Korku imparatorluğunun sonu


Bugün 12 Eylül... 1980'de yapılan askerî darbenin üzerinden 31 sene geçti. Geçen yıl tam bugün Türkiye referanduma gitti ve o darbeyi tarihe gömdü. Oysa darbe yapıldığında oluşan havanın en az bin yıl süreceği sanılıyordu; tıpkı diğer darbe ve baskı günlerinin çağlar boyu devam edeceğinin zannedilmesi gibi... 12 Eylül öncesi sokaklarda dehşet yaşanıyordu; doğru. Ülke sağ-sol diye birbirine girmişti; doğru. Alevi-Sünni çatışması tehlikeli boyutlara ulaşmıştı; doğru. Her gün onlarca insan hayatını kaybediyordu; doğru. Lakin o günden bugüne şu soru soruluyor: Onca vahşet ve dehşet, darbe gibi korkunç bir insanlık suçu işlenmeden önlenemez miydi? Daha çetin bir soruya cevap arıyoruz birkaç senedir. Ergenekon davası gösterdi ki 'darbe şartlarının oluşması için' bazı planlar yapılıyor. Kaos ortamlarının oluşturulması için bazı derin güçler kâh koyun postuna bürünüyor kâh kurt rolüne soyunuyor. Dolayısıyla bugün ortaya çıkan somut deliller o güne dair şüphelerimizi derinleştiriyor. Mesela 'kanlı 1 Mayıs'ı kim tezgâhlamıştı? Kahramanmaraş olaylarındaki sinsi plan Sivas'takine, Çorum'dakine, Yozgat'takine vs. nasıl oluyor da bu kadar benziyordu? Art arda gelen suikastlar neden önlenemedi, bulunan tetikçiler nasıl oldu da en sıkı hapishanelerden kaçırılabildi? Daha açıkçası, darbeyi yapanlar ile darbe havası oluşturanlar arasında bir bağ var mıydı; o bağın bir ucu yurtdışındaki güçlere dayanıyor muydu? Sorular uzayıp gidiyor; çünkü Ergenekon davaları, toplumun büyük bir psikolojik harbe maruz kaldığını ve maalesef tertemiz duygular içindeki gençlerimizin kullanıldığını gözler önüne seriyor... 12 Eylül darbesinin bize öğrettiği daha korkunç bir gerçek var: Darbe şartları ne kadar ustaca hazırlanırsa hazırlansın ve halk nezdinde belli bir meşruiyet kazanırsa kazansın; darbe sonrası ortaya konulan vahşet, darbe öncesi cinayetlerden geri kalmıyor. Sadece bizdeki darbeler değil; darbeyle yönetilme bedbahtlığına maruz kalmış her yerde böyle. Düşünün ki bir sabah askerî cemseler, tanklar kapılara dayanmış olsun. Vatandaşın vergisiyle alınan silahlar o vatandaşa çevriliyor. Düşünebiliyor musunuz; üzerinde taşıdığı şerefli üniformanın değerini bilmeyen bazı adamlar, gencecik çocuklara elektrik vermeyi, onları Filistin askısına asmayı, döve döve onlara kan kusturmayı vatanperverlik sanıyor. Sorguya götürülenleri arayıp soramıyorsunuz; soranların akıbeti de meçhullere karışıyor. Hukuk çoktan Kaf Dağı'nın ardına atılmış, adalet lügatlerden silinmiş, silahlı güçler silahsız insanları inim inim inletmekte. Hafiyeler muhbirlerin esiri olmuş; muhbir, insan avında. On binlerce insan hapishaneye girer, on binlerce insan işkenceye maruz kalır, on binlerce insan firar edip köşe bucak kaçmak zorunda bırakılır. Darbe budur! 'Kurunun arasında yaş da yanar' derler ve ormanları bir hiç uğruna yakarlar. Hakkınızı arayamazsınız. Ne öz evlatlarınızdan kurulu ordunuzu tanıyabilirsiniz ne de bekâsı için dua ettiğiniz devletinizi... Sonra bir gün gelir o karanlık anılar ve yarasa ruhuyla işlenmiş günahlar gizlenemez hale gelir. Konjonktürün mubah kıldığı mazeretlerin absürtlüğü sırıtmaya başlar ve eline kan bulaşan herkes hesap vermek zorunda kalır. 12 Eylül darbesinin başına da o geldi. Üstelik tam 30 yıl sonra ve tam darbenin yapıldığı günde. Kaderin cilvesine bakın ki o referandumun sağladığı imkânlar ölçüsünde şimdi darbeciler hesap veriyor, mağdurların hakları iade ediliyor. Dünyada da böyle oldu ve her darbenin hesabı soruldu; soruluyor. Demek ki korku imparatorluğu bir gün çatır çatır yıkılıyor ve zalimler hukuk karşısında sigaya çekiliyor. Herkes bu gerçeğe göre kendine çekidüzen vermeli; asker, sivil, siyasetçi, iş dünyası ve tabii ki medya. Bütün darbelerin suç ortağıdır medya! Boşuna dememişler 'Zulüm ile âbâd olanın sonu berbat olur.' diye. PKK bu havuzda boğulur PKK, hafta içinde yine korkunç bir cinayete imza attı. Halı sahada top oynayan polislere saldırdılar. Şehit edilenler arasında bir emniyet görevlisi ve onu izlemeye gelen eşi de vardı. Son dönemde örgüt büsbütün aklını yitirdi, kudurdu. Minnacık ilk mektep çocuklarına saldırdılar, yatılı imam hatip öğrencilerini diri diri yakmaya teşebbüs ettiler, sabah namazına giden cami görevlisini şehit ettiler... Bütün bunlar yaşanırken 'düz ovada siyaset yapanlar' farklı bir manzara yansıtmaya devam ediyor. Mesela militan söylemleriyle bilinen bir BDP milletvekili, uygunsuz bir biçimde havuzda sefa sürerken yakalandı. Üstelik Ramazan gününde, elinde kadehle ve yabancı bir kadınla. Geçen hafta, sivil cuma diye dinin birleştirici ruhunu temelden sarsmaya cüret eden ve 'PKK imamı' diye bilinen kişinin de havuz sefası belgelendi. Üstelik yabancı bir kadınla; hatta bir iddiaya göre Ramazan gününde... PKK'nın dinle, imanla, mukaddesatla arası hiç olmadı; ama Stalinist örgüt bunu dışa vurmamaya gayret etti. Şimdilerde sahte cumalar, Kürtçe ezanlar uyduruyordu ki Müslüman Kürt halkına sempatik gözükebilsin; maskeleri düştü. Görünen o ki bu havuz hiçbir kutsalı olmayan örgütü boğacak; çünkü Kürtler için din de önemlidir, namus da... PANORAMA Bu seferki kampanyamız şaşırtacak Her sene okulların açılmasıyla başlayan abone kampanyamız büyük bir seferberliğe dönüşüyor ve Zaman okuru ile yazarları arasında hiçbir gazetede rastlanmayan bir irtibat kuruluyor. Salonlar kiralanıyor, okurlar davet ediliyor, sorular yöneltiliyor, cevaplar tartışılıyor ve muazzam bir atmosfer meydana geliyor. Bu hafta başlayan abone kampanyamız, iki bayram arasına denk geldi. Berekete vesile olur inşallah. Türk basını için de yeni bir sayfaya dönüşmesini dileriz; zira Zaman'ın yükselişini biz hiçbir zaman sadece bir gazetenin tiraj kazanması olarak görmedik. Sosyal değişimleri yansıtması; o değişim dinamikleri içinde sağduyunun hakim kılınmasını simgeliyor tiraj artışımız. Bu ülkenin insanları kaliteli gazeteleri hak ediyor. O gazetelerden dünya standartlarını zorlayacak yayınlar bekliyor. Bir yandan gücünü ülke gerçeklerinden alacak; diğer yandan dünya standartlarını zorlayacak gazetelere ihtiyaç olduğu kesin. Zaman'ın yükselişi, o arayışları tescil ediyor ve bu yolda mesafe almak isteyen herkese muazzam bir cesaret veriyor. Her kampanyada olduğu gibi bütün bürolarımız okurlarımızla el ele verip büyük bir seferberlik başlatıyor. Bu muhteşem tabloya eşlik etmek maksadıyla biz de bu mevsimde bir reklam filmi hazırlıyoruz. Bu seneki reklam filmini birkaç gün önce gördüğüm için rahatlıkla söylüyorum ki bu reklam, kampanyamızı sahada iliklerine kadar yaşayan insanlara ayrı bir moral verecek. Çünkü bir yandan gazetemizin muhteva zenginliğine vurgu yaparken diğer yandan da Zaman'ın kendine has bir özelliğine değinecek. Eminim gördüğünüzde içinizde bir kıpırtı hasıl olacak. Çok titiz bir çalışmayla reklam çalışmamıza renk katan Alamet-i Farika'ya, hassaten Serdar Erener'e, teşekkür ediyorum. Tabii reklam filmini sinematografik bir yapıya kavuşturan Sinan Çetin'e de ayrıca teşekkür. Ellerine sağlık. O reklamlar birbirinden etkin mecralarda izlenirken Zaman sevdalılarının gönüllerinde ayrı bir heyecan uyanacak. Dilerim Cenab-ı Hak, bu kampanyayı da, tıpkı ta ilk kurulduğu andan itibaren lütfettiği gibi, hakkımızda güzelliklere vesile kılar... PANORAMA Bu mevsimde yeni diziler başlıyor, eski diziler kaldığı yerden devam ediyor. Ne yazık ki yine aldatma, çarpık ilişkiler, tecavüz ve müstehcenlik daha ilk haftalardan mide bulandırmaya başladı. Sanki bizim medya 5. Kol faaliyetlerinin ana üssü. Ne var ki sorumlu kişi ve kurumlar makul bir önlem almıyor. RTÜK desen ayrı bir alem; hem işini dünyadaki benzerleri gibi yapmıyor hem de çok şey yaptığını düşünüyor. Hayırlısı... CHP lideri, Suriye için 'Bu onların iç meselesi' deyince sert tepkilerle karşılaştı. Bu yanlış yaklaşım, o tepkileri hak etti aslında. Evet Kemal Bey'in değerlendirmesi yanlıştı ancak buradan hareketle Sayın Kılıçdaroğlu'nun Alevi olduğu için hadiseye böyle yaklaştığını söylemek hoş bir durum değil. Hem Kemal Bey'e haksızlık yapılmış olur hem Alevilere. Bu yorum belki uzak ihtimal çerçevesinde ve farz-ı muhal manasında söylendi ama yine de incitici bir cümleydi. Çünkü böyle hassas bir konuda daha temkinli olmak gerekir. Oda TV iddianamesi kabul edildi. Davayı yakından takip etmek gerekiyor. Şu an kamuoyuyla paylaşılan bilgilerden anlaşılıyor ki bir internet sitesi üzerinden kirli bir psikolojik harp çalışması yapılmış. Bazı insanların hangi mantık gereği o 'karanlık oda' ile iş tuttuğunu anlamak hiç de kolay değil. Çünkü orada sadece insanların haysiyetleriyle oynanmamış, derin manevralar eşliğinde bu ülkeye tuzak kurulmuş.
<< Önceki Haber Korku imparatorluğunun sonu Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER