En büyük kaybı halk yaşıyor

İktidarın politikaları halkı yoksulluğa ve çaresizliğe hapsederken muhalefetteki içe dönük değişim tartışmaları toplumun sorunlarına göz yummasına neden oluyor. Bundan güç alan iktidar tüm uygulamaları kolayca hayata geçiriyor ve en büyük kaybı halk yaşıyor.

SHABER3.COM

CHP’de yaşanan son gelişmeler değişim tartışmalarını başka bir boyuta taşıdı. Seçim yenilgisi ile başlayan ve özeleştiri süreci olarak tariflenen tartışma yerini kısa sürede kişi ve grupların tartışmasına bırakmış durumda.

BirGün'ün haberine göre, Seçimlerden sonra iç tartışmalara dönerek halktaki yenilgi duygusunu körükleyen muhalefet, toplumun yaşadığı buhran karşısında da sessizliğini koruyor. İktidarın bütün bir krizi emekçilerin sırtına yüklediği, sermayeyi teşviklerle ayakta tuttuğu, sıcak para arayışı için turlar düzenlediği koşullar karşısında muhalefet, iktidarın işini kolaylaştırmaya devam ediyor.

Öte yandan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun partinin önemli isimleri ile yaptığı ‘zoom’ toplantısının ortaya çıkmasıyla parti içerisindeki kutuplaşma çok daha görünür hale geldi. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun önce belediye başkanları ile görüşmesinin ardından Parti Meclisi’ni toplamasıyla devam eden süreçte yaşanan gelişmeler CHP’nin toplumun taleplerinden ne kadar uzak olduğunu bir kez daha gösterdi.

Sadece CHP değil başta İYİ Parti olmak üzere Meclis’te bulunan diğer muhalefet partileri de farklı değil. İç tartışmalar ya da sadece kendi gündemleriyle ilgilenen muhalefet iktidarın ekmeğine yağ sürerken bundan güç alan AKP de her istediğini hayata geçirdiği için burada kaybeden halk oluyor. Özellikle zamlarla beli bükülen halk muhalefetteki bu dağınıklık ve sıkışmışlık yüzünden umutsuzlaşıyor.

Siyaset Bilimci Ahmet Murat Aytaç ve Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Metin Özuğurlu CHP’deki suskunluğu ve değişim tartışmalarını değerlendirdi.

SORUMLULUK TEK KİŞİNİN OLAMAZ

Siyaset Bilimci Aytaç, değişim tartışmalarındaki asıl sorumluluğun süreç içerisinde bulunan herkesin sorumluluğu olduğunu vurguladı. Aytaç, kişiler üzerinden oluşacak değişimin yeterli gelmeyeceğini vurgulayarak şu ifadelere yer verdi:

“Seçim yenilgisi halkın önüne çıkmış, söz ve eylemleriyle izlenen siyasetin sembolik merkezi olarak kendini konumlandırmış liderin kişisel sorumluluğu, yani “failin sorumluluğu” ile açıklanamaz. Zira tüm adayların belirlenmesinden izlenen strateji ve taktiklere kadar geniş bir spektrumda alınan kararlara dâhil olmaktan kaynaklanan bir “süreç sorumluluğu” da söz konusudur. Sürecin yönetilmesinde etkin olan isimler, bu bakımdan yenilgiyle sonuçlanan seçimden kolektif olarak sorumludurlar. Nitekim iktidar olacağına neredeyse kesin gözüyle bakan CHP içindeki bu oligarşinin bileşenleri, daha seçim yapılmadan makamları kendi arasında pay etmeye başlamış, milletvekili listelerinin belirlenmesi sürecinde kendine yakın isimlerin aday olması için kıran kırana bir mücadeleye girmiştir. “

DEĞİŞİM, KENDİLERİNİN DEĞİŞMEMESİ

Partideki kutuplaşmaya dikkat çeken Aytaç, iki kesimin de değişim için ‘kendisinin değişmemesi’ gerektiği bir anlayışına sahip olduğunu dile getirdi. Aytaç devamında şu ifadeleri kullandı:

“Ek vergiler, fiyat artışları ve yetersiz ücret zamlarında ötürü hayat koşulları giderek ağırlaşan insanlarla bağ kurmak yerine, parti içi iktidar mücadelelerini kazanmayı hedefleyen bir çizgi dışında siyaseti olmayan CHP görüntüsünü oluşturan nedenleri burada aramak gerekiyor. Özellikle İmamoğlu’yla yapılan toplantının video kayıtlarının basına sızdırılmasından sonra açığa çıkan tabloda, parti içi mücadelenin MYK değişikliğiyle konumunu kaybeden isimler ile Kılıçdaroğlu etrafında kümelenmiş yeni bir grup arasında yürüdüğü görülmektedir. Kılıçdaroğlu liderlik değişimi için daha önce de sık sık söylediği gibi delegelerin karar vereceğini söylüyor. Zira parti için patronaj ilişkileri ile etnisite, mezhep gibi kimlik unsurları üzerinden sadakatlerini defalarca test ettiği delegelerin kendini yanıltmayacağından emin görünüyor. Kendine göbekten bağlı delegelerin liderliği değiştirme ihtimali olduğunu söylemek insanların aklıyla alay etmek gibi bir şey. Öte yandan en başından bu yana Kılıçdaroğlu’nun yanında olan, her biri en az üç kere seçilmiş olan isimler de parti lideri olarak İmamoğlu’nu getirdiklerinde değişim talebinin karşılanacağı düşüncesindeymiş gibi görünüyor. Başka bir deyişle iki taraf da değişimi kendinin değişmeden devam edebilmesi için diğerinin ödemesi gereken bir bedel olarak kabul ediyor. Aslında hem liderin kişisel sorumluluğu hem sürecin kolektif sorumluluğu gereği değişmesi beklenen pozisyonları sabit tutacak bir değişim anlayışı öne çıkıyor. Sonuç olarak, CHP’de her şeyin değişmesi için aslında hiçbir şeyin değişmemesi gerekiyor.”

ÖRGÜTSEL BİR MÜCADELE DAHİL EDİLEMEDİ

Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Özuğurlu da CHP’nin örgütsel mücadeleyi geri planda bıraktığını ve bugün ki yaşananların bunun bir sonucu olduğunu dile getirdi. Şunları söyledi:

“Parçalanmış ve sömürge konumuna düşmüş bir imparatorluktan modern bir ulus-devlet kuran bu irade CHP’ye, CHP de kendi içinden çıkan merkez sağ akımların ardından reformcu- sol bir merkez partisine dönüştü. Kılıçdaroğlu, Erdoğan rejiminden kurtulmak ve “Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandımak” iddiasıyla, CHP şahsında Cumhuriyetin kamucu ve laik karakteri ile sorunu olup Erdoğan ile yol yürümeyen siyasi akımlarla bir ittifak kurdu. Sonuç malum. Değişim arzusu ile seçmen-birey tutumundan politik özne konumuna evrilmiş,  halklaşmış geniş bir kitle, bütün öfkesini CHP’ye odaklamış görünüyor. Altılı Masa süreci, CHP örgütü dâhil edilerek sürdürülmedi, tersine, o süreçte Kılıçdaroğlu ekibi, parti örgütünü tümüyle ihmal etti, buna karşın örgüt, kazanma olasılığın ilk kez bu kadar yüksek olmasının basıncı ile bu ihmali sineye çekti. Kılıçdaroğlu, parti örgütüne “herkes kendi biriminde değişim arzusunu duyanların temsilcileri ile ‘yerel ittifaklarını kursun” dese idi, işte o zaman Kuva-yi Milliye; yani direnmek, kurtulmak ve yeniden kurmak için milli kuvvetler örgütlenmesi gerçekleştirilmiş olurdu.”
<< Önceki Haber En büyük kaybı halk yaşıyor Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER