Zekeriya Beyaz'ı korkutan ses

Zorlananlar için küçük bir nakil daha yapalım. Prof. Zekeriya Beyaz demiş ki... Hamdi Yılmazer Beyaz'ın iddilarından bakın nasıl bir sonuca vardı?

Zekeriya Beyaz'ı  korkutan ses

Genelkurmay dinlenirken tele-kulak yaygaracıları nerdeydi ki? Org. Hilmi Özkök Genelkurmay Başkanı iken “Beni de dinliyorlar” demişti. O zaman bu çevreler tele-kulak yaygarası kopardı mı? Hayır! Öyleyse PKK’nın, Hizbullah’ın, El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide’nin şehirleri kana bulamak istediği söylenirken koparılan bu yaygara niye acaba? Son on beş yılın değişmeyen gündemlerinden biri de tele-kulak meselesidir. Tele-kulak kıyametlerinin ardında Emniyet Teşkilatı’nın başarılarını örtmekle kalmayıp, bir de suçlu duruma düşürme niyeti yatıyor. Çünkü emniyet bu zaman zarfında birçok oyunu bozdu; eylemleri önledi; canlı bombaları yakaladı. Hâsılı Türk polisi puslu havada avlanmak isteyenlerin şişirdiği balonları bir bir patlattı. Ve… İşin asıl püf noktası, siyasi iradeye bağlı bir kolluk kuvveti olarak emniyetin gösterdiği bu başarı aynı zamanda siyasi istikrarı terör vasıtasıyla bozmak isteyenlerin hevesini kursağında bıraktı. Milletin seçtiklerine -farkında olsunlar ya da olmasınlar- rahat nefes alma imkânı hazırladı. Zaten güçlü bir polis teşkilatına duyulan ihtiyacı, rahmetli Turgut Özal, yaşadığı sıkıntıların icbarıyla bizzat hayatın kendisinden öğrenmişti. Öğrendiklerini uygulamaya koydu ve emniyet teşkilatı hızla gelişmeye başladı. Bundan rahatsız olanlar, yani siyasi istikrarı planlı olay ve organizasyonlarla işlemez hâle getirmek isteyenler emniyetteki gelişmelerden oldum olası rahatsızlığını ifade ediyor. Renk ve tonları farklı olsa da rahatsızlıkların gelip dayandığı nokta aynı: Emniyete haddi bildirilmeli. Her ne kadar İçişleri Bakanı’na bağlı olsa da icraatlarında gözetmesi gereken noktalar iyice belletilmelidir. O yüzden kritik zamanlarda bir tele-kulak tartışması başlatılır. Emniyet ve özellikle emniyet içindeki bir grup gibi muğlak ifadelerle, belli bir kesim suçlama atışlarına başlar. Dinlemenin de bir kaidesi vardır. Ulu orta herkesi dinlemek gibi bir hukuksuzluk elbette kabul edilemez. Burada dikkat çekmek istediğim konu bir yapının organizeli hareketi ve bu hareketteki kanunsuzlukların emniyet tarafından yakalanması hâlinde başlatılan yıpratma ve suçu yansıtma faaliyetleridir. Şimdi hep beraber hatırlayalım. Org. Hilmi Özkök Genelkurmay Başkanı iken “Beni de dinliyorlar” demişti. O zaman bu çevreler tele-kulak yaygarası kopardı mı? Hayır!... Dikkat edelim; zamanın genelkurmay başkanı dinleniyor, Zekeriya Beyaz değil… Bir kere daha hatırlayalım. Emekli Albay Erdal Sarızeybek, Urfa Alay Komutanı iken Ankara’nın isteği üzerine bir kısım telefonlara dinleme izni alındığını yazdı. Şüphelenip, bazı telefonlara bakınca bir de ne görsün, önemli insanların telefonu imiş dinleme izni alınan numaralar; ne at hırsızı, ne de terör zanlısı… Malum çevre o vakit tele-kulak yaygarası koparmış mıydı? Hayır!... O zaman bu efendiler hukuksuz dinlemeden mi rahatsız yoksa suçüstü yakalanmaktan mı? Bakın şu muhteşem iktidar tablosuna ki, muhalefet partisinin sekreteri Türkiye Cumhuriyeti’nin bir valisini ayağına çağırıyor. Sanki İçişleri Bakanı Beşir Bey değil de kendisiymiş gibi ne lazımsa söylüyor. Sonra kendi gafletiyle yakayı ele verince ortalık velveleye veriliyor: Tele-kulakmış, polis ortam dinlemesi yapıyormuş, muhteşem kalitede mühendisleri varmış, hiçbir yerde olmayan acayip aletler alınmış… Ne var ki bunda? Türkiye Cumhuriyeti’nin Emniyet Teşkilatı böylesine güçlenmişse sevinmek lazım değil mi? Hani terör şehre iniyordu. Hani PKK, Hizbullah ve El-Kaide gibi örgütler şehirleri kana bulama hesapları yapıyordu? Hani şehitlerin acısıyla dağlanan yüreklerin artık tahammülü kalmamıştı?... Ne oldu ki birden her şey tersine döndü? Şehirlerin güvenliğini sağlamaktan sorumlu teşkilat birden bire tefe konulup, çalınmaya başlandı! Polis güçlenmişse bırakın suçlular korksun. Şehre inen eşkıya deliğinden çıkamaz hâle gelsin. Kapalı kapılar ardında milletin bağrına hançer saplama hesapları yapanlar varsa, bilsin ki Türk Devleti anında yakalarına yapışır. Hrant cinayetleri, Zirve cinayetleri meçhul kalmaz. Ülkeyi kana bulayıp, milleti birbirine düşürmek isteyenler inlerinden çıkmaya fırsat bile bulamaz. Hem terör geliyor, ülke bölünüyor diye bas bas bağırılacak hem de emniyet ve asayişi sağlamakla yükümlü teşkilatların gayret ve çabaları yırtık yamayabilmek için yok edilmeye çalışılacak!... Bu nasıl bir zihniyet, çözemeyen var mı? Zorlananlar için küçük bir nakil daha yapalım. Prof. Zekeriya Beyaz demiş ki: “Telefonumun dinlendiğinden şüpheleniyorum. Durup dururken sesler geliyor. Yakın çevrem beni uyarıyor, telefonda önemli şeyler konuşma diyor.” İlahi Zekeriya Hoca! Siz hangi devirde yaşıyorsunuz? Millet ortam dinlemelerinden bahsediyor, siz hâlâ telefondan gelen sesleri dinleme alameti olarak gösteriyorsunuz! Millet son teknikler diyor, siz üzerine cızırtı ilave ediyorsunuz! Sizin takvime bir baksanız üzerinde hangi tarih yazıyor… Hem bir ilahiyat profesörü telefonda korkulacak ne konuşur ki? Bırakın dinlesinler. İlminizden, irfanınızdan, mensup olduğunuz ana bilim dalının size kazandırdığı incelikten, insanlarla ilişkinizdeki nezaket üslubundan ders alsınlar… Öyle değil mi? Doğrusunu söylemek gerekirse ilahiyatlarda yapılan bir kısım derin toplantıların haberini okuyunca şaşırmıştım. Sizin korku dolu açıklamalarınız gayri ihtiyari bu konuyu yeniden çağrıştırdı. Galiba oralarda, ilahiyatın ruhuna ters birtakım şeyler gerçekten oluyor. Hem de Doğu Perinçek’i cezbedecek kalitede işler… Beyaz Hoca’nın bu sade suya tirit ilavelerinden sonra tekrar konuya dönelim. Önder Sav önce yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede halkımızın, İslam’ın beş şartından biri olarak iman ettiği Hac ibadeti hakkında olmadık laflar sarf ediyor. Onca tepkiye rağmen özür dilemediği gibi bir de “Orada mikrofon olduğunu bilmiyordum” diyebiliyor. Demek ki üst düzey devlet görevlerinde bulunmuş ve Türkiye’yi yönetmek üzere faaliyet gösteren bir siyasi partinin genel sekreterliğine getirilmiş bir insan, mikrofon olmayan yerlerde daha neler söylüyor neler!... Valiye söyledikleri bunlardan sadece biri… Sayın Baykal da Önder Sav’ın yenilmez yutulmaz ayıplarını telafi edeceğine “Hac ibadetiyle ilgili konuşmayı kimin ortaya çıkardığına bakın” demez mi? Sayın Baykal tele-kulak sakızına yapışıp orada oyalanmaya öyle şartlanmış ki konunun zaten orta yerde cereyan ettiğini bile hatırlamıyor. Bu köşeyi okuyanlar “İyi ki Baykal var” dediğimizi bilirler. “Senin Baykal bu mu? Bak sen de şikâyet etmeye başladın.” diyecekler. Olsun; sadece bir alıntı yapmakla yetineceğim. Her şeyi bilen yazarlardan birisi şöyle bir anekdot nakletti. En üst düzey asker emeklileri durum değerlendirmesi yapıyormuş. Kıdemli olan “Önce CHP’yi halletmeli” demiş. Diğer üst düzey emekli “Ama Baykal’la olmaz ki” demiş. Kıdemli olan “O sonraki iş. Önce parti” demiş… Son genel kurula Önder Sav’ın ağırlık koyduğunu hatırlayıp, sormaya başlayalım: Baykal neden özür dilemiyor? Yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede yüzde bir ya da ikilik dilime göre kendisini ayarlamaya çalışıyor? Tele-kulak ya da Emniyet içinde bir grubun güçlenmesi gibi “kırk yıllık kanileri” ısıtıp, ısıtıp piyasaya sürüyor? Ne dersiniz? Baykal yerini kime bıraksın sizce? HAMDİ YILMAZER/AKSİYON
<< Önceki Haber Zekeriya Beyaz'ı korkutan ses Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER