Ne din devleti, ne dine lakayt devlet!


İslam dünyasında yaşanmış onca acı tecrübeden sonra sanırım İhvan-ı Müslimin’in geldiği anlayış bu: Ne din devleti olsun, ne de dine lakayt bir devlet! İhvan-ı Müslimin, yani Müslüman Kardeşler, genç bir öğretmen olan Hasan el-Benna’nın yirmili yaşlarındayken Mısır’ın İsmailiye kentinde kurduğu dini bir teşkilatın adı. Bugün Mısır’ın en güçlü teşkilatlarından biri. Toplumsal tabanıyla ve entelektüel birikimi dolayısıyla göz dolduran bir teşkilat. Denebilir ki, diğer ülkelerdeki islami hareketlerin hepsine hem ilham kaynağı olmuş, hem de düşünsel beslenme kaynağı oluşturarak örneklik teşkil etmiş bir hareket bu. Yöntemlerinde şiddet ve terör yok. Silahlı mücadele yerine iknaya dayalı barışçıl bir tebliğ metodunu esas alan Müslüman Kardeşler’in ideolojisinde “İslami devlet” kavramı nirengi bir öneme sahip. İhvan’ın önemli teorisyenlerinden biri olan hukukçu Abdulkadir Udeh’in “İslami devlet” konusunda yazılmış geniş kapsamlı bir eseri var. Meraklısı bakabilir. Genç önder Hasan el-Benna’nın “Risaleleri”ndeki dini/ideolojik formülasyonlar aslında çok basit, çok avami. Çünkü el-Benna bir din bilgini olmadığı gibi derinliği olan entelektüel de değildi. O, İngilizlerin işgali altındaki Mısır’da Müslümanların egemen olduğu bir devlet ve Müslüman bir toplum düzeninden yanaydı. El-Benna’nın başlattığı hareket kısa sürede tüm Mısır’a yayıldı. Benna güçlü bir hatipti. İhvan’ın her geçen gün artan toplumsal gücünden korkan İngiliz ajanları Kral Faruk hempalarıyla işbirliği yaparak bir konferans sonrasında Benna’yı şehit ettiler. Benna’nın şehadeti, beklenenin aksine İhvan’ı daha da büyüttü. Cemal Abdunnasır’ın 1952’deki askeri darbe teşebbüsünde İhvan’ın desteği önemli bir rol oynadı. Dünkü yazımda da belirttiğim gibi, İngiliz yanlısı Kral Faruk’u deviren Abdunnasır kendi hegemonyasını kurmaya yöneldi. İhvan’a verdiği sözleri tutmadı. Hürriyet yerine istibdat rejimi kuran Abdunnasır kaçınılmaz olarak İhvan’ı da “düşman” ilan etti. İhvan’ın önde gelen yönetici kadroları tutuklandı. İhvan’ı resmen yer altına itti. Korkunç bir mezalim dönemi ve cadı avı başlatıldı. Ama zulüm, İhvan’ı bitirmeye yetmedi, tersine daha da büyüttü. Şimdi Mısır’ın en büyük muhalefet hareketi denildiğinde akla İhvan geliyor. *** İhvan’ın İslamcı bir rejim kuracağı korkusu üzerinden Na-Mübarek’in ceberrut rejimine arka çıkanlar, İhvan’ın kendi içinde geçirdiği değişimi ya bilmiyorlar, ya da bilerek görmezlikten geliyorlar. Karşımızda kendini yenilemiş bir İhvan var. Süreç içinde İhvan’ın da paradigmasını değiştirdiği apaçık. “Din devleti” ve “devlet eliyle Müslüman toplum inşa etme” paradigması yerine İhvan’ın daha demokratik bir devlet modelinden yana olduğu besbelli. Başka bir deyişle, İhvan’ın, hem totaliter ve otoriter bir din devletine, hem de dini hasım gibi gören veya dine lakayt bir laikçi devlet modeline eşit ölçekte karşı çıktığı söylenebilir. İhvan’ın bu paradigma değişiminde, AK Parti’nin ve Başbakan Erdoğan’ın esas aldığı “Muhafazakar Demokrat” söyleminin belirleyici olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz. Tabii ki Mısır’ın koşullarıyla Türkiye’nin koşulları farklı. Ama geçmişte “İslam devleti” paradigması üzerinden yol yürüyen bir hareketin bugün “demokrasi” vurgusunu öne çıkartıyor olması çok anlamlı bir değişimin ifadesidir. Mısır’daki Fravun rejimi değiştiğinde yerine İran benzeri totaliter-otoriter bir “İslamcı rejim”in geleceği korkusunu pompalayanlar, kasıtlı olarak İhvan’daki paradigma değişimini gözden kaçırmaya çalışıyorlar. Bu değişimin istikameti, demokrasiye doğrudur. Demokrasi, elbette bir din değildir. Herkesi bir arada barış içinde tutan bir rejimin adıdır sadece. Herkesin hür ve eşit vatandaş olarak yaşayabileceği ve kendisini özgür seçimlerle iktidara taşıyabildiği bir rejimin... Kendi adıma ne din devleti, ne de dine hasım veya lakayt devlet anlayışını, demokrasiye doğru olan yürüyüşte çok anlamlı bir değişimin göstergesi olarak yürekten alkışlıyorum.
<< Önceki Haber Ne din devleti, ne dine lakayt devlet! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER