Hain dediler, mücahit çıktı!

Hakkında vatan haini raporları bile hazırlanan KKTC Cumhurbaşkanı M. Ali Talat meğerse gençliğinde mücahitmiş.

Hain dediler, mücahit çıktı!

Gündüzleri Lefkoşa Lisesi’nde okuyan Talat, geceleri Türk Mukavemet Timleri’ne bağlı 77. Mücahit Birliği’nde silahlı eğitim görüyordu. Yıllarca hainlikle suçlanan M. Ali Talat, Turkuaz’a konuştu: Gündüz öğrenciydim geceleri mücahit Kıbrıslı Rum politikacılar ile bağlantılar kurduğu için 80’li ve 90’lı yıllarda “vatan haini” olarak tanımlandı. Güvenlik Kuvvetleri Komutanı, hakkında “vatan haini” raporları hazırladı. Yıllarca “Kıbrıs’ı satacak adam” muamelesi yapıldı. Siyasete girdiği günden bu yana karşı karşıya bulunduğu ‘ihanet sınavı’na rağmen, Aralık 2003’te başbakan oldu. Girneli buzdolabı tamircisi, 2005 yılında sessiz bir devrim gerçekleştirerek Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu. Turkuaz, ‘Eski davacılar’ın hainlikle suçladığı Kıbrıs sorununun yeni savaşçısının hayat hikâyesini araştırdı. Ortaya ilginç bir portre çıktı. Bugüne kadar devrimci kimliğiyle tanınan Cumhurbaşkanı Talat, meğerse gençliğinde mücahitmiş. Girneli çiftçi bir ailenin tek oğlu M. Ali Talat, henüz lise öğrencisiyken mücahitliğe ilk adımını attı. 1969 yılında Lefkoşa Türk Lisesi’nin son sınıfında okuyan Talat, Özel Harp Dairesi’nin kurduğu Türk Mukavemet Timleri Örgütü (TMT)’nün Mücahit Birlikleri’ne katıldı. Lefkoşa’da bugün İnzibatlık binasının bulunduğu yerde konuşlanan 77. Bölük’te silahbaşı yapan Talat, her gün okuldan çıktıktan sonra soluğu birliğinde alıyor, Rum saldırılarına karşı gayri nizami savaş tekniklerini öğreniyordu. Talat o günleri şöyle anlatıyor: “Valla gündüz öğrenciydik, gece askerdik. Öğleden sonra ve geceleri eğitimler vardı. Gündüz okula gider, gece nöbet tutardık. 13.00’ten itibaren başlardı nöbetler. 01.00-04.00, 04.00-07.00 diye giderdi. Nöbetler 3’er saatti. Öğleden sonra 04.00-07.00 nöbete giren bir de sabah 04.00-07.00 nöbete girerdi. Girne’ye giderken Lefkoşa yolu sınırdı. Mevziler vardı oralarda. Bazılarımız evlerin damında nöbet tutardık. 07.00’de nöbetten çıktıktan sonra da 08.00’de de okula giderdik.” 68’li değil ‘Ara kuşak’tan geliyor Talat’ın okuduğu lisenin müdürü de bir başka mücahit bölüğünün komutanıymış. Hatta bayan öğrencilerden gönüllü olanlar da bölüğe alınıp silah eğitimi verilmiş. Onlar da mücahide olarak Kıbrıs Türkü’nün kurtuluş mücadelesinde yer almışlar. 1969-1970 arasındaki mücahitlik günlerinde sıcak çatışmaya girmeyan Talat’ın anne-babası da TMT savunmasına destek vermiş. Babası, arabasıyla Lefkoşa’ya benzin ve yiyecek taşımış. 1964’te Rumlar Girne’deki Türk mahallelerine yürüyünce, Girne’den ayrılmak zorunda kalan polis ve mücahitlerin silahlarını babası arabasıyla dağlık bölgelerden taşımış. Talat, “Bunu hiçbir zaman için Rumlar bilmedi. Babamın yaptığı yasak ve tehlikeliydi. Rumlar bunu öğrenselerdi Allah bilir ne yapardı?” diyor. Gençlik yıllarında duvarlara devrimci sloganlar yazan geleceğin devlet adamı, 1970 yılında üniversite öğrenimi için Ankara’ya gitti. Siyaset hayatı Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Elektrik Mühendisliği Bölümü’nde başladı. Ankara Kıbrıslı Öğrenciler Derneği (AKÖD) kurucuları arasında yer alan Talat, daha sonra Sovyet çizgisindeki akımlara yakın olan meşhur Kıbrıs Öğrenci Gençlik Federasyonu (KÖGEF)’nun kurucu başkanıydı. CTP yönetimine hakim ekip aslında KÖGEF’i kuranlardan oluşuyor. Kendisini 68 kuşağının biraz sonrasından gelen yeni ‘ara kuşak’ olarak tanımlayan Talat, diğer Kıbrıslılar gibi Türkiye ve Türkiyelilerden ayrı duruyordu. Sadece Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) ile yakınlık kurmuştu. Talat bu durumu şöyle açıklıyor: “TSİP hiçbir empozede bulunmadan binalarını bizim kullanımımıza açtı. Ondan dolayı TSİP ile bir yakınlığımız vardı; ama TSİP’in örgütlenmelerinde ve çalışmalarında yoktuk. Sempatimiz vardı sadece. Bizden öncekilerin İşçi Partisi ile ilişkisi filan oldu; ama bizim olmadı...” Sırası gelmişken, Özel Harp Dairesi’nin Kıbrıslı öğrencileri kamplarında eğitip tekrar adaya gönderdiğini hatırlatıyoruz. Talat, önceki kuşakların bu kamplarda 1962-65 yılları arasında eğitildiğini, ancak kendisiyle hiç kimsenin bağlantı kurmadığını söylüyor. Talat, 1974 yılına kadar Ankara’da kaldı. ODTÜ’den mezun olduğu günlerde savaş patlak verdi. Türkiye 20 Temmuz’da adaya çıktı. Talat ve arkadaşları ikinci harekat başlamadan adaya gitmek istedi; ancak izin verilmedi. Bunun üzerine Talat liderliğinde Çankaya’daki CHP merkezine giden Kıbrıslı gençler, “Kıbrıs’ta savaş var; biz niye buradayız, biz de askeriz, mücahidiz, bırakın gidelim.” diye baskı yaptı. Daha sonra protesto gösterileri yapmaya hazırlanan Kıbrıslı gençlerin adaya gitmelerine izin verildi. Mersin’den feribotla adaya doğru yola çıkıldı; ancak karaya çıkılacak Türk kontrolünde bir liman yoktu. Bunun üzerine Talat ve arkadaşları yarı yolda çıkarma gemisine aktarıldı. Türk ordusunun ayak bastığı Girne limanından adaya çıkıldı. Talat ve arkadaşları, Hırlı mevkiindeki piyade birliğine intikal ederek Barış Harekatı’na katıldı. Daha sonra ikinci harekat gerçekleşti ve bugünkü sınırlar çizildi. İleride vatan hainliğiyle bile suçlanacak olan Talat’ın Barış Harekatı sırasında Kıbrıs’a gelip savaşa katıldığı pek bilinmiyor. Talat, “O günlerde benim buraya geldiğimi bilenler azdır.” diyor. Limonlar ve Oya Hanım Savaş bittiğinde Talat, yüksek lisans için başvurduğu Manchester Üniversitesi’ne kabul edilmişti. Ancak Girne’deki 9,5 dönümlük bahçedeki limonlar, Talat’ın kaderini değiştirdi. Savaş sebebiyle dünya ile bağlantı kopmuş, limonların ihraç edilip edilmeyeceği belli değildi. Limonlar satılmazsa Talat’ın yüksek lisansı tehlikeye girecekti. Bu yüzden Manchester’dan vazgeçerek ODTÜ’de yüksek lisans yaptı. Talat, savaş ve yüksek lisans bittikten sonra, ODTÜ Kimya’dan Limasollu Oya ile evlendi. O günleri anımsarken duygulanan Cumhurbaşkanı’na “Oya Hanım’la aşk mı yoksa mantık evliliği mi yaptınız?” diye soruyoruz. “Çok zor bir soru sordunuz... Birbirimizi sevdik; ama öyle âşık olup birbirimizin uğruna yorganlar yakmadık. Mantık-aşk karışımı mı dersiniz belki doğru olan o. Bana en uygunu buydu evlendim de diyemem. Tamamen mantık evliliği değil. Sevdik birbirimizi.” diyor. Bu arada Talat, aktif siyasete girmeden evvel Girne’de buzdolabı ve klima tamirciliği yapıyordu. Evinin altındaki bu atölyenin kapısındaki tabelada ‘Çaba buzdolabı ve klima tamir ve bakım atölyesi’ yazıyor. LEFKOŞA’DA HALKA EBEGÜMECİ DAĞITTIM “Kıbrıs’ta Türkler üzerindeki izolasyon 1963’ten beri var. Hele 1963-1968 arası normalizasyon dönemine kadar izolasyon çok korkunçtu. Türk bölgelerine çivi, tel, çimento, benzin, torba, ot, mektup giremezdi. Otları hayvan beslemesinler, insanlar yemesin diye sokmazlardı. Çok kötü günlerdi. Yiyecekler serbest bırakıldığı zaman bahçemizdeki ebegümeçlerini arabanın arkasına doldurur, Lefkoşa çarşısına getirip halka dağıtırdık. İnsanlar bunları yerdi. Tüylüsü tüysüzü var. Aslında tüysüzü yenir. Bizim götürdüklerimiz tüylüydü. Biçer getirirdik. Torbaları da, içine kum doldurup mevzi yapmasınlar diye yasaklamışlardı.” Derin devleti yaşatmam Bir süre önce bir gazeteye verdiği röportajında “KKTC’de de derin devlet olduğundan bahseden Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’a bu derin devlet hadisesini de sorduk. KKTC’de derin devlet var mı, gerçekten tanıştınız mı? Orada soru şuydu: Derin devlet burada da var mı? Tabii ki var. Çünkü KKTC olağanüstü koşullarda yaşayan bir devlet. Dışa karşı koruması Türkiye tarafından sağlanıyor. Ekonomik olarak Türkiye tarafından destekleniyor. Dolayısıyla Türkiye’de egemen olan anlayış, bir şekilde burada doğrudan egemen devlet anlayışı haline gelmese bile bir uzantı olarak burada da vardır. Bu nedenle burada da derin devlet olduğunu ifade ettim. Tabii malum derin devlet her zaman yöneten olmuyor. Etkisi oluyor yönetimde. Zaman zaman su yüzüne çıkıyor önemli olaylarda, gerilimlerde. Zaman zaman sıkıntı oluyor. Bugünlerde olmuyor. Ama oluyordu, oldu. Çok büyük olaylar değil bunlar. Sivil idarenin etkinliğini zayıflatan, zafiyete uğratan bazı şeyler... Neden yapıyorsunuz diye sordunuz mu? Tabii tabii. Derin devletin temsilcilerini tanıyorsunuz. Derin devlet derken neyi kastettiğinize bağlı. Derin devlet diye yaşadışı, devlet içinde yasadışı faaliyet yürütenleri kastediyorsanız benim söylediğim o değil. Doğrudan doğruya sivil idareye bağlı olmayan veya sivil idareyle zaman zaman çatışabilen, rekabet içine girebilen meşru ve yasal kurumlardır bahsettiğim. Yoksa Kıbrıs’ta derin devlet tabir edilen devletin askeri, sivil bürokrasisinin yasadışı faaliyetleri değil benim dediğim. Onu burada ben göremem zaten. Olabilir de; ama ben onu göremem. Benim kastettiğim sivil idareden biraz daha farklı hareket eden bir bürokratik mekanizma. Sivil idare derken hükümeti mi, istihbaratı mı ya da neyi kastediyorsunuz? Hayır, hayır hükümeti kastediyorum. Hükümet ve devlet dairelerini. TMT ya da askerî uzantısı var mı? İlgisi yok Mukavemet’le. Burası öyle bir yer değil. Tabii burada bombalama hadisesi oldu. Benim evimin önüne bomba kondu. Saint Barnabas Manastırı bombalandı. Ama benim bunları görmem mümkün değil. Bunları görsem zaten orada yaşatmam. Ama bu örgütlenme tabii ki burada da var, belli zaten. Ama onlarla tanışmadım. Tanıştığımı söylediğim onlar değildi. M.YAŞAR DURUKAN / TURKUAZ-ZAMAN
<< Önceki Haber Hain dediler, mücahit çıktı! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER