Musibetlere karşı en önemli kalkan

Kulun halini Allah'a arz etmesidir dua... Huzurda iki büklüm olup iç dökmektir, yakararak istiğfar etmektir.

Musibetlere karşı en önemli kalkan

Namazların sonuna üç-beş cümleye sıkıştırsak da dua, kul ile Rahman arasında en güçlü köprüdür, Peygamber beyanıyla ibadetin özüdür. "Bende sıklet, sende letâfet. Allah'ım affet! Lâtif'ten af bekler kesâfet? Allah'ım affet! Etten ve kemikten kıyâfet. Allah'ım affet! Âcize imdadın şerâfet. Allah'ım affet! Sen mutlaksın, bense izâfet. Allah'ım affet! Ey kudret, ey rahmet, ey re'fet! Allah'ım affet!" Necip Fazıl 'Dua' şiirinde Rabb'ine böyle niyaz eder. Gönlünü Yaradan'a şerh ederek O'ndan (cc) af diler. Hiç şüphesiz onun gibi şairane dua edenlerimiz de var, dili döndüğünce Rabb'ine kendini ifade eden de. Bizler duayı, beş vakit namazın veya bazı ibadetlerimizin sonuna sıkıştırıp küçültsek de o, dua burcunun zirvesindeki Zat'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ifadesiyle ibadetin özü, iliğidir. Zira "Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var?" (Furkan, 25/77) ayeti de insana verilen kıymetin onun duası nispetinde olduğunun delilidir. Kelime anlamı itibarıyla 'seslenmek, çağırmak, dilekte bulunmak manalarına gelen dua, sadece bir şeyler istemek anlamını taşımıyor. Bizi yaratan ve yaşatan Sonsuz Kudret'in önünde, aczimizi ve hiçliğimizi anlamak, Rabb'imizin huzurunda iç dünyamızı şerh etmek manasına geliyor. Nitekim tüm dinlerde mevcut olan dua, insanın fıtratına derc ediliyor. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden Prof. Dr. Davut Aydüz, insanın yaratılış itibarıyla dua etmeye ihtiyacı olduğunu vurguluyor. Ona göre bu durum, tabiatında yüzmek olan ördek yavrusunun doğar doğmaz su aramasına benziyor. Fakat nasıl ki temiz su bulamayan ördek, çamurlu su birikintilerinde oyalanıyorsa Allah'ı bulamayan insan da dua ihtiyacını başka şeylerle tatmin etmeye çalışıyor. Ya Mekke müşrikleri gibi putlara ya Hz. İbrahim'in kavmi gibi gök cisimlerine tapıyor ya da tabiatı ilahlaştırıyor. Ancak Allah, başka şeylere tapanları Ra'd Sûresi'nde "Hak dua, ancak Allah'a yapılandır. O'ndan başka dua ettikleri şeyler, onların isteklerini hiçbir şeyle karşılayamazlar. Onların hâli, kuyu başında durup, ağzına su gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Hâlbuki o su, onun ağzına gelecek değildir. Kâfirlerin duası boşa gitmiştir." ayetiyle uyarıyor. Aydüz, vicdanına müracaat eden insanların daima Yaradan'ı bulacağını anlatıyor. Hatta onlar, Allah'ın yarattığı bir sanat galerisi hükmündeki tabiatta dolaşıp, uzaydaki haşmeti, dağlardaki heybeti, çiçeklerdeki rahmeti gördükçe "Ey bu yerlerin Hâkimi! Senin bahtına düştüm. Sana sığınıyorum. Sana hizmetkârım ve Seni arıyorum." demekten kendini alamaz. Çünkü dua, insanı merdiven merdiven Hakk'a yücelten mukaddes bir miraç hükmünde. Peki karanlık mahzenlerimizi aydınlıkla dolduran duanın edebi nasıl olmalı? Bize istemeyi veren Zât, nasıl isteyeceğimizi de öğretiyor. Örneğin "Rabb'inize için için yalvararak, başka nazarlardan uzak, gizlice dua edin." (A'raf, 7/55) ayeti bize yol gösteriyor. Fethullah Gülen Hocaefendi, "Dua ederken kalbin saffetinin bozulmaması gerekir. Umumi yerlerde bu saffet balansını ayarlamak ve muhafaza etmek çok zordur. Bu balansı ayarlayamayanlar tenha yerlerde dua etmeyi tercih etmeliler. Riya ve süm'a (gösteriş) ile o duanın kolunu kanadını kırmamalılar. Bununla beraber halk içinde insanların mevcudiyetini hissetmeksizin Rabb'isine yalvaranlar da elbette vardır. O yüreğe sahip olanlara diyecek bir şeyim yok" sözleriyle samimi duayı tarif ediyor. Allah'ın esmasıyla dua etmek niyazımızı güzelleştiriyor. Burada "En güzel isimler Allah'ındır. O halde O'na onlarla dua edin." (A'raf,7/180) ferman-ı subhânisi bize ışık tutuyor. Duanın başında ve sonunda Allah'a hamd etmek, Peygamberimiz'e salât u selam getirmek de değerini artırıyor. Nitekim dileklerimizi hamd ve salâvatla zenginleştirmek sünnet kabul ediliyor. Genelde duaya sadece musibet anlarında sarılıp feraha erdiğimizde onu terk etmek doğru bir davranış değil. "İnsan bir sıkıntıya maruz kalınca gerek yan yatarken, gerek otururken veya ayakta iken, Bize yalvarıp yakarır. Fakat Biz sıkıntısını giderdik mi, sanki uğradığı dertten dolayı Bize yalvaran kendisi değilmiş gibi eski haline geçip gider. İşte (hayat sermayelerini boşuna harcayıp) haddini aşanlara, yaptıkları işler, kendilerine böyle süslenmiş, hoşlarına gitmiştir." (Yunus, 10/12) ayetiyle işte az önce söylediğimiz duayı terk edenler nazara veriliyor. Prof. Dr. Aydüz'e göre rahat zamanlarda dua etmek tam bir yiğitlik. Öyle ki ferah günlerinde Rabb'ine yalvarıp gözyaşı döken, seher vakitlerinde O'nu zikreden insanları Allah darda bırakmıyor. Örneğin haberlerde ya da yakın çevremizde çeşitli trafik kazalarına şahit oluyoruz. Kaza sonucu hurda yığınına dönen araçlardan bazı insanlar sağ salim çıkıyor. Hiç şüphesiz bu kurtulmaların temelinde bazı hayırlı işler, güzel dualar bulunuyor. Yani ferah zamanlarda yapılan iyilikler ve yakarışlar zor zamanlarda kalkan oluyor. Mevzuyu Yüce Beyan'dan örnekleyecek olursak Hz. Yunus'un duası çıkıyor karşımıza. O, balığın karnındayken "Senden başka İlah yoktur. Sen bütün eksiklerden uzaksın, yücesin, ben zalimlerden oldum." (Enbiyâ, 21/87) şeklinde niyaz eder. Onun arz u hali cevapsız kalmaz ve Allah, Hz. Yunus'u tasadan kurtardığını ifade eder. Hemen akabinde Cenâb-ı Hak, kurtarmasının sebebini şöyle izah eder: "Eğer (rahatlık ve bolluk anında da) tesbih edenlerden olmasaydı, (insanların) diriltilecekleri güne kadar onun (balığın) karnında kalırdı." (Sâffât, 37/143-144). Buradan çıkardığımız ders, Hz. Yunus'un felahını sağlayan, bollukta da duaya sarılması. Nitekim Peygamberimiz de bir hadisinde, "Kederli, hüzünlü bir kimse, kardeşim Yunus gibi dua ederse, Allah onun duasına cevap verir. Öyleyse, sıkıntılı anında Allah'ın duasını kabul etmesi kimin hoşuna gidiyorsa, rahatlık ve bolluk anında Allah'a çok dua etsin." buyurarak huzurlu zamanda edilen duanın önemine işaret ediyor. Kişinin bolluk ve mutluluk anlarında Allah'a dua etmesi sonradan gelecek musibetlere karşı paratoner görevi de görüyor. Dolayısıyla Rahman'ın rahmet elinin üzerimizde olması için daima dua silahını kuşanmamız lazım. Tabii sadece kavlî (sözlü) değil fiilî duada bulunmak gerekiyor. Bunu bir örnekle açıklayacak olursak, bir çiftçinin tarlasını ekip sulamadan "Allah'ım bana ürün ver." diye yakardığını düşünelim. Sizce bu çiftçinin ürün elde etmesi mümkün mü? Elbette ki tohum atılmamış bir tarladan mahsul alınması imkânsız. Hocaefendi de "Kavlî duayı yapıp, fiilî duayı yapmama, sözle davranış arasında bir tenakuz göstergesidir." diyor. 'DUALARIM KABUL OLMUYOR (?)' Ellerimizi Rahman'a açıp yana yakıla dua ettiğimizde taleplerimizin karşılığını bir an önce görmek isteriz. Halbuki Allah isteklerimize bazen hemen yerine getirir, bazen çok daha iyisini verir, bazen de taleplerimize (bize zararı dokunacağından) beklediğimizden farklı bir karşılık verir. Nasıl ki hasta olup doktora gittiğimizde tedavimiz için gerekli olan ilacın hangisi olduğuna hekim karar veriyorsa Cenâb-ı Hak da kulunun ihtiyacını bilip ona göre sıkıntılarını gideriyor. Ama bizler sabırsız davranıp hemen "Dualarım kabul olmuyor" cümlesine sarılabiliyoruz. Hocaefendi bu gibi söylemlerin, yanlış olduğuna hatta küfür mülahazasına kapı araladığına dikkat çekiyor. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de 23. Söz'de duanın bir kulluğun gereği olduğunu, onun asıl semeresinin ahirette verileceğini anlatıyor. Ona göre bizi el açmaya yönlendiren her olay, dua vaktinin geldiğinin göstergesi: "Mesela yağmur namazı ve duası bir ibadettir. Yağmursuzluk ise o ibadetin vaktidir; yoksa o ibadet ve o dua, yağmuru getirmek için değildir. Eğer sırf o niyet ile olsa, o duam, o ibadet halis olmadığından, kabule lâyık olmaz." Yani bazı duaların kabulü ya zaman istiyor ya da kabulü için şartların olgunlaşması gerekiyor. Nitekim Efendimiz dua edenlerin mutlak bir kazanç içinde olduğunu ifade ediyor: "Kul duasında şu üç şeyden birisini mutlaka kazanır: Ya duası sayesinde günahı bağışlanır ya dünyada mükâfatını alır ya da ahirette mükâfatını kazanır." DUANIN TERAPİ ETKİSİ Özellikle darda kaldığı zamanlarda Allah'a el açıp yakaran pek çok insan huzura erer. Burada duanın tedavi edici özelliğine dikkat çekmekte fayda var. Hakkâri Üniversitesi Eğitim Fakültesi Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Öğretmenliği Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Esma Sayın, duanın tedavi edici boyutundan bahsediyor. Sayın'a göre dua eden insan, bir yandan Allah'a olan köklü bağlılığını itiraf ederken aynı zamanda O'nun yüce kudretine duyduğu derin güveni teyit ediyor. Zira insan dua ederken yalan söyleyemiyor, saklanamıyor ve kendinden kaçamıyor. Yani Yaradan'a hapsolarak özgürleşiyor. Nefsine muhalefet edip onu hesaba çekerek manevî bir enerji yükleniyor. Kalbinde dolaşan arzuları Rabb'inin işittiğini bilip O'nun hem kudretini hem de kendisine verdiği değeri hissederek rahatlıyor. İnsan, tevazu içinde boyun bükmeyi öğrenirken ruhen, manen ve psikolojik olarak İlahî yakınlık ve huzuru tecrübe ediyor. Bu yakınlık da duayı güçlü bir terapi mahiyetine sokuyor. 'Dua Terapisi' adlı kitabında Allah'la kurulan yakınlığın kişiyi tedavi ettiğini anlatan Sayın, sıkıntı, stres ve depresyon anlarında gönlümüze huzur yağdıracak dua ve ayetlerin bize ikram edildiğini anlatıyor. Duhâ, İnşirâh ve Tâhâ sûrelerindeki ayetlerin ruhumuza nefes aldıracağını ifade ediyor. Zira bu sûrelerin nüzulleri Efendimiz'in özellikle sıkıntılı zamanlarına tekabül eder. Fecr Sûresi'nin inişinden sonra bir süre vahiy kesilir. Müşrikler bu durumu kullanarak "Herhalde Rabb'in sana darıldı, Rabb'in seni terk etti." der. Nebiler Serveri'nin duyduğu sıkıntı üzerine Duhâ Sûresi iner. Allah, hemen ardından nüzul ettiği İnşirah Sûresi'yle de Resûlü'nü teselli eder. Sayın'a göre bu sûreler Allah'ın, Habibi'ne sahip çıkışının, O'na (sallallahu aleyhi ve sellem) destek oluşunun en güzel göstergesi. Hiç şüphesiz Gönüller Sultanı'na huzur ve sevinç kaynağı olan bu sûreler her sıkıntımızda bizim için de ilaç hükmünde. Sayın, Taha Sûresi 25. ayette geçen "Rabb'im göğsümdeki sıkıntıları huzura kavuştur. İşlerimi kolaylaştır. Dilimdeki bağları çöz ki işitenler sözlerimi anlasınlar." ifadelerinin de tedavi edici özelliği olduğuna temas ediyor. Nitekim her sıkıntısında Cenâb-ı Hakk'a sığınıp O'ndan derman bekleyenler, depresyon gibi psikolojik rahatsızlıkları bile yenebiliyor. Velhasıl ihtiyaç sahiplerinin istirahat mahalli olan dua, ruha huzur vererek bunalımı gideriyor. DUANIN KALPTEN ÇIKARILMASI BİR CEZA Duayı namazın sonuna sıkıştırmayıp ona özel vakit ayıranlar mutlaka var. Ancak Allah'a el açmaktan uzak duranlar olduğu da muhakkak. Prof. Dr. Davut Aydüz'e göre duadan nasibi olmayan, Allah'a yalvarıp yakarma lezzetini tatmayan, Rabb'ine ibadet etmekten kaçınan, kendini büyük gören kişiler, hayırdan, Allah'a yaklaşmaktan ve O'nun sevgisini kazanmaktan mahrum kalır. Böyleleri, dualarına cevap verilecek rahmet kapılarını kapatmış olur. Çünkü dua etme lezzetinin kalpten çıkarılması, bir şahsın -kendisi farkında olmadığı hâlde- maruz kaldığı en şiddetli cezadır. Dua etmeyenlerin Allah'tan bir şey istemeye tenezzül etmeyen kibirli kişiler olduğunu düşünen Aydüz, bu noktada "Bana dua edin ki size karşılık vereyim. Zira Bana ibadet, yani dua etmeyi kibirlerine yediremeyenler, aşağılanmış ve rezil olarak cehenneme gireceklerdir." (Mü'min, 40/60) ayetini nazara veriyor. Duanın faydaları Cennet yurdunun anahtarı sayılan duanın sayılamayacak kadar çok faydası olduğu muhakkak. Prof. Dr. Davut Aydüz, duanın genel faydalarını birkaç maddede sıralıyor: Dua, Allah'tan hidayet ve başarı talebidir. Rızkın genişlemesine, sağlığın artmasına, ömrün bereketlenmesine vesile olur. Dua edeni Allah'ın rahmeti kuşatır. Allah'ın ihsanı ve yardımı ona yönelir. Genişlik ve sağlık zamanlarında dua etmek, darlık ve hastalık zamanlarında da fayda verir. Her dua, Allah katında muhafaza edilir, dua eden, duasının yararını ya hayatında ya da öldükten sonra muhakkak görür. Dua, insanı belâdan korur, inmiş ve inecek musibetlere karşı bir kalkandır. Düşmanların düzenlerini bozar, üzüntü ve sıkıntıları defeder. İnsanın ruhunu tasalardan arıtıp temizler, kaygılarını hafifletir. Kişinin gücünü artırır, faaliyetlerine canlılık katar, şuur düzeyinin yükselmesine ve idrakinin güçlenmesine vesile olur. Allah'a yakın olduğu şuuruyla kulda bir güvenlik hissi doğurur. Dua eden kimse sıkıntılı, bunalımlı ve gergin bir durumda ise duanın tesiri, yatıştırma ve rahatlatma şeklinde kendisini gösterir. ZAMAN
<< Önceki Haber Musibetlere karşı en önemli kalkan Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER