Babacan'dan ABD'ye 'imaj' uyarısı

Ali Babacan, Kıbrıs gezisi sırasında Ata uçağında gündeme ilişkin soruları cevapladı.

Babacan'dan ABD'ye 'imaj' uyarısı

Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, ABD'deki Ermeni tasarısı, Yahudi lobisinin tutumu, İran'la doğalgaz işbirliği ve AB süreci hakkında önemli açıklamalar yaptı. 'Ermeni tasarısı geçerse ABD'nin imajını düzeltemeyiz' 10 Ekim'de Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nde görüşülecek tasarının Kongre'den geçmesi halinde Türkiye'de Yahudi lobisinin suçlanacağına dikkat çeken Babacan, ABD'deki temasları sırasında Başbakan Erdoğan ve kendisinin bu konuyu Yahudi örgütlerine anlattıklarını kaydetti. Türk kamuoyunda 'Ermeni ve Yahudi lobisi birleşti' şeklinde bir algı olduğunun altını çizen Babacan, tasarının kabulü gibi bir kaza olursa, Yahudileri bu işten ayıramayacaklarını anlattı. Babacan, "Bu, Türk toplumundaki Amerika algısını daha da bozacaktır. Hükümet olarak ne yapsak, önüne geçemeyiz." diyor. AB ile müzakere sürecinde ise 8 faslın askıya alındığını; ancak Türkiye'nin hiçbir şey olmamış gibi hazırlıklarını sürdürdüğünü ifade eden Babacan, bu çok kapsamlı yolculuğun 301. maddeye indirgenmesinin yanlışlığına değindi. "301. madde adeta marka oldu. Sanki bu çözülünce bütün dertler bitecek gibi bir anlayış var." diyen Başmüzakereci, düşünce özgürlüğü de dahil olmak üzere Türkiye'nin gerçek bir demokrasi ve gerçek bir hukuk devleti olması için daha büyük bir çaba içerisine girdiklerini vurguladı. Babacan şöyle konuştu: "İlerleme Raporu'na bir şeyler yetiştirme telaşımız yok. Biz eksiklerimizi çok iyi biliyoruz. Aksi şekilde bir harekat tarzını ben sunilik olarak görüyorum." İran ile yapılan doğalgaz mutabakatına da değinen Babacan, Türkiye'nin doğalgaza bağımlı olduğuna ve alternatifleri artırma gibi bir zorunluluğu bulunduğuna dikkat çekiyor. ABD'nin doğalgaz işbirliğini ciddi bir gündem maddesi haline getirmediğini belirten Dışişleri Bakanı, Almanya ve Fransa'nın da İran'da büyük yatırımlarının mevcut olduğunu hatırlatıyor. AB'nin Kıbrıs Rum Kesimi'ni tam üye yaparak Kıbrıs sorununda arabuluculuk rolünden düştüğüne işaret eden Ali Babacan, AB dışındaki Avrupa ülkeleri ve ABD'nin çözüm yolunda devreye girebileceğini söyledi. Dışişleri Bakanı Ali Babacan, KKTC'ye giderken ATA uçağında gündemdeki konulara ilişkin soruları şöyle cevaplandırdı: 10 Ekim'de Temsilciler Meclisi Uluslararası İlişkiler Komitesi Ermeni tasarısını oylayacak. New York'ta temaslarınızda bu konuda nasıl bir hava aldınız? Tasarı geçer mi, önlemek için neler yapıyorsunuz? Farklı kollardan çabalarımız sürüyor. Görüşmelerimizde bu konudaki duyarlılığımızın altını tekrar çizdik. ABD'de bulunduğumuz sırada, 8 eski Savunma ve Dışişleri Bakanı'nın Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'ye hitaben bir mektup yazması ve bu işin ciddi bir konu olduğunu ve ilişkilere büyük zarar vereceğini belirtmesi önemliydi. Bu kişiler, Amerika'nın son 30 yılına damgasını vurmuş, aralarında Albright, Kissinger'ın da bulunduğu önemli isimler. Kissinger, bizimle görüşmesinden hemen sonra imza attı bu mektuba. Önemli bir husus, bunların her iki partiden isimler olması. Cumhurbaşkanlığı, Başbakan, Meclis ve Dışişleri aktif şekilde çalışıyor. Ancak Amerikan siyaseti enteresan. Bu, aslında Amerikan halkını alakadar etmeyen bir konu. Lobilerin ilişkileri çok etkili olabiliyor. Bunun, daha önceki tasarılardan farkı ne? Daha önce de benzer noktalara gelmiş bu tasarılar. Hatta 2000 yılında Genel Kurul'a gelmiş ve son dakikada Clinton'ın devreye girmesiyle önlenmiş. Ama şimdiye kadar hiç bu kadar destek bulmadığı söyleniyor. Bir de yönetimin Cumhuriyetçi, Kongre'nin Demokratların kontrolünde olması, son dönemde iki taraf arasındaki gergin ilişkiler, Bush'un müdahalesinin Clinton'ınki gibi etkili olup olamayacağı sorusunu akla getiriyor. --Fatura, Yahudi lobisine de kesilir-- Yahudi kuruluşu ADL ile temasınız oldu mu? Yahudiler bu kez farklı davranıyor? Başbakan New York'ta, ben Chicago'da Yahudi örgütlerle görüştüm. ADL başkanı açıkça bu tasarıya destek vermediğini söyledi. Birçok Yahudi, ADL'nin tutumundaki değişikliğin tüm Yahudileri temsil etmediğini belirtti. Biz de öyle olabilir; ama Türkiye'deki algının böyle olmadığını, 'Ermeni ve Yahudi lobisi birleşti' şeklinde olduğunu ilettik. Bu algıyı değiştirmemizin zor olduğunu söyledik. Tasarının kabulü gibi bir kaza olursa, Türkiye'ye de durumu izah edemeyeceğimizi, Yahudileri bu işten ayıramayacağımızı anlattık. Kaza gerçekleşirse ne olur? 10 Ekim bu işin son günü değil. Önce Komite var. Sonra Genel Kurul aşaması var. Sonra Senato aşaması var. Bunların hepsinden geçip geçemeyeceğini bilmek zor. Ancak geçmesi halinde ilişkileri çok olumsuz etkileyeceğinde kuşku yok. Bu, Türk toplumundaki Amerika algısını daha da bozacaktır. Hükümet olarak ne yapsak, bunun önüne geçemeyiz. Bu olayda bir empati sorunu görüyorum. Biliyorsunuz, Kanada Meclisi de benzer bir yasayı kabul etti. ABD'nin aksine başbakan da çıkıp sahiplendi. İş dünyası kökenli dışişleri bakanı ile görüşürken, konuyu gündeme getirince "Tepkinizi anlamıyoruz. Bu tarihle ilgili bir konu. Modern Türkiye ile ilgisi yok ki." dedi. Bunun yargısız bir infaz olduğunu, 1915'in çok uzak bir tarih olmadığını, kararı kabul ederek bugün Türkiye'de yaşayan insanların dedesini böyle ağır şekilde suçlamış olduklarını anlayamıyorlar. "Tarihî bir olay, bize ne." diyemeyiz ki. Kıbrıs'ta çözüm umudu var mı? Rum Kesimi'nde Şubat 2008'de yapılacak seçimden sonra bir hareketlilik olabilir. Rumlar mevcut durumdan memnunlar. Çünkü tek başlarına Avrupa'daki tüm koltuklarda oturuyorlar. Fonları tek başlarına alıyorlar. 26 tane destekçileri var. Çözüm durumunda her şeyi paylaşmak zorunda kalacaklar. Ama bunu, ne kadar devam ettirebilirler. Seçimden sonra uluslararası toplumdan daha çok baskı görecekler. AB, çok sorunlu bir ülkeyi içine aldı. Teoride adanın hepsini temsil ediyor; ama fiilen orada iki devlet, iki demokrasi, iki halk var. Bunun sürdürülmesi kolay değil. AB Rumları üye yaparak bu konudaki arabuluculuk rolünü kaybetti. Ancak BM, AB dışındaki Avrupa ülkeleri, ABD devreye girebilir. Tıkanmayı aşmak için, Türkiye, geçen yıl gündeme getirdiği ambargoların kaldırılmasına karşılık limanların açılması önerisinde bir değişikliğe gidebilir mi? Bu tür küçük paketlerle sorunları çözmek çok zor. Biz, BM'nin bilinen parametreleri çerçevesinde kapsamlı çözüme taraftarız. Limanlar konusunda tek taraflı adım atmamız mümkün değil. Bu konuda kimse umutlanmasın. Zaten 8 fasıl bu yüzden askıya alınmış durumda. Bu konuda, öncelikle Annan Planı referandumundan 2 gün sonra (26 Nisan 2004) Avrupa Konseyi'nin Türk tarafına verdiği izolasyonları kaldırma sözünü yerine getirmesi gerekir. 301. madde, Vakıflar Yasası gibi Brüksel'in ısrarla beklediği konular var. Bunlarda kasım ayının ilk haftasında yayınlanacak İlerleme Raporu'na yetişecek şekilde adım atacak mısınız? İlerleme Raporu'na bir şeyler yetiştirme telaşımız yok. Biz eksiklerimizi çok iyi biliyoruz. Yapılacakları kendi takvimimize göre yapacağız. Aksi şekilde bir harekat tarzını ben sunilik olarak görüyorum. Nisan ayında müktesebata uyum konusunda yapılacakları ortaya koyan 400 sayfalık takvim açıklamıştık. Avrupa Parlamentosu son Türkiye raporunda bugüne olumlu şekilde atıfta bulundu. Şimdi onu 2008 sonuna kadar çeyrek dilimler halinde daha da somutlaştırıyoruz. İlk Bakanlar Kurulu toplantısında bunu gündeme getirdim ve Başbakan benimseyerek gerekli talimatları verdi. Vakıflar'la ilgili kanun Sezer'den döndüğü gibi kabul edildi. Meclis Genel Kurulu'nun önüne gelecek. Brüksel'in başka bir talebi olan ombudsmanlık konusunu yeni anayasaya koyduk. Temelden çözülüyor. 301. madde ise adeta marka oldu. Sanki bu çözülünce bütün dertler bitecek gibi bir anlayış var. Biz düşünce özgürlüğü de dahil olmak üzere Türkiye'nin gerçek bir demokrasi ve gerçek bir hukuk devleti olması için daha büyük bir çaba içindeyiz. --Genelkurmay da nisandan beri AB toplantılarına katılmaya başladı-- 8 müzakere başlığının askıya alınmasından dolayı süreçte yavaşlama var mı? Biz, sanki Brüksel böyle bir karar almamış gibi, bütün fasıllarda hazırlıklarımızı sürdürüyoruz. Hatta bu 8 fasılda da teknik çalışmalar sürüyor ve daha önemlisi AB Komisyonu ile bu konuda birlikte çalışıyor. Yani Komisyon bize teknik düzeyde destek veriyor. Sadece üye ülkelerin onayı alınmamış oluyor ki, bu da zaten 15 dakikalık resmî bir törenden ibaret. Bir gazetede AB Koordinasyon toplantısında bir askerî yetkilinin bu reformlara karşı çıktığı yazıldı. Böyle bir olay yaşandı mı? Nisan ayından bu yana Genelkurmay Başkanlığı temsilcisi bu toplantıya bizzat katılıyor. Daha önce Milli Savunma Bakanlığı adına bir temsilci geliyordu ve bu, dolaylı bir iletişim sağlıyordu. Bunu değiştirdik. Akın Zorlu Paşa şimdi Genelkurmay'ı temsilen geliyor. Bu değişiklik için memnuniyetlerini belirttiler. Türkiye'nin de ortak olduğu, projeleri destekleyen AB fonuyla ilgili kurula da Genelkurmay katılıyor. Reformlara karşı bir itiraz olduğu doğru değil. Paşa da konuşmasında kendi takvimimize göre hareket edilmesinin doğru olacağını söyledi. --Doğalgaza fazla bağımlıyız, İran gibi alternatifler bulmak zorunluluk-- ABD, İran'la yapılan enerji işbirliğinden rahatsız. New York'ta henüz ortada bir anlaşma olmadığını, sadece mutabakat zaptı olduğunu söylediniz. Kongre'nin kabul ettiği bir yaptırım kararı var. Görüşmelerdeki izleniminiz nedir? İran konusunda ABD ne istiyor? Bir kere, doğalgaz konusunda neler yapılabileceğinin çalışıldığı bir mutabakat var. Bir anlaşma yok. İkinci nokta, ABD, kendi şirketlerine, Fransız ve Alman şirketlerine İran'a yatırım yapmamaları yolunda telkinde bulunuyor. Ancak Alman, Fransız şirketlerinin İran'da yatırımlarının hacmi ve bu ülkelerin mevcut ticaretleri halihazırda zaten çok büyük. Onlardan istenen, buna ilave yapılmaması. Rusya ve Çin'i saymıyorum. Bu çıkarlar yüzünden Güvenlik Konseyi'nden geniş kapsamlı, sert bir yaptırım kararı çıkarılamıyor. Üçüncü nokta, Türkiye'nin doğalgaza bağımlılığı çok artmış durumda. Elektriğin yarısını doğalgazdan elde ediyoruz. Artık 49 il gaz kullanıyor. Bir yandan bu bağımlılığı azaltma, bir yandan da çeşitlendirme zorunluluğumuz var. Bu çerçevede İran alternatifine de bakıyoruz. Bütün bunları söylediğinizde Amerika ne diyor? Bu konuda bir iki açıklama yaptılar. Görüşmelerde gündeme getirdiler. Ama ilişkilerimizde çok ciddi bir gündem maddesi değil. İran'la ilgili durum çok değişken. En son bazı şeyler istenerek 2 aylık süre tanındı. Süre sonunda Güvenlik Konseyi durumu gözden geçirecek. Duruma göre yeni karar alacak. İran uymazsa, ton ne kadar olacak bilemeyiz. Ayrıca İran bizim komşumuz. Irak konusunda, PKK konusunda bazı hassasiyetlerimiz ortak. Türkiye'yi rahatlatmak için ABD Türkmen gazı gibi diğer alternatiflere yeterli destek veriyor mu? Hem AB hem ABD, daha fazla kaynağın Türkiye üzerinden geçmesini istiyor. Ama istemekle gerçekleştirmek aynı şey değil. Mesela Kazak ve Türkmen alternatifinde Rusya'nın artan etkisi görülüyor. Şartlar hızlı değişiyor. Nabucco önemli bir alternatif. Ama çok tarafı ilgilendirdiği için sancılı. Kaynak ülkeler de pazar ülkeler de kısa vadeli düşüncelerle farklı angajmanlara girebiliyor. --Sıcak takip olmasa da uluslararası hukukun verdiği haklarımız var-- Sıcak takip olmadığı için Irak'la yapılan anlaşmayı eleştirenler oldu. Terör olayları azalmıyor. Bu anlaşma neye yarayacak, sıcak takibin olmaması Türkiye'nin ellerini bağlıyor mu? Ankara ile Bağdat arasında oturularak PKK'nın terör örgütü olarak kabul edilmesi, birlikte mücadele kararı alınması, teröristlerin takibi ve yakalanmasının kararlaştırılması çok önemli. Teknik komite kuruluyor, bir süreç başladı. Evet, sıcak takip şimdilik yok, ama bu konunun görüşülmeye devam edeceği anlaşmada yazılı. Zaten sıcak takip olsun ya da olmasın, uluslararası hukukun Türkiye'ye verdiği haklar var. Merkezi hükümetle anlaşmaya varılması, onlar için de önemli. Önce Maliki geldi. Söz verdi. Sonra içişleri bakanı geldi. Anlaşma imzalandı. Bunlar, Irak'ta kurumsallaşma açısından önemli. New York'ta ABD'den PKK'ya karşı somut adım beklendiğini söylediniz. Somut adım nedir? Konuştuğumuzda bizi anladıklarını, kararlı olduklarını söylüyorlar. Bağdat da aynı şeyleri söylüyor. Ama terörde azalış eğilimi yok. Çözüme yönelme yok. Diğer yandan ABD Irak'ta sıkışmış durumda. Kendi kamuoyu derhal çekilme istiyor. Iraklı güvenlik güçleri hazır olmadan bunun gerçekleşmesi zor, durum daha da kötüleşebilir. Sorun yayılabilir. Bu şartlarda PKK'ya karşı mücadele samimi olsalar da ne kadar adım atabilecekleri tartışmalı. Türkiye'nin bu konuda yapacaklarının bir sınırı var. Ama gerektiğinde bu sınır zorlanabilir. ZAMAN
<< Önceki Haber Babacan'dan ABD'ye 'imaj' uyarısı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER