İKTİDARIN SINIRLARI

VERGİ konusundan pek anlamam.


Genel kültürle yahut ‘izlenim’le hüküm verilemeyecek kadar da teknik bir konudur. Doğan Grubu’na kesilen “emsali görülmemiş” vergi cezası konusunda bir kanaate sahip olmak için ‘bilenler’e başvurdum. Vergi uzmanı Erdoğan Sağlam’ı okudum, Soner Gedik’i dinledim... Sadece Doğan Grubu gazetelerindeki yazarlarla yetinmedim, bu konuları iyi bilen ve saygın bir ekonomist olan Yavuz Semerci’yi okudum. Vergi uzmanlarının açıklamalarını okudum. Vicdanen kani oldum ki, bu ceza sadece “yanlış” değildir, siyasi bir operasyondur! Elbette Maliye Bakanlığı, adına kesilen cezayı savunacaktır. Elbette AKP’li sözcüler de savunacaktır. Ama merakla bekliyorum, konudan anlayan kalemler, uzman unvanına sahip kişi ve kuruluşlar, güvenilirliklerini riske ederek bu cezayı savunabilecekler mi? Sonunda kararı yargı verecek. Ben Doğan Grubu’nu cezalandırmak için iktidarın “kamu gücü”nu kullandığına, kötüye kullandığına inanıyorum. Bağımsız kurullar! Ufak bir tecrübem de oldu. CNN Türk’ün yöneticisi olduğum sıradaki “karasal frekans” meselesi... CNN Türk’ün karasal frekans satın almasını Rekabet Kurulu yasalara uygun bulmuş, onaylamıştı. RTÜK’ün yapacağı tek şey, bunu kaydetmekten ibaretti. Ama siyasi düşüncelerle yapmadı! Engelledi. Bunun kanıtı Başbakan’ın Doğan Grubu’nu “CNN Türk’e karasal frekans almak istiyorlar” diye suçlayan konuşmasıdır. RTÜK Başkanı Zahid Akman da çeşitli TV kanallarına çıkarak, CNN Türk’ün karasal frekans almasına izin vermedikleri için Doğan Grubu gazetelerinin Deniz Feneri yayınları yaptığını söylemişti. Ama zaman geçti, RTÜK bir de baktık ki, CNN Türk’ün karasal frekans almasını onayladı! Değişen neydi? Hukuk aynı, dosya aynı, işlem aynı... Sebep, ‘siyasi bir faktör’den başka ne olabilir; bilmiyorum! Ekonomik kriz bastırdığı için karasal frekans işleminden CNN Türk’ün kendisi vazgeçti. Halbuki RTÜK hukuken bağımsız bir kuruldur ve bu tür kurullar, bu işlemlere siyaset karışmasın diye vardır! Güç yozlaştırır... Liberal felsefenin ve çağdaş demokrasinin hareket noktası, Lord Acton’un ünlü vecizesiyle şudur: “Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlaka yozlaştırır!” Bu, insan tabiatında vardır. Hükmetmek caziptir! İktidar hırsı arttıkça bu eğilim de artar! Başbakan’ın hırsı ve tahammülsüzlüğü paralel olarak artıyor nitekim. Benim çeşitli yazılarımda “ikinci dönem sendromu” dediğim budur. İnsan doğasındaki bu eğilimi sınırlamak için liberal felsefede “tarafsız yargı, bağımsız kurullar, hak arama özgürlüğü, hür basın, serbest piyasa” gibi kurumlara neredeyse kutsallık derecesinde değer verilir. Liberalizmle Jakobenizmin, her türlü otoriter felsefenin çatıştığı temel nokta budur. Bu noktada AKP gittikçe vuzuhsuzlaşıyor, tahammülsüz, baskıcı bir görüntü veriyor. Elindeki kamu gücünü “siyasi cezalandırma” aracı olarak kullanıyor. Kimseye hayır getirmez bu! Belki daha vahimi, Demirel’in bütçesini reddeden Ferruh Bozbeyli ve Saadettin Bilgiç’lerin, Özal’a “Abi, iktidar zehirlenmesi bizde de başladı” diyebilen Ekrem Pakdemirli, Hüsnü Doğan gibi isimlerin AKP’de bulunmamasıdır. Her şeye rağmen Türkiye bir hukuk devletidir, son sözü tarafsız yargı söyleyecektir. Liberal demokrasi, hukuk devleti, piyasa ekonomisi, tarafsız yargı; yola devam...
<< Önceki Haber İKTİDARIN SINIRLARI Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER