Annesiz anneler...

Annesiz büyümüş veya annesini erken yaşta kaybetmiş kız çocukları, anne olunca ya çocuklarına düşkün oluyor ya da onları annesiz bırakmaktan korkuyor.

Annesiz anneler...

Hazreti Havva ilk çocuğunu doğurduğunda neler hissetmişti? Hiç anne diyememiş insanlığın annesi de şimdinin annesiz anneleri gibi burkulur muydu ara sıra. Bir anneler günü yoktu o zamanlar. Ama çocuklarının sıcacık, sevgi dolu kucaklamaları karşısında kendisinin aynı kucaklamayı hiç yapmamış olduğu gerçeği hangi hisleri uyarırdı onun kalbinde? Hazreti Havva gibi anneler var aramızda. 'Anneciğim' diye kucaklanmanın sevincini kahreden bir buruklukla birlikte yaşayan anneler. Annesiz annelerden bahsediyoruz. Annelerini hiç tanımamış veya çok erken yaşta kaybetmiş annelerden. Pedagoglar için 'annesiz anne' tabiri bir dizi durumu karşılıyor. Annesini hiç tanımamış kişiler için kullanıldığı gibi, anne olduğu yaşta yanında bir annenin tecrübe desteğini bulamayan ilk doğum anneleri için de kullanılıyor bu tabir. Annesini 14 yaşındayken kaybeden Şehriban Soylu bu sınıfa giriyor. Anne olduğunda çocuk bakımı hakkında hiçbir şey bilmeyen Soylu, o zaman annesini ne kadar aradığını hatırlıyor. Şimdi iki çocuk annesi olan Şehriban Hanım komşularından gördüğü destekle büyütmüş ilk çocuğunu. Şimdilerde çocuk bakımının kitaplardan öğrenildiğini belirterek, 'yapandan öğrenmek' şansı olan genç annelerin her zaman daha başarılı olacağını iddia ediyor. Şehriban Hanım'ın tecrübesine kıyasla daha erken yaşta validesini kaybeden anneler de var. Bunların bir kısmı annelerini, bir kısmı da kendi çocukluklarını hatırlayamıyor. Annelerini hatırlayamayanlar çocuk sahibi olduklarında kendileri de erken yaşta ölerek çocuklarını annesiz bırakma korkusu geliştiriyor. Annesiz anneler üzerine yaptığı araştırmalarla dünya çapında ün kazanan terapist Anne Milligan, bu korkuyu geliştiren kişilerin kendi annelerinin öldüğü yaşı bir 'korku barajı' olarak gördüklerini ve bu yaşı atlattıktan sonra rahatladıklarını söylüyor. Milligan'ın ilginç bir gözlemi de bu annelerin çocuklarını hemen her gün fotoğraflama, filmlerini çekme veya günlük tutma gibi davranışlar gösterdikleri. İKİ ANNELİĞİ BİR ARADA YAŞIYORLAR Annesini henüz üç yaşındayken kaybeden Zeynep Akpınar bugün iki çocuk annesi. Akpınar ailesinin kendine has bir durumu daha var. Bu ailenin babası da, annesiz ve babasız bir baba. Annesiz kızlarda sıklıkla olduğu üzere erken yaşta evlenen Zeynep Hanım'ın eşi de 9 yaşında annesini, ondan iki yıl sonra da babasını kaybetmiş. Bu durum birbirlerini anlamayı kolaylaştırsa da ailenin iki çocuğuna bakan yönüyle bir dizi zorlukları getirmiş beraberinde. Zeynep Hanım hayatı boyunca hissettiği annesizliğin ve babası ikinci hanımıyla evlendiği zaman hissettiği 'üveyliğin' ötesinde hislerle tanışmış anne olduğu zaman. "Annesizliğin acısını en fazla onun yardımına ihtiyaç duyduğum zaman hissettim." diye konuşuyor Zeynep Hanım, gözleri yaşlı: "İki oğlumu büyütürken yanlış yapmaktan korktum hep. Hâlâ daha nasıl bir anne olduğumu bilmiyorum. Biz normal bir aile nasıl olur bilmiyoruz. Çocuklarımız da dede ve nine şefkatini tanımıyor. Hep birlikte öğreniyoruz. Anne, anne olmayı, baba bir baba gibi davranmayı öğreniyor çocukları büyürken…" Çorumlu Meryem Alagözoğlu da annesiz büyümüş annelerden. Üç yaşındayken bir doğum anında hayata gözlerini yuman Havva Anne'si hakkında hiçbir şey hatırlamıyor. Babasının ikinci evliliğine kadar 'anne' kelimesini kullanmayan Meryem, 16 yaşında evlenmiş ve kayınvalidesini ikinci bir anne olarak görmüş. Bunların hiçbirinin gerçek annenin yerini tutmadığını kendisi anne olunca öğrenmiş. 'Köy yerinde Anneler Günü nedir duymamıştık. Ne zaman ki kendi çocuğumu dünyaya getirdim, o zaman bildim Anneler Günü'nü ve anne olmayı' şeklinde konuşuyor. Meryem Alagözoğlu'nun kendi anneliği de bin bir çile yüklü bir annelik olmuş. İlk çocuğu Aslan daha birbuçuk yaşındayken ölmüş. Kızı Eda kemik ilikleri çalışmadığı için felçli olarak doğmuş. Sekiz sene önce eşini de kaybedince Meryem Hanım hem anne hem de baba oluyor çocuklarına: "Çocuklarıma iki defa annelik yaptım. Kendi annemi tanımadığım için çocuklarıma ayrı bir bağlılıkla bağlandım." Meryem Hanım'ın hissiyatına pedagoglar yaşanmamış çocukluğun yansıtılması olarak bakıyor. Anne Milligan özellikle annelerini hiç tanımamış bayanların anne olduklarında çocuklarına aşırı düşkün olduklarını, çocukları sürekli 'anne' demeye ve kendilerini kucaklamaya zorladıklarını söylüyor. Şehriban Hanım da erken yaşta annesini kaybetmesini çocuklara düşkün olmasının sebebi olarak görüyor: "Annelik annesizliğin burukluğunu bile unutturan bir iksir adeta." Şehriban Hanım'ın annesiz büyümüşlüğün getirdiği travmaların anne olununca atlatılabileceği yönündeki kanaatlerini Hope Edelman adlı Amerikalı yazar destekliyor. Edelman geçtiğimiz Nisan ayı içinde piyasaya sürülen "Annesiz Anneler: Annelerimizi kaybetmek kendi anneliğimizi nasıl etkiliyor" adlı kitabında kendi tecrübesini bini aşkın annesiz anneyle yaptığı röportajlardan elde ettiği bilgilerle birleştiriyor. 17 yaşındayken annesini kaybeden Edelman, kitabında annesiz annelerin kendi çocuklarını büyütürken aynı zamanda kendi kendilerine de annelik yaptıklarını, böylelikle kaybettikleri annelerinin yerini aslında çocuklarına ait olan 'annelik duygularını' kendileri için de kullanarak doldurduklarını iddia ediyor. ANNELERİ GİBİ ANNE OLAMAMA KORKUSU Terapist Anne Milligan'ın annesiz annelerde tespit ettiği bir korku da özellikle annelerini hatırlayabilecek kadar birlikte yaşamış, ancak ergenlik yaşına ulaşmadan annelerini kaybetmiş kız çocuklarını ilgilendiriyor. Bu tecrübenin kız çocuklarını annelerinin hatıralarını idealize etmeye ittiğini tespit eden Milligan, bu çocukların büyüyüp anne olma yaşına ulaştıklarında anne olmaktan korktuklarını, bir şekilde bu korkuyu atlatabilirlerse bu kez de kendi anneliklerini sürekli hafızalarında idealize ettikleri annelerinin anneliğiyle kıyaslayarak bir türlü mutlu olamadıklarını söylüyor. Zeynep Akpınar'ın kırık dökük, çoğu sonradan duyulan hikâyelerle oluşturulmuş 'ideal anne' hafızası sık sık yokluyor onu. Öz annesinin ailesi bir sığınak gibi onun için. Çocuklarına gerçek bir sevgiyi ancak bu ortamda verebileceğine inanıyor ve kendisi de annesinin doğup büyüdüğü yerlerde dolaşarak içindeki boşluğu doldurmaya çalışıyor. Sıkıntılı bir hayat süren ve 24 yaşında ölen annesinin kendisini ona feda ettiğini düşünüyor: "Sanki ben sıkıntı çekmeyeyim diye bütün zorlukları tek başına yüklenmiş. Bana rahat bir hayat bırakmış." Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Diane Sunar, bu tür korkuların annenin yerinin diğer aile büyüklerince doldurulamadığı Batı toplumlarına has olduğunu düşünüyor. Türk toplumunda anneanne, babaanne, hala ve teyze gibi akrabaların yanında ve onların desteğiyle büyüyen annesiz anne adaylarının bu tür travmaları kolaylıkla aşabileceğini düşünen Sunar'a göre annesiz annelerin tümü iyi bir anne olamama korkusu yaşar şeklinde bir genelleme yapmak yanlış. Özellikle annelerinin psikolojik rahatsızlıkları veya uyuşturucu ve benzeri zaafları dolayısıyla talihsiz bir çocukluk geçirmiş ve anneleri tarafından terk edilmiş olan kız çocukları da büyüdüklerinde çocuk sahibi olma konusunda tereddütler yaşıyor. Bu tecrübeyi yaşayan kişiler annelerini idealize eden annesiz annelerin tam aksine anneleri gibi bir anne olmak korkusuyla çocuk sahibi olmaktan uzak duruyorlar. Oysa bu durumun daha yaygın olduğu Batı toplumlarını araştırmış olan Milligan ve Edelman annesiz bir çocukluk geçirmiş kız çocuklarının acılarla dolu bu yılların travmalarını atlatmakta bir çocuk sahibi olmanın büyük katkısı olabileceğine inanıyorlar. Her durumda annesiz anneleri sadece buruk bir anneler günü değil, zorlu bir ömür bekliyor. ANNESİZ RAKAMLAR Türkiye'de annesiz anneler üzerine herhangi bir istatistik bulunmuyor. Fakat dünya çapında her yıl beş milyon kız çocuğunun annesiz kaldığı tahmin ediliyor. Batılı ülkelerde sürekli olarak çalıştığı için çocuğuyla ilgilenmeye vakit bulamayan annelerin çocuklar 'annelik görmemiş çocuklar' kategorisinde inceleniyorlar. Bu çocuklar suç işlemeye, okumayı erken bırakmaya, boşanmaya ve intihar etmeye daha meyilli oluyorlar. Annelik görmemiş çocukların sadece ABD'de 1950 yılına kıyasla iki kat arttığı tahmin ediliyor. Afrika'da annelerini AIDS hastalığına kaptırmış beş buçuk milyon kız çocuğu bulunuyor. Bunların büyük çoğunluğunun hiç anne olamadan ölmesi bekleniyor. (Katkıda bulunan: Ayşe Adlı) AKSİYON

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER