Türkeş hayatta olsaydı


Bunları falakaya yatırırdı. MHP'nin tepesinde, temsil makamında iki genel başkan yardımcısının hali pür melaline baktım da. Üzüldüm ülkücü düşüncenin haline. Özel hayatları ve fantezileri kimseyi ilgilendirmez. Ama o özel hayatın oluklarından kimliğini taşıdığı ülkücü düşünceye ihanet akıyorsa o zaman durum değişir. "Yuvarlak" olarak nitelediği "sağ seçmen"e bela okuyan, her Allah'ın günü pavyonda "ülkücülük" arayan, arzuladığı kadının derinliklerine ulaşmak için Hz. Osman'a hakaret eden, her türlü mahrem bilgiyi karşısındaki Rus kadına bülbül gibi şakıyan bir MHP'li. Hem de Genel Başkan Yardımcısı. Ya karşındaki kadın ajan olsa? Komplo teorisi değil MOSSAD'ın en çok başvurduğu ve çoğunlukla olumlu sonuç aldığı bir yöntemdir bu. Bal tuzağı (honey trap) derler adına. Bizim bildiğimiz ülkücüler, dünyaya bacaklarının arasından bakmaz. Anlık hevesler için mukaddeslerini satmaz. Ülkü, mukaddesler dairesinden taşmaz. "MHP'yi Nuh Tufanı bile yıkamaz" ifadesiyle kime meydan okunuyor? Yusuf İmamoğlu, Dursun Önkuzu ve Veli Can'ların ruhundan da utanmak yok mu? Liberal koridorlarda yürümeye başlamadan önce doğrusu ben de kendimi milliyetçi yelpazeye yakın hissederdim. Erol Güngör'den, Seyyid Ahmed Arvasi'den, Dündar Taşer'den, Nevzat Kösoğlu'dan feyz almadık demeye varmaz dilim. Ne Atsız'ın Bozkurtlar serisini unuttum ne de Ruh Adam'daki efsunlu Gökçen'i. Ama bizim okuduğumuz ve dinlediğimiz ülkücü hareket farklıydı. Ülkücü, milliyete, ahlak ve dine sahip çıkan adamdı. Peygamber ve sahabe, dindar kitleler için ne kadar azizse, ülkücüler için de o derece azizdi. Ülkücü, ulusalcı değil milliyetçiydi. Bahçeli süratle gereken tedbirleri alıp her ikisinin de 'defterlerini dürdü' ama bir açıklama borcu yok muydu millete? MHP piramidinin en tepesindeki bu iki kişi, Bahçeli'nin has dairesindeki iki genel başkan yardımcısıydı. Devlet Bahçeli, Ergenekon soruşturması başladığında MHP ile Ergenekon arasına şeffaf duvarlar örmüş ve CHP'ye nispeten isabetli bir yerde durmuştu. CHP ise Bahçeli'nin aksine Ergenekon'la arasına mesafe koymak yerine partiyi Ergenekon'a çelik hatlarla bağladı. Aday listeleriyle de bunu tescilledi. Nedense MHP de başlangıçta kurduğu şeffaf duvarı yıkıp Engin Alan'ı baş tacı ederek Balyoz'a tünel açtı. Merhum Türkeş hayatta olsa Balyoz sanığı Engin Alan MHP'den aday olabilir miydi? Türkeş hayatta olsa oğulları siyasette olur muydu veya biri AK Parti'de diğeri MHP'de mi olurdu? Türkeş hayatta olsaydı, MHP ve CHP bugünkü gibi ikiz kardeş görünümü sergiler miydi? Ulusalcılık MHP'yi bu derece bozar mıydı? Varın siz cevaplayın. Hâlbuki AK Parti'nin iktidar olmasıyla ateşini gösteren ulusalcılık, AK Parti'yi elimine etmek istiyordu. Bunu başaramadı ama MHP ülkücülüğünü tasfiye etti ve dönüştürdü. Hep ulusalcı düşüncenin eylemselliği değil miydi Balyozlar, Sarıkız, Ayışıkları ve Yakamozlar... Ulusalcı düşünce cumhuriyetin ilk yıllarına kadar gidiyor. Gürbüz Tüfekçi'nin "Atatürk'ün Okuduğu Kitaplar" isimli 1983 baskısı kitabı var elimde. Ulusalcılığın doğuşu açısından şu kısmı çok önemsedim. Tarih 18 Ekim 1926. Mustafa Kemal'in isteğiyle Samsun Milletvekili Ruşeni Barkur bir kitap yazıyor. Kitabın adı "Din Yok, Milliyet Var." M. Kemal'in bu kitaba düştüğü notlar, ulusçuluğun-ulusalcılığın, yeni rejimin "resmi dini" olarak telakki edildiğini gösteriyor. Ruşeni'nin kitabında şu paragraf önemli: "Bizim kutsal kitabımız, bilgiyi esirgeyen, varlığı taşıyan, mutluluğu kucaklayan, Türklüğü yükselten ve bütün Türkler'i birleştiren ulusalcılığımızdır. O halde felsefemizde din kelimesinin tam karşılığı ulusalcılıktır..." Bu paragrafa Atatürk'ün düştüğü not: "Aferin! Alkışlar" şeklinde. Ruşeni Barkur devam ediyor: "Hangi ulusun yüceliği, Türklüğün ululuğu kadar tarihin bilinmeyen enginlerine uzanmıştır? Ve en nihayet hangi ulus ölürken Azrail'i tepelemiştir. Dünyada Türk olmak kadar onur mu var? Ve Türk olmak kadar "din" mi var?" Barkur'un bu sözlerine Atatürk yine "Aferin, aferin!" diyor. Barkur'un kitabı sanırım Çankaya'daki Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi'nde mevcut. Kemalizm'in, İslam yerine ulusalcılığı konuşlandırması ve bir tür dinsel algı olarak tezahür etmesi konjonktürel bir gerçeklik taşıyor. Barkur'un çizdiği yolun hiçbir mevkiinde ülkücü hareket yoktur. Ulusalcılık ve CHP buradan geliyor ama milliyetçilik değil. Ne var ki görünüşe bakılırsa bugünün MHP'si de bu havuzdan su içmeyi itiyat haline getirmiş görünüyor. Elde sadece Tanrı dağı kaldı, bir daha Hira'ya dönerler mi bilinmez.
<< Önceki Haber Türkeş hayatta olsaydı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER