Şili’deki 1973 Askeri Darbenin 50. Yılı

Güney Amerika ülkesi Şili'de 11 Eylül 1973'te General Augusto Pinochet yönetiminde, dönemin Devlet Başkanı Salvador Allende'ye yapılan askeri darbenin üzerinden 50 yıl geçti. 17 yıl sürecek askeri diktatörlük sadece Şili halkını değil, bütün dünyayı etkiledi. KHK’lı eski Diplomat ve İnsan Hakları Aktivisti Oğuzhan Albayrak 'Şili'de 11 Eylül darbesinin 50. yılını' analiz etti

SHABER3.COM


Oğuzhan Albayrak
KHK’lı eski Diplomat ve İnsan Hakları Aktivisti

Geçtiğimiz günlerde pek çoğumuzun yakın çevresinde hala izleri yaşanan ve taşınan 12 Eylül 1980 Askeri Darbesinin yıldönümüydü. Darbe girişimleri ve darbeler, toplumsal etkilerini orta ve uzun vadede göstermekte; askeri, siyasi ve ekonomik sonuçları ve etkileri onlarca yıl boyunca gözlemlenmektedir. 

Bugün, askeri darbeler, muhtıralar ve darbe girişimleri ile demokrasi denemeleri sekteye uğrayan ve her seferinde derin kırılmalar yaşayan Türkiye’den değil; Güney Amerika’da yer alan ve Pasifik Okyanusuna 6.000 km’den fazla kıyısı bulunan Şili’de yaşanan ve etkileri günümüze kadar devam eden geçtiğimiz günlerde 50. Yıldönümü olan 1973 Askeri darbesi ve etkileri hakkında yazmak istedim. 

11 Eylül 1973 günü, Şili ordusunun demokratik yollarla seçilmiş sosyalist Başkan Salvador Allende'yi şiddet kullanarak devirdiği ve General Augusto Pinochet'nin 17 yıllığına iktidarı ele geçirdiği gün olarak tarihe geçmiştir. 

Salvador Allende, 4 Eylül 1970 tarihinde sosyalist Unidad Popular'ın adayı olarak girdiği seçimde yüzde 36'nın üzerinde oy alarak, kıl payı bir farkla da olsa, Başkanlık seçimlerinde ipi göğüslemişti. 

Bugünden bakıldığında eleştirilebilir ve bazıları da olgunlaşmamış pek çok siyasi kararı uygulamaya başlayan Başkan Allende, bankaları ve kömür madenlerini kamulaştırdı ve bir toprak reformu programı başlattı. Yeni sürecin ve gelişmelerin etkisi beraberinde doğal olarak toplum kesimleri arasında bazı hoşnutsuzlukları getirdi. Şili, dış kaynaklı siyasal ve ekonomik baskılar, sağcı ve muhafazakâr girişimcilerin boykotu ve yüksek enflasyon gibi nedenlerle büyük ekonomik sıkıntılar içinde çalkalanmaya başladı. Başlatılan grevler tüm ülke ekonomisini felç etti; iç huzursuzluklar artmaya başladı.



Bu gelişmelerin sonucunda, 22 Ağustos 1973'te Şili Kongresi'ndeki muhalefet güçleri anayasayı ihlal ettiği gerekçesiyle Allende'yi görevden alma girişiminde bulundu, ancak gerekli üçte iki çoğunluğa ulaşamadılar. Bu başarısız girişimin akabinde, aralarında Silahlı Kuvvetler Başkomutanı Carlos Prats'ın da bulunduğu ve kabinede temsil edilen dört generalden üçü, bakanlık ve resmi görevlerinden istifa etti. Başkomutan Prats, Şili Ordusu Genelkurmay Başkanı General Pinochet'yi halefi olarak önerdi. 

Allende, Pinochet'nin anayasaya sadakatine güvenerek 23 Ağustos 1973'te adıgeçeni Silahlı Kuvvetler'in yeni Başkomutanı olarak atadı. Sadece üç hafta sonra, 11 Eylül 1973'te Pinochet liderliğindeki ordu, Latin ve Güney Amerika'da Sovyet etkisinin yayılmasını önlemeye kararlı olan ABD'nin desteğiyle askeri darbe ile yönetime el koyduğunu açıkladı. Müstafi Salvador Allende aynı gün intihar etti. 

Ordu, ilk iş olarak Allende'nin bir diktatörlük kurmak için yaptığı sözde planları açığa çıkartarak, iktidara ele koymasını meşrulaştırmaya çalıştı. Düşüşünden hemen sonra Kongre feshedildi, Unidad Popular'ın tüm partileri yasaklandı ve fiilen tüm siyasi faaliyetler engellendi. Buna ek olarak, ordu ve polisin yanı sıra 1974'te yeni kurulan gizli polis Dirección Nacional de Inteligencia (DINA), devrilen hükümetin, sol partilerin ve sendikaların üyelerine ve sempatizanlarına karşı baskıcı eylemlerde bulunmaya başladı. 

Pinochet, 1974 yılında liderliğini yaptığı askeri cunta tarafından Devlet Başkanı olarak atandı. Pinochet'nin 17 yıllık askeri yönetimi 1980 yılında tartışmalı bir referandumla yasal bir çerçeveye kavuşturuldu: Hükümet tarafından atanan bir komisyon tarafından hazırlanan yeni anayasa, diktatörün de jure başkan olarak görevde kalmasını onayladı. Ancak bu anayasaya uygun olarak yapılan bir başka halk oylamasında Şili’li seçmenlerinin % 56’sı Pinochet'nin başkan olarak kalmasına karşı oy kullanınca 1988 yılında başkanlık ve kongre için demokratik seçimler yapıldı. 

Pinochet 1990 yılında devlet başkanlığından istifa ettikten sonra 10 Mart 1998 tarihine kadar Şili ordusunun başkomutanı olarak görev yapmaya devam etti. 1998'de Londra'dayken, o sırada emekli olan ve artık ömür boyu senatör olan Pinochet, İspanyol Yargıç Baltasar Garzón tarafından başlatılan soruşturma kapsamında çıkartılan uluslararası bir tutuklama kararı üzerine tevkif edildi. 

Sağlık nedenleriyle 2 Mart 2000'de serbest bırakılıp bir gün sonra Şili'ye döndükten sonra, Şilili yargıç Juan Guzmán Tapia 2004 yılında Pinochet'nin tıbbi olarak yargılanmaya uygun olduğuna karar verdi ve Pinnochet ev hapsine konuldu. 10 Aralık 2006 tarihinde ölen Pinochet ölümüne kadar mahkum edilmedi. 

Öldüğü sırada Şili'de Pinochet'nin iktidarı sırasında ve sonrasında işlenen çok sayıda insan hakları ihlalinin yanı sıra vergi kaçakçılığı ve zimmete para geçirme suçlarından yaklaşık 300 ceza davası devam ediyordu. 

Tahminlere göre Şili'deki diktatörlük döneminde 500.000 kadar insan hapsedildi ve işkence gördü; 3.200 kişi öldürüldü (yurtdışında da) veya bugüne kadar kayıp olarak bilinmektedir. Zulme uğrayanların birçoğunun yurtdışına kaçmaktan başka çaresi yoktu. Sadece Almanya yaklaşık 4.000, Doğu Almanya ise yaklaşık 2.000 Şili vatandaşına koruma vermiş ve mülteci olarak kabul etmişti.

İnsan hakları ihlallerine karışan güvenlik güçleri mensupları, 1978 yılında askeri cunta tarafından çıkarılan 2191 sayılı kararname ile cezasızlık güvencesi altına alındı. Bu "af yasası" bugün hala Şili'deki bazı mahkemeler tarafından uygulanmaktadır. 

Aradan geçen 50 yıl sonrasında dahi Şili'de askeri diktatörlük dönemine ilişkin siyasi ve toplumsal tartışmalar bugün de sona ermiş değil. Muhafazakâr siyasetçiler Pinochet dönemindeki insan hakları ihlallerini artık kınasalar da, Pinochet'nin Şili'yi sosyalizmden ve yıkımdan kurtardığı söylemi Şili’deki sağ çevrelerinde hala yaygın. Son zamanlarda, yüz binlerce mağdura ve yakınlarına adalet getirebilecek hukuki ve yasal girişimler de oldu. Ancak kayıpların aranması, kısmen ordunun işbirliği yapmaması nedeniyle sık sık başarısızlığa uğruyor. 

Şili halkının bölünmüşlüğü de 2022 yılında netleşti: Halk tarafından seçilen bir anayasa konvansiyonu aylardır yeni bir anayasanın kapsamlı bir taslağı üzerinde çalışıyordu. Bu, 1980 anayasasının yerini alacak ve böylece askeri diktatörlükten de bir kopuş sağlayacaktı. Taslak, diğer hususların yanı sıra, temel sosyal hakların, cinsiyet eşitliğinin, doğanın korunmasının ve yerli halkın haklarının güvence altına alınmasını, aynı zamanda Senato'nun kaldırılmasını ve Anayasa Mahkemesi'nin yetkilerinin kısıtlanmasını öngörüyordu. Başkan Gabriel Boric hükümetinin yoğun kampanyasına rağmen taslak 4 Eylül 2022 tarihinde seçmenlerin % 62'si tarafından reddedildi. 

Şilililerin büyük çoğunluğu prensipte yeni bir anayasadan yana olsa da, eleştirmenler tarafından olgunluktan yoksun olarak değerlendirilen bu taslak, çoğu seçmen tarafından "fazla sol" olarak değerlendirildi. Planlanan geniş kapsamlı değişiklikler pek çok kişiyi tedirgin etti. Askeri diktatörlük döneminden kalma anayasanın, toprak, su, elektrik ve eğitimin yüksek derecede özelleştirilmesi gibi bazı sosyo-ekonomik mirasları bugün hala Şili'yi şekillendirmektedir.
































<< Önceki Haber Şili’deki 1973 Askeri Darbenin 50. Yılı Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER