Tetikçisiyle yüzyüze

Orhan Miroğlu, ağır yaralı olarak kurtulduğu Musa Anter suikastını yapan JİTEM ekibinden Abdülkadir Aygan ile İsveç’te buluşup, o günü konuştu.

Tetikçisiyle <b>yüzyüze </b>

MİROĞLU: Musa Anter’i öldürme fikrini kim ortaya attı, Binbaşı Cem Ersever mi yoksa Yeşil mi? Kim size Diyarbakır’a geleceğini söyledi? AYGAN: Anter suikastı Ankara’da planlandı. Buna eminim. Cem Ersever, Hamit ve Hogir aynı anda Diyarbakır’a geldiler. Bu tesadüf değil. Yeşil, telsizi polis kanalına almıştı. “Bir kişi eks olmuş, muhtemelen Hamit, Musa Anter’i vurmuş” dedi. JİTEM’e döndük. Hamit geldi, “Şüphelendiler, sokakta vurdum” dedi Mardin’de gerçekleşen katliam bile, bu ülkede yaşanan trajediyi anlamamıza yetmedi. Kürtler her zamanki gibi öldükleriyle kaldılar. Kürtleri öldürmek kadar kolay bir şey olmadı bu ülkede. Mardin katliamı bu gerçeği bir kez daha açıkça ortaya koyuyor. Timsah gözyaşları dökenler bize yalan söylemesin, ateş düştüğü yeri yaktı hep. Ortada devletin verdiği silahlarla, ve bağışladığı sınırsız güçle gerçekleşmiş bir katliam var. Buna rağmen hâlâ koruculuğun kaldırılmasından değil, ıslahından söz edilebiliyor. Normal bir devlet, 44 vatandaşı katliama uğradığı için ulusal yas ilan ederdi. Böyle bir şey kimsenin aklına bile gelmedi. Bunun yerine Kürtlerin medeniyetle ilişkileri üzerine söylenmiş, hayâsızca yalanlar ve sözüm ona bilimsel analizler var. Bu söyleşide anlatılanlar, Kürt toplumunun nasıl bir cendereden geçtiğini, Kürtlere nasıl bir muamelenin reva görüldüğünü yeterince ortaya koyuyor. Samimi itirafçılık ve koruculuk sistemi aşağı yukarı aynı tarihlerde başladı. Abdülkadir Aygan samimi itirafçılar cephesinden sadece bir örnek. Onun gibi yüzlercesi var. Samimi itirafçıları JİTEM çatısı altında örgütleyip, onlara cinayet işletenlerle, koruculuk sistemini kurup, yüz bin silahlı insanı alevden bir ateş topu gibi halkın içine salan güçler, aynı güçler. Türkiye’nin geleceğine bugün ipotek koymak isteyenler de onlar. Savaşın bitmesini, Kürt toplumunda hayatın normalleşmesini istemiyor, Kürtleri dağlarda tutmak için her ne lazımsa yapıyorlar. Aygan’ın anlattıkları, bu lanetli savaş mirasının sadece bir sayfası olabilir ancak. Ve bana kalırsa bu savaşa dair başka hakikatler, hâlâ keşfedilmeyi bekliyor. Şuradan başlamak istiyorum. Musa Anter Diyarbakır’a gelmeden önce, İstanbul’da öldürülmek istendi. Dragos’ta kaldığı eve gidildi, ama o gelenlere kapıyı açmadı, bunu biliyor muydun? İşin o safhasını bilemiyorum. Peki, İstanbul’dan Diyarbakır’a geleceğini nasıl öğrendiniz? Kim söyledi Diyarbakır’a geleceğini? Yeşil mi, Cem Ersever mi? Onu öldürme fikrini kim ortaya attı. Şu mu söylendi: Musa Anter Diyarbakır’a gelecek ve burada infaz edilecek? İşin ilk safhasında kimin görev aldığı konusunda malumatım yok. Ama sizin gibi bazı kanaatlerim var tabii. Bu işin önceden başladığı şuradan belli oluyor. Ankara’dan kalkıp Cem Ersever’in Diyarbakır’a gelmesi. Bu gelişin Musa Anter’in geliş safhasına denk getirilmesi, bir de daha önce Diyarbakır’da görülmeyen Hogır (Cemil Işık) ve Hamit’in -Şırnaklı Hamit olarak tanınıyor- Cem Ersever’le beraber gelmesi. Bu gösteriyor ki, bunlar işi Ankara’dan planlamışlar. Yeşil’in cinayetten epey sonra Ankara’da MİT’te ifadesi alınıyor. Bu ifadeyi ilk Mehmet Eymür deşifre etti. Yeşil burada Anter cinayetini kendisinin planladığını ve bu iş için PKK’nin kafa adamlarından birini kullandığını söylüyor. Bu kafa adamın ben Alaattin Kanat olduğunu düşünüyordum. Mardinli olması, Anter’le rahat ilişki kurabileceğini düşündürüyordu bana. Sen Cemil Işık’ı açıklayınca yanıldığımı anladım. Kim bu kafa adam, Cemil Işık mı? Yeşil’in MİT’te sorgulandığını duymuştum. Kendisi söylemişti. Hatta geldiğinde köprücük kemiği kırılmıştı, ama trafik kazası geçirdim demişti. Cem Ersever olayından dolayı sorgulamışlar onu. Ersever 1993’te öldürüldü. Evet, Yeşil 1994’te sorgulanıyor. Sol köprücük kemiği bu sorgulamada kırılmıştı. JİTEM’de otururken karşılaştık onunla. Hatta Cem Ersever’in kullandığı mobil araç telefonunu da beraberinde getirmişti. Bir beyaz Toros’la gelmişti. Cem Ersever hakkında ileri geri konuştu. Yani kötü şeyler söyledi. Konuyu dağıtmamak için Musa Anter olayına dönelim. Bu işin Ankara’dan planlandığına yüzde yüz kanaatim vardır. Bunlar tesadüf değil. Cem Ersever, Yeşil, Hamit ve Hogır’ın aynı anda Diyarbakır’a gelmeleri... Diğer bir konu Yeşil’in MİT’te verdiği ifadede işte ben, Musa Anter’i PKK’nin kafa adamıyla düşürdüm demesi. Bu kafa adam Cemil Işık mı? Zayıf bir ihtimal. Bu adam hâlâ Parti’de olan biri olabilir. Cemil Işık saklanan birisi. Yani polisten bile, JİTEM tarafından korunan birisi. PKK’den ayrıldığı belli. Zaten PKK çevreleri biliyor bunu. Kendi başına PKK’ye yakın birisinin yanına gidemez. Kontak kuramaz. Cemil Işık’ın Yeşil’in sözünü ettiği adam olması zayıf, çünkü bu Cemil Işık için büyük bir risk olurdu. Cemil Işık PKK’den ne zaman ayrıldı? 90-91 olacak. Gidilip Zaho’dan getirilmesi sırasında ben de oradaydım. Zaho’ya beraber gittik. Ben, Mahzar Başçavuş, Ali Ozansoy ve Silopi JİTEM timinden de ekip vardı. Habur Gümrük Kapısı’nı geçtikten sonra barakalar var, derme çatma bir barakada kalıyordu. Hamit sizinle beraber miydi? Yoksa onu dönüşte mi aldınız? Hamit daha sonra geldi. Gümrük mü onu getirdi, bilemiyorum. Habur Gümrüğü zaten JİTEM’in elindeydi. Yani ilk gidişte Hamit sizinle beraber gelmedi? Yok gelmedi. Cemil Işık geldi. Hatta hanımı da onunla beraber gelmedi. Hogır’ın hanımı ile Hamit daha sonra getirildiler. Hogır’a ne teklif edildi? Bir iş filan yok henüz. Yeşil ortada yok. Zaho’ya Cem Ersever’in komutasında gidildi. Ersever Botaş’ta bekledi. Cemil Işık’ı getirme görevi Mahzar başçavuş, Ali Ozansoy ve bana verildi. Ali Ozansoy PKK’nin üst düzeyindendi. Daha bilinçliydi teorik olarak. İkna etme kabiliyeti vardı. Cemil Işık’ın can güvenliğinden dolayı tereddüdü vardı. Sözler verildi, yeminler edildi. Mesela Ali Ozansoy dedi ki “Bak biz de eski PKK’liyiz, ama kimse bize bir şey yapmıyor yani.” Hogır’a Musa Anter’in öldürülmesinden söz ettiniz mi? Hayır hayır, o dönemde böyle bir şey yok. Cemil Işık getirildi, sonra Silopi’de görüşme yapıldı kendisiyle ve sonrada Diyarbakır JİTEM’e getirildi. JİTEM’in misafir odası vardı, orada kalıyordu. Misafir? Yok yani, artık JİTEM’e girmiş oldu. Orada serbest bir personel gibi kalıyordu. Köy baskınlarında adı çıkmıştı. Onunla bu gibi şeyler konuşuluyordu. O zaman Musa Ağabey’in öldürülmesi filan ortada yok. Cemil Işık’ta hâlâ milliyetçilik duyguları vardı yani. Kürtlerin hakları olması gerektiğini söylüyordu. Barzani’ye saygı duyduğunu, bu saygıyı koruduğunu fakat PKK’yle yollarını ayırdığını söylüyordu. Derken hanımını da getirdiler. Seni Almanya’ya gönderelim diyorlardı. Orada kardeşleri varmış. Daha sonra Hogır’ın hanımı Yeşil’in evine bırakıldı. Elazığ’da. Ben ve Ali Ozansoy’u görevlendirdi. Grup komutanı o zaman Cahit Aydın olmuştu. 1992 olacak sanıyorum. Hogır’ın hanımını Yeşil’in Elazığ’daki evine bıraktık. Daha sonra Hogır da gitti oraya. Yeşil’e soruyorduk arada bir, “Hogır ne yapıyor” diye. Doğrusu öldürüleceğinden şüphe ediyorduk. Yeşil de “Hogır iyidir, kendisine ev kiraladık orada kalıyor” diyordu. DYP yardım ediyormuş, kira, kömür gibi. Mehmet Ağar’ın şeyinde yani. Tabii Yeşil, Hogır’ı orada ne işlerde kullandı bilmiyorum. Musa Anter olayına kadar orada kaldı. Fakat Apê Musa olayı sırasında bunlar hepsi beraber geldiler. Diyarbakır’a geldiler? Evet. Olay günü normal mesaideydik. Hatta mesai bitmişti. Olay gününe gelmeden önce sormak istiyorum sana. Biliyorsun kaldığı otele bir telefon trafiği var. Amaç onu bir toplantıya ikna etmek. Hamit bize ateş etmeden belki saniyeler önce, bunu bana söyledi Musa Abi. Kürtçe olarak “bunlar samimi itirafçı bir gruptur. PKK’yle barışmak istiyorlar” dedi. Konsept bu. Musa Anter böyle ikna edilmiş olmalı. Mahir Kaynak yazdı bunu, İstihbaratçılar buna yemleme diyorlar. Yani kurbanın ret etmeyeceği, muhtemelen kabulleneceği bir teklifte bulunmak. Elazığ’da İHD Şube Başkanı Doktor Metin Can ve Avukat Hasan Kaya, Yeşil ve grubu tarafından bu usulle öldürüldüler. Apê Musa, Diyarbakır’da kaldığı o beş gün boyunca bir toplantıya ikna edildi, ya da inandırıldı. Otele telefonları kim yaptı, Hogır mı, bir başkası mı? JİTEM bu telefonları kime yaptırdı? Benim en son tespit ettiğim, telefon işini Hamit ve Hogır’a yaptırmışlar. Peki, Hogır Muşlu. Hamit Şırnaklı. Hogır’ı tanıyor muydu acaba Musa Abi, böyle bir şey duydun mu? Sonra Hogır kimin adına telefon ediyor? Bu uydurulmuş bir senaryodur. Musa Anter’e Kürtleri birleştirme teklifi yapılıyor. Niçin Cemil Işık? Onu tanıyor muydu acaba, olaydan sonra bu hiç konuşuldu mu JİTEM içinde? Hayır. Bu benim de kafamı bir ara kurcalıyordu. Sadece Cemil Işık’ın telefonuyla nasıl ikna oldu diye. Acaba arada başka bir halka mı vardı diye. Ama bu soruya cevabı bir türlü bulamıyorum. Hamit gidiyor otele, görüşmek için. Dıjwar kod adını kullanıyor. Resepsiyona bu adı veriyor. Telefon ederken de kullanıyor bu kod adını. Grup içinde Hamit’in gerçekten bir kod adı var mıydı? Valla Şırnaklı Hamit diye geçiyordu. Hogır’la birlikte PKK’den kopan birisi. Onunla hareket eden, onu koruyan birisi. Ama ilişkileri nerede başlamış, nasıl başlamış hiç bilgim yok. Hamit’le daha sonra hiç karşılaşmadın mı? Olaydan hemen sonra geri döndüğünde karşılaştım ve ondan sonra da herkes dağıldı. Olay günü de gündüzden karşılaştık tabii. Otele gönderildiğini biliyorum. Bir sefer gönderildiğinde Musa Anter’le görüşememişti. Uyuyor mu ne dedi. İkinci sefer gittiğinde Musa Anter’i getirdi. Olay günü grup olarak bir araya geldiniz mi? Şimdi grup içinde, olay günü, olayın içeriğiyle ilgili herkesle bir şey konuşulmadı. Cem Ersever ve Yeşil’in organize ettiği belli. Yani Ankara’dan organize edildiği belli. Sadece şu. Mesai bitiminde başımızdaki komutan, Ali Ozansoy’a dedi ki “Çocuklar eve biraz geç gideceksiniz.” Kimdi bu komutan? Savaş Gevrekçi’ydi. Görevi neydi Savaş Gevrekçi’nin? Aslında Diyarbakır JİTEM TİM komutanıydı. O gün grup komutanı Batman’a bir yere gitmişti. Savaş Gevrekçi onun yerine vekâlet ediyordu. Dolayısıyla grup komutanını temsil ediyordu, bizim amirimiz oluyordu. Ya sonra? Kaldık orada. Diğer memurlar gittiler. Bize “Geç gideceksiniz” dedi Savaş Gevrekçi. Daha sonra bana dedi ki, “Sen Yeşil ve Hogır’la hareket edeceksin. Seyrantepe’ye gideceksiniz sen Hogır’ın yanında olacaksın. Polis molis gelirse JİTEM kimliğini göstereceksin. Hogır’ı teslim etmeyeceksin” dedi. Emniyet’in haberi yoktu Hogır’ın JİTEM’e çalıştığından. Böyle dedikten sonra Yeşil bizi Land-Rover Jiple aldı Seyrantepe’ye götürdü. Seyrantepe’yi geçince Silvan yolu başlıyor, köprüyü geçtikten sonra Yeşil bizi fakülte tarafında indirdi Yeşil ve Mustafa Deniz, fakülteye daha yakın bir yerde Land-Rover Jipin içinde bekliyorlardı. Bekledik burada ama kimse gelmedi, yani Hamit, gelmedi. Gelmeyince huzursuzlandık. Polis devriyeleri gelir gider, yolun kenarında iki kişi ne geziyor derler, gecenin bu vaktinde. Yukarı gidelim dedik. Telsiz Yeşil’de ya. Çıktık Land-Rover’in yanına gittik. Land-Rover’e gittik, baktık siren sesleri gelmeye başladı. Yeşil telsizi polis kanalına almıştı. “Bir kişi eks olmuş” dedi. “Muhtemelen Hamit Musa Anter’i vurmuş” dedi. “Burada durmayalım” dedi. Tabi o da tam bilmiyor Musa Anter olduğunu. “Başka bir olay da olabilir ama, polis buraya geldiğine göre burada durmak sakıncalıdır, hadi merkeze dönelim” dedi. JİTEM’e geldik. JİTEM’de Ali Ozansoy ana telsizin başındaydı. O anlamış yani olayın olduğunu. Hamit’in otele gönderildiğini de biliyor ya. “Hamit Musa Anter’i vurmuş” dedi. Bir süre sonra Hamit’in gelmesini bekledik. Hamit geldi. Hogır ve Yeşil kızdılar, “Sen niye yaptın bu olayı” dediler, “Bizim yanımıza getirecektin.” O da “yanlış yola girdik, Ergani yoluna” dedi. “Tekrar döndük Silvan yoluna, ama şüphelendiler” dedi. “Ben artık daha fazla götüremeyeceğimi anladım, bir sokakta vurdum” dedi. Hamit o sokakta kaçarken silahı bir çöp tenekesine atmış Bizi vurduğu sokakta mı? Evet. Silahın markası... Umman marka bir silahtı. Hamit Silvan yoluna değil, Ergani yoluna girdiği için bizi götüren taksinin şoförü ve ben o gece ölümden kurtulduk. Taksi şoförü bir kez ama ben iki kez... Hamit endişeliydi, çünkü beni tanımıyordu. O Musa Anter’i almaya gelmişti. Ben hesapta yoktum. Seyrantepe Dörtyol’a geldiğimizde dümdüz gittik, hiçbir yeri tarif etmiyordu... Ergani yoluna girmesek Seyrantepe’ye geldiğimizde Silvan yoluna sapsak, sizinle buluşması muhtemel olacak ve sonra da... Ne demek istediğimi anlıyorsun değil mi? Evet anlıyorum... Yani... Doğrusu bana böyle bir emir verilmemiş. Yani bir buluşma olacak. Yani Hogır’la Musa Anter buluşacaklar. Konuşacaklar. Ama onların niyeti belli yani öldürme niyeti. Zaten bu niyet olmasa, Hamit bunu kesin olarak bilmese, tek başına Musa Anter gibi bir insanı öldürmeye cesaret edebilir mi? Tabii tabii. Cesaret edemez böyle bir şeye. Demek ki bu biliyor ki, neticede Musa Anter öldürülecek. Ama yanlış yapması o gece iki kişinin hayatının kurtulmasına sebep oldu. Olaydan sonra Hamit veya Hogır, onlarla herhangi bir yerde bir araya geldin mi hiç? Yok hiç olmadı. Yeşil aldı gitti onları. Ne olmuştu? Gazeteci-yazar Musa Anter, yeğeni Orhan Miroğlu ile birlikte 20 Eylül 1992’de Diyarbakır’ın Seyrantepe Semti’ndeki 36. Sokak’ta silahlı saldırıya uğradı. 74 yaşındaki Anter olay yerinde hayatını kaybederken, vücuduna çok sayıda kurşun isabet eden Miroğlu ise ağır yaralandı. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne kaldırılan Orhan Miroğlu, buradan Ankara’ya sevkedildi. Miroğlu, aylar süren tedavinin ardından sağlığına kavuştu.TARAF
<< Önceki Haber Tetikçisiyle yüzyüze Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER