Müstesna insanlara yapılan haksızlık

[Yorum - Hamdullah Öztürk] Gülen Hocaefendi'yi eleştirenlerin aşamadığı kültürel uçurum.

Müstesna insanlara yapılan haksızlık

İnsanı diğer varlıklardan ayıran özelliklerin başında şuurlu olması gelir. Kendisinin farkındadır.Başkalarıyla -insan dışındaki diğer varlıklar da dahil- ilişkilerini, farklılıklarını ve ortak noktalarını bilir; tasnif edebilir ve her sınıfla en uygun ilişki şeklini bularak uygulamaya koyabilir. İki ayrı keşif beklemektedir insanı. Biri kendi dünyasında meknun potansiyelin keşfi, diğeri de kendi dışındaki bütün varlığı içine alan kâinatın keşfi... Birincisi dinî ilimler de dâhil olmak üzere sosyal bilimlerin tamamını, ikincisi de sağlık bilimlerini de içine almak kaydıyla fen bilimlerinin tamamını gerekli kılmaktadır. Bu duruma göre, bir insanın kendi kendisiyle ilişkisi, diğer insanlarla kurduğu sosyal, siyasal, ekonomik, diplomatik vs. ilişkileri ve yaşadığı evrenle ilişkilerini doğru kurabilmesi için bütün bilimlerin nihai sonuçlarına sahip olması gerekir ki bu imkânsızdır. Eğer yanlışa düşmeden, doğru bir yaşam isteniyorsa imkânsızı başarmak için bir yol bulmak gerekmektedir. Müminlere göre bilimlerin esamisinin bile geçmediği zamanlarda, yerküreyi, güneş sistemini, denizlerin içindeki ve toprağın altındaki canlıların hayatını, oksijeni, ozonu vs. kâinatın topyekûn düzenini sağlayacak kanunları koyan Allah, insanın uyumunu sağlayacak yasaları da koymuştur. İlk insan aynı zamanda ilk peygamber olarak bu yasaların bilgisiyle donatılarak dünya hayatına başlatılmıştır. Kur'an, bir kabileye, bir millete, bir bölgeye değil, dünyanın sonuna kadar yaşayacak bütün insanlara Allah'ın son vahyi olarak bir insanın kendi kendisiyle, diğer insanlarla ve evrenle ilişkisini düzenleyen yasalardan bahsetmiştir. Ve Kur'an'a göre "sünnetullah" adı verilen bu yasalarda asla değişiklik olmaz. Yani, eğer insanlar mutlu ve başarılı bir hayat sürmek istiyorsa bu yasalara uygun yaşamak zorundadır. Bu yasaların, insanların Allah'la münasebetini düzenleyen kısmını ibadetler oluşturur. Yağmur duası da buraya dâhildir. Bu anlayışa göre bilim ve din hiçbir şekilde çatışamayacağı gibi birbirinden de asla ayrılamazlar. "Dinsiz bilim kör, bilimsiz din topaldır" sözü bu bakış açısının veciz bir ifadesidir. Ve yine Kur'an'a göre insan müstesna bir varlıktır. İnsana potansiyel olarak verilenler, kâinata müdahale edip, şekillendirme imkânı tanıdığı gibi, insan tarafından yapılacak yanlış müdahaleler denizlerin ve karaların düzenini bozarak fesada sebebiyet verir. (Bkz. Rum Sûresi, ayet 41) En kıt imkânlarla nelerin yapıldığını gösterdi Kur'an bunları söylemiştir de ne olmuştur? Kur'an'ın ilk muhatabı ve uygulayıcısı olarak Hz. Peygamber 23 sene gibi kısa bir sürede, cahil çöl insanlarının tüm tutuculuklarına rağmen onların bütün âdetlerini değiştirip, yepyeni bir toplum inşa ederek insanlık tarihinde bir ilki başarmıştır. Bu çapta bir sosyal değişimin bir kişiden başlayarak ve bu kadar kısa bir sürede nasıl gerçekleştirilebildiği maalesef Müslüman sosyologlar tarafından yeterince incelenememiştir. Hz. Peygamber'in uyardığı şevk ve heyecan kendi dönemiyle sınırlı kalmamış, dalga dalga yayılıp, kuşaktan kuşağa intikal ederek muhteşem bir medeniyetin doğumunu hazırlamıştır. Ve yine onun getirdikleri sayesinde Kur'an'da özü bulunan gerçeklerin tafsilatını elde edebilmek için kâinatın bir kitap gibi okunması gerektiği anlaşılmıştır. Bu konudaki teşviklerin boyutlarını görmek için Kur'an'a hızlıca bir göz atmak yeterlidir. Sonuçlarını görmek için de "Müslüman İlim Öncüleri" gibi kitaplara bakılabilir, Fuat Sezgin Bey'in açtığı sergi gezilebilir. Hz. Peygamber'in gerçekleştirdiği insanî mükemmeliyet, insanın kendi kendisini de bir kitap gibi okuma yolunu açmıştır. Onun tecrübesi ilk öğrencilerinden Hz. Ali'ye "Ey insan sen kendini küçük bir cirim mi zannediyorsun! Hâlbuki bütün bir kâinatın özü sendedir." cümlesini söyletmiştir. Kur'an-insan-kâinat düzleminde gayret gösterenler, kâinatta cari kanunları tespit ederek bilimsel gelişmelere katkı yapmakla kalmamış, bilimsel verileri tefekkür malzemesine çevirip, tefekkürün bir saatini bir yıl nafile ibadete denk sayarak, insanın kendi derinliklerine inmesini sağlamıştır. Böylece insan hissiyatını en derin bir aşkla yaşama dalında Mevlânâ'lar Yunus'lar, insani enginlikleri bütün detaylarıyla temsilde Gazzali'ler, insani derinliği temsilde Geylani'ler ve rabbanilikte Ahmet Serhendi'ler Hz. Muhammed ağacının birbirinden görkemli meyveleri olarak arzı endam etmiştir. Ayrıca bütün bu yönleri, bir çekirdek gibi bünyesinde toplayan insanlar da yetişmiş ve sahip oldukları kapsamı ortaya koymuşlardır. Böylece bir insanın ailesine, milletine ve topyekûn insanlık lehine her türlü fedakârlık ve feragatte bulunup, sorumluluklarını yerine getirirken aynı zamanda bu yaptıklarını kendi ferdiyetini inşanın basamakları olarak kullanma yolu açılmıştır. Fethullah Gülen Hocaefendi son birkaç asırdır kendisini yenileyemeyen ve çöküş üstüne çöküş yaşayan İslam dünyasının harabeleri arasında yetişmiş nadide bir gül gibidir. O, yukarıda arz etmeye çalıştığımız geleneği, Türkiye Cumhuriyeti'nin temsil ettiği modern tarzla birlikte ele alıp, tüm dünyaya açabilmiştir. Modern eğitimden ilkokulun yarısını okuyacak kadar yararlanabilmesine rağmen, şahsi gayretleriyle çağını idrak etmeyi başarmış, mazeretin hiçbir çeşidini kabul etmeyerek en kıt imkânlarla neler yapılabileceğini bütün dünyaya göstermiştir. İnancı, ilmi, azmi, gayreti ve çevreye emniyet telkin eden müstesna kişiliğiyle önüne çıkan en sarp yokuşları aşmıştır. İslam dünyasının cehaletini, geri kalmışlığını eğitim seferberliğiyle; farklılıkları çatışma sebebi yapan idrak sığlığını "dövene elsiz, sövene dilsiz, hakaret edene gönülsüz" davranarak yani sineye çekerek savma anlayışıyla; dinleri çatışma sebebi görenlerin endişelerini aşmak için "Dinler arası diyalog" çağrılarıyla İslam dünyasında benzeri olmayan modern bir hareket başlatabilmiştir. Onun başlattığı hareket reaksiyoner değildir; şiddet içermez; çare bulma peşindedir. Dini, dili, rengi ve ırkı ne olursa olsun insanı, yaratılışı itibarıyla medeni kabul eder ve medenilere bir şeyi kabul ettirme yolunun iknadan başka bir şey olamayacağını benimser. Müstesna insanlara yapılan haksızlık... Şimdi bu hareketin meyveleri her tarafta görülüyor. Her renkten, her ırktan ve her dinden insan bu hareketin açtığı okullarda eğitim görüyor. Fizik, kimya, biyoloji laboratuvarlarında akşam-sabah, yaz-kış demeden bilimsel araştırmalar yapıyor. Sadece Türkiye değil, üçüncü dünya ülkeleri o okullardaki araştırma şevkiyle bilim olimpiyatlarında altın madalya kazanmanın sevincini yaşıyor. Uzakdoğu'nun çekik gözlü çocuğu, kara kıtanın zenci çocuğuyla Türkçe olimpiyatları vesilesiyle iki haftayı birlikte geçirince şöyle diyor: Ben Afrika'da sadece yamyamların yaşadığını zannediyordum. İnsanlara bakışımı değiştirdiniz. Size çok teşekkür ederim. Moskova'da, Petersburg'da eğitim veren okullarda tarih boyunca birbirini savaşlarla tanımış iki milletin çocukları sevgiyle kucaklaşıyor. Bir de bakıyorsunuz bizim medyada bir başlık: "Gülen'e kötü haber. Rusya Petersburg'daki okulu kapatıyor." Böyle bir haber kimin için iyi olabilir ki? Bazı şeyler yanlış anlaşılabilir, bu tür sonuçlar doğabilir. Sonra görüşülür ve problem aşılır. Bu ilk defa olan bir şey değil ki! Köşe yazılarına bakıyorsunuz, anlaşılması imkânsız yaklaşımlar var: "Gülen'e açık davet. Gelsin yağmur duasını kendisi yapsın", "Günahmetre ve kuraklık", "Geriye doğru yöneliş: Amerika'dan vermiş fetvayı Hocaefendi! Başbakanın katıldığı yağmur duasını hiç beğenmemiş. O yapılan dua değil şovdu, demiş." İnsan şaşırıp kalıyor. Günah ve fetva İslami terimler. Medyamızın güzide yazarları bu milletin bin yıllık dinine ait kavramlar hakkında hiçbir bilgiye sahip değilmiş gibi yanlış kullanıyor. Gülen fetva vermiyor; İslami kaynaklardaki yağmur duasıyla ilgili bilgileri naklediyor sadece. Ve evet, insanlar yaşadıkları dünyayı sorumsuzca kirleterek sünnetullaha aykırı davranıp günah işliyorlar. Ozonu deliyor, nükleer denemelerle denizlerin dengesini bozuyor, havayı kirletip, suyu kokutuyor. Ne yazık ki, bunları yapanları engelleme imkânı da bulunmuyor. Bilim bilim diyerek bilim yapabileceğini zannedenlerin de karşı karşıya kaldığımız küresel problemleri üç gün içinde çözecek bir çare ellerinde yok. Çareyi geçtik, basın meslek ilkelerine dahi riayet edilmemesi üzücü. Bir kere kavramlar yanlış kullanılıyor. Bilimden bahsedenler bir haberi bile asıl kaynağından okuma gereği duymadan yorumlamaya kalkıyor. Tufan Türenç eğer herkul.org internet sitesini açıp, haberi kaynağından okusaydı Gülen Hocaefendi'nin o açıklamayı Başbakan'ın çıktığı yağmur duasından önce yaptığını görür, kırk yılın gazetecisi böyle bir yanlışı yapmaktan kurtulurdu. Maalesef, bu yöntemsizlik ve keyfilik küresel problemlerde insanların taksiratını görmekten dolayı utanan, özür dileyen, hicabından yüreği ağzına gelen ve bayılacak gibi olan bir insanın hassasiyeti ile histerik bayılmaları birbirinden ayıramayacak kadar yanlışa gömülebiliyor. Üstüne üstlük bir de pozitivist-freudyen bilim anlayışına sahip psikiyatrist görüşüyle yama yapıp, bilimsel davrandığını zannedebiliyor! Kaldı ki psikiyatride artık kültürel psikiyatri yönelişleri güç kazanıyor. Bir de bunu dünya çapında bilimsel başarılar elde etmiş okulların açılmasına, üniversitelerin kurulmasına önayak olmuş bir insanın cümlelerini "sinekli bakkal" bağlamında bir dinî algının üzerine yerleştirerek yapabiliyor. Ne denir? Günah ve fetva gibi kavramların bile doğru kullanılamadığı bir ortamda Fethullah Gülen Hocaefendi gibi müstesna insanların kadrinin anlaşılması kolay olmayacak...
<< Önceki Haber Müstesna insanlara yapılan haksızlık Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER