AK Parti'nin sırrı kozmik katta

1985'ten beri Erdoğan'la çalışan isim kozmik katta yaşananları anlattı.

AK Parti'nin sırrı kozmik katta

AK Parti Seçim Koordinasyon Merkezi Başkanı Mustafa Ataş, yüzde 50'nin sırrını Başbakan'a olan güvene ve çok çalışmaya bağlıyor. 1985'ten beri Erdoğan'la çalışan Ataş, seçim çalışmalarının merkezi kozmik katta yaşananları anlattı. AK Parti Genel Merkezi'nin dördüncü katı. Seçim Koordinasyon Merkezi'ndeyiz (SKM), nam-ı diğer ‘kozmik kat'. Yüzde 50'nin arkasındaki çalışmalar bu merkezden yürütüldü. Seçim kampanyası boyunca dışarı bilgi sızmaması gerektiği için bu isim takılmış. O süreçte özel kart verilen belirli kişilerin dışında kimse bu bölüme giremedi. Milletvekili adaylarının bile girmesi sakıncalıydı. Merkezin başındaki isim Mustafa Ataş, Başbakan Tayyip Erdoğan'la 30 yıldır çalışıyor. 1994'te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığındaki ilk seçim çalışmasından bugüne Başbakan'ın en yakınındaki kişilerden o. Biz de kozmik kata çıktık ve Ataş'la seçim başarısının sırrını konuştuk. Nasıl oluyor da Başbakan 1994'ten beri seçim kaybetmiyor? -Bulunduğumuz yer neden kozmik kat olarak anılıyor? Seçim döneminde, aday adaylarımızın müracaatlarında olsun, aday belirleme çalışmalarında olsun birtakım bilgilerin gizli kalması gerekiyor. Bundan dolayı her seçimde bu tedbirleri almaya çalışıyoruz. Giriş çıkışları kontrol altına alıyoruz. Bilgi kirliliğinin önüne geçmek için bunu yapıyoruz. Adaylık döneminde ciddi bir yoğunluk yaşanıyor. Başkalarının bilmemesi gereken plan ve programlar yapıyoruz. Kapının kartları bile değişiyor. Sadece bizden izin alanlar içeri girebiliyor. Her seçimde bunu yapıyoruz. Bu yüzden kozmik kat diyorlar. -SKM olarak ne zaman başladınız 12 Haziran çalışmalarına? Yüksek Seçim Kurulu (YSK) seçim takvimini yayımlamadan biz kendi iç takvimimizi yaptık. Önceki yılların tecrübelerine dayanarak bir program çıkardık ve kademe kademe uyguladık. İlk olarak AK Parti'nin olağan 3. Genel Kurulu'nun sonrasında başladık. Yani 2009 yılının sonlarıydı. Kasımda Türkiye genelinde 19 bölgeyi temsilen iller belirledik ve buralarda toplantılar yaptık. Maksadımız, seçim çalışmalarını il ve ilçelerde yönetecek kişileri bilgilendirmek ve eğitmekti. Bir plan yaptık ve o planı hiç bozmadık. Sadece referandum için ara plan koyduk. -Ne gibi eğitimler verdiniz? Bu süreçte il, ilçe seviyesinde teşkilattaki yaklaşık 4 binin üzerinde arkadaşımızı eğittik. -Milletvekili adaylarına yönelik de çalışma yaptınız mı? Hepsiyle bizzat ben görüştüm. Biriyle tokalaşırken o kişinin gözlerine bakmıyorsanız, bu eksik bir insan ilişkisidir. Elini sıktığınız insanın mutlaka gözünün içine bakacaksanız ve göz teması olacak. Bütün bu incelikleri arkadaşlarımıza anlattık. Saçı, sakalı, günlük tıraşı, ayakkabısının boyası, pantolonunun ütüsüne kadar bunları ısrarla tekrarladık. Mesela esnaf ziyaretine giderken 10 kişinin birden içeri girmemesi gerektiğini söyledik. Müşterisi varsa uğurladıktan sonra girmesini istedik. Kimsenin alışveriş sistemini bozmamaları gerektiği konusunda uyardık. Araçlarımıza ‘Saat 11.00'den sonra anons yapın, insanları rahatsız etmeyin' dedik. ‘Hızlı kullanmayın, durun, anonstan sonra devam edin' dedik. Bunlar bile düşünüldü. Adaylarımızın yanında ilçe, il yönetimi, kadın kolları, gençlik kolları, belediye meclisi ve il genel meclisi üyelerimizden mutlaka bir ekip oldu. Yani her adaya böyle bir ekip kuruldu. -Yüzde 50'nin en önemli etkeni ne sizce? Birinci faktör Başbakan. Çok disiplinli ve prensipli çalışan, siyasi yönetim şekliyle ciddi deneyime sahip bir lidere sahibiz. İkincisi, Başbakan'a duyulan güven. Diğeri, hükümetin ve AK Partili belediyelerin yaptığı icraatlar. 2002 Türkiye'sini devraldığımızda ciddi sorunlar vardı. Başbakanımızın o zaman bir vaadi vardı, “3 yıl bizden bir şey beklemeyin!” demişti. 3 yıl sonra her şeyin düzeleceğini vadetmişti. Bu 3 yıl geçmeden ekonomi, dış politika, ulaşım, sağlık gibi alanlarda ciddi icraatlar yapıldı. Bir de AK Parti'nin yaptığı en önemli şey; halkın siyasete ve siyasilere güvenini yeniden tesis etmesi oldu. Çünkü bu halk çok vaatler duyup hiçbirinin yerine getirilmediğini gördükçe siyasetten uzaklaşmıştı. Başbakan, verdiği sözlerin daha fazlasını yerine getirdi. -Seçim sürecinde Başbakan'ın milletvekillerine önerileri var mıydı? Milletvekillerine hep telkini şu olmuştur: “Hafta sonlarını seçim bölgesinde geçirin, halkın arasına karışın. Ankara'da siyaset yapılmıyor. Seçim bölgelerine gidin.” -Seçim kampanyasında en fazla öne çıkan reklamlar ve şarkılardı. Reklamların ve müziğin seçmen üzerindeki etkisine dair araştırma yaptınız mı? Her parti seçim dönemlerinde mutlaka görselliğe önem verir. Her çalışma, öneri şeklinde Başbakanımıza sunulur. O görüşlerini, önerilerini söyler ve uygulamaya konulur. Reklam ve müzik konusunda da öyle oldu. 1994'te büyükşehir belediye başkan adaylığı döneminde bu kadar profesyonel bir ekiple çalışmadık; ama o zaman da bu denli etkin bir seçim kampanyası yürüttük. O zaman da Özhan Eren “Refah'ın vakti geldi” diye bir şarkı yapmıştı. Bir de benim Erkin Koray'ın ‘Fesubhanallah' parçasını İstanbul'a uyarlayan bir çalışmam olmuştu. 110 bin oy farkla kazandık o zaman. Bir tarafta Bedrettin Dalan, bir tarafta İlhan Kesici, bir tarafta da Zülfü Livaneli vardı. O dönem popülaritesi yüksek olan insanlar arasından seçildi Erdoğan. Şarkıyla ilgili spesifik bir araştırma yapmadık; ama sokakta insanların cep telefonları bile bu müziği çalıyor. Demek ki insanların hoşuna gitmiş. -12 Haziran gecesi nasıl geçti? Başbakan kendi makamındaydı. Bir hafta on gün öncesinden biz sistemimizi hazırlamıştık. Cihan Haber Ajansı'yla her seçimde olduğu gibi protokol imzalamıştık. Seçim gecesi Türkiye genelinde 1900 bilgisayarla aynı anda il ve ilçelerde verilerimizi aldık. Şimdi ilk işimiz il teşkilatımızdan değerlendirme raporları almak. Aksaklıklar nedir, kim aksattı, eksiklik neler gibi. Bunlar bizim bir sonraki seçim için ön hazırlığımız olacak. Şimdiden başlamazsak başaramayız. Başarımızın temelindeki sır burada yatıyor. -Balkon konuşmasını kim hazırladı? Çok net bir bilgim yok; ama ekip arkadaşları hazırlamıştır. İLK SEÇİM KAMPANYASI BENZİNLİKTE Başbakan'la bizim siyasi birlikteliğimiz 1985 yılına dayanıyor. Ondan öncesi de var; ama 85'te ben ilçe başkanıyken o da il başkanıydı. 1994 seçiminde program sorumluluğunu yaptım. Hatta ilk seçim kampanyamız çok ilginçti. Başbakan 1994'te Refah Partisi büyükşehir belediye başkan adayı olacak, teşkilatın böyle bir beklentisi var; ancak genel merkez karar verme noktasında süreci uzatıyor. Son günden bir önceki gün beraber arabaydık. Bir telefon geldi ve adaylığının kesinleştiği kendisine tebliğ edildi. Sonra arabanın içinde ben kendisini tebrik ettim. Yedikule civarlarında benzin almak için bir benzinliğe girdik. Ben arabadan indim ve kapısını açtım, “Buyurun sayın başkanım. Arabadan iner misiniz?” dedim. O da “Hayrola Mustafa Bey!” dedi. “Büyükşehir belediye başkanı adayısınız. Hemen çalışmalara başlayalım. Benzin istasyonundaki arkadaşlara sizi tanıştıralım.” dedim. O da araçtan indi ve kampanya fiilen böyle başladı.
<< Önceki Haber AK Parti'nin sırrı kozmik katta Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER