Ne için örgütlenip,ne amaçlıyorlar?

Kimdir bu Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Derneği? Atatürkçüler ancak İnönü’ye karşılar, koyu milliyetçiler lakin Perinçek’i de pek seviyorlar. Aksiyon Dergisi eski sayılarında bu konuyu incelemişti.

Ne için örgütlenip,ne amaçlıyorlar?

Biz de Aksiyon’un yaptığı röportajı sizlere derneğin iç yapısını görebilmeniz ve kendiniz yorumlayabilmeniz için yorumsuz olarak tekrar sunuyoruz… Ülkenin Yahudi sermayesine satıldığını, PKK’nın tüm Türkiye’yi işgal edeceğini, IMF’nin Türkiye’yi sömürdüğünü iddia ederek özellikle milliyetçi tabandan destek bulmaya çalışan dernekler şimdi yoğun bir faaliyet içinde. Bunlar arasında hızlı büyümesiyle en dikkat çekeni Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi Derneği (VKGB). Derneğin genel başkanı Taner Ünal, İnönü’nün Atatürk’ten sonra karşı devrim gerçekleştirerek Türkleri yönetimden uzaklaştırdığını, IMF’nin Türk ekonomisini teslim aldığını, Yahudilerin gizli anlaşmalarla Anadolu’dan toprak satın aldığını, PKK’nın Türkiye’nin tamamına göz diktiğini iddia ederek örgütleniyor. Birkaç ayda 40 ilde 105 ayrı şube açan hareketin Ankara Dikmen’deki genel merkezi ise Taner Ünal’ın bahsettiği gibi şahlanan bir halk hareketinin merkezi olmaktan çok uzak bir tablo çiziyor. Aslında VKGB’nin yöneticileri ve genel başkanı ile yaptığımız görüşme kafamızdaki soruların cevabını vermedi, aksine yeni soruları akla getirdi. Devasa bir Türk bayrağının asılı olduğu binanın kiralık bir dairesini kullanan VKGB hareketinin amacı, “Atatürk’ün yarım kalan millileştirme projesini ve diğer devrimlerini gerçekleştirecek olan ‘Gerçek Türkleri’ ekonomide, bürokrasi ve siyasette etkin kılmak.” Nisan 2005’ten beri örgütlenen hareketin başkanı Taner Ünal’ın iddiasına göre, bugüne kadar 1,5 milyon kişi üyelik için başvurdu. 600 bin kişiyi üye yaptıklarını anlatan Ünal, üye seçerken ‘vatan haini olup olmadığına, gerçek vatansever olup olmadığına’ baktıklarını söylüyor. Kesin bir dille AB’ye hayır dediklerini, Atatürk’ten bu yana yapılan tüm uluslararası anlaşmaları feshedeceklerini, yabancı şirketleri kovup, özelleştirilen şirketleri geri alacaklarını belirten Ünal, 5 milyon üyeye ulaştıklarında Türkiye’de ‘her şeyi değiştirebileceklerini’ iddia ediyor. Son günlerde meydana gelen sokak eylemleriyle ilgili olarak şunları söylüyor: “Biz, PKK hadisesi var, elimize sopayı alalım, PKK ile harp edelim diye kurulmadık. Biz bu milletin sahib-i aslisiyiz. Memleketin polisi, askeri var. Fakat asker kalmadı, polis çekildi. PKK Türkiye’de bir oluşum gerçekleştirme noktasına geldiğinde işte o zaman el mi yaman bey mi yaman herkes görür. O gün sahnede kimse olmaz belki biz oluruz.” “Vatan elden gidiyordu, kayıtsız kalamazdık” İsmet İnönü, karşı devrim yaparak Atatürk’ün uzaklaştırdığı herkesi geri çağırmıştır. Dönmeleri, devşirmeleri tepelere yerleştirmiştir. İnönü, Türkiye’de nasıl bir karşı devrim yaparak Atatürk’ün devrimini baltalamışsa, biz de karşı devrimle Türk milletini tekrar hâkim kılacağız. Millî şuurdaki çocuklar yönetime gelecek ve Atatürk’ün ölümünden sonra yapılan tüm anlaşmaları iptal edecek. Türkiye’deki sivil toplum örgütlerinin yüzde 93’ü dışarıdan destekleniyor. Soroslar vs... Kuvva-i Milliye adını kullanan ve dışarıdan desteklenen dernekler var. ASAM, RAND şirketiyle işbirliği yapmış mesela. Kim kimdir, kimin eli kimin cebinde yıllardır araştırıyoruz. 21 bin tane büyük şirketimiz var, bunlardan 19 bini Mason. Bizim olan sermaye bizim değil aslında. VKGB Hareketi Derneği’nin onursal başkanlığını emekli Korgeneral Hasan Kundakçı yapıyor. Ayrıca, emekli Tümgeneral Cumhur Evcil, emekli Korgeneral Suat İlhan gibi birçok ismin de harekete destek verdiği ifade ediliyor. Eski Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, emekli Deniz Binbaşı Erol Bilbilik, Prof. Dr. Erol Manisalı gibi isimler ise derneğin çıkardığı ‘Türkeli Dergisi’nde yazıyor. Taner Ünal, Aksiyon’un sorularını cevapladı. -Ülkü Ocakları ve MHP geçmişinizi bir kenara bırakarak böyle bir hareket başlattınız. Nedir Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi? Ülkemizin karşı karşıya kaldığı problemler giderek büyüyor. Halk bir çözüm arayışında. Siyasi partilerden de umudu kalmadı. Bu dönemde kendilerine ‘Ulusalcı’ diyen çok sayıda dernek türedi. Türkiye’yi saran bu dernekleri inceledim; ama hiç birinde samimiyet göremedim. Piyasada “ben Ulusalcıyım” diyen derneklerin büyük bir kısmı Mason; ya da Atatürk’ü kullanıyorlar. -Durumdan vazife çıkartıp yeni bir hareket başlattınız yani. Biz bir yere tepki olarak doğmadık. Millî devleti tesis etmek, yarım kalan Türk devrimini tamamlamak için yola çıkıyoruz. - ‘Millî Devlet’ten anladığınız nedir? Mevcut devlet millî değil mi? Atatürk, Osmanlı’nın yıkılmasına sebep olan dönmeleri, işbirlikçileri tamamen tasfiye etmişti. Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti, Türk devrimi laiklik falan değildir, Atatürk’ün yaptığı devrim Türklerin yaptığı bir iştir. Türk milletine Türklüğünü iade etmiştir. Özbeöz Türkleri egemen kılmıştır. İsmet İnönü, karşı devrim yaparak Atatürk’ün uzaklaştırdığı herkesi geri çağırmıştır. Dönmeleri, devşirmeleri tepelere yerleştirmiştir. Atatürk döneminde Batı ile yapılmış anlaşma yoktur. Türkiye hemen çevresiyle anlaşmalara girmiştir. ABD’nin ve İngiltere’nin güdümüne girilmiştir. O tarihten itibaren bugüne kadar yapılan her şey yanlıştır. -Peki nasıl tesis etmeyi düşünüyorsunuz bu ‘Millî Devlet’i? Türkiye’nin 67 yıldır izlediği tüm politikalar yanlıştır. Plan, bütün hükümetler döneminde işlemiştir. MHP’de, AKP’de ya da DYP’de de bu politika işlemiştir. Biz AB’ye girmek hayaline Kıbrıs’ı kaybediyoruz. Sorunu imzayı atarak Bülent Ecevit çıkardı. Bunun sorumlusu 1999 hükümetidir. Devlet Bahçeli de, Bülent Ecevit de, Org. Kıvrıkoğlu da sorumludur. Bana göre yapılması gereken şudur: İnönü, Türkiye’de nasıl bir karşı devrim yaparak Atatürk’ün devrimini baltalamışsa biz de karşı devrimle Türk milletini tekrar hakim kılacağız. Atatürkçüyseniz Türk toplumundan Kürt toplumu ihya etmeye çalışmayın. Mozaik vs. diye Türkiye’yi parçalamayın. Türkiye’nin yüzde 93’u özbeöz Türk’tür. -Bu topraklarda yaşayan Kürtler, Lazlar, Boşnaklar var? Kürtlerle ilgili araştırma yaptım. Kürtler, Türk boylarının zamanla değişime uğraması sonucu oluşmuştur. Onlar köken itibariyle Türk’tür; ama kendileri de bilmiyor. Türkiye’nin yüzde 93’ü özbeöz Türk’tür. Biz Atatürk sonrasında yapılan tüm anlaşmaları halkoyu ile iptal edeceğiz. AB kapısına gitmek vatan hainliğidir -Bu mümkün mü? Millî şuurdaki çocuklar olarak yönetime gelecek ve Atatürk’ün ölümünden sonra yapılan tüm anlaşmaları iptal edeceğiz. Kısa sürede hızlı büyümemizin nedeni de budur. AB kapısına gidiyorsan benim gözümde vatan hainisin. ABD’ye gidiyorsanız benim gözümde vatan hainisiniz. -Peki dernekleşme süreci nasıl oldu? Mevcut yapılara üye olup orada politika yapmak yerine yeniden bir hareket başlatmak niye? Bir hareketi sıfırdan kurmak çok zordur. Maliyeti yüksektir ve yorucudur. Onun için yeni teşkilatlar kurulmuyor. Bir de insanların birtakım şeylere artık karnı tok. Siyasetten bezmiş. Türk milleti yoğun bir manipülasyon altında. Olayları saklıyorlar. Filan Kuvva-i Milliye derneği diye gidiyorum diyor bazıları. Dış yardım aldıklarını öğrenip çıkıyorlar. -Sizce Kuvva-i Milliye dernekleri dışarıdan mı besleniyor? Türkiye’deki sivil toplum örgütlerinin yüzde 93’ü dışarıdan destekleniyor; Soroslar vs... Kuvva-i Milliye adını kullanan ve dışarıdan desteklenen dernekler var. ASAM, RAND şirketiyle işbirliği yapmış mesela. Kim kimdir, kimin eli kimin cebinde yıllardır araştırıyoruz. 21 bin tane büyük şirketimiz var, bunlardan 19 bini Mason. Bizim olan sermaye bizim değil aslında. -Derneğinizin kuruluşu nasıl oldu? Bu hazırlık ne kadar sürdü? Aralık 2004’te çalışmaya başladık. 11 Nisan 2005’te kuruluşu tamamladık. -Bugün itibariyle ne kadar şubeniz var? Bugün itibariyle 105 şubemiz var. 40’ı il olmak üzere ilçeler hatta köylerde bile örgütleniyoruz. Sıkıntımız şu: Biz uzun yıllardır siyasi hayatın içindeyiz. 600 teşkilatı faaliyete başladığımızda da kurabilirdik. Tüm Türkiye’de işaretimizi bekleyen insanlar var. Ama öyle kuralım ki dedik, bir tane yıpranmış isim olmasın. O yüzden siyasete ilk kez girecek isimleri tespit ettik. Mesela Mersin’de 70 bin üye var. -Kim bu 70 bin kişi? Demografik yapısı, kültür yapısı nasıldır? Biz halk hareketiyiz millet bize geliyor. -Derneğinizin kurucu kadrosunda kimler var? Hasan Kundakçı paşamız var, siyasiler var. Perinçek’i çok takdir ediyorum -Dün kavga ettiğiniz Perinçek’le bugün kol kola yürüyorsunuz. Tabana bunu anlatmak zor olmadı mı? Şahıslardan ziyade oluşumların temsil ettiği fikirlere bakmak lazım. Perinçek, son 6-7 yıldır iyi işler yapıyor. Sevgiyle karşılıyorum. Bir tepki göstermem; çünkü bir adam vatanımı seviyorum diyorsa bundan mutluluk duyarım. Televizyonu ve dergisiyle güzel şeyler yapıyor. En radikal Türk milliyetçilerinin söylemesi gerekenleri Aydınlık’ta okuyorum. Bu yönüyle çok beğeniyorum. -Üyeleri nasıl seçiyorsunuz? Şubelerimize başvuruyorlar. Mesela dün İzmit teşkilatımızı kurduk. Daha iki günde 2000 kişi müracaat etti. -Şu anda kaç kişi üye? Müracaatların toplamı 1 milyon 300 bin civarında. Üyemiz ise yaklaşık 600 bin kişi. Üyelikle ilgili komisyonlarımız var. Müracaatın üyeliğe dönüşmesi bir buçuk iki ay sürüyor. Hareketimizin leke almasını istemiyoruz. O yüzden yavaş gidiyoruz. -Yavaş diyorsunuz ama Türkiye’de hiçbir hareket bu kadar hızlı büyümedi. İnsanın aklına ‘ardında kim var’ sorusu geliyor. Mesela Mersin’de emniyet müdürlüğünden emekli bir arkadaşımız var. Çevresi çok geniş. Eski MHP’liler yanında. Zaten 3-4 bin kişi bir arada. Dergimiz Türkeli’nin zaten 10 bin abonesi var. Ben, “Falan filan, sen şurayı teşkilatlandır.” desem hemen birkaç bin kişiye ulaşır. Hanelere, köylere kadar ineceğiz. Mesela Mersin başkanımız Kemal Bey köylere bile teşkilat kurdu. -Ulusalcı hareketlerin ve sizin verdiğiniz rakamlar dudak uçuklatıyor. Eğer bunlar doğru ise derneklerin önünde uzun kuyrukların oluşması lazım. Ama bahsettiğiniz şehirlerde böyle akın akın bir hareket göremedim? Biraz tuhaf değil mi? Türkiye’yi yönetenler Türk toplumunu yönlendirmede basını kullanıyor. Anadolu’da yoğun bir tepki ve hareketlenme var. Topraklar satılıyor. -Devletin resmî birimleri toprak satışının abartıldığını söylüyor? Türkiye’nin yüzde 13’ü örtülü biçimde satıldı. -Bunu nerden biliyorsunuz? İnceliyoruz. Bize de birtakım bilgiler geliyor. Onlara tapudan bilgi gidiyorsa bize de bilgi geliyor. -Birileri bakanlığı, başbakanlığı yanlış bilgilendiriyor, doğrusunu siz temin ediyorsunuz, öyle mi? Satışın değişik yöntemleri vardır. Satış vaadi noterde yapılır, tapuya şerh edilir. Ama alım satım gözükmez. İsrail’le blok blok satışlar yapıldı. Ya paravan şirketler aldı ya da tezgâh kuruldu. Biz bunları tek tek takip ediyoruz. -Bu hareket için para desteğini nereden buldunuz? Hiçbir şubemizin hiçbir masrafına karışmıyoruz. -Türkler genelde sivil topluma çok önem vermez. En azından nereye gideceği belli olmayan bir oluşuma dahil olmaz, hele hele koşar adım gitmez. Sizin oluşuma para koymalarını nasıl açıklıyorsunuz? Hiçbir şubemize para vermiyoruz. 250 bin bastık dergileri, bir milyondan fazla tüzük bastırdık. Giriş aidatımız 40 YTL. Yıllık üyelik aidatımız ise 100 YTL. Genel merkez olarak 1,5 trilyon lira para harcadık. Bu parayı cebimden verdim. -1,5 trilyon parayı cebinizden mi verdiniz? Bu millî bir kavga. Türkeli dergisi için 12 milyon dolar para harcadım. Evim yok, kirada oturuyorum. -Peki bu oluşum nereye gidecek? Ne planlıyorsunuz? Bahsettiğiniz üye sayısıyla tek başına iktidar olabilirsiniz… Yaşadıklarımızı, çektiklerimiz görüyorlar. Türkeli’den gelen binlerce insan var. On arkadaşımız Avrupa’da hareketimizi yaymakla meşgul. Yüzden fazla arkadaş Anadolu’yu adım adım dolaşıyor. Hareketimizi anlatıyor. Bu hareketin gelişmesi için yoğun bir şekilde çalışıyoruz. 1 milyondan fazla insana her hafta elektronik posta yolluyoruz. Antep’te bir açılış toplantımız var. Kapalı spor salonunda yapacağız. On bin kişi gelecek. -Bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz? Kararsız kitle yeni bir mecra mı arıyor sizce? İnsanlar siyasetten bıktı. Şu anda partileşmeyi düşünmüyorum. Burada yapmış olduğumuz şey şu: PKK var, bunlar da eline sopayı alıp dışarı çıkacak. Hayır, ben kendi ülkemde niye kavga yapayım. Kürtler bizim kardeşimiz. Kürtler, Milattan sonra 300’lerde Türk boyları içinde küçük bir unsurdur. Kürtleşen Türklerdir. Kürt sorunu yok, PKK sorunu var. -Bu kadar büyük çapta bir hareketi kontrol etmek zor değil mi? Bu hareketin içinden gelen insanlar ne yapar onu bilmiyorum. Ama benim sözümden çıkmaları şimdilik mümkün değil. İleride ne olur onu bilemem. -Sizin sözünüzün dışına çıkılmaz mı yani? Mümkün değil. Hemen görevden alırım. Mesela bir ilimizde oldu. Personelimiz ‘şu ambleme bakın bizimle şunlar bunlar var’ diyerek para istemiş bir iş adamından. Hemen görevden aldık. -Peki, istediğiniz sayıya ulaştınız. Ne yapacaksınız? Sivil toplum kuruluşu olarak mı kalacaksınız, yoksa istediklerinizi kabul ettirmek için insanları sokağa mı dökeceksiniz? Eğer Türk polisi ve askeri PKK hadisesini çözemezse... PKK, masum istekler gibi birtakım arzularını sıralıyor. O zaman bir milyon insanı Kızılay meydanına toplarım. -Sizce PKK ne istiyor? Türkiye’nin tamamını istiyor. Ben bu ülkenin sahib-i aslisiyim. Bana karşı yönelirse, benim milletim istiklalini kaybetmek riskiyle karşı karşıya kalırsa biz bildiğimizi yaparız. O zaman el mi yaman bey mi yaman görürler. Bize göre devlet vardır. Ama ne zaman ki Türk’ün olan devlet, millî ve üniter yapısından taviz verir, millî özelliğinden vazgeçerse o zaman gerekeni yaparız. -Nedir gerekeni yapmak? Atatürk ne demişse onu yaparız. Ne gerekiyorsa yaparız. -Türkler işaret almadan bir yere gitmez. Birisi işaret mi verdi? Bütün samimiyetimle söylüyorum, ardımızda kimse yok. -Rakamlarınız ‘acaba’ dedirtiyor. Peki istediğiniz üye ve dernek sayısına ulaştınız ve etkin bir grup oldunuz. Ülkenin temel meseleleri ile ilgili çözüm önerileriniz neler? AB’ye hayır. AB ile yapılmış tüm anlaşmaların acilen iptali gerekir. -Mümkün müdür? Tabii ki. -Halkın büyük bir kısmı AB yanlısı. Hayır kandırılıyorlar. -Kıbrıs? Kıbrıs tam bağımsız ve millî bir devlet olarak kalmalı. Kıbrıs’ı tanıtmak istemiyorlar. Bizimkiler Kıbrıs’ı AB için feda ediyor. -Özelleştirme? Bütün tesislerimizi, topraklarımızı geri alacağız. Dış borçları ödemeyeceğimizi ilân edeceğiz. Arjantin yaptı. Borcu 20 yıla yayacağız.Türkiye’de 300 milyar dolar para var. Bunu Türk parasına çevireceğiz. Biz niye sıfırdan hareket ediyoruz yeni ve sağlam bir yapı olsun diye. 1 MİLYON DOLAR HARCADIM Taner Ünal 50 yaşında ve kendi deyimiyle çocukluğundan bu yana Türk-İslam çizgisinde yaşamış. Gençliğinde Ülkü Ocakları başkanlığı da yapan Ünal, uzun yıllar MHP içinde politika yaptı. Son olarak Bahçeli’ye karşı başkan adayı olarak kongreye girdi, fakat kaybedince partiden ayrıldı. 1995’ten bu yana önce gazete olan, sonradan aylık dergiye dönüşen Türkeli’yi çıkarmaya başladı. Bugüne kadar üç kez vurulan Ünal, dernek genel merkezini Türklük ve İslamiyet üzerine kitaplarla doldurmuş. Bugüne kadar 200’e yakın tarih araştırmasına ve muhtelif kitaplara imza atmış. İnşaat müteahhitliği yapan Ünal, ortalama 60 bin tirajlı Türkeli dergisini kendi imkânlarıyla bastığını ve dağıttığını söylüyor. Nisan 2005’te başlattıkları Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi’ne de hiçbir yerden destek almadığını, tüm harcamaları kendi imkânlarıyla karşıladığını, bugüne kadar 1 milyon dolar para harcadığını söylüyor. “Atatürk Kurtuluş Savaşı’na parasız başlamıştı.” diyerek, yeni bir Kurtuluş Savaşı verdiklerini öne sürüyor. “MERSİN’DE ÇATIŞMA KAÇINILMAZ” VKGB Genel Başkanı Taner Ünal’ın özellikle vurgu yaptığı Mersin şubesi bugünlerde teşkilatlanma çalışması içinde. Başında emekli emniyet müdürü Kemal Canay var. Temmuzdan beri derneğin örgütlenmesini yürütüyor. Daha önce MHP’de aktif siyaset yapmış, 1997’de Aydınlık Türkiye Partisi’ni kuran ekipte yer almış bir isim kendisi. VKGB meselesi için “Bana teklif edildi.” diyor. Hedeflerinin Mersin’deki milliyetçi vatanseverleri tek çatı altında toplamak olduğunu söylüyor. Şehrin Kürt istilası altında olduğu savı üzerine politika geliştiriyor. “Örgütlenmemizi bitirseydik İstanbul’da kimse bir Ermeni konferansı yapamazdı. Onların konuşma özgürlüğü varsa bizim de konuşturmama özgürlüğümüz var.” diyerek izleyecekleri politikanın işaretlerini veriyor. Hedeflerinin Mersin’de 80 bin, Türkiye genelinde de 5 milyon üyeye ulaşmak olduğunu; bunu yaparken köy köy dolaşarak çiftçileri, üniversitelerde öğrencileri örgütleyeceklerini anlatıyor. Her ne kadar Taner Ünal “Mersin’de 70 bin üyemiz var.” dese de Kemal Canay, “Bin üyemiz var.” diyor. Mersin’de bir Kürt-Türk çatışmasını kaçınılmaz olarak gören Canay, “Mersin kaçınılmaz olan bir çatışmaya doğru itiliyor. Biz teşkilatlarımızı kuruyoruz. Bir iç isyan çıktığında devletin güçleri zaafa düşerse biz o görevi üstleniriz.” diyor. Türk milleti Kuvvacılıktan çok çekti Mevcut siyasi yapıda hükümetin alternatifinin çıkması zor. Alternatif bir güç merkezi oluşturulamıyor. Demokratik zeminde hesabı görülemeyen bir iktidara karşı bunun dışında bir iktidar merkezi oluşturma amacıyla örgütlenmiştir Kuvva-i Milliye dernekleri. Derin devlette, devletin içinde olan kişiler , yine devletin kendilerine sağladığı imkanları hukuk dışına çıkarak kendi ideolojik gayeleri için kullanıyorlar. Yoksa bizzat devletin kendisinin hukuk dışına çıkması düşünülemez. Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne, Gazi Üniversitesi öğretim üyesi. Milliyetçi tabanı iyi tanıyan akademisyenlerden biri. 12 Eylül döneminde Ülkü Ocakları Genel Merkezi’nde görev yaptı. Bir dönem de DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’in danışmanları arasındaydı. Türköne ile yükselişe geçtiği iddia edilen Kuvva-i Milliye oluşumlarını, bu hareketin gerekçelerini ve gelecekte izlemesi muhtemel yolu konuştuk. Mümtaz’er Türköne, her şeyden önce Kuvva-i Milliye’nin köken itibariyle çeteci bir hareket olduğunu, bugün de “Kuvva-i Milliye Hareketi başlatıyorum.” diyerek meydana çıkanların mevcut devlet düzenine karşı geldiğini söylüyor. Oluşumları şüpheyle karşılayan Türköne, kuvvacı dernekler için “Mevcut siyasi düzlemde oluşturulamayan ağırlık merkezini başka yöntemlerle tesis etme çabasıdır.” diyor. -Kuvva-i Milliye’den ne anlamak gerekir? Kime ya da neye karşı Kuvva-i Milliye? Kuvva-i Milliye olayını anlamak için önce tarihî sürecine bakmak lazım. Kuvva-i Milliye ilk kez 1920’de Bakü Doğu Halkları Kongresi’nde karşımıza çıkıyor. Orada ‘ezilen ulusların milliyetçiliği’ sosyalist sisteme entegre edilmişti. Bu birikimin Türkiye’ye bir yansımasıdır Kuvva-i Milliye. Aslında Kurtuluş Savaşı’nın başlarında Sovyet Rusya’sı ile Ankara hükümeti arasındaki sıcaklığın bir sonucu olarak doğan bir isim, Kuvva-i Milliye yani milli kuvvetler. Anti sömürgeci bir savaş veriliyor. Bu olaya da Kuvva-i Milliye deniyor. Bu, hususlardan sadece biri. Bir de 1908’den 1919’a kadar takip edilmesi gereken ittihatçılık geleneğidir. 600 yıllık Osmanlı geleneğinden sapmadır ittihatçılık. Komitacı yöntemlerle iktidarı ele geçiriyorlar ve aynı yöntemlerle iktidarlarını sürdürüyorlar. Osmanlı tarihi boyunca tek bir fikir adamına yönelik hareket yoktur. Fakat ittihatçılar bol bol aydın öldürdü. Tetikçileri Yakup Cemil gibi silahşorleri ortalıkta dolaşıp modern terör yöntemleriyle, baskıyla muhalifleri susturmanın, kendi iktidarlarını sürdürmenin yöntemlerini uyguluyorlar. Bu ittihatçı ayağın özeti şu: Hukuksuzluk, kanunsuzluk. Devletin çıkarlarını, güya kendi tanımladıkları gerekçelerle hukukla kayıtlı olmadan savunmak. Bunun kavgasını vermek. Bu yöntemlerle oldukça mesafe alıyorlar. Bunun bir de Teşkilat-ı Mahsusa ayağı var. Maceracı tipler o dönemde Orta Asya’ya yayılıp ihtilaller yapma çalışmalarında bulunuyorlar. Bu da aynı şekilde terör yöntemlerinin komitacı taktiklerinin dış politika da egemen olduğu dönemi ifade ediyor. Yani bir Sovyet bir de ittihatçı jargonu. -Günümüze gelirsek? 1917’de, Şam’da Teşkilat-ı Mahsusa’nın önemli isimleri toplanıyor. Savaş kaybediliyor, Anadolu işgal edilecek. Bununla ilgili olarak Anadolu’nun muhtelif yerlerine silah depoları kuruluyor, güney ordusunun bütün işe yarar subayları Erzurum’ a yollanıyor. Öyle anlaşılıyor ki ittihatçıların Teşkilat-ı Mahsusa kanadı bir gerilla savaşını baştan planlıyor. Yunanlar Ege’ye çıktığında Salihli hattında silahlar dağıtılıyor ve bir gerilla direnişi örgütleniyor. Meşhur Çerkez Ethem ve arkadaşlarının, zaten bölgede bulunan eşkıyaların bu işe iştirakiyle bir gerilla hareketi örgütleniyor. Düzenli ordu kuruluna kadar geçen zamanda yıpratma savaşı uyguluyorlar. Oldukça da etkili oluyorlar. -Ancak, sonradan birtakım problemler çıkıyor? Sorun şu? Atatürk’le yakından uzaktan ilgisi yok bu Kuvva-i Milliye’nin. Düzenli ordu duruma el koyduktan sonra Kuvva-i Milliye’yi tasfiye eden Atatürk’ün kendisidir. Bu tarihte ortaya çıkan bu istisnai olaylar sonrasında geleneği oluşturuyor. Geleneği devam ettirenlerin ise eski özelliklerini sürdürdüğünü görürsünüz. “Bir devletin bağımsızlığını savunmak” Kime karşı? “Emperyalistlere, yurdu ele geçirmeye kalkanlara karşı bağımsızlığı savunmak”. Bu son derece genel bir şey. Hangi yöntemle; hukuk, kanun hiçbir şey takmadan çete yöntemleriyle aklınıza gelebilecek her türlü yöntemle; ülke işgal edilmiş hukuka ne gerek var, cinayet işlemenin hiçbir sakıncası yok diye bakacaksınız. Emperyalistler ülkeyi işgal etmişse devlet ciddiyeti içinde bulunmaya gerek yoktur derler. Bugüne tercüme ettiğimizde devletin çıkarlarını korumak için kanun nizam tanımadan savunmak anlamına geliyor. -Peki ama ortada bir işgal yok, işleyen bir devlet düzeni var. Askeri, polisi, yargısı var. Bu ortamda ‘devlet tehlikede’ deyip Kuvva-i Milliye Hareketi başlatmak nasıl açıklanabilir? Bu ideolojik söylemdir. Bunların arkasında iktidar mücadelesi vardır. Gerçekliği yoktur fakat kitleleri harekete geçirmek için kullanılan bir söylemdir. Kapalı kapılar ardında şekillenen bir iktidar mücadelesi vardır. Söylemin kendisi önemli değil. Ardındaki mücadeleye bakmak lazım. Kuvva-i Milliye oluşumlarında ciddi bir karanlık bölge var -Peki kim yapıyor bu mücadeleyi? Şeffaflığın olmadığı yerde her şeyi söylemek mümkündür. Burada ciddi bir karanlık bölge var. Mesela 1960’larda Adalet Partisi, bugün de AKP iktidarda. Büyük ölçüde AKP karşıtı bir düşünceyle hareket ediliyordur. Mevcut siyasi yapıda hükümetin alternatifinin çıkması zor. Alternatifi oluşturulamıyor. Demokratik zeminde hesabı görülemeyen bir iktidara karşı bunun dışında bir iktidar merkezi oluşturma gibi bir kaygıdır. Kuvva-i Milliye söylemiyle kitleleri seferber edecek bunu da hukuk devletinde hukukun sınırları dışında yapacak bir iktidar söylemi. -Bu söylem Yeniden Millî Mücadele hareketini hatırlatıyor. Benzerlik mi var? Yeniden Millî Mücadele, Kuvva-i Milliye söylemini milliyetçi sağda benimseyen bir fraksiyondu. Son zamanlarda yayınlanan bir kitap bu örgütün de doğrudan doğruya askerî bir birim tarafından kurularak beslendiğini gösterdi. Ciddi anlamda antiemperyalist söylemi vardı. -Devletin benzer örgütleri tekrar kurdurması ihtimali nedir? Önümüzdeki tablo şablonun aynen kullanıldığını gösteriyor. Söylemler genelde eskidir, tekrar edilir. -Bir yazınızda ‘derin devlet karşımıza Kuvva-i Milliye olarak çıkıyor’ demiştiniz. Derin devlet kuvvacı mı oldu? Bu devlet değil yalnız. Devletin kendisi değil. Devletin güvenliği ile ilgili bazı sorumlulukları üstlenen, devletten maaş alan, 657’ye tabi ama özel kanunla kendilerine yetki verilen bazı kişiler yetkilerini iktidar mücadelesinin aracı olarak kullanıyor. Olay budur. Derin devlette, devlet içinde olan kişiler, devletin sağladığı imkânları hukuk dışına çıkarak kendi ideolojik gayeleri için kullanıyor. - ‘Vatan tehlike’de psikolojisi önümüzdeki dönemde neleri doğurabilir? Bence duruma müdahale etmek yerine ağırlık oluşturma çalışması var. Çok geniş ve eylem kabiliyeti yüksek örgütlenmelerle bir ağırlık merkezi oluşturma çabası var. Aslında eski geleneğin devamı olan bu hareketlerin çelişkisi de burada. Türkiye’de aklıselim şunu söyler; bir etnik probleminiz varsa huzur ortamını, barış ortamını korumak gerekir. Devletin sorun çözme yeteneğini ön plana çıkartmak gerekir. Etnik problemlerinizi ancak bu yöntemle çözersiniz. Ortaya çıkan manzaraya göre ülke elden gidiyor. Falancalar Türk, filancalar başka demek ülkeyi böler. Etnik kimliklere dayalı bir siyasi tanımlamalar bunlar. Türkiye Cumhuriyeti devletinin âli menfaatlerini tehlikeye iter. Çok açık bir çelişki var. Ülkeyi bölmek için komitacı yöntemlerden daha kestirme bir yol yoktur. -Ülke tehlikede söyleminin inandırıcılığı için provokasyona başvurulabilir mi? Dünya şartlarını, kendi ülkenizin şartlarını problemlerini göz önüne alarak neyin sizin için doğru olduğunu ayırt edebilirsiniz. Bütün bunların hepsine bakıyorsunuz barış, huzur ortamı vs... Gerekli olan bu. Güvenliğinizi sağlayacak olan da bu. Uluslararası alanda elinizi rahatlatacak olan da bu. Şayet bir iktidar mücadelesi için bu tabloyu tersine çevirip vahamet tablosu çiziyorsanız ve dumanlı havada balık avlamaya çalışıyorsanız ancak provokasyonlarla sonuç alabilirsiniz.Toplumumuzun reflekslerini de bilmek lazım. Çok basittir. Biri bir yerde kan akıtır, muhalifi daha büyük kan akıtır, şiddet şiddeti besler. Bunlar kolay şeylerdir. Ortadaki tablonun saçmalığı da burada. Provokasyonlarla ortaya çıkmış kan gölü...Türkiye’nin belini kırıp uzun süre toparlanmasına engel olacak olan, bu milletin yakın ve uzak vadede bütün çıkarlarını kaybettirecek olan durum budur. Bunun bir iktidar hesabına dayalı, ortada durum yoksa da önce durumu oluşturup sonra da durumdan vazife çıkararak rol kapmaya çalışan bir grubun, merkezin işi olduğunu düşünüyorum. -Kuvva-i Milliye söylemlerinde baskın bir milliyetçilik dikkat çekiyor. Milliyetçi tabanı bölmek ya da milliyetçi tabandan yeni bir hareket çıkarmak amaçlanmış olabilir mi? Genç Parti’nin son seçimlerde aldığı oyu “marjinal” bir kesimin oyu sayabilirsiniz. Yani Türkiye’ de yüzde 6 gibi özellikle gençlik arasında pusulası olmayan bir kesim var. Kuvva-i Milliye içindeki Türkçü söylem, ki aslında ırkçı söylemdir, MHP’nin söylemlerinde yok. Tam tersini söylüyor Bahçeli. Türkiye objektif şartlar gereği ırkçılık yapmaya müsait bir toplum değildir.Burada bir kötü niyetin olduğu ortada. -Hızlı bir şekilde büyüdüğü iddia edilen Kuvva-i Milliye hareketi nereye gider? Atatürk Kuvva-i Milliye’ye karşıydı. Biz Yunan’dan çok Kuvva-i Milliye’den çektik. Çerkez Ethem’in Atatürk’e suikast girişiminde bulunması da bundandır. Bu kanunsuzluk, hukuksuzluk, birilerinin devlet menfaati diye onun arkasına saklanarak kendi çıkarları için çalışması demektir. Bunun hukuksuzluk ve Türk geleneğine aykırı bir girişim olduğunu, bugün bunun telaffuz edilmesinin devlete haksızlık olduğunu düşünüyorum. Kuvva-i Milliye jargonunu kullanmak, Türkiye’nin satıldığını, Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı şartlarında olduğunu söylemek başta silahlı kuvvetler olmak üzere bu ülkenin tüm kurumlarına haksızlık etmektir. Kuvva-i Milliye dediğiniz zaman şu anda bağlı olduğumuz devleti görevlerini yapmamakla itham etmektir. Siyasi harekete dönüşür mü? Mantık çerçevesinde hareketin karşılığı yok. -İnsanlar macera olsun diye dernek kurup para harcamaz ama… Bir amacı olmalı. Demokratik zeminde oluşturulamayan iktidar denkleminde bir ağırlık oluşturma çalışmasıdır. Olayların gelişmesinden etkili olduğunu da anlaşılıyor. Ama ben bunun Türk milletinin âli çıkarlarına aykırı olduğunu düşünüyorum. 2002’den önce bir siyasi parti olarak kuruldu Kuvva-i Milliye Hareketi Partisi. Neden vazgeçtiler bilmiyorum. Bazı örgütler, sivil örgütlenmeler üzerinde bir perde olan örgütlenmeler siyasi harekete dönüştüğü zaman diğer siyasi partilerle aynı yelpazede, onlarla eşit şartlara girdiği zaman o dünyada tutunamayıp çözülüyorlar. 5 milyon üyeye ulaşacağız diyorlarsa siyaset arenasına çıkınca iktidar olmaları gerekir. Bana çok inandırıcı gelmiyor. Bu tip hareketlerde ideolojik kaygılar ön plana çıktığı için abartı çok fazla. Ama Kuvva-i Milliye hareketlerinde karanlık bölgeler var. Çete yöntemlerini benimseyen devlet kendi varlığını tehlikeye atar. -Kendi ifadelerine göre Kuvva-i Milliye içinde toplumun tüm kesimlerinin olduğunu ifade ediyorlar? İşçi partisi ile ülkücülerin beraberliği mesela? Kuvva geleneğinde bu var aslında. Ulusalcılık adı altında sol ve sağ antiemperyalist bir söylemde birleşiyor. Ben bu hareketleri çok ciddiye almıyorum. Ancak provokatif amaçlar için kullanılması ihtimali beni endişelendiriyor. Türkiye’de iktidar oyunları paravan örgütler aracılığı ile görülüyor. Biz koskoca Balkanlar’ı bu tür iktidar oyunları yüzünden kaybettik. Bütün Rumeli’yi kaybettik; çünkü burada iktidar hesaplaşmaları vardı. Memleket satılıyor, batıyor söylemlerinin ardından Rumeli’yi kaybettik. Bir 27 Mayıs darbesi oldu; bugün fakirliğin, ilim irfan mahrumiyetinin tahribatını hâlâ yaşıyoruz. 27 Mayısçıların yaptığı Kuvva-i Milliyi geleneğinin devamı gibi gözüküyor. O zaman da ‘vatan parçalanıyor’, ‘ülke satılıyor’ söylemleriyle iktidara geldiler ama o gün bugün hâlâ belimizi doğrultamadık. Tarihten ders çıkartmamız lazım. Bir komedi ile karşı karşıyayız. Marx diyor ki, tarihte bir hatayı bir daha tekrarlarsanız trajedi olur. İkinci kez tekrarlarınsa komedi ile karşı karşıyasınız demektir. SAMANYOLUHABER.COM / AKSİYON
<< Önceki Haber Ne için örgütlenip,ne amaçlıyorlar? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER