Hükümranların iflası yaklaşırken


Krizin derinleşmesiyle birlikte 'kriz kâhinleri' çoğaldığı gibi, bilimsel araştırmalar da hız kazandı. İktisatçılar, yeni makroekonomik gerçekliği anlamaya çalışıyor ve ileri dönük çıkarımlar yapıyorlar. Bu köşede daha önce Joseph Stiglitz'in görüşlerine yer vermiştik. Stiglitz'in görüşlerini kısaca "Ekonomi kitapları yeniden yazılmalı." şeklinde özetleyebiliriz. Stiglitz, piyasaların her zaman etkin çalıştığı varsayılan klasik ve onun türevi olan akımların etkisinde geliştirilen teorik modellerin 'özel' bir durumun 'genel resmi' her zaman yansıttığı varsayımına çıktığını, bunun da yanlış olduğunu söylüyor; piyasaların kitaplardaki ideal hikâyenin aksine mükemmel çalışmadığı genel durumun ve daha ayrıntılı incelenmesini tavsiye ediyor. Bazı iktisatçılar ise Stiglitz'in nispeten radikal çıkışlarına oranla daha az iddialı ancak ve ampirik yönü ağır basan çalışmalar yapıyorlar. Bunların başında Ken Rogoff ve Carmen Reinhard'ın geldiğini söyleyebiliriz. Washington D.C.'de bir araştırma enstitüsünde çalışan, eski IMF iktisatçısı Reinhard, 1997-98 Asya krizinden sonra finans krizlerinin makroiktisadi tarihini inceleyen çalışmalarıyla öne çıkmıştı. Yaptığı çalışmaların temel metodolojisi, değişik ekonomilerin değişik tarihlerde yaşadığı finansal krizlerin ayırt edilerek bunlar öncesinde oluşan makro dengelerin incelenmesine, bu sayede hangi faktörlerin krizlerin 'öncüleri' olduğunun araştırılmasına dayanıyordu. Reinhard'ın çalışmalarından belirlenen faktörlerle kriz sonuçları arasında birebir 'nedensellik' ilişkisi önerilmemesine dikkat ediliyordu. Eski dünya-yeni dünya Reinhard'ın Graciela Kaminsky gibi iktisatçılarla yaptığı çığır açan çalışmalarının yayınlandığı 1990'lı yılların sonlarıyla bugünün arasında yüzyıllar geçmiş gibi hissedebilirsiniz. Evet 1990'ların başlarında Soros'un başını çektiği spekülatörler İngiltere gibi bir ülkeyi köşeye sıkıştırmayı başarmıştı; ancak bu durum İngiltere'yi Avrupa para birliği dışına atsa da bugünkü gibi büyük bir krize sebep olmamıştı. O günler farklıydı. Krizler, İkinci Dünya Savaşı sonrasında gelişmekte olan ülkelerde çıkardı. Bu ülkeler ya maliyelerini, ya dış dengelerini sağlam tutamazlar ya da bankacılık sektörleri çökerdi. Sonra, IMF ya da Brady döneminde ABD örneğinde olduğu gibi gelişmiş ülkeler duruma el koyar, krizi sonlandırırlardı. Krizin oluştuğu gelişmekte olan ülkeye yapısal uyum reçeteleri sunulur, geçmiş günahlarının affedilmesi için kemer sıkması istenirdi. Uluslararası sermaye hareketliliği 1980'lerden sonra (tekrar) hızla artsa da dolar, mark, İsviçre Frangı ve sonrasında ve Euro bulmak zordu. Reinhard'ın çalışmalarında, cari açığın GSYİH'nın yüzde 6'sını aşmasından sonra genellikle krizlerin geldiği ortaya konmuştu örneğin. Şimdilerde durum daha farklı. 'Oldukça' farklı demek daha doğru. Krize gelişmiş ülkeler giriyor. Kemer sıkmak zorunda kalan, kurtarılma ihtiyacı duyanlar da öyle. Bu ülkelerin ekonomik büyüklükleri de eski dönemin gelişmekte olan ülkelerine göre çok daha büyük. Dolayısıyla, bunları hangi gücün kurtaracağını bilmek zor. Para basmak ve 'balonu yeniden şişirmek' kalıcı çözümlerden daha kolay geliyor. Yeni para basmamak, bunun yerine 'kıvırma' operasyonları da getiri eğrisini yassıltmayı başarsa da güven krizini çözmüyor. Sistemdeki ilave nakit banka ve şirket bilançolarında bekliyor. Hanehalkları borç ödeme sürecindeyken kamunun durumu zor görünüyor. Reinhard ve Rogoff ne diyor? İki tanınmış akademisyenin American Economic Review (Cilt 101 sayı 5; Ağustos 2011) isimli iktisat alanında tanınmış derginin son sayısında çıkan makaleleri, uzun süredir devam ettirdikleri araştırma ve seminer çalışmalarının arasında üretildi. Bazılarının başucu kitabı haline gelen This Time is Different yine aynı çalışmanın önceki ürünlerinden. Makalede şu ana kadar iktisatçıların kullandığı en geniş tarihî ve ülke tecrübesi veri tabanı bir araya getirildi. Reinhard-Rogoff makalede şunları söylüyor: 'Seri iflaslar': Ülkeler birlikte iflas ediyorlar (ya da borç yapılandırıyorlar). Bir başka deyişle, belli dönemlerde çok sayıda ülkenin aynı anda krize girdiğini görüyoruz. Çalışmada 19. yüzyılın başından itibaren çok sayıda ülkenin aynı anda krize girdiği beş dönem belirlenmiş: 1810'lar, 1820-1850'ler, 1870-80'ler, 1930-50'ler, 1980-1990'lar. Kamu borcu (özellikle dış) çok yüksek seviyelere geldiği zaman hükümranların borç krizine girme ihtimali yükseliyor. Kamu borçlarının patlaması sonrasında 'enflasyon krizlerini de getiriyor'. Enflasyon bazen bir alternatif 'iflas tekniği' olarak kullanılıyor; hükümranlar borçlarını 'enflasyona ödettiriyorlar.' İyi haber: 1950'den sonra seri iflas dönemleri hızlandı; 1950'den önce iflaslar ortalama altı yıl boyunca ardı ardına gelirken artık bu ızdırap üç yıl içinde bitiyor! İkinci Dünya Savaşı öncesinde bankacılık krizleri sadece gelişmiş ülkelerde görülürken, gelişmekte olan ülkelerin de finansal sektörlerinin 'gelişmesiyle' bu ülkelerde de yaygın olarak görülmeye başlandı. İkinci Dünya Savaşı sonrası tüm gelişmiş ekonomiler ve yeni gelişen büyük ekonomiler en az bir kere bankacılık krizi yaşadı. Bankacılık krizleri öncesinde özel kesim (hanehalkı ve şirketler) borçlanması yükseliyor; her borç artışı ardından kriz getirmiyor ancak olasılığını artırıyor. Elinizde sigarayla bir cephaneliğe girerseniz, cephanelik ille de havaya uçmayabilir ama bunu yapmazsanız kendinize de çevrenize de daha faydalı olursunuz. Hükümranların iflaslarından önce genellikle bankacılık krizleri görülüyor. Bankacılık krizi bir döviz krizine de sebep olmuşsa hükümran iflas ihtimali daha artıyor. Kısacası şu: İç ve dış borçlanma çok artarsa bankacılık krizi ortaya çıkabiliyor. Bu da hükümranları iflas ettirebiliyor. Bazen, kamu borçlanması bankacılık krizi oluşturmadan da hükümran iflaslarına yol açabiliyor. Özel kesim borçlanması çok artarsa bankacılık krizi olasılığı artıyor. Bu da yine hükümran borç krizine sebep olabiliyor. Bu tip iflaslar salgın şeklinde 'birlikte' olabiliyor.
<< Önceki Haber Hükümranların iflası yaklaşırken Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER