Kültür Mirasımızın Münevverleri: Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç

Samanyoluhaber.com yazarı M. Ertuğrul İncekul'un yazısı

SHABER3.COM

M. ERTUĞRUL İNCEKUL 

20. yüzyılın önemli İslam düşünürü, devlet adamı ve entelektüelleri arasında yer alır. Siyasi çalkantıların yoğun olduğu dönemde yaşaması ve Bosna Hersek için üstlendiği rol önemlidir. Ama her siyasi çatışmalara maruz kalan münevver gibi Aliya İzzetbegoviç de Batı ve Doğu kültüründen beslenen entelektüel yönünü yeteri kadar geliştirip, insanlığın hizmetine tam manasıyla sunamamıştır. 

Aliya İzzetbegoviç 8 Ağustos 1925 tarihinde Bosna-Hersek’teki Bosanski Şamats şehrinde doğdu. Köklü bir aileden gelen ve kendisiyle aynı adı taşıyan dedesi, Osmanlı’da askerlik yaptığı dönemde Üsküdarlı Sıdıka Hanım’la evlenmiştir.  Aliya’nın ticaretle uğraşan babası Mustafa, çocuklarına iyi bir gelecek sağlama amacıyla, oğlu henüz iki yaşında iken ailesini Saraybosna’ya taşımıştı. Ailesinden ve özellikle annesinden dinî eğitim alan Aliya, Saraybosna’nın itibarlı okullarından olan Birinci Erkek Lisesi’ne girdi. Bu okulda bir ara komünistlerin propagandalarından etkilendi, gençlik heyecanıyla toplumsal hak-haksızlık problemleriyle Allah’a olan inancı arasında kararsız kaldı. Sonradan kendisinin ifade ettiğine göre o dönemde okuduğu Batı felsefesine ait eserlerin etkisiyle bir inanç sarsıntısı yaşadıysa da dinle alâkası hiçbir zaman kopmadı, din karşısındaki komünist yaklaşımını kabul etmedi, tanrısız bir kâinat ona her zaman anlamsız göründü. Bu yıllarda kendisini en çok etkileyen üç eser Bergson’un Yaratıcı Evrim, Kant’ın Saf Aklın Eleştirisi ve Spengler’in Batı’nın Çöküşü’dür. İçine düştüğü fikrî sarsıntı uzun sürmedi ve İslâmî kimliği gençlik döneminde hayatına yön vermeye başladı.

Aktif dernek çalışmalarında bulundu. II. Dünya Savaşı’nda Bosna-Hersek’in, Almanya’nın desteğiyle 1941 yılında kurulan Bağımsız Hırvatistan Cumhuriyeti’nin bir parçası haline gelmesi ve bunun yol açtığı yeni sorunlardan dolayı Aliya’nın da aralarında bulunduğu genç Müslümanlar, Saraybosnalı âlim ve vâiz Mehmed Hanciç’in başkanlığını yaptığı el-Hidâye Derneği’ne geçmek zorunda kaldı. Aliya, Hırvatlar tarafından askere alınmak istenince Saraybosna’dan kaçıp Gradaçaç’a gitti. 1945’te Tito’nun liderliğindeki Partizan ordusu Saraybosna’yı aldığında geri döndü; ancak bu defa Sırplar tarafından askere alındı. Partizanların Müslümanları tutuklamaya başladığı sırada askerliğini bitirmek üzere olan Aliya, daha önceki İslâmî faaliyetlerinden dolayı 1 Mart 1946’da on dört arkadaşıyla birlikte tutuklanıp hapsedildi. Hapiste kaldığı üç yılın ardından Halide Hanım’la evlendi ve üniversite öğrenimini tamamlamaya çalıştı. İlk girdiği Ziraat Fakültesi’ni yarım bırakıp Hukuk Fakültesi’ne geçti ve 1956’da mezun oldu. Kaynak (TDV İslam Ansiklopedisi)

Eserleri;

İslam Manifestosu.
İslam Deklarasyonu ve İslamî Yeniden Doğuşun Sorunları
Doğu ve Batı Arasında İslam.
Tarihe Tanıklığım- anı kitabı
Özgürlüğe Kaçışım: Zindandan Notlar.
Konuşmalar.
Köle Olmayacağız.


Aliya İzzetbegoviç hem liberal hem sosyalist düşünceleri tahlil etme imkânı bulmuştur ve Yugoslavya’nın Tito döneminde faşizmi yaşamıştır. Siyasi kimliği sebebiyle dokuz yıl hapis yatmıştır. Müslümanların toplumsal hareketlerine önderlik eden bir lider konumu da vardır. Doğu ve Batı arasında İslam kitabında entelektüel birikimini ortaya koyar. Hem doğunun hem batının düşünce mirasından sentezlerini sunar.

Ahlak Anlayışı

Düşünce dünyasında ahlak ve etik kavramı önemli bir yer tutar. İnsanı hayvandan ayıran en önemli özellik, ahlaktır der. İki ana unsur insan eylemlerini oluşturur; birincisi menfaat, ikincisi vazife. Vazife ahlakı, menfaat siyaseti motive eder. Vazife menfaatçi değildir diye savunur İzzetbegoviç. Mesuliyet duygusu vazife şuurundan kaynaklanır, insanın ahlakı içselleştirmesinden gelir. Menfaat ise dışa ait bir unsurdur ve beklentilerden kaynaklanır.


İzzetbegoviç’e göre ahlak, insanın sonsuzu arzulayan özgür duygularına ve niyete dayanır. Çünkü insana dıştan müdahale edemezsiniz ve niyetlerini belirlemek mümkün değildir. İnsanın iyi yönleri olabildiği gibi, kötü yönleri de olabilir. Bu özelliklerini zorbalıkla ve dıştan müdahale ile değiştirmek, terbiye etmek mümkün değildir. Ancak davranışları değiştirilebilir. Zaten baskı ile ancak ahlaklı değil ikiyüzlü insanlar yetiştirebilirsiniz.  

Aliya İzzetbegoviç, özgürlüğün iç dünyamızdan geldiğini ve bu yüzden insanın ruh dünyasında özgür olduğunu savunur. Dıştan müdahale edilen ve değiştirilen bir şey özgür olamaz zaten. Özgürlüğe Kaçışım eseri zindanda iken yazdığı ve hür fikirlere sahip olduğunun ispatıdır. 

Akıl ve Ahlak İlişkisi


Begoviç’e göre; Akıl tabiatı, varlığı keşfetmek için vardır. Varlık içerisinde akıl mekanizmasından daha büyük bir şey yoktur ve akıl kendini keşfettikten sonra tekrara düşer. Akıl insanın ruh dünyasına ve iç dünyasına müdahale edemez ancak dış dünya ile irtibatını kurabilir. Bu sebeple, materyalist düşünceyi eleştirir ve ahlak akla indirgenemez, der. Akıl ahlak konusunda hüküm veremez, çünkü bir şeyin iyi ya da kötü olduğu ilmen ispat edilemez. Bilim bu konuda objektif olamaz. Adalet, erdem, eşitlik, dürüstlük gibi kavramlar herkese göre değişkendir, dünyanın en zalim insanı kendini dünyanın en adaletli insanı olarak görebilir ve bunu aklı ile yapar.

David Hume, Hutcheson gibi düşünürlerden faydalanır, akıl ve ahlak ilişkisini ortaya koyar. Örneğin; ilim sperm bankası, tüp çocuk ve kürtajı yani ölümün kolaylaştırmasını da kabul eder halbuki ahlaki olarak cana kıymak kabul edilemez. Biraz kendi bakışımla açmak gerekirse; hangi din olursa olsun tabi olmayan ölümü din de reddeder. Ahlak ve akıl yani ilim bu anlamda ayrı düşer. Yani her bilimsel gelişmeyi dinle ve kutsal kitaplarla izah etmeye çalışmak da ayrı bir hatadır. Bilimsel olarak din veya Kuran’ı Kerim ilimle çatışmaz ama pratik akılla izahı yapılan temsiller üzerinden teorik ispatlar yapılamaz.  
Begoviç’e göre ahlaki davranışlar ancak bir ebediyetin, yaratıcının, hesap gününün varlığı ile mana bulur. Yapılan ahlaki fedakarlıkların anlam kazanması ebediyet düşüncesi ve inançla karşılık buluyor. Ayrıca her davranış ve fiiliyatı dine dayandırmak da yanlış, der. Yani boğulan birisine yardım etmek için inançlı veya ateist olmak fark etmez. Şunun altını da çizer ve der ki; birçok dindar insanda ahlaki olmayan davranışlar görülebileceği gibi, ateist bir insanda da ahlaki davranışlar görülebilir. Yani insan küçük yaşlardan aldığı eğitim, gelenek, görenekle ahlaklı ateist veya ahlaksız dindar olabilir, bu durumun dinin özü ile bir ilgisi yoktur. Sonuç olarak Begoviç’e göre; din olmadan prensip ve fikir olarak ahlakın olması imkansızdır, pratik hayata yansıması ise aldıkları eğitim, çevre, terbiye gibi etkenlerle doğru orantılıdır.

Siyaset Anlayışı

Ahlak, özgür düşünce, insan ve İslam üzerine kurulu bir siyaset anlayışı vardır. 10 yıl aktif siyaset yapmıştır ama hayatı boyu siyasetin içinde olmak zorunda kalmıştır. Eserlerinde siyasi düşüncelerine sık sık rastlanır. Gerçek otorite vatandaşına özgürlük sağlayan bir sistemdir. Menfaat yerine vazife şuuru ile siyaset yapılabilir. Yani siyasi sorumluluk almak menfaat duygusu yerine vazife şuuru ile mümkündür ve ahlaki normlara dayanırsa hedefe varabilir. Bu anlamda davası uğruna ve milleti için en zor zamanlarda vazife almış ve bu uğurda hapis yatmıştır. Machiavelli’nin zıttı bir siyaset anlayışı benimsemiş ve “devletin kendi otoritesi için her yol mubahtır” anlayışının karşısında olmuştur.

Hakkında kitaplar yazılmaya, filmler çekilmeye devam edecek Bilge Kral'ı gençlere bir hitabesi ile tekrar yâd edelim;

Aliya İzzetbegoviç’ten Müslüman Gençlere:

Cesur olun ve korkaklardan uzak durun!
Bilin ki, İslam korkakların değil, cesur ve atılgan Müslümanların omuzlarında yükselecektir. Korkaklar, az ya da çok Allah’a ibadet eden, bayramları kutlayan, dinin belli bazı adet ve sembollerini yerine getiren, fakat korku sebebiyle değerleri için savaşmaktan kaçan, ticarette son derece soğukkanlı olarak aldatan, vicdan azabı duymadan başkalarının sırtından geçinen, bin sene yaşayacakmış gibi hayatlarını ve makamlarını korkuyla koruyan, kendilerinden güçlü olanlara esirmişçesine yalakalık yapan kimselerdir. Bu tip insanların en belirgin özellikleri korkaklıktır. Hayatları için korku, malları için korku, makam ve mevkileri için korku. Bütün çabaları bir güç sahibinin veya iktidarın desteğini kazanmaktır. Bunca korkuyla yaşamalarına rağmen onların hayatında tek bir korku eksiktir. O da Allah korkusu. Onlar hep bu ruhla ve böylesine belirsiz ve ikiyüzlü bir atmosferde kendi nesillerini büyütürler.

Güç sizi değiştirmesin!
Eğer bir gün güç ve iktidar sahibi olursanız hal ve hareketlerinize dikkat edin. Kibirli olmayın, kendini beğenmişlik etmeyin. Size ait olmayan şeyleri almayın, güçsüzlere yardım edin ve ahlak kurallarına uyun. Unutmayın ki sonsuz iktidar yoktur. Her iktidar geçicidir ve herkes, er veya geç, önce milletin ve nihayet Allah`ın önünde hesap verecektir.

Ahlakınızı kaybetmeyin!
Dünya üzerindeki her kuvvet, sağlam bir ahlakla başlar. Her mağlubiyet de ahlaki çöküşle başlar. Her ne yapılmak isteniyorsa, bu önce insanların ruhlarında gerçekleştirilmelidir. Bu da ahlakla mümkündür. Din ahlaktır. Onu hayata geçirmek ise terbiyedir.

İntikamı değil Adaleti arayın!
Hiç kimse intikam peşinde koşmamalı, sadece adaleti aramalıdır. Çünkü intikam sonu olmayan kötülüklerin de kapısını açar. Geçmişi unutmayın ama onunla da yaşamayın! Sloganımız şudur: Kendinden olanı sev, ötekine saygı göster. Biz asla kin gütmeyeceğiz ama asla yapılanları unutmayacağız ve her şey bittiğinde hatırlayacağımız düşmanlarımızın sözleri değil dostlarımızın sessizliği olacaktır.

Kur’an’ı yaşayın ve ölüme hazırlanın!
Unutmayın! Hayat inanan ve salih ameller işleyenler dışında hiç kimsenin kazanamadığı bir oyundur. Kur'an edebiyat değil, hayattır; dolayısıyla O'na bir düşünce tarzı değil, bir yaşama tarzı olarak bakılmalıdır. Kitaba uyun! Çünkü biz de zalimlerden olursak savaşmanın hiçbir anlamı kalmaz. Kitaba uyacağız. Bütün yücelik ve şükran Allah'a aittir ve insanların gerçek kalitesini ancak Allah tespit edebilir. Bilin ki, en kötü kombinasyon boş bir ruh ve dolu bir midedir. Hayvanlar ancak aç olduğu veya bir tehditle karşı karşıya bulunduğu zaman; insanlar ise, tok ve güçlü olduğu zaman tehlikelidir. Siz sürekli ölüme hazırlanın! Çünkü ölmeye hazır olan insanlar ölmeye hazır olmayan insanlara galip gelirler

Allah’a teslim olun ve ona tevekkül edin!
Bizim mücadelemizi insanî ve makul kılan, ona sükûn ve huzur damgasını vuran, her şeyin akıbetinin elimizde olmadığı kanaatidir. Bize ait olan, gayret etmek, uğraşmaktır; netice ise Allah’ın elindedir. Teslimiyet, hayatın bilinmezlik ve manasızlığından vakarlı tek çıkış yoludur. Şunu hiç unutmayın! Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı; devam edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur. Bizim hedefimiz, Müslümanların İslamlaşması; Sloganımız ise, inanmak ve mücadele etmektir. (Aliya İzzetbegoviç)
<< Önceki Haber Kültür Mirasımızın Münevverleri: Bilge Kral Aliya... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER