'Gökyüzünü bile 60 metrekare bir alandan görebildiğiniz bir dünya burası...'

Cezaevi ortamını gönderdiği mektupla resmeden bir hizmet gönüllüsü, yalın bir dille anlatıyor

SHABER3.COM

Hayat sürprizlerle dolu, bazen tatlı bazen de ne yazık ki acı sürprizlerle. Sizleri kısa bir süre için yaşadığınız rahat dünyanızdan başka bir dünyaya götürmek istiyorum. Dışarıdan bakınca içerisi hayal bile edilemeyen başka bir dünya, burası cezaevi…

Gökyüzünü bile 60 metrekare bir alandan görebildiğiniz bir dünya burası. Kafanı kaldırdığında önce sıra sıra dizili dikenli telleri görüyorsun, sonra daracık gökyüzünü. Burada herkes kuşları kıskanıyor biliyor musunuz? Öyle güzel ve özgürce uçuyorlar ki! Avluya dizilip gökyüzünü ve kuşları izliyoruz.

Buradakilerin yarası hiç kapanmıyor, gözyaşları hiç dinmiyor. Herkes kendinden önce geride bıraktığı boynu büküklere ağlıyor burada. Çoğumuz “İfade verip geleceğim.” diyerek ayrıldık eşlerimizden, gözümüzün aydınlığı yavrularımızdan. Hepsini Allah (cc)’a emanet ederek öylece tek başlarına bırakmak zorunda bırakıldık. Sekiz ay oldu. Masumların, mazlumların, çaresizlerin gözyaşlarında kimler boğulur bilemem…

Peygamber Efendimiz (S.A.V) “Müslümanlar bir vücudun organları gibidir.” buyuruyor. Allah (cc) şahit ki o büyük günde “Hayır ya Resulallah senden sonra biz kardeşliği unuttuk, ne dostluk kaldı ne kardeşlik kaldı.” diye haykıracağım.

Karı koca işten atılıp sefalete terk edilmişken, kiralarını ödeyemeyenler sokaklara atılmışken, anneler birkaç haftalık bebeklerinden ayrılıp sütlerini sağıp lavabolara dökerken, bebeğini özleyen anneler bebek sesleriyle uyanıp hıçkırıklarla ağlarken, ses geçirmeyen camların arkasından minicik yavrular “Babacığım pencereni açsan da seni bir kerecik öpebilsem.” derken, gözümün nuru meleğim ziyarete gelirken “Sakın ağlamayın sonra babacığım çok üzülüyor.” diye beraberindekilere yalvarırken hangi kardeşlik diye sormak gerekmiyor mu? Bunca yıl kapılarımızı aşındıran dostlar bize selam bile vermeye korkup, geride bıraktığımız emanetlere yaklaşmaya bile çekinirken neyin kardeşliği?

Bu sınav biz içeridekiler kadar dışardakilerin de sınavı. İçeridekiler için biraz daha çetin biraz daha zor o kadar.

Her şeye rağmen şu zor günlerde yanımızda olan, dualarını eksik etmeyen sizleri, hiç kimsenin olmadığı zamanda “Kim benim kimsem olacak?” diyen Efendimiz (S.A.V)’e “Ben varım.” diyen cesaret abidesi Hz. Ali (R.A.) ile haşreylesin.

Dile kolay demek gerçekten kolaymış, zor olan onu yaşayarak dillendirebilmekmiş. Kuyudan bir köpeği kurtarmak için yüzlerce insanı ve ekipmanı günlerce seferber eden insanlık, masum on binlerce insanın kurtuluşu adına ne yaptı?

Şirketlerimize kayyum atandı, banka hesaplarımıza el konuldu, işlerimizden atıldık. Biraz vicdan sahibi yakınlarımızın yardımlarıyla ayakta durmaya çalışan, yaşayan ölülere döndük. Yasal davranışlarımız delil gösterilerek tutuklandık, tutuklanmamız delil sayılarak “terörist” ilan edildik.

Bugünler zor günler, meşakkatli günler, hicranlı günler, dertli günler. Bizler ki bir yaprağın bile O (cc)’ndan habersiz kımıldamadığına tüm zerratımızla iman etmişiz, bugünler elbette geçecek, Hz. Adem (A.S.) ın duasını kabul eden Rabbim (cc) bizlerin de dualarını kabul edecek, tüm sevdiklerimizle sevenlerimizle kavuşturacak, hanelerimizi Hz. Havva ile buluştukları Arafat'a çevirecektir.

Yunus (A.S.) misali zindanlarda balığın karnındayız. O (A.S.)”ın duası dilimizde virdi zebanımız oldu. Rabbim (cc) “Şayet kulum Yunus (A.S.) bana yönelmeseydi, kıyamete kadar onu orada tutardım.” buyuruyor. Bizler burada Rabbimizi bir başka duyuyor, O (cc)’nu bir başka tanıyoruz. O (cc)’nu bulan neyi kaybetmiş, O (cc)’nu kaybeden neyi bulmuş?

24 saat esasına göre dua saatleri oluşturup nöbetleşe dualar ediyoruz. Yunus (A.S.)’ı sahili selamete ulaştıran Rabbim (cc ) bizleri de vakti merhunu geldiğinde sahili selamete ulaştıracaktır. Ve bizler o vakte kadar duadan ayrılmayacak, vazgeçmeyeceğiz.

Bizler burada mazlum, mağdur, mahkum ve masum olarak mezuniyet günümüzü sabırla, ümitle, azimle, inançla bekliyoruz. Rabbimiz (cc)’in elimizden aldığı tüm nimetler için hamd ediyor ,ileride vereceği tüm nimetler içinde şükrediyoruz. Gün gelecek Allah (cc)’ın izni ve inayeti ile bugünün hicran ve hasret gözyaşları, yarının sevinç ve mutluluk gözyaşlarına tebdil olacaktır.

Tutukluluğumuzun devamı için bize yapılan tebliğlerde gerekçe olarak itirafçı olmadığımızdan bahsediliyor. Olmayan bir suçun itirafı da olmaz ki! Kime neyi itiraf edeceksek? Ancak “iftiracılığa” gelince, Rabbim (cc)’den dileğim günümüz iftiracılarının kaderini Hz İsa (A.S.)’ın iftiracısının kaderine denk eylesin.

Rabbim (cc) “Kalplerinizin yumuşayacağı an gelmedi mi?” buyuruyor. Meğer kalplerimiz ne kadar katılaşmış ve biz bunun farkında bile değilmişiz.

İtilip kakılmalarımızı, hor ve hakir görülmemizi, ötekileştirilmemizi, işlerimizden edilmemizi, ihraç edilmelerimizi, her şeyimize el konulmasını “Zulmedenlere meyl etmeyin, yoksa size de ateş dokunur.” ayeti ile teyit ediyor. “Allahın laneti zalimlerin üzerinedir.” ayeti ile tüm zalimleri Allaha (cc) havale ediyoruz.

Tüm sebepleri elimizin tersi ile itiyor, sadece ve sadece bir ve tek olan Müsebbibül Esbaba inanıyor, O (cc)’na dayanıyor, O (cc)’na teslim oluyor, O (cc)’na güveniyor, O (cc)’na tevekkül ediyor, annesinden ayırdıkları beşiklerdeki bebeklerin feryatları hürmetine, evde çocuklarının yolunu gözleyen beli bükülmüş anaların babaların ahu efganları hürmetine, evde yeni doğum yaptığı bebeğini bırakıp sütten kesilmiş tutsak bacılarımızın gözyaşları hürmetine, analarından babalarından koparılmış minicik yavruların yakarışları hürmetine, eşlerinden ayrılmış masum, mazlum ve mağdurların feryatları hürmetine, gönlümüzün sultanı, başımızın tacı Efendimiz (S.A.V.) hürmetine Rabbimiz (cc)’den bizlere fereç ve mahreç nasip etmesini diliyor, inayetini ve nusretini üzerimizden eksik etmemesini umuyor, rahmetini yağdırdığı gibi sekinesini de üzerimize sağanak sağanak yağdırmasını istiyor, acilen acilen acilen imdadımıza yetişmesi için yakarıyoruz.

“Cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil!” buyurmuyor mu hak dostu?Değmez mi bunca meşakkat, sıkıntı, acı Cennet gibi bir meyve verecekse? Varsın zalim Allah’ın verdiği vakte kadar zulmünde ısrar etsin. Ancak adet-i ilahidir “Küfür devam eder ama zulüm devam etmez.” hiç endişemiz yok.

Efendimiz (S.A.V.) “Bir kötülük gördüğünüzde elinizle, buna gücünüz yetmezse dilinizle düzeltin, ona da gücünüz yetmezse hiç değilse kalben buğz edin.” buyuruyor.

Bari hiç değilse buğz edin…

Bu vatana ihanet eden, darbe yapan, masum insanlara kurşun sıkanları Allah’a havale ediyor, lanetliyorum. Ama ne olur,içini yarıp da görmediğiniz kalpleri kesinlikle suçlamayın. Zira o kalpte suçladığınız şeyler yoksa, ihanet yoksa, bu ahirette ödenemeyecek kadar ağır bir bedel olur.

magduriyetler.com
<< Önceki Haber 'Gökyüzünü bile 60 metrekare bir alandan görebildiğiniz... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER