'Yazık ettiniz, çok yazık'

Bugün Gazetesi Yazarı Adem Yavuz Arslan ibretlik denebilecek bir köşe yazısı kaleme aldı..

'Yazık ettiniz, çok yazık'

Bütün cemaat ve tarikatların 50 yıl boyunca zulmün ter türlüsünü gördüğüne değinen Bugün gazetesi Yazarı Adem Yavuz Arslan, yazısında "Süleyman Efendi Hazretleri'nin Kur'an bülbülleri yetiştirdiği Kısıklı'daki evi ayrı bir vadide kaldı; Tayyip Erdoğan'ın oğluna dolar istiflettiği söylenen Kısıklı'daki evi ayrı vadide. Bediüzzaman'ın sepete sığan mal varlığı bir vadide; Bilal Erdoğan'ın taşıya taşıya sıfırlayamadığı milyonlarca doları ayrı bir vadide kaldı. Haramzadeler geldiler, sadece ve sadece para için tüm bu emekleri heba ettiler. Cam parçalarına elmas kıymetindeki iman ve Kur'an hakikatlerini değiştirdiler. Yazık ettiniz, çok yazık..." ifadelerini kullandı. Yavuz Arslan, "Bilindiği gibi, yolsuzluk yapan Sahabi bile 'davadan dönmüş' sayıldı ve bu sebeple Kur'an ı Kerim'de 'hain' olarak nitelendirildi. Onu savunanlar içinse şu ayet indi.." diyerek o ayeti açıkladı.


Osmanlı'nın yıkılış sürecinden başlayarak İslami cemaatler, tarikatlar, vakıflar ve camialar üzerinde yoğun baskı kuruldu.

Tek parti yıllarında daha doğrusu ülkenin parti devleti olarak yönetildiği, bütün bürokrasinin parti üyesi olduğu yıllarda ise bu zulüm katmerlendi.

Tekkeler, zaviyeler, medreseler, Kur'an kursları, vakıflar kapatıldı. Ezan Türkçeleştirildi, İslam adına koşturanlara nefes alacak yer bırakılmadı.

İstiklal Mahkemeleri'nde bu uğurda canını verenler, 'Allah ismi unutulmasın' diye malını verenler oldu.

Bütün cemaatler ve tarikatlar, 50 yıl boyunca zulmün her türlüsünü gördü.

Cezaevleri alimlerin ikinci evi, mahkeme koridorları daimi ikametgahı oldu. İslam'ın dev kametlerinin sakalları ve sarıkları işkencehanelerde kana bulandı.

Süleyman Efendi Hazretleri bunlardan biriydi...

Birinci şubenin tabutluklarında işkence ve hakaretlerle dolu günler geçirdi. Çıkınca talebe yetiştirmekten, ruhlara Kur'an nakşetmekten geri durmadı.

Yine tutuklandı, yine işkence gördü, yine çile çekti...

Tek parti zulmüyle geçen onca yıldan sonra zulüm bitmedi. Cezayirli Müslümanlar için gözyaşı döküp dua istediği için yine sorgulandı, yine tutuklandı.

Tarihler 1957'yi gösterdiğinde, 69 yaşında iken idam istemiyle tutuklanıp Kütahya'da hapse atılmıştı. İki yıl sonra 16 Eylül 1959 tarihinde İstanbul Kısıklı'daki evinde, uğruna bütün ömrünü verdiği Rabbine yürüdü.
 
Bir mezarı bile çok gördüler 
 
Bir diğeri Bediüzzaman Said Nursi'ydi.

Dünya lezzetleri namına hiçbir şey tatmadı. Ömrü sürgünde ve zindanda geçti. Ezanın ve cefanın her türlüsünü gördü. Ölsün diye -15 derece soğukta penceresiz hücreye atıldı, sayısız defa zehirlendi.

Bir mezar bile çok görülüp naaşı kabrinden sökülüp bir bilinmeze götürüldü.

'Eski yazı kitap avı'ndan kurtarılan tefsirler, hadis kitapları; samanlıklarda saklanan Kur'an'lar, tezeklerin arasına gizlenen Elif Ba'larla bir neslin imanı bütün tarikat ve cemaatlerin el ele vermesiyle ayakta tutuldu.

Nakşiler, Kadiriler, Süleyman Efendi Hazretleri'nin talebeleri, Bediüzzaman Hazretleri'nin talebeleri, irili ufaklı bütün cemaat ve tarikatlar, 50 yıl inim inim inlediler.

Yiyecek ekmek bulamayıp aç kalan, ilmin şerefini yere düşürmemek için kimseden de istemeyen, ama ilim yuvalarını ayakta tutan tarikatlar ve cemaatler nakış nakış bir nesli ördüler.

Parti devleti dönemi, ardından askeri vesayet yılları, darbeler, cuntalar... Hiçbiri bu kutsal hizmetleri engelleyemedi.

Fert fert ilgilenerek, iğneyle kuyu kazmaktan daha zor ve çetin bu mücadeleyle memleket evladı bir noktaya getirildi. 300 yıllık manevi yıkımın ardından manevi ruh yeniden ikame edildi.

İslami tarikatlar ve İslami cemaatler halk tabanını bir noktaya getirirken; "İslam" kelimesini ikinci plana atıp kendilerine "Siyasal İslam" diyen, sonra bunu kullanmaktan bile imtina edip "Muhafazakar Demokrat" diyenler, hep yelkenlerine rüzgar doldurma derdinde oldu.

Mirasyedi gibi rüzgarı yelkenlerine doldurup mevki ve makamlara kuruldular.

Çile çekmeyenler, elde ettikleri iktidarı da bir çile ve hizmet makamı olarak görmediler. Bütün cemaat ve tarikatların emeğini, para için, mal için, mülk için, makam için heba ettiler.

Gerici, irticacı, yobaz denilen, hapislerde, mahkemelerde, işkencehanelerde her türlü hakareti gören ama asla "hırsız" denmeyen Müslümanlar'a "hırsız" dedirttiler.

Süleyman Efendi Hazretleri'nin Kur'an bülbülleri yetiştirdiği Kısıklı'daki evi ayrı bir vadide kaldı; Tayyip Erdoğan'ın oğluna dolar istiflettiği söylenen Kısıklı'daki evi ayrı vadide.

Süleyman Efendi'nin ruhlara Kur'an depoladığı Kısıklı, Müslümanlar'ın yüzüne "hırsızlık" karası çalınan bir Kısıklı'ya dönüştü.

Sürgünlerde helal kazanma imkanlarından dahi mahrum edilen, bütün eşyaları bir sepete sığan, yorganını satan ama kimseden hediye dahi kabul etmeyen, çoğu zaman aç yatıp birkaç zeytinle idare eden ve öldüğünde sadece 44 kilo gelen Bediüzzaman'dan geriye bir nesil ve tertemiz hatıralar kaldı.

Bediüzzaman'ın sepete sığan mal varlığı bir vadide; Bilal Erdoğan'ın taşıya taşıya sıfırlayamadığı milyonlarca doları ayrı bir vadide kaldı.

Süleyman Efendi'nin çilesi, Bediüzzaman'ın ıstırabı, Nakşiler'in saklı gizli zikirleri, Kadiriler'in her an basılma ihtimaliyle yaptıkları dersler...

Haramzadeler geldiler, sadece ve sadece para için tüm bu emekleri heba ettiler. Cam parçalarına elmas kıymetindeki iman ve Kur'an hakikatlerini değiştirdiler.

Yazık ettiniz, çok yazık...
Hem kendinize hem umutlarımıza...

Bu millet, adil imamın eşiğini altından, kapısını gümüşten yapardı. Bütün bir İslami camia, tarikatlar, cemaatler ve aziz milletimiz size bağrını açmıştı.

O bağır, evladıyla rüşvet taksimatı yapan birine açılmamıştı.

Müslümanlar'a "hırsız" dedirten, İslam dininin şerefini ayaklar altına düşüren, rüşveti istifleyen idareciler; rüşvete fetva veren Ulema-i Sû bütün çıplaklığıyla ortada.

Rüşvetten, hırsızlıklardan, menfaat çarkından rahatsızlık duymayan, hatta bizzat talimat verenler bugün miting meydanlarında İslami referanslar kullanarak, Allah diyerek, Peygamber diyerek bütün bir Ümmeti Muhammed'i adeta hançerlemekte.

İslam alimlerinin, tarikatların ve cemaatlerin on yıllardır eza ve cefa çekerek, binbir emekle memleketi yükselttikleri noktada, tüm bu gayretlerin heba olmamasının tek yolu bu rezilliğe, hırsızlığa ve arsızlığa ortak olmamaktır.

 Hırsızlar ne kadar güçlü olursa olsunlar, Müslümanlar hırsızların yanında duramaz, İslam tarihine böyle geçemezler.

İslam tarihinin önemli dönemeçlerinden bugün de, her bir mümin ve zümre 'duracakları yerle' anılacaklar.

Bilindiği gibi, yolsuzluk yapan Sahabi bile 'davadan dönmüş' sayıldı ve bu sebeple Kur'an ı Kerim'de 'hain' olarak nitelendirildi.

Onu savunanlar içinse şu ayet indi:
"Hainler adına mücadeleye kalkışma. Çünkü Allah, fıtratını bozarak günah işleyenleri sevmez. Onlar yaptıklarını insanlardan gizleyebilirler ama Allah'tan gizleyemezler. Halbuki O'nun kabul etmeyeceği sözleri sayıp dökerken Allah yanı başlarında! Allah onların yaptıklarını çok iyi biliyor. Diyelim siz bu dünya hayatında onlara arka çıktınız fakat kıyamet günü onların arkasında kim duracak ve onlara kim vekil olacak? (Nisa Suresi.)
<< Önceki Haber 'Yazık ettiniz, çok yazık' Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER