Said Nursi âşığı Minyeli Siraceddin

Minye’de, ‘Minyeli Abdullah’ı değil; ama doktora çalışmasını Bediüzzaman üzerine yapmış ‘Minyeli Siraceddin’i bulduk. El yazması Asa-yı Musa da onun kitaplığında.

Said Nursi âşığı Minyeli Siraceddin

Minyeli Abdullah’ın efsanevî şehri Minye, bir Anadolu şehri gibi âşina bize. Hekimoğlu İsmail’in 1967 yılında kaleme aldığı roman 75. baskıya ulaştı. Yücel Çakmaklı’nın doksanların başında çektiği filmin nasıl bir ilgiye mazhar olduğunu da bilenler bilir. En nihayet, eserin şöhreti, mücessem bir kahraman çıkardı ortaya, inandığı değerler uğrunda mücadele eden sembol bir isim, Minyeli Abdullah… İşte biz de, ömrü hayatımızda binip binebileceğimiz en külüstür otobüsle, Kahire’den Minye’ye giderken yeni bir Minyeli Abdullah bulmayı ümit ediyorduk. Mısır’ın güneyine doğru inen ve Nil’in bereketli yeşili ile çölün sarı kumlarını peş peşe gösteren yol, Minyeli Abdullah’ı değil; ama Minyeli Siraceddin’i çıkardı karşımıza. “Ben, artık Bediüzzaman’ın yolundan ayrılmam.” diyen yeni bir Nur talebesi… Siraceddin Muhammed Nebi, Minye’de, Bursa gibi Amasya gibi hoş, insana sükunet vaat eden bu mütevazı şehirde yaşıyor. Minye Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde felsefe okuduktan sonra, tasavvuf ve İslam felsefesi çalışmalarına ağırlık vermiş bir akademisyen duruyor karşımızda. Abdülkadir Geylani ve İbn Kayyım el Cezviyye’deki ‘Allah aşkı’nı incelediği yüksek lisans tezi sonraki çalışmalarına hazırlık mahiyetinde. Hikâyenin bundan sonrası, ilginç tevafuklarla örülü, en azından giriş bölümü… Doktora çalışması için konu arayan Siraceddin Nebi, El Ahram Gazetesi yazarlarından Ahmet Behcet’in bir makalesini okur. Yazar, Bediüzzaman Said Nursi’den övgüyle bahsetmektedir. Mısır’ın en yüksek tirajlı gazetesinde, ‘Dünya Sandığı’ adlı köşesinde üstad hazretleri ve Fethullah Gülen Hocaefendi’yle ilgili onlarca yazı kaleme alan Behcet, o an bir gence ilham verdiğinin farkında değildir elbet. Nebi, yedi yıl öncenin ramazan gününü yeniden hatırlıyor: “Fikirlerini beğendiğim ve yazılarını takip ettiğim biridir Behcet. O günkü köşesinde, daha önce adını hiç duymadığım birinden, Bediüzzaman Said Nursi’den bahsediyordu ve doğrusu onu sevmem için bu tek yazı yetmişti.” Siraceddin Bey, doktora konusuna o an karar vermiştir vermesine de elinde bir isimden fazlası yoktur. Ancak, öyle uzun arayışlara, sıkıntılara girmez, ‘doğru adresi’ bulması hiç zaman almaz. “Makaleyi okuduktan dört gün sonra Kahire’ye gittim, şehri hiç tanımıyorum. Niyetim kitap fuarında dolaşmak. Fuar alanı çok büyük, karmaşık. Salonlardan birinde, bir yayınevinin önünde durdum ve ‘Sizde Risale-i Nur Külliyatı var mıdır?’ diye sordum. Stand görevlisi gülümseyerek, ‘Külliyatı bulabileceğiniz tek yer burası.’ dedi.” Nebi, onca yayınevi içinde, arayıp sormadan sanki eliyle koymuş gibi ‘Sözler’i bulmasını üstadın kerameti ya da bereketi diye yorumluyor. Külliyatı, Minye’deki evinin kitaplığına yerleştiren Nebi, bir buçuk senesini yalnızca okumaya ayırmış. Doktora konusu onaylanınca da bazı risaleleri birkaç kez daha gözden geçirmiş ve nihayet, altı yılda tamamladığı çalışması için ilk adımı atmış. İşte o yıllarda, bir sürprizle karşılaşmış Siraceddin Bey; bugün odasının müstesna bir köşesinde sakladığı bir hediye… “Doktoramı Saidi Nursi üzerine yaptığımı öğrenen bir arkadaşım, dedesinin kitaplığından bir el yazmasını bana hediye etti. Asa-yı Musa’nın Arapça çevirisi. Arkadaşım ne bu kitabın nasıl olup da onlara geldiğini biliyordu ne de önemini. Dînî ilimlere vâkıf dedesi çoktan rahmetli olmuştu. Kitabı bana meccanen verdi.” FİKİRLERİN MELİKİ ÜSTAD HAZRETLERİ Bediüzzaman Hazretleri’nin; ‘Denizli hapishanesinin bir meyvesi ve bir hatırası ve iki Cuma gününün bir hatırasıdır.’ diye tanımladığı Asa-yı Musa’nın Arapça çevirisini üstadın kardeşi ve aynı zamanda talebesi Abdülmecid yapmış. Siyah mürekkeple yazılmış el yazısı da ona ait. Yaprakları sararmış ve biraz da rutubet kapmış bu yazmayı değerli kılan bir husus da üstadın bazı cümleler üzerinde kendi el yazısıyla yaptığı düzeltmeler. Eserin ilk sayfasında tarih, hicri 1366 yılını yani yaklaşık 65 sene önceyi gösteriyor. Mukaddimede ise, üstadın hapisler, eziyetler ve baskılar yüzünden hasta yattığı, kitabı Arapçaya çevirme işinin bu yüzden kardeşine kaldığı; medreselerin kapanmasıyla eğitimi yarıda kalan Abdülmecid’in de Arapçaya tam anlamıyla vâkıf olamadığından söz ediliyor. Önsözün hemen altında ise üstadın talebelerinin isimleri kayıtlı… Bu el yazmasıyla doktora çalışmasına farklı bir açılım kazandıran Siraceddin Nebi, kitabın öneminden söz ediyor heyecanla; “Asa-yı Musa, büyük müşküllerle yani felsefî sorunlarla ilgilidir. Üstad burada, felsefenin Kur’an ile çelişmediğini, ancak fasit felsefenin yani insanları akıl yoluyla dinden uzaklaştıran, kalplerdeki şüpheyi artıran düşüncenin tehlikeli olduğunu anlatır.” Doktora çalışmasında Said Nursi’nin karşısına Gazali, İbn Arabi ve Geylani gibi âlimleri koyan ve Bediüzzaman’ın ilminin hepsinden ziyade olduğu sonucuna varan akademisyen, sırrı çözmüş görünüyor: “Onun dili herkesin anlayacağı bir dil ve bu asra da çok uygun. Allah’a inanmayan bir insanı ‘Allah birdir’ diyerek ikna edebilir misiniz? Hayır. İşte üstadın üslubu o adamı ikna edecek bir üsluptur. Aynı zamanda risaleler manevi bir mucize gibidir. Kur’an-ı Kerim herkese hitap etmek üzere indirildi. Kur’an’ı açıklamak üzere yazılan risalelerin herkes tarafından kabul görme sebebi de işte budur.” ‘Herkesin’ içinde gerçekten herkes var. Mısırlı aydınlar, yazarlar, selefiler, İhvan-ı Müslimin üyeleri… “Üstadı bu yüzden sevdim işte.” diyor Nebi, “Kimse ona itiraz edemediğinden. O mutedil bir adamdı. Siyasetten uzak durarak bütün cemaatler arasında barış istedi.” Minyeli Siraceddin kendisi sevmekle kalmamış, Minye’ye de sevdirmiş Bediüzzaman’ı. “Ben doktoraya başlayana kadar, bu şehirde onu kimse tanımıyordu. Okumalar, sohbetler derken şu an üstadı tanıyan, seven ve onu çevresindekilere anlatan birçok insan var etrafımızda. Önceleri her çarşamba günü toplanırdık, ama arkadaşların birçoğu farklı şehirlere dağıldı. Yine de dairenin gittikçe büyüdüğünü söyleyebilirim. Biz şimdilik arkadaşım Asam Seyyid ile okuyoruz; ama Asam çalıştığı okuldaki meslektaşlarıyla daha kalabalık bir risale grubu oluşturdu.” Altı yıllık doktora çalışmasını geçen yıl bitiren Nebi’ye, ‘netice’yi soruyoruz. “Ne öğrendi, nasıl bir karara vardı?” Hiç düşünmeden şöyle diyor: “Anladım ki, ben külliyatı terk edemem. Doktora derecemi aldım; ama bundan sonra risaleleri daha iyi incelemem gerektiğini düşünüyorum. Kur’an-ı Kerim’i nasıl okuyacağımı bile üstattan öğrendim.” Minyeli akademisyenin doktorası Kahire’deki Sözler Yayınevi tarafından kitaplaştırılacak. Minye’ye giderek hem Siraceddin Nebi’yi ziyaret eden hem de el yazması kitabın fotokopisini alan yayınevi müdürü Abdülkerim Baybara, “Mısır’da Bediüzzaman hakkında yapılan bütün çalışmaları takip etmek ve kitaplaştırmak boynumuzun borcudur.” diyor. MİNYE, NİL’İN BAŞKA BİR HEDİYESİ Yirminci yüzyılın başlarında pamuk endüstrisinin merkezi olan Minye, hâlâ biraz kırsal ve yarı sanayileşmiş bir kent konumunda. Şehrin Nil etrafında şekillenmesi belki en büyük talihi. Turist rehberleri de vaktiyle pek zengin olan bu şehirde yeşil meydanların, ağaçlı sahil yolunun ve İtalyan villalarının görülebileceğini yazar. MİNYELİ ABDULLAH MI, O DA KİM? Siraceddin Nebi ile doktora çalışması ve el yazmasıyla ilgili yaptığımız söyleşi bitiyor; ama cevabını pek merak ettiğimiz bir soru daha var. Hekimoğlu İsmail’in meşhur romanı ‘Minyeli Abdullah’ burada biliniyor mu? Filmi izleyen olmuş mu? Önce başka bir Abdullah’tan söz ettiğimizi zannediyor Nebi, çoktan rahmetli olmuş birinden. Anlıyoruz ki, eserin şöhreti buralara ulaşmamış. Siraceddin Bey ve arkadaşı Asam, hem keyifleniyor hem de şaşırıyorlar. Kitabın ismi az biraz gururlarını okşuyor; ama yazarın Kahire, İskenderiye dururken nasıl olup da Minye’yi seçtiğini çözemiyorlar. Önceleri Mısır’da bir baskı yaşanmadığına dair açıklama ihtiyacı hisseden ve ülkede şu an sadece nikap yani peçe konusunda ihtilaf olduğunu hatırlatan Nebi, konuyu kavramakta gecikmiyor: “Yazarlar bunu hep yaparlar, kendi ülkelerindeki sorunu, başka bir ülke üzerinden anlatırlar.” AKSİYON
<< Önceki Haber Said Nursi âşığı Minyeli Siraceddin Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER