Açıl açıl da nereye kadar?

Kamuoyunun 'Kürt açılımı', hükümetin 'Demokratikleşme hamlesi', muhalefetin 'İhanet planı' olarak tanımladığı 'çözüm' girişimleri tam gaz sürüyor.


Her kurum ve parti kendi cephesinden vites büyüterek tartışmanın bir tarafından yer açıyor. Yeni bir haftaya girerken Ankara'nın ahval ve şeraitine bakmakta fayda var. AK Parti cephesi doğal olarak hareketli. Gerek Başbakan gerekse de Bakan Beşir Atalay çok yoğun. Aslında sorunun çözümü noktasında iktidar partisinin en büyük avantajı bizzat Başbakanının kendisi. Şöyle ya da böyle Başbakanın popülaritesi çok yüksek ve geniş kitlelerce kendisine güven duyuluyor. En azından samimiyeti konusunda şüphe yok. Halkın büyük bir bölümü konuşmalarındaki duygusal tonlamaların siyaseten söylenmediğini düşünüyor. Son konuşmalarında birçok Kürt'ün gözlerini yaşartıp hayır dualarını aldığı biliniyor. Konu çok aktörlü ve bol faktörlü olduğu için Bakan Atalay'ın koordinatörlüğü de önemli. Biz gazeteciler için zor bir isim Atalay. Az konuşur, renk vermez. Ama akademik yönü ve birikimiyle bu konuya en uygun isim de denebilir. Cuma akşamı Bakan Atalay ile AK Parti'nin kuruluş resepsiyonunda konuştuk. Bakan çok umutlu. Gelinen noktadan, tartışmaların üslubundan, toplantıların verimliliğinden bahsederken umutlu konuşuyor. Dün şehit ailelerini dinledi. Toplumsal bir mutabakatın oluşması için çaba sarf ediyor. Başbakan gibi 'Bekleyecek zaman yok' düşüncesinde. Aslında AK Parti sadece Kürt açılımı yapmıyor. Bir süredir çalışmaları süren Alevi açılımı da devam ediyor. Önceki gün bizzat Erdoğan ve kurmay heyeti İstanbul'da azınlık temsilcileriyle toplantı yaptı. Yani bir 'Azınlık açılımı' da başladı. Sırada demokratikleşme yolunda başka açılımlar ve çalıştaylar da var. Bir kulis bilgisini de paylaşmakta fayda var. Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması konusunda somut adımları çok yakın zamanda görebiliriz. Kürt açılımı konusunda Erdoğan'ın ifade ettiği 'Yılbaşını bekleyemeyiz' tarifi Ruhban Okulu konusunda da geçerli. AK Parti cephesinde özetle 2002 havası yeniden hakim. Hem dış politika da hem içeriye yönelik kronikleşmiş sorunların hepsine birden açılım yapılıyor. Başbakan 'Bedeli ne olursa olsun' diyor. Tabii bu sürecin sonunda 'Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan da olmak' var. Riskin büyüklüğünün farkında hükümet. Bu yüzden parti yönetiminde de değişiklikler yapılacak. İlk ipucu Hüseyin Çelik'e biçilen rol. Başbakan başdanışmanı olarak çalışacak olan Çelik bir takım kuruyor. Atılan adımların birinci elden kamuoyuna anlatılması işini çok önemsiyor parti yönetimi. AK Parti açısından son not; Başbakan muhalefet liderleriyle 'İcabında görüşürüz' diyerek kapıyı da tamamen kapatmadığının işaretini veriyor. CHP açısından bakıldığında tablo ilginç. Baykal yüzmediği ya da yürümediği zamanlarda basının karşısına çıkıp sert muhalefet yapıyor. Ülkenin bölünmezliği ve üniter yapısı üzerine söylem geliştirdi. Fakat Baykal'ı esas zorlayan kendi içindeki muhalefet. Gürsel Tekin'den sonra Eşref Erdem de 'Kürt açılımı' konusunda Baykal'dan farklı konuştu. Livaneli'nin 'sol' eleştirisi de önemli. MHP ise her geçen gün muhalefetini arttırıyor. Ülkenin bölünmez bütünlüğü ve sahipsiz olmadığı şeklinde bir söylem geliştirdi. Eğer AK Parti, Kürt açılımı konusunda somut ilerleme sağlayamazsa MHP'nin bu söylemine karşı İç Anadolu ve sahilleri kaybeder. Bu durumun farkında olan MHP var gücüyle yükleniyor. Geniş perspektiften bakıldığında ise MHP'de ciddi çelişkiler var. 'Soruna dışarıda çözüm aramayın' diye Erdoğan'a yüklenen Bahçeli içeriden gelen çözümlere de 'kötü adamların fantezileri' benzetmesi yapıyor. Yaklaşan kongre söylemdeki sertlikte ne kadar etkili bilinmiyor ama Bahçeli ve kurmaylarının ifadelerindeki sertlik dozajının yükseleceğini tahmin etmek zor değil. DTP ise ' Kürt sorunu Kürtler'e bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir' söylemini destekler gibi. Ahmet Türk ne kadar sağduyulu ifadeler kullanırsa kullansın milletvekilleri Kandil'in sözcülüğünü yapma konusunda adeta birbirleriyle yarışıyor. Öyle ifadeler kullanıyorlar ki sorunun çözülmemesi için çalıştıklarını düşünmek işten bile değil. Bu süreçte DTP'nin ve Öcalan'ın yapacağı en büyük fayda aslında az konuşmak. Ama her şeye rağmen DTP'den de umut verici sinyallerde geliyor.
<< Önceki Haber Açıl açıl da nereye kadar? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER