YAŞ mağdurları 13 Eylül'ü bekliyor

‘Aralarında 25 muvazzaf generalin de bulunduğu 102 Balyoz sanığı hakkında tutuklama kararı verildi.” İki hafta önce Türkiye gündemine düştüğü andan itibaren her kesimde hareketlenmeye yol açan bir gelişmeydi bu…

YAŞ mağdurları 13 Eylül'ü bekliyor

Ve her sene ağustosta medyaya yansıyan bir başka haber, “Bu yılki Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) toplantısı neticesinde disiplinsizlik ve irticai faaliyetleri sebebiyle Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile ilişiği kesilen subay ve astsubay sayısı…” İlk dairedekiler hukukî karineler açısından hâlâ suçlu değil ‘zanlı'. Darbeye teşebbüs gibi ağır bir suçtan haklarında delillerle desteklenmiş bir iddianame bulunsa da, önlerinde kendilerini savunabilecekleri bir yargılama süreci var. Üstelik mesleklerine dair hiçbir özlük haklarını kaybetmiş değiller. Genelkurmay Başkanlığı, vazife başındakileri açığa almayarak hukuku zorluyor. Millî Savunma ile İçişleri Bakanlığı'nın da herhangi bir işlem yapmaması ortadaki hukuksuzluğu derinleştiriyor. İkincilerse tıpkı daha önce aynı akıbeti paylaşanlar gibi önlerine ordudan atılmalarını gerektirecek somut vesikalar konmadan, mahkemeye çıkarılmadan, tüm ‘takdirlik' geçmişleri yok sayılarak TSK'dan atıldı. Yetmedi o güne kadar elde ettikleri hakların hepsi geri alındı. Dışarıda iş aradıklarında ‘tard edilme'nin gölgesi peşlerini bırakmadı. Tabir yerindeyse birileri üniformalarını çıkarmakla yetinmedi, toplumun dışına çıkarmak için her türlü ‘tedbiri' aldı. Maddî ve manevî baskılar karşısında mağdurlar seslerini hiçbir zaman duyuramadı. Çünkü YAŞ kararlarına mahkeme yolunu kapatan 1982 Anayasası aşılmaz bir sed gibi durdu… Ta ki Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), 12 Eylül'de referandumda halkın karşısına çıkacak anayasa değişiklik paketini hazırlayana kadar. Her ne kadar kamuoyunda ‘YAŞ-zede' diye anılanların pakete dair bazı çekinceleri ve akıllarına takılan soru işaretleri bulunsa da gelinen nokta bile ‘çok önemli' addediliyor. Bu sebeple de halk oylaması sandığı önlerine geldiğinde zarflarına ‘Evet' pusulası koyacaklarını söylemekten çekinmiyorlar. 19 YILDA 1655 İHRAÇ Aslında YAŞ-zedelerin hikâyesi çoğu insan için sıradan görülebilir. Hatta “Muhakkak bir şey yapmışlardır. Yoksa ordudakiler sırf inançları sebebiyle kimseyi atmaz.” diyenler çıkabilir. Fakat çekilen sıkıntılar karşısında acıları paylaşanlar da, bunları öteleyenler de haksızlığa maruz kalanların hissiyatını yeterince anlamaktan aciz. Çile sadece kovulan subay ve astsubayın şahsıyla sınırlı kalmıyor. Başta eşi ve çocukları, tüm ailesini, çevresini etkiliyor. Onlar gibi etrafındakiler de damga yiyor: “Atılanların yakını…” Nihayet askerî şûra mağdurları için önümüzdeki referandumun yeşerttiği umut anlaşılabilir hâle geliyor. Fakat önce meselenin esasına inip, TSK'daki ilişik kesme prosedürüne bakarsak konuyu anlamak kolaylaşır. Hâlihazırda askerî kanunlar çerçevesinde ordudan atılma dört şekilde icra ediliyor. İlki kişi herhangi bir suçtan mahkeme önüne çıkar, yargılama neticesinde 6 ay ila 1 yıl arası hapis cezası ve bunun yanında ‘ilişiğinin kesilmesi' kararıyla karşılaşırsa üniformasını çıkarmak zorunda kalır. Tabii mahkeme ilişki kesme ibaresini eklemezse, hükümlü hapis cezasının akabinde vazifesine dönebilir. İkincisi yargılama sonucu 1 sene ve üstü hapse hükmedilirse ayrıca belirtilmesine gerek kalmadan ilişik kesilir. Üçüncüsü ise kuvvet komutanlıkları bünyesindeki idarî kurullar vasıtasıyla ‘disiplinsizlik sebebiyle idarî çıkarma' uygulanır. Son şık, YAŞ kararı ile atılma. Tabii birinci ve ikincide temyiz ve buna bağlı yeniden yargılanma hakkı, üçüncüsünde mahkemeye başvurma imkânı sabitken, YAŞ'ta, bunların hiçbiri söz konusu değil. Yine kimileri, “Subaylara dair kararnameyi sırasıyla Millî Savunma Bakanı/ İçişleri Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı'ndan herhangi biri veya hepsi imzalamazsa; astsubaylar için de Millî Savunma/ İçişleri Bakanı onaylamazsa YAŞ kararları işlerlik kazanmaz, demek ki süreçte siyasîler de sorumlu.” gibi ‘kâğıt üstünde' haklılık payı bulunan lakin Türkiye'deki akış göz önüne alındığında hiçbir anlam ifade etmeyen cümleleri dillendirmesi bile konuyla ilgili askerî vebali hafifletmiyor. İşte 12 Eylül'de milletin oylayacağı anayasa değişiklik paketinde 125'in ikinci fıkrasına, “Ancak, Yüksek Askerî Şûra'nın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır.” hükmü eklenerek mağdurlara mahkeme yolu açılıyor. Fakat Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) Onursal Başkanı emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi başka bir probleme işaret ediyor: “Aslında YAŞ kararıyla atılma 926 sayılı TSK Personel Kanunu'nda, 29 Temmuz 1983 tarih ve 2870 sayılı yasa değişikliğiyle sağlanmıştır. ‘Bu gibi subaylardan/astsubaylardan durumlarının Yüksek Askerî Şûra tarafından incelenmesi Genelkurmay Başkanlığı'nca gerekli görülenlerin Silahlı Kuvvetler'den ayrılma işlemi, Yüksek Askerî Şûra kararı ile yapılır.' cümlesi eklenmiştir. Nihayet bu hükmün ilgili yasalardan ve ‘YAŞ kararları yargı denetimi dışındadır.' ibaresinin de anayasa 125'ten çıkarılması resen emeklilikleri ortadan kaldırmak için yeterlidir. YAŞ ‘adam atma' yetkisini anayasadan değil kanunlardan alıyor. Madde bu hâliyle geçerse, anayasal olmayan bir durum, kararları yargı denetimine açılmak suretiyle anayasal bir hüviyet kazanacak. Tabii, halk oylaması sonrası aksaklık gerekli kanunlar çıkarılarak giderilebilir. Tıpkı dava açma hakkındaki karışıklık gibi…” Tanrıverdi'nin bahsettiği dava karışıklığı “Kanunlar geriye yürütülmez.” düsturuyla ilgili. Değişikliğin yayımlandığı günden sonraki kararları kapsayacağını düşünenlere göre yeni 125, önümüzdeki YAŞ'ları ilgilendirecek. TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı AK Parti Milletvekili Prof. Dr. Burhan Kuzu ise farklı düşünüyor: “İlişiği kesilenler dava açabilir; ama kapsamı ne olur buna bakmak lazım. Eskiye dönmeleri oldukça zor görülüyor. 1980'de atılmış biri, aradan geçmiş 30 sene. Arkadaşları rütbe almış. O geri dönecek, nasıl olacak? Geri dönmeleri fiilen imkânsız; ama özlük haklarından istifade edebilirler.” Uygulamanın zorluğunu atılanlar da kabul ediyor. Peki, nasıl bir yol izlenebilir? Emekli Tuğgeneral Tanrıverdi ilk emeklilik hakkına işaret ediyor. Hem de emsaline uygun emeklilik. “Görevinin 15'inci senesinde yüzbaşıyken ilişiği kesilmiş. Devreleri albaylığa yükselmiş. Kişi kalan süredeki primini kendi ödesin ve emekli edilsin. Emekli Sandığı emeklisi diye bir ibare uydurdular; ama arkadaşlar TSK emeklisi unvanı almalı. Askerî hastanelerden, orduevlerinden yararlanma hakları gibi özlük hakları verilsin.” Gelelim pakete dair bir YAŞ mağdurunun fikrine. Kemal Şahin 28 Şubat'ın en hareketli döneminde 1998'de TSK'dan atıldı. Rütbesi Jandarma Kıdemli Binbaşı'ydı. Onun mesleğine ve orduya duyduğu muhabbeti belki de en iyi 3-4 ay öncesine kadar tüm üniformalarını ve elbiselerini saklaması, açık ve net sergileyebilir. Diğer kaderdaşları gibi Şahin de, 125'inci maddeyle ilgili değişikliği yetersiz buluyor. Ama gelinen aşamayı bütün yaşananları dikkate alarak ‘çok büyük bir adım' diye tanımlıyor ve 12 Eylül'de sandığa gidince tüm acılara cevap verircesine ‘evet' oyu kullanacağını söylüyor. Son tahlilde paketin milletten vize alması hâlinde dava sürecini başlatmaya kararlı: “13 Eylül'de Askerî Yüksek İdare Mahkemesi'ne (AYİM) dilekçemi vereceğim. Niceleri gibi somut kanıtlara dayanmayan bir ithamla atıldım. Haklarımı geri aldığım anda –ki buna tüm özlük haklarım, tayin bedellerim hatta elbise yardımlarım bile kanunen dâhil– üniformamı giyip eski görev yerime döneceğim. Devrelerim kurmay albaylıkta beklemede veya tuğgeneral oldu. Tüm rütbelerimi takıp oraya gideceğim. Beni bir yere atamak zorundalar çünkü. Tabii, ayrılalı 12 sene oldu. Artık orada kalmam mümkün değil. Fakat oraya gideceğim ve ‘İşte geldim.' diyeceğim. Böylelikle çoğu arkadaşım gibi vaktiyle oynanılan izzet-i nefsimiz bir nebze olsun kırgınlıktan kurtulacak.”
<< Önceki Haber YAŞ mağdurları 13 Eylül'ü bekliyor Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER