Güzel Günler...


Güzel Günler...
Hayatı anlamak;
Yaşananları çözümlemek adına…
Kendimizi sorgulamak;
Muhasebe ufkuna yükselmek adına…
Bir kez daha değerlerimize sarılmak;
Ve o değerlerden hiçbir zaman ayrılmamak adına...
Güzel Günler...

Yine turnusol kâğıdı hükmünde günler yaşıyoruz. Gerçekler net bir şekilde ortaya çıkıyor. Yalanlar ve iftiralar birer birer yıkılıyor. Olması gerektiği gibi...
Mesela “Bana ihanet ettiler” cümlesi! Bu cümle hem bir itiraf, hem benlikten doğan acziyet barındırırken boğmaya- yok etmeye çalıştğı muhatabını da temize çıkarma anlamını taşıyor. 
Tıpkı “Ne istediler de vermedik” saçmalığında olduğu gibi. Sahi ne istemişler de vermemişler. Bir açıklasalar keşke!
Onca suçlamalardan sonra neyi açıklayabildiler ki bugüne kadar? Bilen-duyan var mı? Hangi iftiralarını doğrulayabildiler? Bunları yapamadıkları için de “Bana ihanet ettiler” acziyetine tutunarak olmadık zulümler, zorbalıklar, eziyetler çektirmeye çalışıyorlar insanlara. Hem de işini gücünü, varını-yoğunu Allah(cc) adına insanlara iyilik yapmaya adayan insanlara...
Bugüne kadar dünyanın dört bir tarafında ispatlanmış bir gerçek var: Hizmet hareketi hiç bir zaman terörle-şiddetle bir araya getirilemez. Bu kadar basit ve net!Çünkü,“Muhabbet fedaisi” olmanın gereğini yapıyor herkes. 

Hizmet hareketiyle dünyanın dört bir tarafında açılan okullara zarar veremeyenler, bütün oklarını ülke içindeki kurumlara yöneltmiş durumdalar. Bakın manzaraya” Ve Türkiye’nin geldiği noktayı düşünün.
Oysa problemler o kadar çok ki! Bu problemlerin çoğunu dondurup rafa kaldırmakla çözümlenebileceğini düşünüyorlar. Çok yakın zamanda ülke olarak bu problemlerle karşı karşıya gelebileceğimiz kuvvetle ihtimal. Açılımların hiç birisini gerçekleştiremediler. Doğu ve Güneydoğu bölgeleri sırat köprüsünde... 

Antep’ten başlayıp Adana’ya kadar uzayan bölgede önümüzdeki yıllarda ciddi bir Suriyeli mülteci probleminin ortaya çıkması çok mu uzak? O bölgelerdeki Suriyeli mülteci nüfusu çoktan yerli nüfusunu katlamış durumda. Eğitimden uzak, her türlü sosyal imkândan uzak yaşayan milyonlarca insan düşünün. Bu insanların bütün hayat yollarını tıkadığınız zaman sosyal patlamaların gerçekleşmeyeceğini mi düşünüyorsunuz? 

Peki, benzer bir durum, mültecilerin gelmesiyle birlikte işinden, eşinden ayrılmak zorunda kalan bizim vatandaşlar için de geçerli değil mi sanıyorsunuz?
Şu kesin ki, Zavallı insanları bir şantaj vesilesi görüp pazarlık yaptılar. Kendilerine vaat edilen sahte cennetler yüzünden evlerinden, ülkelerinden, sevdiklerinden ayrılmak zorunda kalan Suriyeli mültecileri artık tamamen Türkiye’ye hapsettiler. 

Geçtiğimiz günlerde düzenlenen G-20 zirvesinde ne oldu peki? O zirveye bile kesif bir düşmanlık, kesif bir “benden olmayan yok olsun” düşüncesini taşımayı başardılar. Ne olduğunu anlayan var mı o zirvede? Herkesin aklında o enteresan fotoğraf öncesi görüntüler kaldı. Kendi kendine konuşan, gülen bir figür... O kadar! 

Sanki bir planın gerçekleşmesini izliyoruz adım adım. Bu plan çok derinlerde bir yerlerde planlanıyor. Sonra da seçilen birilerine uygulatıyor. Seçkin(!) bir gruba...
Bu plana alet oldukları için ne kadar tebrik etsek azdır değil mi onları!

Bütün bu yaşananlara rağmen hala iktidardan ümidini canhıraş bir şekilde kesmeyen insanlar var. Hem de son resmi seçimlere göre % 49 civarında. Demek ki Suruç, Diyarbakır ve Ankara’da patlatılan bombalar işe yaramış. Ve tabii ki şehit haberleri de öyle. İnsanlar korkuyor, insanlar hakkı ve hukuku bir tarafa iterek gelecek endişesiyle karar veriyor. Türkiye insanının bu tavrı madde zaviyesinden bakınca normal görülebilir. Ancak ruh planında hakikaten problemli… 

Kayıtsız şartsız destekçiler bir tarafa “Çalıyorlar ama yapıyorlar” bakış açısı ile “Kime oy vereceğiz ki” yaklaşımı, yolsuzluğu ve hırsızlığı teşvik eden adeta ödüllendiren bir bakış açısı. Yani ahlaklı ve erdemli bir toplum olma yolundan hızla saptık. Ya da hiç o yola gelmemiştik ki de diyebilirsiniz. Haklısınız! Sadece acaba o yola girebilir miyiz ütopyasıydı bizimkisi. Ümidimizi kesmiyoruz ancak fetret devrine bir süre daha böyle devam edeceğiz anlaşılan.

Evet, ciddi olarak bir plan var. Bu plan özellikle dip dalganın üstüne kurulan bir plan. Türkiye’de özellikle 90 lı yıllarda ortaya çıkan bu dip dalgayı kendi çizdikleri rotalara yönlendirmek isteyenler, bu planı AKP ile uyguladı. Zaten o dönem içerisinde buna şahitlik edenler de doğruladılar bunu. Dip dalgayı Ak Parti ile kontrol altına alıp sonra da Hizmet hareketine yönelik asıl planlarına geçtiler. Çünkü Hizmet hareketi hem Türkiye’de hem de dünyada salim bir inancı temsil ediyordu. İyilik amaçlı, insanları olduğu gibi kabul eden, düşüncelere saygı gösteren- ötekileştirmeyen, bir arpa tanesi kadar bile olsa hakka ve hukuka riayet etme anlayışını hedefleyen bir yapıyı temsil ediyordu. Bu düşünce tarzı elbette birilerine ters gelecekti ve onlar da bunun farkında olarak bir anlamda savaş açtılar. Kendilerini kurtarmak için savaş açtılar. 

Kirlenmek güzeldir deyip bütün salim düşünceleri, kendileri gibi düşünmeyen herkesi ötekileştiren bir savaş açtılar… 

Hizmet hareketi, Nizam-ül Mülk’ün Nizamiye Medreseleriyle Fatimi Şii düşüncesine karşı oluşturduğu seddin bir başkasını kurmuş durumda. Derinlerdeki yapılar işte buna engel olmak istiyor. Tıpkı o dönemde olduğu gibi. Korkunç cinayetleriyle dünyayı bir şok dalgasına sokan, Hasan Sabbah ve suikastçı teröristleri, bugünlerde bambaşka yüzlerle insanların karşısına çıkıyor, dünyayı kana buluyor ve üstelik işledikleri cinayetleri de masum insanların üzerine atmaya çalışıyorlar. Sonra da çıkıp zalim şarlatanlık yapıyorlar. Zalim şarlatan da ne demek ki diyorsanız eğer; zalim şarlatan, insanlara zulmeden, zorbalık yapan ancak bütün yaygaralarıyla kendisini mazlum gibi gösteren kimseye denir. Adrese teslim…

Artık her şey açığa çıkıyor. Güzel günler derken bunu kastediyorum. Toz ve duman dağılıyor ve kim haklı kim haksız ortaya çıkıyor. Yeryüzü mirasçılarına düşen görev sabretmek… 
Gerisi Allah Kerim…
Muhabbetle…


Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER