Güneşte uyuyup karanlıkta çalışıyoruz


Türkiye enteresan bir ülke. Olmayacak konularda polemik üretmekte, hatta rejim krizi çıkarmakta çok mahiriz. Son örneğini 29 Ekim törenlerinde yaşadık. Deprem ve terör yüzünden iptal edilen törenler için rejim tartışması bile çıkarıldı. Oysa konu tartışılmayacak kadar net. Ayrıca, eğer Gül ve Erdoğan'ın cumhuriyet hassasiyetini tartışacaksak daha çok işimiz var demektir. Benzer bir polemik de yaz-kış saati tartışmasından çıkıyordu. Zira hükümet kalıcı olarak yaz saatine geçmeyi düşünüyor. Fakat bu konuyu nasıl olduysa namaz saatleriyle ilişkilendirip buradan bir rejim meselesi üretmeye çalışanlar bile çıktı. Neyse ki bu zorlama yorumların fazlaca alıcısı çıkmadı. Enerji Bakanı Taner Yıldız ile muhtelif konularda, uzun bir sohbet imkânı buldum. Tabii ki çok şey konuştuk. Öncelikle şunu not edelim. Erdoğan kabinesi fazlasıyla işkolik. Taner Yıldız da öyle. Günde 18-19 saat çalışıyor. Fakat 'esnek mesai' uygulaması yapıyor. Yani 'işini yap da kaçta yaparsan yap' diyen yöneticilerden. Saat meselesine gelince. Bakan Yıldız kalıcı olarak ileri saat uygulamasında kalmamız gerektiği görüşünde. Gerçi tercihi benimki gibi güneşi sevmek şeklinde subjektif kriterlere dayanmıyor. Teknik nedenlerle yaz saatini öneriyor. Hatta Bakanlar Kurulu'na kapsamlı bir brifing de sunmuş. Özeti ise şu: Bizim kış saati uygulamamız sanılanın aksine tasarruf sağlamıyor. Saati geri aldığımız için gün erken aydınlanıyor. Biz mesaiye aynı saatte başladığımız için de aslında hava aydınlıkken uyuyor, karanlıkta çalışıyoruz. Üstelik Türkiye'nin en doğusu ile en batısı arasında 76 dakikalık bir fark var ki bu da anormal bir durum. Bakan Yıldız kararlı, eğer bu yıl içerisinde karar alınırsa bundan sonra saatleri ileri geri oynamamıza gerek kalmayacak. Bakan Yıldız konumu gereği siyasi mesajlar vermek istemiyor. Hatta bu yöndeki soruları da kibarca savuşturuyor. Mesela CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun gündeme getirdiği Kayseri iddialarını sorduğumuzda teknik bir açıklama yapmayı tercih ediyor. İddiaların boş olduğu görüşünde. Ayrıca Kılıçdaroğlu'nun tarzını da doğru bulmuyor. "Baykal'ı mı Kılıçdaroğlu'nu mu tercih edersiniz" şeklindeki provokatif bir soruya bile 'Tarzı CHP'yi gittikçe iktidardan uzaklaştırıyor. CHP bizden önce Kemal Bey'i tartışacaktır" diye cevaplıyor. Yıldız'a göre bu Meclis anayasa yapmalı. Çünkü bu tercih değil zorunluluk ve bir nevi Meclis'in millete borcu. Türkiye gibi enerji koridoru bir ülkenin bakanı olunca her daim kolunuzun altında kalın dosyalar olur. Bakan Yıldız da bu yüzden çok yoğun çalışıyor. Her hamlenin ölümcül sonuçları olabilen bu coğrafyada oyun kurmak kolay değil. Peki bu kadar yoğun mesaide kendine ve ailesine nasıl vakit buluyor? Yıldız'ın ilginç bir tanımlaması var ki siyaset düşünenlerin kulaklarına küpe olmalı. 'Biz kamulaştırılmış insanlarız. Ailem de kamunun aldığı kadar pay alabiliyor.' O yüzden ailesiyle ayda en fazla 3-4 kez yemek yiyebiliyor. Bu durumun anormal olduğunun farkında; "Şartlar böyle ama normalleşmek zorundayız" diyor. Bu tempoda kitap okuyamadığından şikâyetçi. Bakan Yıldız ile enerji politikaları, stratejiler konuştuk ama aslında iyi bir kitap okuruymuş. Özellikle de üniversite döneminde günde 200 sayfanın altına düşmezmiş. Şimdi ise günde 10 sayfa ancak okuyabilmekten şikâyetçi. Bu arada üniversite dönemine ait ilginç anekdotlar da öğrendim. Meğerse Taner Yıldız İstanbul'da üniversite okurken Necip Fazıl'ın 'hizmetinde' imiş. Yanında kalmanın dışında çayını, kahvesini de yapmış. İlginç bir anısı da var. Üniversite dönemi. Burs başvurusu yapar. 'Türk sağı'nın önemli vakıflarından birine mülakata gider. Vakfın ünlü yöneticisi 'Necip Fazıl'dan bir şiir oku da görelim' deyince 'ben üstadı burs kazanmak için okumadım' deyip mülakattan kalkar. 'Burs için şiir okumayı gururuma yedirememiştim' diyor o günü anlatırken.
<< Önceki Haber Güneşte uyuyup karanlıkta çalışıyoruz Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER