Hayırdan hayır, vakıftan vakıf...


Bir önceki yazımda bahsettiğim Morris Şinasi, Amerika'da, Mısır'dan bildiği bir iş olan sigara işine girer ve kısa zamanda zengin olur. "Schinachi Brader Tobacco" şirketini kurar... Manisa'dan 200 kadar Yahudi aileyi New York'a getirip Brooklyn bölgesine yerleştirir. Şu andaki Brooklyn Belediye Başkanı Marty Markowitz, bu gerçeği doğrulamaktadır. Amerika'nın o zaman sayılı zenginleri arasına giren Morris Şinasi, Amerika'da bulunan ve başı sıkışan Osmanlı vatandaşlarına hep yardım etmiş; kimisine yol parası, kimisine de iş bulmada yardımcı olmuştur. Hatta Türkiye'ye gidenlerle tanıdıklarına hediyeler göndermiştir. Riverside'da yaptırdığı 42 odalı mâlikanesini ve banyosunu tamamen Türkiye'den getirttiği ustalara Türk süsleme sanatına uygun olarak yaptırmıştır. Büyükelçilerimize yardımcı olmuştur. Sigara imalinde kullandığı tütünleri tercihan Türkiye'den temin ettiği ve o malî sıkışıklığın olduğu dönemde Osmanlı ekonomisine katkı sağladığı için Sultan II. Abdülhamid tarafından 17 Şubat 1908 yılında üçüncü dereceden Mecidiye Nişanı ile taltif edilmiştir. (Bu nişan ile ilgili ferman ve iradenin kopyası Dr. Fahrettin Er'de bulunmaktadır.) 1926 yılında, birkaç sene sonra patlayacak büyük krizi ileri görüşü ile fark eden Morris Şinasi, bütün mallarını ve fabrikalarını satıp paraya çevirir ve aynı sene vasiyetini hazırlar. 1928 yılında da 74 yaşında vefat eder. Vasiyetinde şöyle demektedir: "Servetimin bir milyon dolarlık kısmını doğduğum ve tedavi olduğum şehrim olan Manisa'ya bir hastane yapılması için Chemical National Bank'taki hesapta bırakıyorum. Bu paranın 200.000 doları ile 40 yataklı, fennin ve ilmin en son teçhizatı ile donanacak bir hastane yapılmasını, yatakların 8 adedinin fakir hastalara tahsis edilmesini ve tıpkı bana Dârüşşifa'da on yaşımda iken yapıldığı gibi hiç para alınmamasını, kalan 800.000 doların geliri ile de hastanenin diğer masraflarının giderilmesini, hastanenin adının 'Milletlerarası Morris Şinasi Hastanesi' olmasını vasiyet ediyorum. Şayet hastanenin zelzele ve yangın gibi bir afette yıkılması durumunda tekrar yapılmasını istiyorum." 1930 yılında karısı Louretta Hanım, vasiyeti yerine getirmek için Türkiye'ye gelip Sağlık Bakanı Refik Saydam ile görüştü. (İshak Alaton Bey'e göre o dönemin ekonomisi ve para değerlerine göre bir milyon dolar, 50 trilyona tekabül eder.) O günkü devlet yetkilileri ve Türkiye'deki Yahudi cemaati ileri gelenleri Morris Şinasi'nin hanımına bu hastanenin İstanbul'da yapılmasının daha doğru olacağını söylerler ve ısrar ederler ama Louretta Hanım, eşinin ölürken bile doğduğu toprakları sayıkladığını söyleyerek buna karşı çıkar. Devletimiz de Manisa'da 40.000 metrekarelik bir arsa tahsis eder. 1933 yılının 29 Ekim'inde büyük bir törenle hastane hizmete açılır... Bu hususta önemli araştırmaları olan Dr. Fahrettin Er, Morris Şinasi'nin torun ve akrabalarını da araştırmış ve Amerikan film endüstrisinde yönetmen olarak çalışmakta olan iki Oscar ödüllü Terry Sanders ile tanışmış. Bu konuda bir film yapılmasını konuşmuş. İshak Alaton Bey de buna çok taraftar olmuş ve bunun Türk insanının vakıf medeniyetinin, bir Yahudi çocuğunun kalbini ne kadar yumuşattığını ve daha sonra bu Yahudi çocuğunun tedavisine karşılık Manisa'ya bir hastane yaptırmasının medeniyetler arası diyaloğa çok hizmet edeceğini, buna çok inandığını söylemiş. "Böyle bir filmi yapmak hayali bile beni şimdiden çok heyecanlandırdı." diyen Terry Sanders'in ise Manisa'ya ekim-kasım aylarında gelmesi bekleniyor...
<< Önceki Haber Hayırdan hayır, vakıftan vakıf... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER