'NEO-ŞOM'LAR VE TARİHİMİZDEKİ GLADYO İMZALARI


(Türkiye’deki gladyonun şifreleri) İtalya’daki Gladyo soruşturması yaklaşık 10 yıl devam etmişti. Savcının ilk ulaştığı bilgiler, ordu içerisinde yuvalanan bir örgütü gösteriyordu. O örgüt ordunun bütün imkan ve ayrıcalıklarından faydalanıyor, ülkeyi de psikolojik harp, terör ve kaos üçgenine sıkıştırıp kendi isteği doğrultusunda çekip çeviriyordu. Hayli sancılı geçen soruşturma sürecinin varıp dayandığı yer P-2 Mason locası oldu. Yani İtalya’yı gizliden gizliye sahiplenen, kendi hedef ve maksatları doğrultusunda yönlendirenlerin aslında mistik temalı bir örgüt olduğu ortaya çıktı. Özetle “Gladyo, beyin itibariyle dini bir misyon ve hedefte birleşmiş, ülkeyi de o misyona göre yönetmek isteyen seçkinler zümresiydi.” Türkiye’deki derin devletin arkasında da böyle bir yapının olduğu uzun süredir konuşuluyor. Lakin şimdiye dek bunu net olarak ortaya koyan olmadı. Çünkü soruşturma henüz çok yeni. Ancak Türkiye’de olan bitenler, derin yapının gösterdiği refleksler ve tarihe bıraktıkları şifreler bu konuda önemli ipuçları sayılabilir. Bilindiği üzere, P-2 Locası gibi teokratik teması ağır basan örgütlerin köklü bir hafızası vardır. Daha açık ifadeyle, geçmişte yaşanmış ve misyonu olumlu ya da olumsuz anlamda etkilemiş olaylar geleceğe dönük plan ve programların temeli kabul edilir. Ya bir intikam gerekçesi ya da bir müjde olarak… Gelelim bizdeki derin yapıya… Türkiye’de yıllardır İslam’a karşı gizliden gizliye bir mücadele sergilenmektedir. Öyle ki “sözde yüzde 98’i Müslüman bir ülkede” insanların Kur’an okumalarına ve öğrenmelerine dahi izin verilmediği dönemler yaşanmıştır. İşin ilginç yanı (uydurma sebepler ve paranoyalar dışında) dine olan bu muhalefetin kaynağı ve gerekçeleri de bir türlü anlaşılamaz. Bu da göstermiştir ki Türk gladyosunun arkasındaki güç, İslami değil, aksine bu ülkede İslam’ı istemeyen bir anlayıştadır ve milleti kendi ülkesinde yabancılaştıracak kadar sinsi bir taktikle savaşını sürdürmektedir. Bazı şahıslar böyle bir yapının varlığını ya ağızlarından kaçırarak ya da bir uyarı ve mesaj olarak ifade etmekten çekinmemişlerdir. Mesela Ergenekon sanığı Yalçın Küçük, bir seferinde Türkiye’de kimliğini ve dinini gizleyerek yaşayan ama devletin de gerçek sahibi olduklarına inanan bir zümre olduğunu söylemiştir. İhtimal ki Türkan Saylan’ın “Bu ülkede asıl olan biziz, bizim onayımız olmadan hiç kimse bir şey yapamaz” sözleri de bu çerçevede değerlendirilebilir. Peki bu derin yapı Türkiye’yi istediği noktaya çekmeye çalışırken kendi mistik ritüellerini ya da şifrelerini kullanıyor mu? Bugün bu soruya “EVET” cevabını verenler var. Hem de duyunca şaşırtan cinsten cevaplar bunlar. İddiaya göre Türkiye’deki gladyonun bir ayağında kendilerini MONŞER ve-veya NEO-ŞOM olarak adlandıran dış bağlantılı bir örgütlenme var. Hedef ve gayeleri doğrultusunda Türkiye’de oluşturdukları sistemi korumak için de her zaman çok tedbirli ve planlı hareket ediyorlar. Öyle ki geçmişte işledikleri, cinayetler, idamlar, suikastlar ve yaptıkları darbeler -tarihlerine kadar- her adımı hesap edilmiş planlanmıştı. Ve bazı olaylar için, geçmişin bir hesaplaşması olarak özel tarihler seçiliyordu. bu tarihleri de bir mesaj ya da şifre ve imza olarak kullandılar. İşte bazı ilginç örnekler: 17 Şubat 1959 Menderes’in uçağı düştü: İddiaya göre Gladyo’nun yıllardır üzerinde çalıştığı Türkiye modelinden ilk sapma merhum Adnan Menderes zamanında olmuştu. Halkın sevgisi ve oylarıyla başa gelen ve halktan bir başbakan olan Adnan Menderes, bir darbeyle devrilmeden önce uçağı düştü. İddiaya göre bu bir suikastti ve Menderes öldürülmek istenmişti. Ancak plan tutmadı ve Menderes sağ kurtuldu. Uçağı düştüğünde takvimler 17 Şubat 1959’u gösteriyordu. 17 Eylül 1961 Menderes İdam edildi: Demokrasi’den yana tavrı ve dindar kişiliğiyle dikkat çeken Adnan Menderes, düşen uçaktan sağ çıkınca 1960 darbesiyle devrildi. İsteselerdi bir ay içinde idam edebilirlerdi. Ancak sözde bir mahkemede sözde bir yargılama yapıldı. Ve bu tiyatroyu yaklaşık bir buçuk yıl devam ettirdiler. Sonunda Menderes 17 Eylül 1961’de idam edildi. İşin dikkat çeken yanı ise iki bakanı 1 gün önce idam edilmesine rağmen, iddiaya göre Menderes özellikle bekletildi ve 17 Eylül tarihinde öldürüldü. Çünkü bu olay hem İstanbul’un Fethi’nin tarihsel bir rövanşı, hem de YÜRÜTME ORGANINI hizaya getirme operasyonuydu. 17 Şubat 1993 Bitlis Paşa’nın ölümü: Türkiye’deki derin devletin devamlılığı için hayata geçirilmiş bir başka suikast da Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağının düşürülmesiydi. Bitlis Paşa Genelkurmay Başkanı olması beklenen bir generaldi. Ancak onun başta JİTEM ve PKK gibi, derin yapının eseri olan örgütlere karşı bitirici hamleler yapma hesapları vardı. Kurulan sistemi sekteye uğratacak bir kişilikti ve yaptıkları derin devlete zarar veriyordu. 17 Şubat 1993’te uçağı düşürülerek şehit edildi. İddiaya göre bu operasyon da derin yapının bekası için ORDU’ya verilmiş bir nota idi. 17 Nisan 1993 Özal’ın ölümü: Türkiye Cumhuriyeti’nde Adnan Menderes’ten sonra halk ve demokrasiden yana kırılmanın yaşandı bir başka dönem de merhum Turgut Özal’lı yıllardı. Ancak onun sonu da Menderes’ten pek farklı olmadı. Zira 17 Nisan 1993’te öldü. Kalp krizi geçirdiği söylendi. Ancak otopsi yapılmadı, hatta alınan kan örneği bile kaybedildi. İddiaya göre aslında Özal da sisteme ihanet ettiği gerekçesiyle öldürülmüştü. Ölümü bugün hala aydınlatılmış değil. Oğlu Ahmet Özal ve Eşi Semra Hanım merhum Özal’ın zehirlendiğini söylüyor. Cumhurbaşkanı’nın öldürülmesiyle de hedef YASAMA ve YÜRÜTME’ydi ve Özal’ın ölümüyle örgütün bu iki organa gözdağı verdiği iddia ediliyor. 17 Mayıs 2006 Danıştay Saldırısı: Çok değil daha 5 yıl önce Alparslan Aslan Danıştay’a girdi ve daire üyelerinin üzerine kurşun yağdırdı. Tarihler 17 Mayıs’ı gösteriyordu. Saldırı kadar saldırıdan sonra verilen ifadeler ve yapılan açıklamalar da milleti hedef alan birer kurşun gibiydi. Tansel Çölaşan daha olayın ne olduğu bile anlaşılmadan dindar halkı hedef gösterdi. İddiaya göre Ak Parti ve millet yine derin yapının Türkiye için çizdiği rotayı aşındırmaya başlamıştı ve sistemden her sapmada olduğu gibi bu suikastla müdahale ettiler. Ancak bu defa olayın Derin Devlet işi olduğu erken deşifre oldu. Ve Danıştay Davası bugün Ergenekon kapmasında görülüyor. Bu noktada herkesin aklına şu soru gelmiş olmalı. Neden 17? Onun da bir açıklaması var. Türkiye tarihte kurulan 17. Türk devleti. Yalçın Küçük ve Türkan Saylan’ın ifadelerinden de anlaşılacağı üzere, bu devleti kendilerinin kurduğuna inanıyorlar. Bu yüzden de hayal ettikleri gibi bir ülkeyi inşa etme ve devamlılığını sağlama hesapları her riske girdiğinde müdahale ediyorlar. Bu tür balans ayarlarına da genellikle 17 rakamıyla imza atıyorlar. [email protected] twitter.com/@nadirkilic
<< Önceki Haber 'NEO-ŞOM'LAR VE TARİHİMİZDEKİ GLADYO İMZALARI Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER