Dumlupınar Üniversitesi akademik yıl açılışı (1)

Dumlupınar Üniversitesi akademik yıl açılışı (1) -Başbakan Yardımcısı Arınç: -Benim ne kadar konuşma özgürlüğüm varsa senin de o kadar dinleme özgürlüğün, beğenmediğin bir şeyi protesto etme özgürlüğün var. O zaman üç dakika yap da


KÜTAHYA (A.A) - Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Benim ne kadar konuşma özgürlüğüm varsa senin de o kadar dinleme özgürlüğün, beğenmediğin bir şeyi protesto etme özgürlüğün var. O zaman üç dakika yap da ondan sonra millet dinlesin, biz konuşalım. Demokrasi dediğimiz böyle bir şey dedi.
     Arınç, Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde düzenlenen 2012-2013 akademik yılı açılış töreninde, Türkiyede şu anda 168 üniversite bulunduğunu, 3 üniversitenin de kuruluş aşamasında olduğunu bildirdi.
     Türkiyenin, 170i aşan, 103ü devlet, kalanı vakıf üniversitesi olmak üzere büyük bir zenginliğe sahip olduğunu belirten Arınç, artık Türkiyenin her ilinde en az bir devlet üniversitesi bulunduğunu söyledi.
     Iğdırda, Şırnakta, Hakkaride, Türkiyenin 81 ilinde en az bir üniversite olduğunu bildiklerini ve bundan gurur duyduklarını dile getiren Arınç, şöyle konuştu:
     Üniversitelerin olduğu yerde bilgi, üretim, kalkınma ve refah var. Üniversite-sanayi iş birliği bunlardan biridir. Üniversitenin sahip olduğu imkanların, elbette o ilin ve o ülkenin gelişmesine büyük katkılar sağladığını biliyoruz. Üniversiteler ürettiği bilgi ve birikimle şehirlere, hatta tüm insanlığa huzur ve refah kazandırırken, bilhassa gençlerimizin hayatlarını ve geleceğini şekillendirmektedir.
    
     -Küçük işlerle uğraşmak bize yakışmaz-
    
     Arınç, çok güzel bir konuşma metni hazırladığını, ancak yazıya bağlı konuşunca işin keyfinin kaçtığını söyleyerek, konuşmasını yazılı metne bağlı olmadan sürdürdü.
     Üniversiteleri, ülkede bilgiyi üreten ve insanlara nitelikli eğitim vererek bu bilgiyi çoğaltan, bunun teoriden pratiğe dönüşmesini sağlayan ve insanı güçlendiren bir unsur diye niteleyen Arınç, şöyle devam etti:
     Bir ülkenin kalkınması için iki önemli unsura ihtiyaç var. Birincisi; bilgi ve hikmet, ilim dediğimiz şey. Çinde bile olsa onu arayıp bulmak ve onu kazanmak zorunda olduğumuz bilgi. İkincisi de gençlik. İkisini birbiriyle birleştirebilirsek pek çok sorunu, pek çok zorluğu aşabiliriz. Bilgi dediğimiz şeye ulaşmak bugün daha da kolaylaştı ama internete girip tıklamakla olacak bir şey de değil. Mutlaka bunu kitaba, laboratuvara, hoca-öğrenci ilişkisine dayalı bir yönü var. Yani pratik bilgileri edinmek çok kolaylaştı. Global dünyada elinizde İpad, bilgisayarlar, internet erişimleriyle Google+' class='textetiket' title='Google haberleri'>Google amcaya ne sorarsanız, bir şeyler öğrenebiliyorsunuz. Ancak bu, o anda sizin ihtiyacınızı gideren bir şeydir. Bilgi, hikmet, bunun kökeni, bunun insana kazandıracağı nosyon, felsefe ayrı bir şeydir. Dolayısıyla bilgiyi bütünüyle çok iyi kavramak, anlamak ve kaynaklara dönmek zorundayız. Bunu üniversiteler sağlayabilir.
     İkinci unsur; genç nüfus. Bu bakımdan çok zenginiz. Birçok Avrupa ülkesinden çok daha öndeyiz ve zenginliğimiz çok büyük. Neden- Çünkü 75 milyon nüfusun yarısından fazlası 30 yaşında altında, bu 30 yaşın altındaki nüfusun da 18 milyonu eğitim çağında olan bir ülkeyiz. Gençlik bir servettir. Çünkü dinamiktir, idealisttir, bilgiye açıktır ve hele iyi yetiştirilirse o ülkenin geleceğinin en büyük teminatıdır. Dolayısıyla Avrupada yaşlanan bir nüfus varken, Türkiye de genç nüfusunu hala muhafaza ediyor ve geliştiriyorken, Sultan Alparslanın Malazgirtte Anadolunun kilidini açtığı günden bu yana bin yıl geçecekse, bin yıl sonra Türkiyenin hedefleri de mutlaka büyük olmalıdır. Büyük bir devlet ve büyük bir milletiz, küçük işlerle uğraşmak bize yakışmaz. Önümüzdeki hedefler, boyumuz kadar olmamalı. Bu hedefler çok büyük olmalı, çok daha uğrunda çaba sarf edeceğimiz ama iftihar edeceğimiz hedefler olmalı. Dolayısıyla üniversitelerimizde milyonlarca öğrencimiz varken ve üniversite sayısı da 170i geçmişken bu kinetik enerjiyi mutlaka değerlendirmemiz gerekiyor. Bunlar için üniversiteler en iyi ortamlardır.
    
     -İfade özgürlüğü ve özgürlüklerin sınırları-
    
     Şüphesiz üniversitelerde dışlayıcı, kısıtlayıcı, standart bir anlayış olamaz diyen Arınç, üniversitelerde herkesin düşüncesini, ifadesini rahatlıkla ortaya koyması, kaynaklardan rahatlıkla istifade etmesi, ayrımcılığın hiç yaşanmaması gerektiğine dikkati çekti.
     Arınç, üniversitelerdeki ayrımcılıkların ülke insanına yıllarını kaybettirdiğini, insanların birbirine düşman edildiğini anlatarak, şunları söyledi:
     Düşünce ayrılıkları elbette olacaktır. En çok beğendiğim bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı var. Düşünce ve ifade özgürlüğünü içine alan bu mahkeme kararı, İfade özgürlüğü, bütün özgürlüklerin bir bileşkesidir. Çünkü o, hepsini içinde toplayan bir özgürlüktür diyor ve tarif ediyor; Sizin hoşunuza giden, alkışladığınız, (Aman ne güzel konuşma) diye tasvip ettiğiniz şeyler ifade özgürlüğüne girmez. Bu zaten işin doğasında vardır. Ancak sizin nefret ettiğiniz, yüzünüzü buruşturduğunuz, (Bu kadar da olur mu canım, nereden çıktı bu-) dediğiniz her şey ifade özgürlüğünün içine girer. Peki bu özgürlük sınırsız mı- Hayır, sınırsız değil. Böyle bir hayvanlar aleminde yaşanabilecek özgürlüğün insanlar için söz konusu olmaması lazım. Bunun da üç evrensel standardı var. Birincisi; suç işlemeye tahrik etmeyecek. İkincisi; ifade özgürlüğünü kullanırken dayatmacı olmayacak, şiddeti, silahı tercih etmeyecek. Üçüncüsü; kişilik haklarına saygı gösterecek. Bu üç sınırlamaya dikkat ettiğiniz zaman her aykırı şeyi söyleyebilir, kitabını yazabilir, karikatürünü çizebilirsiniz. Bütün bunların ülkemizde günden güne daha da güçlendiğini görüyoruz.
    
     -Üniversitelerde yaşanan protesto olayları-
    
     Arınç, bazı üniversitelerin açılışlarına gittiklerini ve çeşitli protestolarla karşılaştıklarını belirtti.
     Protestoların her yerde olabileceğini ve bunların doğal olduğunu bildiren Arınç, şunları kaydetti:
     Herkesin her şeyi beğenme mecburiyeti yok. Beğenmediğinizi tepkilerinizle ortaya koyabilirsiniz. Yuh çekebilirsiniz, pankart asabilirsiniz ama bütün bu gösterilerin bir sınırı olmalı. Orada bin kişi varsa, bin kişinin huzurunu bozacak şekilde bunu yapamazsınız. Üç dakika bağırırsınız, iki afişinizi gösterirsiniz, ondan sonra da Ben işimi yaptım deyip çeker gidersiniz. Ancak saatler boyu onu, bunu fırlatarak, toplantının, organizasyonun güvenliğini tehlikeye atacak tarzda, insanı darbetmeye yönelik bir şeyi kanunlar müdafaa etmiyor.
     Esasen insanlar protesto hakkını bireysel olarak kullanabilir ama bunu bir kadro olarak yapanlar da var. Türkiyede kadrolu nümayişçiler var. Onları bir gün Dumlupınar Üniversitesinde görürsünüz, ertesi gün Manisa Celal Bayara giderler, öbür gün Bursa Uludağda olurlar. Seyyardırlar, mobil halde gezerler ve onları herkes tanır. Kamera kayıtlarına bakıyoruz bazen, Muğla Üniversitesinde kim varsa üç gün sonra Uludağda onlar karşımıza çıkıyor. Bir şey yaptıklarını zannediyorlar. Kendilerince haklı olduklarına inanıyorlar. Bize göre haklı değiller ama onlar kendilerini böyle inandırmış. Gel kardeşim, protestonu yap ama insani bir şekilde, demokrasinin içinde yap. Benim ne kadar konuşma özgürlüğüm varsa senin de o kadar dinleme özgürlüğün, beğenmediğin bir şeyi protesto etme özgürlüğün var. O zaman üç dakika yap da ondan sonra millet dinlesin, biz konuşalım. Demokrasi dediğimiz böyle bir şey. İşte demokrasinin en erdemli görüntülerinden biri de bu kadar üniversite içinde Dumlupınar Üniversitesinde. Sizi ayrıca kutluyorum.
     (Sürecek)
    
     Muhabir: Sedat Gök
     Yayıncı: Mürsel Çetin
<< Önceki Haber Dumlupınar Üniversitesi akademik yıl açılışı (1) Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER