Asfalt ağlattı bee!

Cem Yılmaz’ın reklamlarda ‘asfalt ağladı bee’ diye süzme aşure duruşuyla gerinmesine bakmayın. Zira Türkiye’de ağlatabileceğiniz asfaltı bulmak pek mümkün değil.

Asfalt ağlattı bee!

Yamanmaktan Medine dilencisinin elbisesine dönen asfalt yollara arabanızla dalınca ağlayan asfalt değil arabanız oluyor. Medeniyetin icadının asfaltla başladığı tevatürü doğruysa, vay halimize! Bunca yolu yine iyi geldiğimize şükür çekmekten başka yapacağımız bir şey yok. Bakmayın şimdi cümlenin ana fikrine rot balans ayarı çektiğime. Bir okur kenardan kafasını uzatıp, “Bırak sosyal mesaj vermeyi karıştırmacı gazeteci, alırım kalemini” diyecek olsa hiç düşünmeden bu kez onun ardısıra giderim. Varlığımı varlıklarına borçlu olduğum okur tayfama saygım had safhadadır, arıza çıkarmam suyuna giderim. Bu kez okurların hem suyuna hem yoluna gitmeye karar verdim. Cem Yılmaz reklamlarda “Asfalt ağladı bee” nidasını savurarak aşure duruşuyla gerinince kendimi İstanbul’un yollarına vurdum. Ardından ödediği verginin karşılığı olan hizmetlerini alamamaktan şikayet eden Mehmet Ali Erbil, “Devlet bu kadar vergi topluyor, ama ben evime çamurlu, çukurlu yollardan geçerek gidiyorum.” diye ünleyince beni tutabilene aşk olsun. Arabaya atlayıp, vatandaşın beş yaşından beri hayalini kurup aldığı tüplü Avrupa otomobillerin ağlattığı asfaltlarda turladım. Topal eşekle katıldığım bu kervanda gördüklerim asfalt ağlatan değil, amiyane tabirle ‘anamızı ağlatacak’ cinsten asfalt yollardı. Şimdi rahatlıkla söyleyebilirim ki asıl bizim gibi vatandaşları İstanbul sokaklarında görmek lazım. Gerçi yolların kıştan çıkmış halini görmeye yürek, yola yol demeye bin şahit ister. Avrupa Birliği’ne bu yollardan gireceksek ben ilk benzin istasyonunda inip yola minibüsle devam etmeye razıyım. Bizim yollar miskin asmanın kel koruğu misali. Girdiğin sokaktan aksları dağıtmadan çıkarsan sadaka vermek icap ediyor. İçine düştüğün her çukur, engelli koşudan zıplar gibi geçtiğin her tümsek sana medeniyetin ne kadar önemli ve vazgeçilmez olduğunu hissettiriyor. Sebep olanlardan Allah razı olsun! Asfaltın kıymetini bilen bilir. Van’ın Bahçesaray ilçesinde otur da asfaltım çukur diye sızlan da göreyim seni. İlçeye iki yıl öncesinde asfalt götürülmüştü de, ilçe ahalisinin bütün kadınları “Asfalt beyi görelim” deyu birkaç saat yürüyüp sıcak ziftlerin üzerinde coşkuyla dolaşmışlardı. İlçe merkezinin asfaltın karasıyla ilk tanışmaları Bahçesaraylı kadınların ayaklarına yapışan ziftlerledir. Bizim burada sızlanıp durmamız, buldukça bunayan entel azması hastalığının ön belirtileri. Tedavisi de bildiğim kadarıyla yok. İyi bir sopa geçici rahatlık sağlıyor, o kadar. Maksadım, ihaleye girip ihaleye fesat karıştırmak değil, İstanbul’da asfaltı bozuk cadde ve sokaklarının tespitini yapmak. Bilmem kaç bin YTL verip aldığımız arabaların canına okuyan alçak çukurların ve burjuvazi tümseklerin çetelesini tutup sağa sola şikayet etmek. Sonuç alacağımdan değil, tamamen avarelikten. Sonuç alınmayacağı belli; çünkü İstanbul’da her cadde ve sokağın ayrı sahibi var. Birisinden Büyükşehir Belediyesi sorumluysa yan sokak ilçe belediyesinin, ikisini teğet geçen cadde de Karayolları’nın bilmem kaçıncı müdürlüğünün gözetimi altında. Tümsekler ise vatandaşın görev alanına giriyor. Arabalar hızlı geçiyor diye harç dökülerek yapılan kamburların ya da karşı binaya hortumla su vermek için açılan kanalların müteahhitliğini halkımız yürütüyor. Tümseklerde bir standart yok, Tofaş marka araçlar ve minübüsler geçebilsin kafi, Avrupa marka ne de olsa geçer mantığı güdülüyor! Bir gün ters dönmüş tosbağa gibi tümseğin başında kalman an meselesi. Zaten biraz hızlı girdiysen araban şimdiden sizlere ömür. Tanıdık tamirciye yollanıp bakım yaptırıyorsun. Tanıdığın yoksa üzülme, bir süre sonra bir sürü tamirci akraban oluyor. Neyse yoldan çıkmadan devam edeyim. Sütlüce, Kağıthane, Gültepe, Levent, Mecidiyeköy, Halkalı, İkitelli-Başakşehir, Sefaköy, Avcılar, Küçükçekmece, Florya, Zeytinburnu, Fatih, Eminönü, Üsküdar, Kadıköy, Maltepe derken akşam oldu. Arabayla dolaşmayı sürdürdüm; ama cadde ve sokak tespitimi Halkalı’da yarıda bıraktım. Hangi birini yazarsın! Her sokakta ya gelişigüzel bir tümsek ya da çukurla karşılaşıyorum. Çukur yerine asfaltta yamru yumru bir kabartı varsa bunu nimetten sayıyorsun. Bir de asfaltı göçmüş yerlere çözüm olarak parke taşlarla yama yapma hadisesi var ki, yollara şenlik! Büyükşehir Belediyesi Yol Bakım Müdürlüğü ara sokakların ve tümseklerin ilçe belediyelerinin sorumluluk alanında olduğunu, Büyükşehir Belediyesi’nin sorumluluğundaki ana ulaşım yollarında 70 adet onarım ekibinin periyodik olarak bakım onarım çalışmaları yürüttüğünü söylüyor. E-5 dahil yolları gören biri İstanbul’un altında yoğun bir köstebek nüfusunun yaşadığına hükmeder. Artık yapıştırıla yapıştırıla tutmayan yamalar araçları perişan, tamircileri memnun ediyor. Hele yolların sağ şeritleri ayrı bir alem. Nedense böyle bir gelenek oluşmuş, sol şeritlerimiz iyi kötü düzgün asfaltla kaplıyken sağ şeritler panayır yeri. Sol şerit iki dilim kaşarlı, sağ şeritler bir dilim kaşarlı tostu andırıyor. Ama tamirciye ödediğiniz para değişmiyor. Büyükşehir Belediyesi Yol Bakım Müdürlüğü’ne göre bunun sebebi, tonajları zaman zaman kontrol edilemeyen ve standartlara uygun yük taşımayan ağır tonajlı vasıtaların sağ şeritleri kullanması. Sebebi belli de ivedi olarak tamiri noktasında ağır tonajlı vasıtalardan daha ağır davranılıyor. Bütün bunlara rağmen özgüvenimizi korumamız gerektiğini hararetle savunuyorum. Bizi ayakta tutan asli melekemiz zaten özgüvenimiz. Eksiklerimizi sayıp ağlamak bize yakışmaz. O halde ağlatan asfaltlarımızın durumundan kendimize vazife çıkarıp bunu ekonomik bir değere dönüştürmek mümkün. Hemen telaşlanmayın, yeni bir asfalt, tümsek vergisi getirilsin değil teklifim. Gerçi öyle olsa ne yazar! Ne de olsa topa alışan deve davuldan ürkmez. Teklifim yurtdışından döviz getirmeye yönelik bomba bir öneri. Madem böyle çukuru bol, tümseği yüksek, yaması zengin yollarımız var, o halde kapımızı Avrupalının üreteceği arabaların test sürüşleri için açalım. Aks, amortisör ve rotlar için en uygun pistlere sahip ne de olsa sokak ve caddelerimiz. Önce zeytini yutturalım sonra tulumu yanaştırırız. Fatih Oto Tamircisi Fatih Yıldırım: Bozuk asfalttan rot-balansçı mesleği icat oldu “Bozuk yollar, delik asfaltlar, usulüne uygun olmayan tümsekler arabaların amortisör, rot ve ön takımlarına zarar veriyor. İstanbul’un yolları gerçekten çok bozuk olduğu için ayda en az 7-8 araba bu sebepten tamire geliyor. Kış sonrasında bu sayı daha da artıyor. Nereden baksanız 200 YTL’lik bir masraf açıyor. Avrupa’dan çok yerli arabalar zarar görüyor yollardan. Çünkü Avrupa arabaları biraz daha sağlam. Şu an ilkbahar bakımı yaptırması lazım arabaların; çünkü İstanbul’un her cadde ve sokağında kıştan kalma çukurlar var. Bunlar cantları eğritiyor ve arabanın titremesine sebep oluyor. Sırf bu asfalt bozukluğundan dolayı bizde rot-balansçı mesleği türedi. Bu Avrupa’da sadece servislerde olan bir bölüm oysa. Açıkçası bozuk yollar biz tamircilerin işine gelir, ekmeğimiz çıkıyor. Fakat yazık yani bu kadar masrafa…” SALİH ZENGİN / TURKUAZ
<< Önceki Haber Asfalt ağlattı bee! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER