BİR BAŞKA AÇIDAN BAKALIM

Gözlerden kaçan bir noktayı işaretlemek istiyorum.


1957 seçimleri'nde Demokrat Parti, % 47 oranında oy almıştı. CHP'nin oy oranı % 40,5, CMP'nin de % 7'ydi. Yani CHP ile CMP'nin oy toplamı DP'yi geçiyordu! 18 ilde CHP, başta Ankara olmak üzere, birinci partiydi. Toplumda derin bir ayrışma yaşanıyordu. "Bir avuç bürokrat ve maceracı" meselesi değildi o. Üniversite bahçesinde eylem sergileyip oturma direnişleri yapan çocuklara Yıldız Kenter ve Lale Oraloğlu gidip destek veriyordu. (M. Urgan) Demokrat Parti iktidarı'na karşı, halktan da destek bulan çok geniş bir cephe oluşmuştu. Demokrat Parti'nin en büyük kusuru, bu durumu görmek istememesiydi. "Millet beni % 90 istiyor, bir küçük azınlık istemiyor!" havasında olmayı tercih ediyordu. Bunun realiteyle ilgisi yoktu. "Bir tek Osman Bölükbaşı'nın seçilmemesi için Kırşehir'i ilçe yapmak" hoş görülebilecek, yenilip yutulacak bir hal miydi? Bir tek adamı %10'a yakın oyu alan bir partinin genel başkanını parlamentoda görmek istemediğin için; onu seçen ili ilçe yapıyorsun! Bunun savunulabilir bir tarafı var mı? O Bölükbaşı, darbe ihtimaline karşı "Biz siyasî mücadelemizi yaparız. Bu mücadele zaman zaman çok sertleşebilir de. Ama bu durumu istismar edip de demokrasiye son vermek isteyenler olursa, onlara karşı çıkarız." deseydi, darbe falan olamazdı. Ama Osman Bölükbaşı 1957 seçimlerinde hapishanedeydi! Kırşehir'e yapılan zulmün feryadı içindeydi, hapse girmesi de bu tepkilerinden dolayıydı. (O kararı alanlara hitaben "zalimin uşakları!" demişti. Böyle dedi diye de ayıplanamazdı.) Benim babam da Millet Partiliydi ve DP'ye çok kızıyordu. Fakat 27 Mayıs sabahı darbe anonsunu dinlerken sessizce ağlıyordu... İnanın ki, 1957�1960 arasındaki DP'yi savunmak çok zor bir şeydi. Öyle bir akıbeti asla hak etmediler. 27 Mayıs, Türkiye'nin geleceğini derinden etkileyen meş'um bir olaydır. Ama DP'liler; hiç tedbirli, hiç dengeli hiç basiretli davranamadılar. Sanki bir felaket noktasına doğru ısrarla ve inatla yürüyor gibiydiler. Menderes "Onları kahr-ü tedmir edeceğiz!" diyordu, şefkat dolu hassas ve hiç kavgaya elverişli olmayan bir yüreğe sahip bulunmasına rağmen. Büyük bir imar ve inşa hamlesini başlattılar, Türkiye sosyoekonomik manzarasıyla bambaşka bir ülke oldu. "Yokluklar ve enflasyon" şikâyetleri hiç ciddiye alınacak şeyler değildi. Ne var ki Demokrat Parti, "siyaset kültürü-mücadelesi-dengesi" açısından sıfırdı. Her oyuna geliyor, her tahrike kapılıyor, her polemikte açık düşüyor, en haklı olduğu meselelerde bile kendini ifade edebilecek bir beyan tatminkârlığı gösteremiyordu. Meclis'te de böyleydi; sokakta, mahallede, basında, okulda, her yerde... CHP'ye karşı ciddi eleştirileri, yine bir muhalefet partisi olan CMP, yani Bölükbaşı ve partisi yapıyordu. Bölükbaşı, dolu meydanlara bakıp "Sap çok tane yok" yani "beni gelip dinliyorsunuz ama oy vermiyorsunuz" diyordu ya; çok haklıydı. Çünkü onu dinlemeye gelenler, DP'lilerdi! Ben Taksim Meydanı'ndan Bölükbaşı'yı, Tahtakılıç'ı, Fuat Arna'yı, Ahmet Oğuz'u çocuk yaşlarımda tanıdım ve zevkle dinledim. Ama DP'nin böyle adamları, hatipleri, sözcüleri yoktu. Ancak Yassıada'da görebildim bazılarını. Hiçbir zulüm savunulamaz, meşru ve mazur gösterilemez. Ama zulme uğrayanların gafleti mutlaka eleştirilmelidir ve zalimlerin zulmü yüzünden gaflet eleştirisiz bırakılmamalıdır. Çünkü o zulümlere fırsat veren, o gaflet halleridir. Tahkikat komisyonu kurmak demek "buyurun, harekete geçebilirsiniz" icazetini vermek demekti. Şartlar tamamlanmış; muhalefet onay vermiş, CHP tabanı ve bürokrasi bekliyor, basın ve aydınlar özlem içinde; "sonra kim yaptı, nasıl yaptı?" diye düşün. Birileri yapacaktı; şartları daha uygun olanlar, elini çabuk tutanlar öne geçip yaptılar. Olay bundan ibarettir.
<< Önceki Haber BİR BAŞKA AÇIDAN BAKALIM Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER