Ankara’da büyük güç oyunları

Genelkurmay bildirisi, hükümetin karşı cevabı, cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmaları... Sarsıcı gündemlerin peşinde sürüklenen Türkiye, Meclis’in aldığı erken seçim kararıyla yeni bir döneme girdi.

Ankara’da büyük güç oyunları

The Coming Coup d’Etat.’ Hudson Enstitüsü’nden Zeyno Baran’ın imzasıyla Aralık 2006’da Newsweek dergisinde yayımlanan makalenin başlığı aynen böyleydi: Darbe Geliyor. Ve makale mealen şöyle devam ediyordu: “Askerler 10 yıl önce dönemin başbakanı Necmettin Erbakan’ı iktidardan uzaklaştırdı. O darbeyi yaratan koşullar bugün yeniden ortaya çıkıyor. Bir kez daha iktidarda bir İslamcı var. Bir kez daha generaller, hükümetin laik devleti nasıl zedelediğini öfke ile fısıldıyorlar. Bana göre Türkiye’de 2007 yılında bir askerî darbe olması şansı yüzde 50… Çoğu Türk, Başbakan Erdoğan’ın Erbakan’dan daha ılımlı olduğunu düşünmesine karşın, Erdoğan yine de bir İslamcı... Son haftalarda Türkiye’nin en üst düzey subayları ile konuştum. Hepsi demokrasiye ara verilmesini arzulamadıklarını ancak askerlerin yakında laikliği -ki o olmadan çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede demokrasi olamaz- korumak için harekete geçmek zorunda kalabileceklerini açık bir biçimde dile getirdiler.” Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) 27 Nisan Cuma günü başlayan cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turunun sona ermesini bile beklemeden CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne götürdüğü 367 itirazı Türk demokrasisini yeni bir çıkmazla karşı karşıya bıraktı. Mahkeme daha süreci başlatmadan Türk demokrasisi 27 Nisan Cuma günü 23.20’de gelen bir açıklama ile başka bir sürece girdi. Demokrasi bu e-bildiri ile yara alırken hükümet 28 Nisan Cumartesi günü, bugüne kadar yaşananların ve siyasetin ezberini bozarcasına aynı sertlikte bir cevap verdi. ‘Mesajın adresinin kendisi olduğunu’ belirterek ‘emrimdesin’ açıklamasını yaptı. Demokratik ve anayasal rejimlerde askerin bu tip açıklamalar yapamayacağı, Genelkurmay’ın başbakanlığa bağlı olduğu uyarısının yer aldığı açıklama, Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek tarafından düzenlenen bir basın toplantısıyla kamuoyuna duyuruldu: “Başbakanlığa bağlı bir kurum olan Genelkurmay’ın hükümete karşı bir ifade kullanması, demokratik bir hukuk devletinde düşünülemez. Genelkurmay Başkanı, Başbakan’a karşı sorumludur. Hükümetimiz, Türkiye’nin laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olma konusunda herkesten daha fazla taraftır ve hassastır.” Uyarıda, açıklamanın Anayasa Mahkemesi eksenli tartışmalar yapılırken yüce yargıyı etkileme girişimi olarak algılandığı belirtiliyordu: “Güven ve istikrarı zedeleyenler, ülkemizin ve milletimizin âli menfaatleri bakımından doğuracağı olumsuz sonuçların sorumluluğunu da yükleneceklerini bilmelidirler.” Satır arasında ise, hükümet ile TSK’nın arasını açmaya çalışanlar olduğuna dikkat çekiliyordu. Türkiye, soğuk ve yağışlı bir nisan günü iki açıklamayla birlikte Ankara’ya kilitlendi. Tek çare kalmıştı; o da demokrasinin anahtarının bir an önce bulunmasıydı. Gece yarısı bildirisi gece geç saatlere kadar televizyonlarda irdelendi. Ertesi sabah ise bütün gözler hükümetin nasıl bir tavır sergileyeceği hususuna odaklandı elbette. Gerilen ortam, hükümetin yaptığı açıklamadan sonra nispeten yumuşadı. Ankara ile birlikte tüm Türkiye bundan sonra neler olabiliri tartışmaya başladı. Pazar günü Gül, cumhurbaşkanlığı adaylığından çekilmeyeceğini açıklamasıyla yeni bir süreç başladı. 12 NİSAN İLE 27 NİSAN ARASINDAKİ FARKLAR NELER? Pazartesi günü Anayasa Mahkemesi raportörü 367 başvurusunun reddedilmesi gerektiğini belirten raporunu 11 mahkeme üyesine teslim etti. Ve Salı günü 18.45 civarında karar açıklandı. Mahkeme, cumhurbaşkanlığı birinci turunda üçte iki çoğunluk olmadan; yani 367 milletvekili Meclis genel kurul salonunda bulunmadan birinci turun yapılmamış sayılacağına, birinci turun iptaline ve cumhurbaşkanlığı turlarının yeniden başlaması gerektiğine karar verdi. Gün boyunca Bakanlar Kurulu toplantısında süreci izleyen Başbakan Erdoğan, aynı günün akşamı parti MKYK’sını topladı ve saatler gece yarısına ilerlerken sürpriz tekliflerle Türkiye’yi erken seçim sürecine taşıdı. Açıklama sadece bir erken seçim tarihinden ibaret değildi. Cumhurbaşkanını iki turlu seçim sistemiyle halkın seçmesi, süresinin 5+5 olması, milletvekili genel seçimlerinin 4 yılda bir yapılmasını teklif ediyordu Erdoğan. Türkiye bir hafta gibi kısa sürede adeta nefesini tutarak demokrasi ile kimilerine göre ‘laiklik muhtırası’ arasında beklenmedik bir med-cezir yaşadı. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin birinci turunu 6 Mayıs Pazar olarak belirleyen Meclis’in Perşembe günü oy birliği ile erken seçim tarihini 22 Temmuz olarak kabul etmesiyle nefesler salıverildi. Demokrasi gemisi seçim tarihini netleştirerek yola devam sinyalini güçlü şekilde verdi. Peki, Türkiye Mustafa Kemal Atatürk’ün makamına 11. Cumhurbaşkanı’nı seçerken bu sürece nereden geldi? Genelkurmay’ın açıklamasının şifreleri Ankara kulislerine nasıl yansıdı? Daha önemlisi demokrasi bundan sonra yoluna nasıl devam edecek? Akıllara ve vicdanlara emanet edilmiş soruların bir kısmının cevapları henüz alınamadı, belki de bir müddet kimse bu cevapların üstünde bile konuşmak istemeyecek. Ancak Aksiyon sürecin satır aralarını araştırdı. Cuma gecesi internetten gelen e-bildiriyle sarsılan demokratik seçim süreci kısa zamanda kendini toparlayarak yoluna devam ediyor. Ve Türkiye, kimi muhtıra ve darbe çığırtkanlarına rağmen, daha çok demokrasi istiyor. Bunun için sandığı milletin önüne götürüyor. Bir haftada yaşananları anlatmak için önce bildiriden başlamak gerekiyor. Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde yayımlanan gece yarısı bildirisi, akıllara Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın iki hafta önce (12 Nisan) düzenlediği basın toplantısını getirdi. O toplantıya atıf yapanlar şimdi tek cumhurbaşkanı adayı çıkaran iktidara karşı ‘Bak biz söylemedik mi; cumhuriyete sözde değil, özde bağlı, demişti. Sizi istememişti’ kampanyası başlattı adeta. TARTIŞMALARDAN ÇIKARILACAK DERSLER Orgeneral Yaşar Büyükanıt, o toplantıda gazetecilerin cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili sorularına, büyük bir hassasiyetle cevap verirken, seçim tamamlanana kadar yorum yapmayacağını da söylemişti. O tarihte gazetecilerin tahrik edici sorularına rağmen, Büyükanıt ısrarla ‘karar Meclis’in’ diyordu: “...Onu biz bilemeyiz. Karar Meclis’in kararıdır. Onu biz bilemeyiz... Sanıyorum cumhurbaşkanlığı konusunda zaten bundan fazla söyleme durumunda da değilim. Hukuken de herhangi bir hakka sahip değilim.” Cumhurbaşkanı ile ilgili sorular ‘kim olmalı’ noktasına getirildiğinde de sorulara cevabı benzer olmuştu: “Ben kişiler bazında konuşmam. Yani sonuçlandığı zaman ancak değerlendirilir. Sonuçlanmadan bu konuda bir şey vermem, bir yorum yapmam sanıyorum doğru olmaz, kusura bakmayın.” Vazgeçmeyip ısrar edenlere de nazik bir dille cevap vermişti: “Şimdi istirhamım şu, cumhurbaşkanlığı konusundaki düşüncemi söyledim. Bunun üzerinde daha fazla yorum yapmak istemiyorum.” Peki, ne oldu da, o tarihte ısrarla ‘Karar Meclis’in’ diyen Büyükanıt’ın açıklamalarının aksine, Genelkurmay internet sayfasında tartışma meydana getiren bu açıklama yer aldı? Cevap net olarak ortaya çıkmasa da bazı ipuçları tartışmaların süreceğine işaret ediyor. Ankara çevrelerinde haklı olarak, “Genelkurmay Başkanı’nın seçim konusunda yorum yapmaktan kaçındığı, Meclis iradesine olan itimadını dile getirdiği basın toplantısı ile web adresinde gece yarısı yer alan açıklama arasında uçurumlar var.” yorumu yapılıyor. Bu çelişki akıllara soru işaretleri getirmeye devam ediyor. Yazımızın girişinde Newsweek dergisindeki bir makaleye atıfla yer alan bilgileri aktarmıştık. Metinleri üst üste koyduğumuzda ve Ankara’nın derin kulislerine kulak verdiğimizde e-muhtıranın yeni tartışmalara gebe olduğu görülüyor. O dönem tartışmalarında ismi geçenlere uzanıp herkesin dikkatli bir muhasebe yapması gerekiyor. Çünkü yaklaşık 5 ay önce yaşanan tartışmalarda hem iktidar, hem siviller, hem gazeteciler hem de askerler için çıkarılacak dersler var. Önemli derslerden biri de bildiride adı geçen etkinliklerle ilgili. İptal edilen 23 Nisan Kur’an-ı Kerim yarışması programının Engürü Spor Kulübü üzerinden eski MGV bağlantılı olduğu bazı basın kuruluşlarında ortaya atıldı. Şanlıurfa’daki olaylı gecenin organizatörü olarak ise merkezi Diyarbakır’da bulunan Mustazaflar ile Dayanışma Derneği’nin adı ileri sürüldü. Bu derneğin Hizbullah ile yakınlığına dikkat çekildi. Ancak gözden kaçırılmaması gereken bir nokta var. O da 24 Mart 2007 tarihinde Başbakanlık Takip Kurulu toplantısında Milli İistihbarat Teşkilatı ve Emniyet istihbaratının olaylı olabileceği öngörülen bu etkinlikle ilgili aralarında Genelkurmay’ın da yer aldığı bütün tarafların uyarılmış olması. Bilinen ya da öngörülen bir etkinliğin ‘tehdit’ değerlendirmesi içinde yer almasına bir de önceden neler konuşulduğu noktasından bakmak gerekiyor. SİYASET SATRANCINDA HEDEFLER BÜYÜDÜ Ancak Ankara’da siyaset ‘Nisan ayında kar yağdıran’ bu bildiriye rağmen kendini çabuk toparladı. Öncelikle Başbakan Erdoğan ve cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül’ün açıklamaları geldi. Ekonomi bakan ve bürokratlarının tavır ve tedbirleriyle Türkiye siyaset gemisini yüzdürmeye devam ediyor. Bu hafta siyaset cephesi solda ve sağda ittifak tartışmalarının meyvelerini almak için gayret sarf edecek. Solda birliğin adresiyim diyen CHP lideri Deniz Baykal, DSP lideri Zeki Sezer’in ‘Partiyi kapatma dışında her şeye varız’ sözlerini aşamıyor. Yani solda umut çok az. Oylamaya katılmayarak Meclis’teki tercihleriyle 367 tartışmalarını kilitleyen Anavatan-DYP ittifakında çatı DYP gözüküyor. Bu aşamada iki ihtimal var. DYP Genel Kurulu’nu toplayıp isim değiştirecek, muhtemelen Demokrat Parti adıyla meydanlara çıkacak. Anavatan’ın ise partiyi feshederek bu yeni yapılanmaya katılacağı söyleniyor. Yeni oluşumun muhtemel güçlü lideri Mehmet Ağar olursa, eş başkanının Erkan Mumcu olacağı Ankara kulislerinin gündeminde. Merkez sağdaki yeni dizaynın devlet eliyle yapıldığına inananlar da var. DYP, Anavatan ve Güniz Sokak (Demirel’in evi) temaslarının yakın şahitlerinden bir isim, “CHP’nin kuyruğuna takılarak yürütülen siyasetin sonucu mecburi birleşme gibi gözüküyor. Ancak e-bildiri sonrası siyaseti dizayn etmek isteyenlerin unuttuğu bir şey var. Muhtıra yemiş, Meclis iradesini boşa çıkarmış, yargı kararıyla yola devam eden bir demokrasiyle sandıkta halkın cevabının ne olacağını kimse bilemez.” diyor. Ve ekliyor: “Yıllanmış bir siyasetçinin merkez sağ ittifakı ve Meclis’in kilitlenmesi için zor günlerde neler yaptığına dönüp iyi bakılmalı.” Ankara’nın ikinci önemli gündemi Anayasa değişiklik paketi. Anavatan’ın bu pakete destek açıklaması yaptıktan sonra çekingen davranmasının ardında ‘ittifaklara izin verecek yasal değişiklik talebinin’ olduğu söyleniyor. İktidar partisinin ağırlıklı görüşüne göre, yeni seçimler için ittifak kapısı yasal olarak açılmayacak. AK Parti lideri Erdoğan’ın Çarşamba akşamı yıldırım hızıyla açıkladığı Anayasa paketi gerçekten söylendiği gibi şapkadan mı çıktı? Yoksa iktidar yürütülecek her kampanya ve siyasi projeye zaten hazırlık mı yapmıştı? AK Parti kurmayları belli etmek istemese de her duruma hazır olduklarını bu seri paket önerileriyle gösterdiklerini düşünüyor. Perşembe günü Anayasa değişikliği paketi içinde ‘Cumhurbaşkanına dokunulmazlık talep eden’ madde de vardı. AK Parti kurmayları aman yanlışlık yapmışız deyip hemen hatayı düzelttiler. Ancak bu hataya bakıp AK Parti’ye yüklenenler yanılıyor. Çünkü her halükarda hazırlıklı olunduğu ortaya çıkıyor. Başbakan Erdoğan’ın Meclis’teki muhtemel siyasi tablolara karşı çok önceden hazırlık yaptığını söyleyen bir milletvekili de bunu doğruluyor: “Erdoğan’ın uzun süre önce başkanlık, yarıbaşkanlık sistemi için hazırlık yaptığı ortada.” Yani teklif mecburi erken seçim gereği bir gecede ortaya çıkmadı. Devrim niteliğindeki Çankaya paketi, cumhurbaşkanını 60 günde halkın seçmesi anlamına gelecek. Pakete göre, TBMM üyelerinden biri 20 vekil tarafından aday gösterilecek, Meclis dışından adaylar için 55 milletvekilinin teklifi gerekecek. İki turlu seçim uygulanacak, 5+5 sistemiyle bir cumhurbaşkanı ikinci kez seçilebilecek. Birinci turda yüzde 50 oy alamayan ilk iki aday, ikinci turda yarışacak. Üstelik bütün bunlar halk eliyle ve halk oyuyla yapılacak. CHP kanadı, bu paket son dakikada geldiği için iktidarı ‘alelacele sistem değiştirmek’ ile itham ediyor. AK Parti kanadı ise referandumu göze aldığının altını ısrarla çiziyor. Bazıları ise bu seçim nedeniyle bugüne kadar aşırı politize olmakla suçlanan halkın, polarize yani daha sert siyasi bakış ayrılıklarını yaşayacağına dikkat çekiyor. Yasal süreç bu hafta Meclis’te tamamlanırsa paket Çankaya yolunu tutacak. Peki, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer 15 günlük bekletme süresini kullanıp yasayı geri çevirirse ne olacak? AK Parti Meclis’te üçte iki çoğunluk bulmak zorunda kalacak. Burada kilit parti yine Anavatan. İpuçlarını Özal’ın bakanlarından Anavatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Keçeciler veriyor: “Anavatan Partisi olarak cumhurbaşkanlarını halkın seçmesini ilk Turgut Özal dile getirmişti. Genel başkanımız Erkan Mumcu da 2,5 yıldır bunu açıkça söylüyor. Bugünkü cumhurbaşkanlığı yetkileri yarı başkanlık kadar çok. Halka seçtirelim, her yedi 7 yılda bir kriz haline gelen cumhurbaşkanlığı meselesini kökten çözelim. Bu yüzden sonuna kadar destekleyeceğiz.” CUMHURBAŞKANI SEZER KİLİT İSİM Keçeciler, yüzde 50’nin üzerinde oyla seçilen cumhurbaşkanlarının ileride iktidar partileriyle aralarında oy meşruiyeti tartışmasına girebileceği iddialarına katılmıyor. Tam tersini düşünüyor: “Bugün Sayın Sezer’i seçen Meclis iradesi TBMM dışında. Oysa 5+5 olduğunda ve cumhurbaşkanını da halk seçtiğinde bu iradeyle halkın hesap sorabilirliğinin daha çok çalışacağı bir cumhurbaşkanı portresi ortaya çıkaracak.” Bu iyimser destek ve yorumlara karşı AK Parti Anayasa paketinin Köşk’ten dönmesine hazırlıklı. Bu kez referanduma götürürüz sözleri boşuna değil. Sezer ikinci kez yasayı geri gönderdiğinde aynen onaylanıp tekrar Köşk’e çıkacak yasa Resmî Gazete’de yayımlandıktan sonra ya cumhurbaşkanı ya da hükümetin talebiyle referanduma götürülecek. Tek sorun seçim sandığıyla aynı anda cumhurbaşkanını halk seçsin referandum sandığının yan yana konamayacak olması. Görünen haliyle Meclis’teki turlarda cumhurbaşkanı seçilemeyecek. Çünkü AK Parti milletvekilleri bile bu turların göstermelik olduğunu söylüyor. Bu durumda Ahmet Necdet Sezer 66 gün artı bir ay, ya da referandumla halkın oyuyla seçilmesi halinde 5-6 ay daha görevinde kalacak. Aksiyon
<< Önceki Haber Ankara’da büyük güç oyunları Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER