Uğur Mumcu’nun son saatleri

Ev kiralayacaktı... Ev sahibi huzursuzdu. Kira kontratına yazdığı ek maddeden anlaşıldı huzursuzluğunun nedeni:


‘Olası bir bombalı saldırıda, zararı kiracı öder!’ Gecenin ürpertici sessizliğinde kan ter içinde uyandı. O korkunç patlama sesi hálá kulaklarında... Eşi de uyanmıştı: ‘Ne oldu Uğur?’ ‘Rüya gördüm Güldal. Korkunç bir patlama oluyor... Patlama sonunda da bacaklarım yok oluyor... Bedenimin bu halini yukarıdan seyrettim.’ Uğur Mumcu, bu rüyadan tam üç ay sonra yaşamını noktalayacak suikastı, o gece rüyasında görüyordu. Pazar, 24 Ocak 1993 Uyandığında saat sekizi gösteriyordu. Çay suyunu koydu, kahvaltı hazırladı. Hep birlikte kahvaltı yaptılar ailece. Sonra Uğur Mumcu gazeteleri okumaya başladı koltuğuna oturup. Saat on bir gibi, gazeteyi bıraktı elinden, eşine doğru yürüdü, telefon sehpasına dayandı, inler gibi konuştu: ‘Başım çok ağrıyor Güldal.’ ‘Gelip ovayım biraz canım.’ ‘Bu öyle bir ağrı değil. Ovmakla geçecek gibi görünmüyor. Garip bir ağrı, tuhaf ağrıyor.’ ‘Ne yapalım?’ diye telaşla sordu Güldal Mumcu. ‘Bilmiyorum belki geçer.’ Saat 13.25 Uğur Mumcu otomobilinin başındaydı. Kontağı en son ailesiyle pizzacıdan döndüğü Cuma akşamı kapamıştı. Nedense o akşam direksiyon çekmişti... Otomobilinin etrafında dolaştı. Eğilerek lastiklere baktı. Sorun yoktu. Geceden yağan kar camlara birikmişti. Onları temizledi. Buzlu camlara yapışmasın diye Cuma akşamı kaldırdığı silecekleri indirdi. Dikiz aynasındaki karları sildi...’ Otomobilin koltuğuna oturduğu anda korkunç bir patlama oldu. Ankara’nın kar beyazına kan bulaşmıştı. Uğur Mumcu’nun üç ay önce gördüğü kabus, gerçek oluyordu. Sağanak altında yürüyen on binlerse, ‘Yaşananlar keşke bir kabus olsa!’ diyordu... ( Ümran Aras Avcı-Kum Saati... Bu kitabı yazdığınız için teşekkür eder; saygılarımı sunarım hanımefendi) Kadının çirkini olur mu? Hayır... Siz yanıt vermeyin sakın! Olmaz çünkü! Rahmetli Duygu (Asena) ‘Kadının Adı Yok’ adlı kitabını yazarken, arada bir omuzunun üzerinden okurdum kağıda döktüklerini; elini havada sallayarak beni kovalardı. Ben ondan öğrendim kadının çirkini olmadığını. Kadının bakımsızı var... Ben makyajdan falan söz etmiyorum. Kendini salıp yüz kilo olanından. Saçını taramak zahmetine bile katlanmayandan. Üstüne başına özen göstermeyenden söz etmekteyim... Onun dışında kadınların hepsi güzeldir... Dahası da var: Erkeklerden daha dürüst, daha mert, daha korkusuzdur... Erkek işini kaybeder, yatağa girip, başına yorganı çekmekten başka bi şey düşünmez, tarifsiz kederlere boğulur. Onu ayağa kaldıran, sırtını sıvazlayan ‘Hadi koçum, hadi aslanım’ diyerek yüreklendiren kadındır hep. Hele çoluğa çocuğa bakan, evi derleyip toparlayan, ateşin üzerinde tencere kaynatan ve de alnının teriyle eve ekmek getiren kadınlarımız yok mu. İşte onlar, eli öpülesidir... Onlar baş tacı edilesidir! KAYNANA DEDİĞİN Canan, erkek arkadaşıyla yemekten dönmüş, yüzünden düşen bin parça. ‘Ne oldu kızım?’ ‘Ahmet evlenme teklif etti.’ ‘Ne var bunda... Ne güzel işte...’ ‘Ama anne... Ahmet ateistmiş. Cehenneme bile inanmıyor!!’ Anne gülmüş: ‘Düşündüğün şeye bak’ Sen hele nikahı bas, bi yandan sen bi yandan ben ona Cehennemin ne olduğunu gösteririz Aliamallah!!’ (‘Ben de kaynanayım ama, damadıma cenneti yaşatıyorum’, diyen Sabahat Hanım’a teşekkürler) DOKTORA TEŞEKKÜR Bu gerçek bir ilandır... ‘Babamız.... Ölümün eşiğinde son nefesini vermek üzereyken, kapıyı açıp onu içeri alan, Sayın Doktor.... Sayın Baş Hemşire..... Ve Hastabakıcı....‘Ya sonsuz teşekkürlerimizi sunarız. Ailesi’ (Metin-Çetin Candaş kardeşlere teşekkürler) İran’ı sarsan on gün Kaba kuvvet sonunda galibi belirledi. Gene de Ahmedinecad halkın, derinden derinden gelen homurtusunu duyuyordur.. Amerikalı yaptırdı, İngiliz’in işi bu AB tezgahı... I-ıh ağam yemezler. Obama’yla oturup konuşmadın bombayı da yaptın... Sonuç? İsrail nükleer silahlarını sana çevirecek; ABD kimi füzelerinin hedef alanına seni alacak. Ve de dünyanın herhangi bir yerinde bir terörist, bir nükleer bomba patlatsa, sorumlusu sen olacaksın... Başına felaketler yağacak ki tarihte belki de benzeri görülmemiş! Değer mi? Ekonomik ambargoya karşı nasıl direneceksin? OPEC verilerine göre, 1974 yılında, Şah iktidardayken, İran günde 6 milyon varil ham petrol üretiyormuş. Gelelim 2007 yılına. Günlük üretim 2.4 milyon varile düşmüş. Hesapca 2015’de bu sıfıra inebilir. Halı ve fındık fıstık satarak, petrol ve gaz ihracatından sağladığın gelirin milyondan birini aktaramazsın hazinene. İran’da sadece gelenekcilerle reformcular, güçlülerle garibanlar arasında sürmüyor bu itiş kakış! Arabı, Kürdü, Azerisini ne yapacaksın? Onlar da kaynıyor için için. Suriye, Golan tepelerini geri almak düşüncesinde; ABD’yle ha masaya oturdu ha oturacak. Suudi’lerle Mısır sana karşı... Hamas, Gazze, Batı Yakası ve Filistin’e odaklanmış, Obama yönetimiyle iş birliğine sıcak bakmaya başladı. İran, mollaların yönetiminde, hiç de başarılı bir ekonomik kalkınma sergileyemedi. Bak Çin’e, Singapur’a, Endonezya’ya... Komşun Türkiye’ye! İran’ın Obama’yla masaya oturması gerek. Bunu yapmazsa, ambargo gırtlağına iyice çöker,gerginlik artar, ne Obama’nın ne de İran’ın istediği savaşa kadar uzar bu işin sonu. Ve ne yazık ki, olan İran halkına olur.
<< Önceki Haber Uğur Mumcu’nun son saatleri Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER