalleşme sürecinde, düşünce ve ifade özgürlüğünün genişletilmesi ve terörle mücadele alanındaki aksaklıkların giderilmesi amacıyla Terörle Mücadele Kanunu'nda önemli değişiklikler yapıldığını anımsattı. Vatandaşların günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi için özel kurslar açılabilmesine imkan sağlandığını hatırlatan Atalay, farklı dil ve lehçelerde yayın yapılmasının yasal güvenceye kavuşturulduğunu, TRT 6'nın yayın hayatına başladığını söyledi. ''İşkenceye sıfır tolerans'' politikası çerçevesinde yasal değişiklikler yapıldığını belirten Atalay, işkence ve kötü muamele suçunun tanımının genişletildiğini, cezaların artırıldığını, bu cezaların tecili ve paraya çevrilmesinin önlendiğini kaydetti. Bakan Atalay, ''Bugün Türkiye, artık faili meçhullerle, yargısız infazlarla, işkence ve kötü muamelelerle anılmayan bir ülke haline geldiyse bunda AK Parti Hükümetlerimizin kararlı ve ısrarlı mücadelesi belirleyici olmuştur'' dedi. Atalay, insana saygı esasına dayanan, özgürlükçü karakteri ön planda bir ceza hukuku düzeni kurulması amacıyla Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Kabahatler Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ve Denetimli Serbestlik Kanunu çıkarıldığını anımsattı. ''SİVİL TOPLUM GÜÇLENDİRİLDİ'' Demokratik bir yönetimin hayata geçirilmesi için, sivil toplumun güçlenmesi ve örgütlenme özgürlüğünün sağlanmasının çok önemli olduğuna işaret eden Atalay, bu amaçla, 5253 sayılı Dernekler Kanunu'nun yürürlüğe konulduğunu ve dernek kurma hakkına getirilen kısıtlamalar kaldırılarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun olarak örgütlenme özgürlüğü sağlandığını kaydetti. Atalay, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanımının daha demokratik temele dayandırılması amacıyla 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nda da gerekli değişiklikler yapıldığını, açık, şeffaf ve hesap veren yönetim anlayışının gereği olarak Türkiye'de ilk defa 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çıkarıldığını hatırlattı. Bakan Atalay, demokratikleşmenin ve yerelleşmenin bir gereği olarak, belediyeler ve il özel idarelerin, Anayasada belirtilen 'yerinden yönetim' ilkesi çerçevesinde yeniden ele alındığını, bu çerçevede önemli yasal değişiklikler yapıldığını kaydetti. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, talep olması halinde isimleri değiştirilen yerleşim birimlerine, mevzuat hükümlerine uygun olarak eski isimlerinin verilmesine imkan sağlanacağını bildirdi. Demokratikleşme ve insan hakları alanında yapılanların yanı sıra sosyo-ekonomik yaraların sarılması ve altyapı sorunların çözümü için de çalışmalar yaptıklarını belirten Atalay, ''İzlediğimiz ekonomi politikaları sayesinde tüm vatandaşlarımızın refah düzeyi yükselmiş, geçmişe göre çok daha iyi bir duruma gelmiştir'' dedi. Bölgeler arasında ekonomik kalkınma ve sosyal gelişme farklarını ortadan kaldıracak, geri kalmışlığın getirdiği işsizlik ve göç gibi sorunlarda rahatlama sağlayacak projelere ağırlık verdiklerine değinen Atalay, bu kapsamdaki Konya Ovası Projesi, Doğu Anadolu Projesi ve Güneydoğu Anadolu Projesinin 2013 yılında bitirilmiş olacağını bildirdi. AÇILIMIN SLOGANI ''HERKES İÇİN DAHA FAZLA ÖZGÜRLÜK'' ''Şehit ve gazilerimizin bu vatan için yaptıkları büyük fedakarlığı biz çok iyi biliriz'' diyen Atalay, Şehit ailelerinin ve gazilerimizin tüm meseleleriyle yakından ilgilendiklerini vurguladı. Atalay, bugüne kadar şehit yakınları ve gazilerden 10 bin kişinin kamu kurumlarında ve özel sektörde istihdam edildiğini belirterek, köylerine dönmek isteyen ailelere yönelik başlatılan Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesinin 14 ilde sürdürüldüğünü söyledi. Atalay, ''AK Parti iktidarları döneminde alınan tedbirler sayesinde terör örgütünün ve bu sektörden beslenenlerin istismar ettiği unsurlar ellerinden bir bir alınmakta ve vatandaşlarımıza sahip çıkılmaktadır. Biz terörle mücadele ve demokratikleşme çerçevesinde attığımız bu başarılı adımları kesinlikle yeterli görmüyoruz. Bundan sonraki dönemde de milletimizin hak ettiği demokrasi ve insan hakları standartlarını yakalamaya yönelik kısa, orta ve uzun vadeli tedbirleri almaya devam edeceğiz'' diye konuştu. Tedbirlerin, ülkenin tamamını rahatlamaya dönük olduğunu vurgulayan Atalay, şöyle devam etti: ''Zira, biz demokratikleşmenin toplumun bütün kesimlerini kapsadığı zaman başarılı olacağına inanıyoruz. Bu nedenle, demokratik açılımın sloganı 'herkes için daha fazla özgürlük'tür. Biz, herkes için daha fazla haklar, daha fazla özgürlük ve daha fazla demokrasi diyoruz. Bu, Türkiye'yi zayıflatmaz, tersine güçlendirir. Hangi gerekçeyle olursa olsun, temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkesi korumak, demokratik hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin vazifesidir. Hükümetimiz, bu anayasal yükümlülüğün bilinciyle, mevcut insan hakları mekanizmalarını daha etkin hale getirmiştir.'' ''SÜRECİN ÖNEMLİ YANSIMALARI...'' İçişleri Bakanı Atalay, açılım kapsamında yapılan kısa vadeli işlerin yasal düzenleme gerektirmediğini, bu çalışmaların idari tedbirler ve yönetmelik değişiklikleriyle yürütüldüğünü belirterek, orta vadeli çalışmalar doğrultusunda yasal düzenlemelerin yapılacağına dikkati çekti. Atalay, ''Vatandaşlarımızın kullandığı farklı dil ve lehçelerle ilgili üniversitelerimizde akademik araştırma yapılması, enstitü kurulması ve seçmeli ders konması gibi uygulamalar, bu sürecin önemli yansımalarındandır'' dedi. RTÜK'ün, farklı dil ve lehçelerde yayın yapılmasına imkan verecek kararının önemine de değinen Atalay, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaşayanların günlük yaşamlarını kolaylaştırmayı amaçlayan; yol kontrollerinin azaltılması ve yayla yasaklarının kaldırılması gibi idari tedbirler üzerinde de çalışıldığını bildirdi. Atalay, ''Terörle mücadeleyi aksatmayacak şekilde, bölgedeki insanlarımızın günlük yaşamlarının normalleşmesini sağlayacak bu tür tedbirlerin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Diğer yandan, toplumsal ve dini hizmetler dahil, vatandaşlarımızın sosyal yaşamlarında farklı dil ve lehçeleri kullanmalarının önündeki engeller de kaldırılacaktır'' dedi. FARKLI DİL VE LEHÇELERDE PROPAGANDA İMKANI... İçişleri Bakanı Atalay, ''Bugüne kadar çeşitli sebeplerle isimleri değiştirilen yerleşim birimlerine, yerel talep olması halinde, mevzuat hükümlerine uygun olarak eski isimlerinin verilebilmesine imkan sağlanacaktır. Diğer yandan, siyasi partiler hukukunun alanını genişletmeyi, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün bir gereği olan siyasi propaganda hakkının önündeki bazı yasal engellerin kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz. Söz gelimi, siyasi partilerin seçim çalışmalarında vatandaşlarımızın kullandıkları farklı dil ve lehçelerde de onlara seslenebilme imkanı verecek gerekli çalışmalar bunlardandır'' diye konuştu.
<< Önceki Haber TBMM'DE TARİHİ GÜN Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER