Olur mu demeyin, bu da demokratik güzellik açılımı!


Bu ne hız diyeceksiniz biliyorum ama bu kez de Şanghay'dan yazıyorum. Unilever'in Tüketici İçgörüleri ve İnovasyon Merkezi- CIIC ile Ar-Ge merkezindeki çalışmaları görmek üzere dünyanın doğusundayım. Bir yandan 170 ülkedeki operasyonu ve 44 milyar Euro'luk büyüklüğüyle dünyanın en büyük çokuluslu şirketlerinden biri Unilever. Şirketin şimdiki gözbebeği Çin ve başında Mehmet Altıok bulunuyor. Çin pazarı hakkında pek çok şey öğreniyorum ama daha da çok Çinli kadınların sosyal statüsünü ve kendini nasıl ortaya koyduğunu öğreniyor ve epey şaşırıyorum. Bakımlı deyince boya küpüne batıp çıkmayı mı anlamalıyız? Çinli kadın kişisel bakım derken Türk kadını çamaşırın beyazlığı, yemeğin lezzeti ve evinin temizliğiyle anılmayı tercih ediyor. Ancak Dove, bize de günlük rutin içinde bakımlı olunabileceğini iddia ediyor. Bu amaçla da bir yandan Türk tüketicisini kişisel bakım konusunda istekli kılacak ürünler hazırlarken diğer yandan Nil Karaibrahimgil ile birlikte bir reklam kampanyası da başlatıyor. Daha çok dijital mecrada öne çıkacak Karaibrahimgil'li kampanyanın yanı sıra geleneksel mecralarda da her zaman olageldiği gibi "gerçek kadınlar" konseptiyle yıllarca Dove kullanan kadınlar yer alacak. "Yönetmen bana bakıp bunu niye getirdiniz diye sordu" Dove'un yeni kampanyasını Unilever Türkiye Kişisel Bakımdan Sorumlu Pazarlama Direktörü Özlem Engin anlatıyor ve "Nil Karaibrahimgil henüz üniversitede öğrenciyken Dove yüzü olmak için seçmelere başvurup Prag'a kadar giderse de yaşı 'Gerçek Dove Kadını' olamayacak kadar küçükmüş. Seçilirsem diyerek bir de cıngıl yapmış. İşin ilginç yanı 15 yıl sonra Dove'un cıngılı olarak çalınan şarkı onun içinde marka ismi geçen ilk çalışmasıymış. İlk dörtlük aynı kaldı ama ikinci dörtlük kampanya için yazıldı. Aslında 15 yıl önce Karaibrahimgil'in öngördüğü 'Bırak sana Dove baksın' cümlesi bugün 15 yıl sonra markanın kendini konumladığı 'Başkasına ihtiyacınız yok, her şey Dove'da var.' konseptiyle birebir örtüşüyor. Dove bugün kişisel bakım markası olmaktan kozmetik markası olmaya doğru rotasını çevirirken aslında kişisel bakım yaparken kozmetik etkisi yaratıyor." diyor. Yeni dünya düzeni ve Unilever'deki düşünsel dönüşüm Yerkürede rekabet artınca elbette Ar-Ge de daha önemli hale geliyor. Unilever'in, New York, Londra, Paris, Şanghay, Singapur ve Sao Paolo'da altı adet Tüketici İçgörüleri ve İnovasyon Merkezi var. Unilever Ar-Ge'ye yıllık 1 milyar Euro'yu bulan yatırımlar yaparken 20 bin patenti bulunan şirketin ayrıca her yıl hâlâ 250 ile 350 arası yeni patent başvurusu oluyormuş! Peki, bu koca dev neden yeni ürünler ve yeni bir duruş arayışında? Unilever için bunun yanıtı belki çok kolay ama düşünüleni başarmak düşünüldüğü kadar da kolay değil. Unilever epey uzun bir süredir üretimden satışa, pazar konumlamasından kategorisine kadar pek çok alanda kendini yeniden tasarlıyor. Geçmişte kilolarca sattığı ürünler yerine gramla ifade edilecek ürünler ortaya koyarken diğer yandan da herhangi bir krizde en az etkilenecek konuma yerleşiyor. Bütün bunları yaparken hem tüketici algısındaki yerini sağlamlaştıracak uygulamaları hayata geçirirken diğer yandan da insan kaynağıyla iç dinamiklerini bu düşünsel değişime hazırlıyor. Unilever'i kocaman bir transatlantiğe benzetirsek, dümende çok ehil kaptanlar olsa bile geminin büyüklüğü hem hareketi yavaşlatıyor hem de pazardaki tüm dinamiklerin direnciyle karşılaşıyor. Ancak gemi çoktan yola çıkmış, menzile varması ise çok yakındır. Ben Elidor'da da aynı potansiyeli görmüştüm ama Bir yıl öncesi Elidor'un ünlü kuaförlerle başlattığı seriyi gördüğümde, "Elidor kişisel bakım ürünü olmaktan kozmetik markası olmaya gidiyor." demiştim. Şimdilik Elidor değil ama Dove kozmetik markası olma yolunda yolu yarılamış bile. Peki, bu ne demek? Güzel olmak için temiz ve bir o kadar da "afiyette olmak" gerekiyorsa Dove seri ürünleriyle bunu sunduğunu söylüyor; hem de ayda 19 TL'ye... Bu, bir nevi güzelliğin her sınıftan kadının hakkı olduğunu iddia eden marka fiyatlarıyla da adeta "güzel doğulmaz, güzel olunur" mesajını veriyor. Unilever Türkiye Ev ve Kişisel Bakımdan Sorumlu Başkan Yardımcısı ve YK üyesi Zeynep Yalım Uzun'un da ifade ettiği gibi "Kişisel bakım ürünlerine ulaşmak giderek ucuzlaşarak kolaylaşırken güzelleşmek de demokratikleşiyor." Benim kişisel yorumum ise şimdiye değin kiloyla kâr marjı düşük deterjan satan Unilever'in şimdilerde kendine gramla daha pahalı satacağı ürünlerle yeni bir rota çizdiği... Toplumsal duruşta Çinli kadın daha baskın Unilever, Çin operasyonunu pek çok sebepten ötürü önemsiyor ama daha da çok 1 milyar 340 milyon nüfusun yüzde 48'i kadın ve daha da önemlisi Çinli kadın kişisel bakımını yaşamının merkezine koymuş durumda. Ev temizliği ise hak getire! Bir Çinli aileye kısa süreliğine konuk oluyoruz. Tek çocuk kuralı hâlâ geçerli. Yapma demiyorlar ama caydırıcı her türlü vergiyi koyuyorlar. Ev sahibemiz oldukça konuksever. İkramda bulunuyor; reddetmiyor ve bu tanımadığımız lezzetlerden tadıyoruz. Oradan buradan soruyoruz o yanıtlıyor. Aldığımız yanıtlarla Çinli kadının evin patronu olduğuna karar veriyoruz. Çinli kadın tüm dünyaya "Çin güzelliğini" kabul ettirme gayretiyle üst üste 10 estetik ameliyat bile olabiliyormuş. Ameliyat masasında göçüp gidenler ise hiç az değil diyorlar. Dış görünüşüne bu kadar takıntılı Çinliler iç güzellikleri için de yoga yapıyormuş. Hani bizde de, "İnsanın içinin güzelliği yüzüne vurur." dendiği gibi... Varna Klasik Müzik Festivali, Türkçe Olimpiyatları ve aynı amaç Ahmet Taviloğlu, Türkiye Cumhuriyeti Amerika Birleşik Devletleri Houston Şehri Sanat Danışmanlığını ve Bay Area Youth Orkestrası Müzik Direktörlüğü görevlerini yürütüyor. En büyük idealim dediği konu ise Türk kültürünü Amerika'ya tanıtarak toplumlar arasındaki dostluk ve iletişimi artıracak sanatsal aktiviteleri gerçekleştirebilmek. Bu amaçla Amerika'da ve dünyanın pek çok ülkesinde konserler düzenliyor, yönetiyor. Şimdilerde ise köklü ve saygın bir müzik festivali olan Bulgaristan Varna Festivaline Eskişehir Senfoni Orkestrası'nı götürecek. "Bugüne değin hiç davet almamıştık. Benden Amerikalı bir orkestra istediler ama Türkiye'den götürmeyi önerdiğimde de olumlu yanıt aldım." diyen Taviloğlu, Varna'nın dünyanın en iyi orkestralarını, müzisyen gruplarını ağırladığını, bu nedenle de özellikle Avrupa'da çok prestijli olduğunu söylüyor. 30 Haziran 2011'deki konserin 2. yarısında sadece Türk bestelerinden oluşan bir program çalınacak. Türk besteciler Ulvi Cemal Erkin'in Köçekçe'si ile İstemihan Taviloğlu'nun Suite adlı eserlerinin seslendirileceği konserde, Ahmet Taviloğlu yabancı müzik severlerin derinlikli anlamlar içeren Türk motiflerini dinlemekten keyif aldıklarını vurguluyor. Türk müzik adamı, "Bütün bunları toplumların birbirini daha iyi anlaması ve dostlukların gelişmesi için yapıyorum." diyor. Bu sözler aklıma 100'den fazla ülkeden öğrencilerin katıldığı ve bizim sözümüzle, müziğimizle sıcak ilişkiler kurduğumuz şimdilerde 9'uncusu yapılan Türkçe Olimpiyatları'nı getiriyor. Müzik, toplumların birbirini anlaması için en kestirme ve risksiz yol. Türkçe Olimpiyatları'nı da Ahmet Taviloğlu'nun çabasını da farklı toplumların iletişimine katkı vermesi dolayısıyla gönülden destekliyorum.
<< Önceki Haber Olur mu demeyin, bu da demokratik güzellik açılımı! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER