TÜRKİYE'NİN SORUNLARI ÇOCUK OYUNCAĞI

Pakistan’da 24 saat bile geçirmeden vardığımız hüküm şu:


Uçak İslamabad’a doğru yaklaşırken gözüm haritaya takıldı ve ardından Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na takıldım, “Şu anda Veziristan’ın üzerinden uçuyoruz. Altımızdaki dağlarda Taliban kaynıyor...” Pakistan’ın Afganistan sınırı boyunca uzanan ve sınırın öte tarafındaki gibi Paştun aşiretlerinin yaşadığı Güney Veziristan topraklarına resmi sıfatıyla ‘FATA’ (Federally Administrated Tribal Areas) yani ‘Federal Yönetim Altındaki Aşiret Bölgeleri’ deniyor. Aslına bakarsanız, o bölgenin bu sıfatı ‘Pakistan’ın Fiilen Yönetmediği Topraklar’dan başka bir anlama gelmiyor. İngilizler bile yüzyıllarca oraya tümüyle hükmedememiş. 1893’te Sir Mortimer Durand, kendi adıyla anılan ‘Durand Hattı’nı sınır diye çizeli beri Afganistan, Pakistan’daki Paştun aşiretlerinden ayrılmış ama o sınırı o gün bugündür hiçbir Afgan yönetimi içine sindirip tanımadığı gibi, Pakistan’ın Paştunları için de ‘fiktif’ bir sınırdan öteye gitmemiş. Şimdilerde Pakistan Talibanı’nın Afganistan Talibanı ile birlikte (her ikisi de Paştun) fink attığı alan orası. ABD Başkanı Obama’nın gündeminin bir numaralı maddesi de orası. Ahmet Davutoğlu ile Ankara-İslamabad arasında Amerika’daki temasları, Azerbaycan ve Ermenistan ile ilişkiler, Ortadoğu’daki gelişmeler, Obama’nın Kahire konuşmasını kapsayan upuzun söyleşimizde ‘600 milyon Müslüman’ın kaderini ilgilendiren küresel sorun’ diye tanımladığı çağımızın belki de en can alıcı potansiyel sorununun yüreği de orası. 600 milyon? Evet. Pakistan nüfusu 176 milyon. Neredeyse bir o kadar 200 milyon Müslüman nüfus Hindistan’da -ve iki nükleer güç sahibi ülke Pakistan-Hindistan arasındaki sorunlu Keşmir dahil- yaşıyor. Buna 150 milyon dolayındaki Bangladeş’i (eski Doğu Pakistan) ve Afganistan’ı 33 milyonluk Müslüman nüfusuyla ekleyin, rakamı bulursunuz. Toplam Arap Müslüman nüfusunun üç misline yakını Güney Asya’da bu alanda yaşıyor ve dünyanın en sorunlu bölgesi burası. Afganistan ve Pakistan, Amerikalıların yeni icadı kısaltılmış haliyle ‘Afpak’, Ahmet Davutoğlu’nun (ve dolayısıyla Türk dış politikası gündeminin)öncelikli alanlarından biri. KKTC ve Azerbaycan’dan sonra yeni Dışişleri Bakanı, Türkiye’nin geleneksel yakınlık hiyerarşisini göstermek için Pakistan’da. *** Gelmeden kolay kolay anlaşılmıyor. Gelmeden pek hissedilmiyor. Pakistan’ın içinde bulunduğu duruma ve tartışılan konu başlıklarına şöyle karakuşi bir bakış bile Türkiye’de yüz yüze olduğumuz, tüm enerjimizi emen sorunları cüceleştiriveriyor. Soli Özel ve Taha Akyol ile aramızda konuşuyoruz, ‘Pakistan’a bakınca, bizdeki sorunlar sorun değil. Çocuk oyuncağı’ hükmüne pek kolaylıkla varabiliyoruz. Rawalpindi’nin bitişiğinde indiğimiz, dünyanın 7. büyük ordusunun genelkurmayının bulunduğu Chaklala askeri havaalanından İslamabad’a yol alırken, gecenin sessiz karanlığında bile başkentin gerilimli ortamını polis barikatlarıyla kesilmiş, giriş-çıkışın yasaklanmış olduğu yollar ve semtlerden anlayabiliyoruz. Sabah Pakistan gazetelerine göz atınca ülkenin her yanındaki güvenlik sıkıntısının ülkenin her yanında her şehrinde olanca yoğunluğuyla yaşandığını fark etmemek imkânsız. Bırakalım, Güney Veziristan’da Taliban’ın fiili denetimindeki Paştun aşiret bölgelerini, ülkenin geri kalanında Pakistan adlı bir devlet var mı acaba? Amerikalıların Obama dahil- Afganistan’ın bile öncesine geçtiği görülen kafalarındaki bu soru. Ahmet Davutoğlu da, Türkiye’nin misyonunun, bu ‘kardeş ülkede devletin dağılmasının önüne geçmek olduğunu’ söylemişti. The Nation gazetesinde Dr Mübaşir Hasan imzalı köşe yazısını okuyorum, “Ana siyasi partiler ve önderlikleri Pakistan’ın varoluşunu yok ediyorlar. Yıllardır Pakistan devletinin çökmekte olduğunu anlamadılar. Devletin yönetici işlevi yerine getirilmiyor, yani devletin temel görevleri olan yaşam, mülkiyet ve vatandaşlarının onurunu korumak, tüm vatandaşlara adalet dağıtmak, refah dağılımında hakkaniyet göstermek ve Beluci, Paştun, Sindhli ve Pencaplı olarak aidiyetlerini sağlamak ve İslamabad’daki hükümetin onların hükümeti olduğu duygusuna onları sahip kılmak görevi yerine getirilmiyor... Sindh, Pencap, Balucistan ve Kuzeybatı Sınır Eyaleti arasındaki eski rahatsızlıklar en yüksek noktasına ulaştı. Federal düzeyde işbirliği yok oldu, şikâyetler ve önyargılar vatanseverlik tutkusunun üzerine çıktı. Pakistan’ın ilk yıllarında Doğu ve Batı Pakistan arasında, Bengalliler ile Pencaplılar arasında başlamış olan rahatsızlıklar ve şikâyetlerin yerini Pencaplılar, Sindhliler ve Muhacirler arasındakiler ve bağımsızlık peşinde koşan Beluciler ve Paştunlar arasındaki gerginlikler aldı... Başkan Obama Pakistan Hükümeti’ni kırılgan olarak tanımlamakla hata yaptı. İki ana partinin parlamentoda neredeyse tüm konsensüs içinde çalıştığı bir hükümet nasıl kırılgan olabilir. Başkan Obama, hükümetin değil Pakistan devletinin kırılgan olduğunu söylemeliydi...” Pakistan, anlaşılan ‘hükümet ve devlet’in ayrı anlamlarda kullanıldığı Türkiye’den gayrı tek ülke! *** Pakistan’da ‘devlet’ demek, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi kestirmeden ‘ordu’ anlamına geliyor. Zaten ‘ordu’ sözcüğünün kökeni de Ükenin resmi dili Urdu’nun birazcık değişmiş hali. Pakistan ordusu bir yandan ülkenin yine Afganistan sınırının yanıbaşında uzanan- kuzeybatısındaki Swat Vadisi’nde Taliban’ı temizlemek için giriştiği askeri harekât nedeniyle başta ABD’nin ve Pakistan devletinin çökmesini istemeyenlerin tek umudu görüntüsünde, diğer yandan tam da bu harekat nedeniyle ağır eleştirilerin hedefi. Dawn gazetesinde Heider Nizamani şöyle yazıyor: “Asker son 60 yıl içinde ikisi berabere biten ve biri yüz kızartıcı bir yenilgiyle sonuçlanan üç savaşa girdi. Askeri bütçe, sağlık ve eğitimin toplamının iki katı. Ordu komutanlarımız diğer Güney Asya ordularından çok daha fazla darbe yaptı. Şu son askeri harekâtın sivil yönetimin sıkı kontrolü altında yapıldığına ilişkin olarak kendimizi aldatmayalım. Ulusal güvenliğe tehdit konusunda asker son sözü söyler ve bu tehditlerle nasıl karşı çıkılacağı konusundaki tutumu tehlikelerle yüklüdür... Silahlı kuvvetlerin ‘devlete karşı unsurlar’ı ayıklama görevini kendince üstlenmesi ilk kez olmuyor. Pakistan’ın tarihi tecrübesi silahlı kuvvetlerin siyasete müdahalesi ve polislik yapmasının ülkeye yaramadığını ortaya koyuyor...” Noreen Haider ise The News’de “Terörist şebekelerin tahrip edilmesinin ve tümüyle ezilmesinin güçlü taraftarı oldum. Militanlara karşı kararlı eylemden her zaman yana çıktım. Ama korkunç gerçek o ki bunu yaparken askeri harekât korumak zorunda olduğu bölgeyi ve halkı tümüyle mahvetmiştir.” Sözü edilen Swat Vadisi. İslamabad’a bir saat uzaklıkta. Zaten Taliban’ın şehrin yaslandığı Margalla tepelerinin hemen ardına kadar ulaştığını herkes söylüyor. Bir yandan da herhangi bir gün ve anda olan intihar saldırıları yüzünden başkent diken üzerinde. Swat Vadisi’nde Taliban’a yönelik askeri harekât 2 milyondan fazla insanı yerinden yurdundan etmiş durumda. İnsanlar çadırlarda, mülteci kamplarında feci bir yaşam mücadelesindeler. Bunlardan birine gideceğiz. Ahmet Davutoğlu, dün Pakistan Dışişleri Bakanı Kureyşi ile ortak basın toplantısında Türkiye’nin yerinden edilmiş Pakistanlılara 100 milyon dolarlık yardım sözü verdiğini, bunun 10 milyonunun hemen ödendiğini ve ayrıca taahhüt edilen rakama ek bir 10 milyon daha verileceğini açıkladı. Bugün Pencap’ın tarihi merkezi Lahore’da olacağız. Navaz Şerif ile görüşülecek. Akşam İslamabad’a dönüp, Cumhurbaşkanı Asif Ali Zerdari (Benazir’in kocası) ile görüşme ve yemek var. Bugünkü Pakistan gazeteleri, Navaz Şerif ile görüşmek amacıyla yapacağı Lahore ziyaretinin ikinci kez suikast istihbaratı nedeniyle iptal edildiğini yazıyordu! *** İslamabad’ın ünlü kitapçısı Saeed’e uğradık. Pakistan’a ilişkin ‘bilgi cephaneliğimiz’ için bir sürü kitap aldık. Bunlardan biri ünlü gazeteci Amir Mir’in önsözünü yazdığı ‘A’dan Z’ye Pakistan’daki Cihadi Örgütler’ adlı İslamcı örgütlere ilişkin bir kaynak kitap. 590 sayfa. Örgütleri saymaktan yoruldum. İşin ilginç yanı, bunların şayet tümü değilse, bir çoğu Pakistan ‘derin devleti’ olan askeri istihbaratın, ISI’ın (Inter-Services Intelligence) kurduğu, yarattığı, beslediği örgütler. Ordu, bunlardan biri ya da birçoğunu oluşturan Taliban’la savaşıyor şimdi. Kazanacak mı? Belli değil. Noreen Heider’in makalesinin başlığı ‘Cehennemden kaçış henüz yok’ idi. Türkiye, Pakistan devletinin çökmemesi içinden elinden geleni yapacak. Dedim ya, Pakistan’da 24 saat bile geçirmeden vardığımız hüküm şu: “Pakistan’a bakınca Türkiye’deki sorunlar çocuk oyuncağı”...
<< Önceki Haber TÜRKİYE'NİN SORUNLARI ÇOCUK OYUNCAĞI Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER