Mısır'da 529 kişi idam edilecek ama...

Zaman Gazetesi Yazarı Ali Bulaç, Mısır'da 529 kişinin idamı ile ilgili pazartesi günü verilecek kararın önemli bir dönüm noktası olacağını belirterek, Türkiye ve İran'ın kendi çıkarlarına ters düşmemek için bu konuda adım atmadığını yazdı.

Mısır'da 529 kişi idam edilecek ama...

"Türkiye-İran arasındaki ilişkiden istikrah ediyorum: Suriye’de vekalet savaşı veriyorlar; birbirlerinin boğazına sarılıyorlar, Suriyelileri kurban ediyorlar; sıra para ilişkilerine, kara paranın aklanmasına, petrol ve doğalgaz ambargosu dolayısıyla oluk oluk milyar dolarların aktığı havuzlara gelince siyam ikizleri gibi birbirlerine yapışık iş çeviriyorlar. Şu Müslüman samimiyetine bakın!" 

İşte Ali Bulaç'ın 'Mısır için' başlıklı o köşe yazısı:

529 kişinin idamı ile ilgili pazartesi günü verilecek karar önemli bir dönüm noktası olacak. Hiçbir haklı gerekçesi olmayan idam kararının uygulanıp uygulanmayacağını bilmiyoruz. Darbe ile başa geçen askerî yönetimler çılgınca işler yaparlar, bu açıdan idamların yapılması hiç şaşırtıcı olmaz. Mısır darbecileri de çılgınlıklar yapıyor, daha fazlasını da yapabilirler. Çılgınlıklar, süren patlamaları sona erdirmeye yetmez, aksine daha şiddetli infilakların vuku bulmasına yol açar.

Fısıltı gazetesinin yaydığı haberlere bakılırsa gizlice bölük bölük idamlara çoktan başlanmış bile. Pek inandırıcı gelmese de iki haftadır bu yönde haberler yayılıyor. Bu da psikolojik atmosferin ne kadar berbat olduğunu göstermeye yetiyor.

Dünya ve bölge ülkeleri, gerektiği kadar seslerini çıkarmıyorlar. Sivil toplum kuruluşları, dernekler, İslamî akım temsilcileri dünyanın her tarafında gösteriler yaparak, toplantılar düzenleyerek tepkilerini dile getiriyorlar ama devletler ve hükümetler seviyesinde kayda değer tepki yok. Aksine bazı bölge ülkeleri idam kararını sevinçle karşılıyorlar; Suudi Arabistan ve Körfez emirliklerinin Müslüman Kardeşler dolayısıyla Katar’la ilişkilerini kesmesi, zamanın İhvan’ın aleyhine döndüğünü gösteriyor.

İki ülkenin, Türkiye ve İran’ın bir ölçüde etkisi olabilirdi, belki hâlâ da olabilir. Belirtmem gerekir ki, İran, devrim tarihinin en kötü sınavını verdi; yarım ağızla, dostlar alışverişte görsün türünden verdiği tepki kimseye inandırıcı gelmedi. Giderek “ulusalcı ve mezhepçi eğilimleri” öne çıkmakta olan bu ülke, Şubat-1979 devriminden bu yana onu destekleyenleri hayal kırıklığına uğratıyor. Suriye’de de verdiği sınav bundan kötü olamazdı. Hâlâ stratejik hesaplarla giderek kan gölüne dönen Suriye’de sadra şifa bir şeyler yapmıyor. 150 bin insanın heba olan hayatı, harap olmuş bir ülke ve yurdundan kaçmak zorunda kalmış milyonlarca insanın dramı karşısında hiçbir “milli/mezhebi, stratejik” hesabın zerre miktarı önemi yok. Bu hesapların gayri İslamî ve gayri ahlakî olduğunu İmam Humeyni’nin, Ayetullah Mutahhari’nin, Ali Recai’nin, Behişti’nin, Ali Şeriati’nin ülkesinin insanları göstermeliydi.

Suriye konusunda Türkiye, İran’dan bir milim geride değil. Bu köşede bunun kritiğini yaptık, Türk Hariciyesi hâlâ ilk günkü fikr-i sabitinde, yanlışlarında ve Suriye’ye ölüm ve yıkım getiren tutumunda ısrar ediyor; zaten büyük ölçüde inisiyatifi de kaybetmiş durumda. Yine de ilk gün söylediklerimizi tekrar edelim: Bu iki suçlu-günahkâr ülke (Türkiye ve İran) aralarında anlaşabilirlerse belki, bir ihtimal Suriye’deki trajediyi sona erdirebilirler. Hükümetin yanında yer alan dernekler, örgütler de Suriye ve Mısır’da akan kan üzerinden faaliyet defterlerine etkinlik raporları ekliyor. Başkasının kanı üzerinden siyaset yapmak, faaliyet yürütmek, gösteriler düzenleyip cihat çağrıları yapmak kolay. Bir de canı yanan, evine ateş düşenlere sorun. Uzağa gitmeye gerek yok, Suriye’den kaçıp perperişan İstanbul sokaklarında onurunu kaybeden mazlumlara sorun. “Türkiye’den bize getirilen akıl bizi ne hale getirdi!” diyen mülteci Mısırlılara sorun!

Türkiye-İran arasındaki ilişkiden istikrah ediyorum: Suriye’de vekalet savaşı veriyorlar; birbirlerinin boğazına sarılıyorlar, Suriyelileri kurban ediyorlar; sıra para ilişkilerine, kara paranın aklanmasına, petrol ve doğalgaz ambargosu dolayısıyla oluk oluk milyar dolarların aktığı havuzlara gelince siyam ikizleri gibi birbirlerine yapışık iş çeviriyorlar. Şu Müslüman samimiyetine bakın!

Mısır da Suriye gibi kan gölüne dönme tehlikesiyle karşı karşıya. Türkiye geç kalmış sayılsa bile yine de bazı şeyler yapabilir. Mesela bir NATO ülkesi, AB üyelik süreci üyesi, ABD ile müttefik.. Hiç değilse Batılı ülkeleri harekete geçirebilir; uluslararası kuruluşlar nezdinde birtakım girişimlerde bulunabilir. Yine para dostu İran’ı yanına alıp Malezya, Pakistan, Endonezya ve ilk günden darbeye karşı çıkan Afrika Birliği’nin Mısır üzerinde baskı kurmalarını sağlayabilir. Suudilere ters düşmeyeyim diye resmî düzeyde susup çağırma-bağırma işini sokağa bırakmak kimseyi sorumluluktan kurtarmaz.
<< Önceki Haber Mısır'da 529 kişi idam edilecek ama... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER