Devlet Bakanı Ve Başbakan Yardımcı Arınç:

Devlet Bakanı Ve Başbakan Yardımcı Arınç:

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Mecliste temsilde adalet olmalıdır. Türkiye toplumunun ortak sesleri, işimize gelsin gelmesin, hoşumuza gitsin gitmesin mutlaka temsil imkanı bulmalıdır, kürsüden düşüncelerini, fikirlerini mutlaka ifade etmelidir'' dedi. Uludağ Üniversitesi'nde (UÜ) öğrenim gören bir grup öğrenciyle Holiday Inn Hotel'in bahçesinde bir araya gelen Arınç, kendisinin biraz da ''68 kuşağı''nin içinde yetiştiğini, bu dönemdeki sokak olaylarının, toplumsal kavgaların, sağ-sol çekişmelerinin içinde yer aldığını söyledi. ''Biz o zamanlar sağ kesimin içindeydik. Benim kurduğum derneğin ismi Milliyetçiler Güçbirliği Derneği'ydi'' diyen Arınç, Ankara Hukuk Fakültesi'nde, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nde, İlahiyat Fakültesi'nde, Gazi Üniversitesi'nde bu derneğin şubelerini kurduklarını anlattı. Arınç, o zaman ''sağda olma''nın, milliyetçi, İslam'a yakın düşüncelerin veya İslami çizgide bulunmayı arzu eden kişilerin, adeta kümelendiği bir ortak nokta olduğunu ifade ederek, ''O zaman çok keskindi hatlar. Bugün çok şükür, sol ve sağ kümeleşmesi veya kemikleşmesi tamamen ortadan kalktı da diyebiliriz. Bu siyasi partiler açısından da böyle. Fikir ayrılıklarının adeta kılıç haline gelmesinden bugün terk edilmiş, vazgeçilmiş bulunması da ayrı bir özellik'' diye konuştu. Fikirlerin, düşüncelerin, bugün farklı alanlarda temayüz edebildiğini ifade eden Arınç, şöyle devam etti: ''Eskiden biz 'komünistler Moskova'ya' diye bağırırken, onlar da 'faşistler kahrolsun' diye karşılık veriyordu. Birbirimizi Kızılay'da yakaladığımızda, elimizdeki sopalarla birbirimizin kafasına vuruyorduk. Çok şükür bizim ağabeylerimiz, büyüklerimiz sokak olaylarından bizi uzak tuttular. Bizi daha çok okumaya, araştırmaya, sohbetlere yönelttiler ve karşıdaki insanların da bize düşman olmadığını, onlarla el ele olabilirsek, onların fikirlerini dinler, biz onlara karşı fikirlerimizi söylersek belki müşterek doğruda buluşabileceğimizi de öğütlediler. Dolayısıyla biz, evet, belli kamplaşmaların içerisinde bir noktadaydık ama orada da kavgayı, birbirimizi yok etmeyi, birbirimize 'kahrolsun' diye bağırmayı değil, 'ülkede birileri ortalığı karıştırıyor ve bizi kırdırmaya çalışıyorlar, biz kırılmayacağız, biz Türkiye'nin geleceğiyiz, dolayısıyla inançlı, ahlaklı, bilgili, fikir sahibi olacağız ve bu bilgimizle, fikrimizle biz Türkiye'nin geleceğini inşa edeceğiz' diye bir düşüncenin sahibi olduk. O yüzden bizi elleriyle yoğuran, istikamet veren, bizi günlük çekişmelerin, kavgaların uzağında tutan ağabeylerimize, büyüklerimize minnet borcumuz var. Onları biz her zaman minnetle, şükranla anıyoruz. Çünkü kavganın içinde kalanlar kırıldı. Sağımıza solumuza baktığımız zaman birbirlerini yok etmeler, Türkiye'nin geleceğini de yok etme noktasına dönüştü. Allah o günleri bir daha göstermesin. Çünkü biz 70'te mezun olduk, 71'de muhtıra verildi, olağanüstü hal, sıkıyönetim ilan edildi, yüzlerce genç toparlandı, bir kısmı idam oldu, bir kısmı cezaevlerinde çürüdü, bir kısmının geleceği karardı.'' -''(SAVAŞMASINLAR SEVİŞSİNLER) MANTIĞI...''- Arınç, 1980'e doğru yine kavgaların başladığını, Kahramanmaraş, Çorum ve başka toplumsal olayların, siyasi suikastların ülkenin geleceğini kararttığını belirterek, 80 darbesiyle birkaç yıllık bir sıkıyönetim süreci ve binlerce insanın cezaevinde olduğu, yüzlercesinin idamla yargılandığı bir dönemin yaşandığını anımsattı. O zamanlar kendisinin siyasi yasaklı olduğunu, ancak içeride olmadığını, avukatlık yaptığını anlatan Arınç, şöyle konuştu: ''Hem çevremde hem de Türkiye'nin her yerinde sıkıyönetim mahkemelerine düşmüş gençlerimizin davalarını üstlenen, onların müdafaasını yapan bir konumdaydık. Çok acı günlerdi. Çok şükür ki rahmetli Özal ve arkadaşlarının Türkiye'yi kavgasız, çekişmesiz bir noktaya dönüştürmek istemesi başarılı oldu. Bu şu demek değil; gençler fikir sahibi olmasınlar, yani 'savaşmasınlar sevişsinler' mantığıyla ortalığın süt liman haline gelmesini arzu edenler vardı, bu da geçerli olmadı. Geçerli olan, doğru olan şey, kavga etmeden fikirlerimizin konuşulmasıdır; Türkiye'nin kendi içerisinde büyümesi, bir toplumsal barışın kurulmasıdır; Türkiye'nin bir hukuk devleti olarak, hukuk devleti ilkelerinin hayata geçirilmesidir.'' -''DEMOKRASİNİN KALBİ TBMM'DİR''- Arınç, bugün ilim tahsil eden, memleketin tarihini, kültürünü, medeniyetini bilen, milleti yeniden var etme noktasında fikriyle, düşüncesiyle, gençliğiyle, heyecanıyla bir şeyler yapmaya çalışan, iyide, doğruda ve güzelde yarışan gençlerin sayısının milyonlarca olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi: ''Bizi bir arada tutan güç, milletimize olan bağlılığımızdır, inancımızdır, bu ülkeyi ayakta tutan değerlerimizdir. Çok şükür biz kimlik olarak kendimize 'muhafazakar demokrat' kimliğini aldık, siz almayabilirsiniz. Ben kendim için söylüyorum. Muhafazakarlık, gericilik, yobazlık anlamında değil, muhafazakarlık, Türkiye'nin ortak çıkarlarına değerlerine sahip çıkmaktır; aileye, inanca sahip çıkmaktır; milli ve manevi değerler dediğimiz, o değerler manzumesine sahip çıkmaktır ve onlara karşıdan yapmacık bir saygı göstermek de değil, ona bizzat bağlı olmaktır. Bizi var eden, ayakta tutan güç, bu manevi ve milli değerlerimizdir. Elbette ki demokratlığımızı da, demokrasiye olan bağlılığımızı da, millet iradesine olan saygımızı da hiçbir zaman ihmal etmeyeceğiz. Yine bu ülkenin ortak değeri demokrasidir. Demokrasinin olmazsa olmaz şartlarından çoğulculuk ve katılımcılığı mutlaka temin etmektir. Farklı inanç gruplarının, farklı düşünce ve fikir sahiplerinin kendilerini rahatlıkla ifade edebilmesi ve karar mekanizmalarında bizzat yer alması, çoğulculuk ve katılımcılık olarak nitelendiriliyor. Çok şükür bugün ülkemizde siyasi parti kurarak veya her halükarda düşüncelerini, fikirlerini rahatlıkla ifade etmek noktasında elbette büyük bir potansiyele sahibiz. Demokrasinin kalbi TBMM'dir. Meclis ne kadar güçlü olursa demokrasi de Türkiye'de o kadar güçlü olacaktır. Mecliste temsilde adalet olmalıdır. Türkiye toplumunun ortak sesleri, işimize gelsin gelmesin, hoşumuza gitsin gitmesin mutlaka temsil imkanı bulmalıdır, kürsüden düşüncelerini, fikirlerini mutlaka ifade etmelidir.'' -GENÇLERİN SİYASETE KATILIMI- Gençlerin siyasete ilgi duyması, siyasette bizzat var olmasının önemli olduğunu belirten Arınç, şöyle dedi: ''Çünkü yaşı 40'ı geçtikten sonra insanların, çeşitli endişeler içinde bazen tavizkar oldukları görülebilir. Yani gerçek fikir ve düşüncelerinin arkasından alabildiğine koşmak yerine, denge hesapları yapabilir ama gençler inandıkları doğrultuda, bazen hayatlarını ortaya koyarlar ve meydana getirdikleri sinerjiyle toplumda büyük bir canlılık meydana getirirler. O yüzden gençlerimizin siyasete katacağı heyecan, coşku, inanç, bilgi ve birikime ihtiyacımız var. Bunu şunun için söylüyorum; artık 18 yaşını bitiren herkes oyunu kullanabiliyor ama 30 yaşını geçmiş olmakla ancak milletvekili seçilebiliyordu. Ben buna geçmişte de karşıydım. Hatta TBMM Başkanı olduğum zaman birilerini rahatsız eden bir söz de söyledim; 'gençler 18 yaşında oy kullanma hakkına sahip ama bu oy kullanmayı sadece dedeleri için imkan bulabiliyorlar.' Yani ne demek? 18 yaşında oy kullanan 25 yaşındaki ağabeyini de milletvekili seçebilmeli. Çok uzun uğraşlar verdik, Meclisteki anayasa değişikliği iki defa reddedildi ama sonunda 3 yıl evvel biliyorsunuz, 25 yaş milletvekili seçilebilme yaşı oldu. Bu dönem AK Parti'nin milletvekili listelerinde, 25-32 yaş arasında 160 adayımız var ve bunların yarısından fazlası da seçilebilecek noktada.'' Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç, gençler açısından ''herkes bizzat siyaset yapsın'' demediğini, arzu edenlerin siyasetin her kademesinde bulunabileceğini ifade ederek, bir ülkenin yönetimi, sorunlarının nasıl çözüleceği, geleceğinin nasıl planlanması gerektiği konusunda hep dinamik olması gereken gençlerin ''ben siyasetten uzağım'' demelerini istemediğini belirtti. (HLK-SRP)04.06.2011 14:41:01
<< Önceki Haber Devlet Bakanı Ve Başbakan Yardımcı Arınç: Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER