İran'da teo-demokrasi çatırdıyor mu?


Yönetim tarafından yasaklanmasına rağmen İran geçen pazartesi günü, Tunus ve Mısır'daki halk ayaklanmalarına destek vermek amacıyla yapılan gösterilere sahne oldu. Tahran, İsfahan, Maşhed, Şiraz dâhil birçok kente yayılan gösterilerde, "Mübarek, Ben Ali, şimdi Seyid Ali!" sloganları atıldı. Gösteriler Haziran 2009'da Ahmedinecad'ın ikinci kez cumhurbaşkanı seçilmesiyle sonuçlanan seçime hile karıştırıldığı gerekçesiyle başlayan kapsamlı protesto gösterilerinden bu yana en dikkate değer muhalefet hareketiydi. Öyle olmalı ki, ertesi gün İran Parlamentosu'ndaki toplam 290 milletvekilinin 222'si bir bildiri yayımlayarak, muhalefetin önde gelen liderleri (eski meclis başkanı) Mehdi Kerrubi, (eski başbakan) Mir Hüseyin Musavi ve (eski Cumhurbaşkanı) Muhammed Hatemi'nin yargılanarak idam edilmelerini istedi. Söz konusu milletvekillerinden 50 kadarı bununla da yetinmedi; (İran devlet televizyonundan bütün dünyaya gösterildiği üzere) mecliste "Musavi'ye ölüm!.. Kerrubi'ye ölüm!.." haykırışlarıyla nümayiş yaptı. Başsavcı General Mohseni-Ecei, "kararlılıkla ve hızla" hesap sorulacağını söyledi. İki hafta önce çıkan "Mısır'da demokrasi, bütün dengeleri değiştirir" başlıklı yazımı, "Tunus ve Mısır'da açılan kapı Ortadoğu için, Berlin Duvarı'nın yıkılmasının Doğu Avrupa için doğurduğu sonuçları doğurabilir. Sıra, mollaların vesayeti altındaki İran'a da gelebilir..." (Zaman, 3 Şubat) diyerek bitirmiştim. Kanım şu ki, eğer ABD, 2003'te Irak'ı işgal edip, İran'ı "rejim değişikliği" ile tehdit etmeseydi, 2005'te otoriterlik yanlısı Mahmud Ahmedinecad seçimi kazanamaz, İran Hatemi'nin açtığı yoldan rejimini giderek daha demokratik esaslara oturtma yolunda ilerleyebilirdi. Bana sorarsanız, İran'da geçerli, mollaların vesayeti altında olan türden demokrasi ya da siyaset bilimcilerin diliyle teo-demokrasi (2009 seçimlerinde Musavi yandaşlarının rengi ile anılan) "Yeşil Devrim" hareketi ile birlikte çatırdamaya başladı. Ne kadar sürer, ne gibi iniş çıkışlar yaşanır bilemiyorum, ama İran halkının sonunda demokrasiyi din adamlarının vesayetinden kurtarma yoluna çıktığına inanıyorum. Evet, İran'da mollaların (yani Şii din adamlarının) vesayeti altında olan türden demokrasi var. Hemen bütün siyasi makamlara seçimle geliniyor. Ama kimlerin seçilebileceğine, meclisin hangi yasaları yapabileceğine İslam'ın otoriter bir yorumuna bağlı din adamları karar veriyor; örgütlenme ve ifade özgürlükleri üzerinde ciddi kısıtlamalar uygulanıyor. Şüphesiz ki bu, Türkiye'de Kemalizm'in otoriter bir yorumuna bağlı asker-sivil bürokrasinin demokrasi üzerinde uyguladığından çok daha vahim türden bir vesayet rejimi. Her siyasi hareketin arkasında bir fikir hareketi olduğu muhakkak. İran İslam Devrimi'nin fikir babalarının, esas olarak, din adamları arasında Ayetullah Humeyni ve aydınlar arasında Ali Şeriati olduğu söylenebilir. Peki, din adamlarının vesayetinden kurtuluş hareketinin fikir babaları kimler olacak? Bunun için yine İslam Devrimi içinden gelen iki isim üzerinde durulabilir. Din adamları arasında Hocatülislam Muhammed Hatemi'nin özellikle muhalefette geliştirdiği söylemin ve daha önemli olarak, özgürlükçü İslam düşüncesinin önde gelen temsilcilerinden filozof Abdülkerim Soruş'un fikirlerinin yol gösterici olacağı söylenebilir. Soruş, esas olarak şunları söylüyor: İslam'ın hiçbir yorumu nihai ve mükemmel değildir. Dindar toplumlarda din ile siyaset birbiriyle ilişkilidir, ama din siyasi bir ideolojiye indirgenemez; gerek dinin gerekse din adamlarının saygınlığının korunması için din adamları ile devlet arasında ilişki kesilmeli, rejim İslami bir siyasi ideolojiye dayanmamalıdır. İnsan haklarına saygı esastır. Bir yandan insan haklarını güven altına alan, öte yandan dine toplumda doğru bir yer sağlayan yegâne rejim de demokrasidir. İran ve Batı kültürleri birbirlerine zıt değildir, ama sürekli diyalog ve yapıcı etkileşim içinde olmalıdır.
<< Önceki Haber İran'da teo-demokrasi çatırdıyor mu? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER