İmkansız takas: Ekmek ve Kürtçe

"Kürtçe Açılım meselesi ortaya çıkınca iyice belirginleşen bir sorunumuz var.."

İmkansız takas: Ekmek ve Kürtçe

Genelkurmay Başkanı Mardin’e yaptığı bayram ziyaretinde ‘Kürtçe öğretme, okuma-yazma diyen mi var? Anadil anneden babadan öğrenilir. Benim insanım aş istiyor, iş istiyor,eğitim istiyor’ diye konuşmuştu. Muhalefet bu sözleri ‘Kürtçe açılıma’ destek olarak algılayarak itirazlarını seslendirdi ve daha da ilginç olanı askeri siyaset dışında kalmaya davet etti. Aslında Başbuğ’un söylemindeki hiçbir orjinalliği olmayan, sadece dikkat dağınıklığını hedefleyen , indirgemeciliğin kolaycılığıyla rağbet gören aş ve iş vurgusu neredeyse bütün siyasetçilerin ve askeri bürokrasinin ‘Kürt meselesine’ bakışındaki kaçamak analizlerde karşımıza çıkmıştı. Muhalefet rahat olsun. Ortada bir destek yok. Sadece pozisyon belirlemede yaşanan zorluktan dolayı sarf edilmiş zorunlu ve muğlak bir beyanatla karşı karşıyayız. Bu tarz bir açıklamanın yapılmasının bir nedeni de Kürt meselesinin derinliğini ve çok boyutlu oluşunu görmezden gelmeye çalışan herkesin aklına yatacak olması. Burada değerlendirilmesi gereken esas mesele sadece Kürt açılımına ilişkin değil, Türkiye’nin mevcut bütün sorunlarına yönelik ortak ve sığ bir tavrın yine ortaya çıkmasıdır. Türkiye’deki egemenler karşılarına çıkan sorunları, önce ne pahasına olursa olsun kıyıcılıkla, cebirle bertaraf etmeye çalışmakla işe koyulurlar. Daha sonrasında görünmezliğe/yokluğa mahkum etmeye çalışmaktır.O da başarılamazsa tereddütsüz üçüncü seçenek fütursuzca ortaya konur.O da sorun olarak görülenlerin mümkün mertebe ulus devlet sınırlarının dışına transfer edilmesi yani mübadele/takas refleksidir. TAKAS VE MÜBADELE REFLEKSİ Osmanlı’nın sürgünleri meşhurdu. Rejime muhalif olanları alırsınız topluca ya da bireysel olarak sürgüne gönderirsiniz. Cumhuriyet her şeyini reddettiğini iddia ettiği Osmanlı’dan pek çok gelenek ve kurum gibi bu sürgün formülünü de devraldı Önce Osmanlı hanedanını sonra yüz ellilikler denen muhalif takımını sürgüne gönderdi.Kurtuluş Savaş sonrasında yaşanan mübadeleyi zaten herkes biliyor.Doğu’da itaat ettirmekte zorlandığı pek çok aileyi de birbirinden ayırarak Batı’ya sürgüne göndermekten de kaçınmadı.Varlık vergisinde Aşkale’ye gönderdiklerini hatırlatmaya gerek var mı? İstanbul’da, Ankara’da sadece rüşvetle, yolsuzlukla adı anılanları değil, ezmeyi kafanıza koyduğunuz memuru da ‘Doğu’ya sürülme’ korkusuyla idare edersiniz. Bu zihniyet bütün sorunlu alanlara uygulanan mucizevi bir formül gibidir.’Gözden ırak olanın gönülden de ırak’ olacağına inananlardanız. “Biraz gözden kaybedersek bu millet unutur, gider” diye umut edilir. Başörtüleriyle üniversiteye gitmek isteyenlere karşı Süleyman Demirel ‘ Suudi Arabistan’a gitsinler’ formülüyle alaycı bir sürgün iması yapmıştı. Prof.Dr. Mümtaz Soysal ‘Diyarbakır’daki Kürtler K.Irak’a, Kerkük’teki türkmenler Diyarbakır’a gelsin’ derken ‘mübadele/takas’ refleksiyle ‘akıl tutulması’ yaşadığını herkese gösterdi. Ergenekon davasının en sıcak günlerinde ‘Herkes bir adım geri atsın koalisyonu’ işe koyuldu ve AKP’yi kapatma davasıyla korkutarak ‘al partini ver (derin) Kemalistleri’ takasını gerçekleştirmek istedi. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı adaylığı sırasında adı şimdilerde Ergenekon tutuklusu olarak anılan zamanın kudretli generallerinden Tuncer Kılınç ne demişti hatırlayalım; “ Abdullah Gül karısına söz geçirsin, başörtüsünü çıkarttırsın, o da olmazsa karısından boşansın .O zaman koltuğa oturabilir’. Bundan güzel takas olamazdı. ‘Kürtler kimlik haklarını değil, Kürtçe konuşmak değil aş istiyor, iş istiyor’ sözleriyle suret-i haktan görünen derin siyasiler ve bürokratlar göz boyamacılık yapmaya devam ediyor.’İmkansız Takas’ formülü yine işletiliyor.’Ver Kürtçeyi, dilini, eğitimi,kimlik taleplerini al ekmeğini’ mantığının tutarlı bir tarafı yok. ULUSUN DİLİ, DİLİN ORDUSU Kürtçe Açılım meselesi ortaya çıkınca iyice belirginleşen bir sorunumuz var ki bu statüko propagandasının neredeyse herkesin zihninin bir köşesinde yer bulmayı başardığını da gösteriyor.’Kürtler bir ulus olmadılar,,olamazlar ya da Kürtçe aslında bir diyalekt’tir,bir dil bile değildir’ iddiası psikolojik harekat olarak kamuoyuna sürekli yansıtılıyor.Milliyetçilikler kendilerini biçimlendirirken,meşrulaştırırken ve üstün gösterirken ‘biricik’ olduklarını,tarih öncesi köklere dayandıklarını ve herkesten daha çok kendi ‘dillerinin’ dünyaya anlam verdiğine inanırlar.Dolayısıyla ‘öteki’ olarak tanımladıkları kültürlerin ya da kavimlerin sadece alt kültür ya ‘ teba’ olarak yaşamaya hakları olabilir.Bir dil neden üstün kabul edilir? Bu bazen evrensel egemenlik sağlayacak bir lingua franca’ ya kendi dilinizi dönüştürmekle bazen de şiddet gücünüzü yedeğinize alarak mümkün olur.Antonıs Liakos ‘Dünyayı Değiştirmek İsteyenler Ulusu Nasıl Tasavvur Ettiler? adlı kitabında ‘Dil ordusu olan diyalekttir’ yorumunu hatırlatır. Ulus-devlet kimin elindeyse onun dili de kutsaldır, egemendir,üstündür. Tam tersi olarak da egemenlik aygıtlarına sahip olmayanların dilinin meşruluğu, geçerliliği ve kamusal alanda ifade edilebilir olması dikkate alınmayacaktır. DİL KAYDA GEÇERSE… Mem-u Zin efsanesinin Kerem ve Aslı kadar edebi değer yok mudur? Ekmeğiniz varsa kimliğinize ilişkin referanslara ve temsillere ihtiyacınız ortadan kalkar mı? Antonis Liakos, uluslaşmanın arka planını inceleyen Benedict Anderson’a atıfla bir yorum yaparak ‘ Milliyetçiliğin kaynağı sadece dil değil, basılı dildir’ der. Buradan hareketle bakarsak, ulus-devletin örgütlediği resmi milliyetçilik bir rakip olarak gördüğü diğer toplulukların sadece ‘dil’inden değil daha da fazlası o dilin yazılı/basılı hale gelmesinden endişe duyar. Tarihe kayıt düşülecek ve aidiyet arayışında bir kök bulunacaktır.O nedenle mecburen de olsa sıradan vatandaşın kahvede Kürtçe konuşmasından değilse bile, okulda,mahkemede,gazetede ve televizyonda yani ‘kamusal mekanlarda’ basılı/yazılı bir dilin var olmasından statüko kaygılanmaktadır. Aklı başında herkes Kürtlere dönük ‘ulus devlet olamadınız, şu Ortadoğu cehenneminde ulus devlet olun da görün gününüzü’ tarzında stratejik beddualardan vazgeçmeli. Kürtlerin tarihsel serüvenlerinden ‘genel karakter ve yetenek’ tahlilleri yapmak ve kendi dillerini rahatça konuşma/yazma hürriyetlerini istedikleri için satır arası alaycı yorumlarla set kurtarmak kimseye yarar sağlamaz. ‘Ekmek mi, Kürtçe’ mi’ ikileminden medet ummayın.İ mkansız Takaslara bel bağlamayın. ORHAN OĞUZ GÜRBÜZ - TARAF
<< Önceki Haber İmkansız takas: Ekmek ve Kürtçe Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER