Daha yaşanır bir Türkiye için


Hafta içinde Başbakan Tayyip Erdoğan, gazete ve televizyon yöneticileri ile bir araya geldi. Dolmabahçe'de verilen iftar yemeğinde Başbakan, önce kısa bir konuşma yaptı, ardından sorulara cevap verdi. Hemen her medya grubunun temsilcisi oradaydı ve neredeyse herkes soru sordu. Tabii ki en önemli gündem demokratik açılım konusuydu. Hem Başbakan, giriş konuşmasında bu konuya geniş yer ayırdı, hem de soruların tamamına yakını bu mevzu ile ilgiliydi. Başbakan, bu sürece başta 'Kürt açılımı' denmesine rağmen bu ifadenin asıl maksadı doğru ifade edemediğini; hatta bazı yanlış anlamalara neden olduğunu söylüyor ve ortaya konulan gayretin 'Demokratik açılım' şeklinde ifade edilmesini istiyor. Hatta buna 'milli birlik projesi' de diyor. Sebebi gayet açık: Mesele, sadece Kürtlerin meselesi değil; Türkiye'de yaşayan her bir ferdin birinci sınıf insan haline getirilmesi meselesidir. Bir yandan Kürt sorunu için çözüm yolları aranıyor; diğer yandan da mağdur edildiği düşünülen başka kitlelerle ilgili çalışmalar yürütülüyor. Mesela Devlet Bakanı Faruk Çelik nezaretinde Alevi Çalıştayı yapılıyor. Çok önemli bir gelişme. Alevi vatandaşlarımızın sorunları masaya yatırılıyor, çözüm yolları üzerine derinlemesine fikir yürütülüyor. Bütün bunlar olurken hükümet, özellikle bizzat Başbakan, Büyükada'da azınlıkların temsilcileriyle bir araya geliyor, onları ziyaret ediyor, onların daha özgür ve rahat yaşamasını sağlayacak adımlar atılıyor. Yıllardır süren katsayı adaletsizliğinin giderilmesi için atılan adımları da bu çerçevenin içinde düşünmek gerekiyor. Yani? Konu, sadece bir etnik kökenden gelen insanların meselesi değil. Topyekûn bir demokrasi atılımı arzu ediliyor... Başbakan demokratik açılımları anlattıkça sorular peşi peşine geldi. Dikkat ettim; iftar verilen salonda her görüşten insan vardı. O kadar ki, aralarında kalem kavgası devam eden kişiler de bulunmaktaydı. Ancak, demokratik açılım konusunda hemen herkeste bir arzu seziliyordu. Boşuna değil bu arzu. Türkiye'de hiçbir kitle memnun ve mutlu değil. Hiçbir zümre kendini birinci sınıf vatandaş olarak görmüyor. Hiçbir topluluk yarın bir gün çılgın bir müdahale sonucunda temel hak ve özgürlüklerin rafa kalkmayacağını kestiremiyor. Belki de bu nedenle, birbirine zıt düşünen insanların kesiştiği bir nokta var: Türkiye'de insan hakları ve demokrasi o kadar geniş bir tabana yayılmalı ve içselleştirilmeli ki demokrasiden herkes eşit miktarda istifade etsin ve o noktadan geriye dönüş bir daha yaşanmasın... Acı tecrübeler var herkesin kafasında. Darbeler, muhtıralar, toplumsal çatışmalar, provokasyonlar, tertipler, tahrikler... Kaç nesil harcanıp gitti bir hiç uğruna. Kamplaşmalar hiç kimseye fayda sağlamadı. Bir dönem bir kitlenin katlandığı zulme sessiz kalanlar, bir başka gün çarkın kendilerine döndüğünü gördü. Millete hizmet için var olan devletin araç olmaktan çıkıp amaç haline getirildiğini ve bu amaç uğruna kitlelerin fena halde hırpalandığını gördü Türkiye. Solcular, sağcılar, Aleviler, Sünniler, Kürtler, Türkler, azınlıklar, çoğunluklar... Sopa yemeyen kalmadı bu memlekette. Şimdi yeni bir sayfa açılıyor önümüzde. Herkesin başkasının hakkını kendi hakkı gibi müdafaa edeceği bir dönem. Farklı görüşlere sahip olsak bile 'daha yaşanır bir Türkiye' inşa etmeye mecburuz. Bizden önceki kuşaklar sosyal çalkantılardan, siyasi kavgalardan, kaotik ortamlardan yakalarını bir türlü kurtaramadı. Bizim neslimiz zaten yıllarını heba etti. Boşu boşuna düşmanlar ihdas edildi. Birbirimize düşürüldük. Neyimize yetmiyordu bu muhteşem ülke? Bu ülkenin kültürel zenginliği ve yüzlerce yıllık geleneği zaten bizi birbirimize dost etmişti, kardeş yapmıştı, akraba olmuştuk. Ama hep araya suni bir kısım ihtilaflar sokuldu ve birilerine 'öteki' muamelesi yapıldı. Türk basınının büyük bir çoğunluğu herkesi kucaklayacak 'açılımlar'ı destekliyor. Farklılıklara rağmen destekliyor. Tabii ki bazı endişelerini ifade ediyorlar. Edecekler de. Ancak herkesin buluştuğu şu nokta çok önemli: Bu ülkede yaşayan her bir fert, kendini rahatlıkla ifade etmeli ve bu ifadeler onları düşman ya da hain suçlamasıyla karşı karşıya getirmemeli. Açıkçası, katılımcı ve çoğulcu demokrasi için her türlü hukuki ve siyasi adım atılmalı. Bu, yazılı olmayan bir mutabakattır. Aydınların, gazetecilerin, sanatçıların, halkın ittifakı. Halk da bu mutabakata destek verecek kültür ve donanıma sahip. Tarih şahit ki Türkiye, dünyada despotizmin kol gezdiği dönemlerde bile farklı inanç ve kültürlerin özgürce yaşandığı bir mukaddes toprağın adıdır. Bakalım herkesi bir araya toplama cazibesini gösteren demokrasi, demokratik sistemin vazgeçilmez unsuru olan siyasi partileri de belli platformlarda bir araya getirebilecek mi? İronik bir durum var ortada; ama n'aparsın? Bizdeki siyaset sadece oy avcılığı gibi algılanınca absürt durumlar da çıkıyor ortaya... İki bayram arası bir bayram daha S evgili Zaman okuru! ZAMAN ailesi adına Ramazan Bayramı'nızı en içten duygularımla kutlarım. Biliyorsunuz bayram sonrası abone kampanyalarımız yeniden başlıyor. Gazete mutfağında büyük bir heyecan var. Bürolarımıza ulaştırılmak üzere dokümanlar hazırlandı. Şimdi harıl harıl CD'ler yapılıyor, broşürler tamamlanıyor, abone toplantıları için hazırlıklar yapılıyor. Okulların açılmasına denk getirilen çalışmaların bu sene de çok verimli geçmesini umuyoruz. Bu umudun asıl sebebi siz değerli okurlarımız. Bayramın hemen akabinde başlayacak ve ekim ayının tamamını kapsayacak çalışma için bütün hazırlıklarımız son noktaya geldi. İnşallah iki bayram arasında güzel bir bayram daha yaşayacağız.. Nice güzel bayramlar diliyorum... Bu cinayet anlayana işaret fişeğidir H afta içinde medyanın en çok haber yaptığı konu hiç kuşkusuz C.G.'nin polise teslim olmasıydı. 197 gündür aranan C.G.'nin polise verdiği ifade tüyler ürpertici. Kız arkadaşını kıskançlıktan dolayı bıçakladığını, daha sonra keman kutusuna sığmadığı için başını testereyle kestiğini vs. anlatıyor. Medyanın ilgisi sanığın çok zengin bir ailenin ferdi olmasıyla da ilgili. Yaşı küçük olduğu için çok ağır ceza almayıp bir zaman sonra serbest kalacağı aşikâr... Olayların detayını tartışıyoruz. Tartışmalıyız da. Ancak, kocaman bir soru duruyor karşımızda ve bir dağ olup üzerimize üzerimize geliyor: NEREYE GİDİYOR BU ÜLKE? Asıl sorulacak soru budur! İnsanlığın, komşuluğun, arkadaşlığın her daim bahar mevsimi yaşadığı bu ülkede kardan tipiden göz gözü görmez oldu. C.G. aşırı alkollüymüş de, kız arkadaşıyla tartışmış da, aralarındaki arkadaşlıktan her iki ailenin haberi varmış da, C.G. annesini arayarak 'Evden ayrıl, ben kız arkadaşımla geliyorum' demiş de, cinayete başka kişilerin karışma ihtimali varmış da, ceset üzerinde başka kişilere ait bulgulara rastlanmış da, o bulgular için DNA testi yapılacakmış da... Son yıllarda bu tür cinayetlerin arttığını görmeyecek kadar basiretimiz bağlandı mı yoksa! Bilkent'te okuyan bir genç kız, profesör olan annesini kesti. Daha geçenlerde Burdur'da aşırı dozda uyuşturucu aldığı için genç bir kız hayatını kaybetti, sekiz arkadaşı gözaltına alındı. Kocaeli'nde üniversite öğrencisi genç bir kızımız, arkadaşının evinde kendini tuvalete kilitleyip aşırı dozda eroin alınca hayatını kaybetti. Annesi şöyle feryat ediyordu: 'Onu uyuşturucuya lisedeki erkek arkadaşı alıştırdı.' Lise dediği İstanbul'un en muteber okullarından biri. 'Lisedeki erkek meçhul arkadaş'. Bu feci gidişatın laiklikle, dindarlıkla sınırlı olmadığı da aşikâr. Yangının alevleri gökleri yalıyor. Ateş düştüğü yeri yakar derler. Bu ateş herkesin evine, herkesin bağrına düşebilir. Çünkü büyük bir ruhî bunalımla karşı karşıyayız. Tatminsiz gençlerin hayata tutunacağı manevî bağlar çoktan hâk ile yeksan olmuş durumda. Türkiye'nin asıl gündemi de budur! Siyaset üzerine yapılan gevezelikler, asıl tehlikeyi görünmez kılıyor. En dip noktalardan dalga dalga yükselen cinnet, bizi kendi kültür dünyamıza, o dünyadaki aile değerlerine, komşuluk bağlarına yeniden çağırıyor. İçki ve uyuşturucunun ortaokul seviyesine kadar düştüğü bir ülkeden bahsediyoruz ve bu ülkenin adı Türkiye. Manevî bağlarımızla ilgili bazı komplekslerden sıyrılma, kendimize dönme zamanı geldi geçiyor. Aynadaki aksimizden korkarak girdiğimiz korkunç bir yolda gerekli tedbirler alınmazsa (Allah korusun) daha çok C.G. göreceğiz...
<< Önceki Haber Daha yaşanır bir Türkiye için Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER