Toplumun, siyasetçinin ve bilirkişinin vicdanı


Cumhuriyet Gazetesi’ne molotof kokteyli atılması davasının İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki “1. Ergenekon” davası ile birleştirilmesi... İstanbul’daki Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Zirvesi... Irak lideri Talabani’nin İstanbul temasları... Amerikan Temsilciler Meclis’inde Ermeni Yasa Tasarısı’nın yeniden gündeme gelme ihtimali... ABD ekonomisinin yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 2,6 ile beklentilerin altında büyümesi... Kastamonu’nun İnebolu ilçesinde dördü aynı aileden beş kişinin aydınlatma amacıyla kullanılan tüpten sızan gazdan zehirlenerek hayatını kaybetmesi... Kıbrıslı faşizan Rumların İzmirli basketbolculara saldırması... *** Günü izleyip durdum ama sabahın erken saatlerinde okuduğum şu haberin etkisinden bir türlü kurtulamadım: “İstanbul’da toplam 31 kişinin hayatını kaybettiği 9 Eylül 2009’daki sel felaketinde Pameks Tekstil’e ait kapalı kasa panelvan araçta boğularak ölen sekiz kadın işçiyle ilgili ikinci bilirkişi raporu açıklandı. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nden uzmanların hazırladığı ilk raporda, afet 4/8, fabrika sahibi Mehmet Cevdet Karahasanoğlu 3/8, idare amiri sanık Ferit Göncü ise 1/8 oranında kusurlu bulunmuştu. Ancak Karahasanoğlu ve Göncü’nün avukatlarının itirazı üzerine ikinci bir bilirkişi raporu hazırlandı. *** İTÜ’den Prof. Dr. Metin Ergeneman ve Öğretim Görevlisi Murat Kuruoğlu ile İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ömer Ekmekçi’nin hazırladığı 3 Kasım tarihli ikinci bilirkişi raporu, 13 Aralık’ta mahkeme dosyasına girdi. Raporda, servisin camlı ya da camsız oluşunun olaya etkisinin olmadığı iddia edilerek şu ifadelere yer verildi: ‘Şirket Yönetim Kurulu Başkanı’ndan, İdare Amiri’nden ve aracın şoföründen sel felaketine karşı önlem almalarını beklemek mümkün değildir. Almaları gerekli bir önlem bulunmadığı için, olayın meydana gelişinde kendilerine kusur bulunması mümkün değildir. Kazanın oluşunda asli ve tek etken meydana gelen doğal afettir.’ *** Halkalı’daki Pameks Tekstil fabrikasında çalışan Güldane Çiftçi, Özlem Ünal, Bircan Karataş, Naciye Karadeniz, Nebahat Salkım, Altun Yüksek, Fikriye Özentürk ve Nuriye Can, 9 Eylül 2009’da fabrikanın servisi olarak kullanılan kapalı kasa panelvanda sel suları nedeniyle boğularak hayatlarını kaybetmişlerdi. Gençay Guli, Gülsüm Şenkoğlu ve Sakine Yıldız ise servisten indikleri için kurtulmuşlardı. Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın ilk duruşmasında, Güldane Çiftçi’nin babası Sürmeli Çiftçi, Nuriye Can’ın eşi İbrahim Can, Özlem Ünal’ın ağabeyi Birol Ünal, Naciye Karadeniz’in eşi Kamil Karadeniz, ‘biz firmayla anlaştık. Şikâyetçi değiliz’ diyerek, davadan çekilmişlerdi.” *** Toplumsal amaç, dere rantlarını paylaşmak mı? Peşkeş çekmek mi, yağmalamak mı? Bir yolunu bulup tekstil işçiliğinden kurtulmak mı? Ölenlere sahip çıkmak yerine, teklifleri değerlendirmek mi? Aynı dramatik olay karşısında taban tabana zıt raporlar mı yazmak? Ya da vicdanlara beton döküp, mağdurlara ait ölüm haberleri ve skandal gelişmelerle ilgilenmemek mi? Tekstil işçisi kadınlarımızı seller boğmuştu, beni de o olaylarla ilgili gelişmeler soluksuz bıraktı... Ve gün boyu aklımdan çıkartamadığım yukarıdaki sorularla adeta ben de boğuldum...
<< Önceki Haber Toplumun, siyasetçinin ve bilirkişinin vicdanı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER