Pasaportuna “Hacca gittiği için ülkeye sokulmayan kişi” yazılan İslam âlimi: Prof. Dr. Suat Yıldırım

Cumhuriyet rejiminin dışlaması ile dedesi vesilesi ile tanışmış, babasıyla birlikte Şeyh Sait hadisesine bir irtibat kurdurulup sürgün edilmiş, kendisi olmaya başladığı dönemlerde Ankara’da Nur faaliyetlerine iştiraki sebebiyle Ağır Ceza Mahkemesine çıkmış ve sürgünle geçen bir ömür yaşamış, çocukları mesleklerinden edilip sürgün edilmiş, torunlarını sürgünde büyütmek zorunda bırakılmış biri olarak 5 nesil boyunca her daim zulmün ağır yükünü yaşamış birisi Suat hoca.

SHABER3.COM

Zaman Avustralya'da yayınlanan ve M. Fehmi Acat imzalı portreyi istifadenize sunuyoruz.
Prof. Doktor Suat Yıldırım hocanın son yayınladığı eseri “Çağın Bir Şahidinden” kitabı elime ulaştı.  Uzun zamandır hiçbir kitaba karşı bu kadar hızlı ve kana kana okuma ihtiyacı hissetmemiştim. Bu münasebetledir ki 370 sayfalık hatırat olarak başlayan, ancak doktora seviyesinin üzerinde akademik bir çalışma şeklinde biten 370 sayfalık kitabı 24 saat geçmeden bitirdim.

Dünya ilim camiasının takdirle ifade ettiği bir ismi bu kadar yakından tanımanın sıcaklığını her satırda hissettim.



BU ESER, BİR MÜMİN’İN ÜLKEDE NELER ÇEKTİĞİNİ ANLATAN BAŞUCU BİR KİTAPTIR…

Bu asırda bu ülkede dinini hakkıyla yaşamak isteyen bir Müslümanın neler yaşayabileceğinin en net ve en canlı şahidi tarafından yazılan bu eser, asrı yorumlamak isteyenlerin uzun yıllar başucu kitabı olacaktır.

Zamanıma değer katan bu eser onlarca konuda sorgulamalara girmemi ve bu sorgulamalarda aradığım birçok cevabı başucumda bulmamı sağladı.

Dünya ilim camiasının takdirle ifade ettiği bir ismi bu kadar yakından tanımanın sıcaklığını her satırda hissettim.

Akademik olarak onun talebelerinden ders almış talebelere bile talebe olamayacak bir seviyede olmadığımın bilincindeyim. Buna rağmen bir okur olarak üç beş kelam etmek istedim.

Bütün bu zulüm tufanlarına hep sağ duygusunu koruyarak, vazifesine odaklanarak, talebe yetiştirerek sabırla karşı durmuş inanılmaz bir mücadele azmi sergilemiş

ŞEYH SAİD HADİSESİYLE ‘İTİBAT VE İLTİSAK’ KURULUP SÜRGÜN EDİLMİŞ

Cumhuriyet rejiminin dışlaması ile dedesi vesilesi ile tanışmış, babasıyla birlikte Şeyh Sait hadisesine bir irtibat kurdurulup sürgün edilmiş, kendisi olmaya başladığı dönemlerde Ankara’da Nur faaliyetlerine iştiraki sebebiyle Ağır Ceza Mahkemesine çıkmış ve sürgünle biten bir ömür yaşamış, çocukları mesleklerinden edilip sürgün edilmiş, torunlarını sürgünde büyütmek zorunda bırakılmış biri olarak 5 nesil boyunca her daim zulmün ağır yükünü yaşamış birisi Suat hoca.

Bütün bu zulüm tufanlarına hep sağ duygusunu koruyarak, vazifesine odaklanarak, talebe yetiştirerek sabırla karşı durmuş inanılmaz bir mücadele azmi sergilemiş..

Bu yolda, sıkıntılı bir anda mana aleminin sultanlarının bir ziyaretlerinde söyledikleri ‘Vazifeye devam!’ ifadesi şiarı olmuş.

Cenabı Hakk’a itimadın sırrıyla her türlü zorluğun üstesinden gelmiş. Ankara İlahiyat’a giderken, İlçe Müftüsü olan babası Ergani’de bir dönem ağır ceza hakimliği yapan Feyzi Artukoğlu’nun telefonu verip burs için aramasını ister. O buna tevessül etmez. Hatta Ankara’daki ilk öğrenci evinin sahibinin aynı kişi olduğunu çok sonra öğrenir.

Ev sahibine Kurban bayramında göndermiş olduğu bir miktar eti, ev arkadaşı İbrahim Canan (merhum) hoca kabul etmeyince biraz sitem eder. Olaydan yıllar sonra bir ortamda Fevzi Bey’in oğlu “babam size bakardı” tarzında bir ifade kullanınca olayın şahitleri “hayır gönderdiğiniz kurban etini bile kabul etmeyip iade ettik” cevabını verirler. Risale-i Nur talebelerinin her dönem müstağni yaşamaları gerektiğini anlar.

Kimseden bir şey almaz. Cenabı Hak’da (CC) onu hiç yalnız bırakmaz.

Sebepleri bir araya getirip yolunu açar.

Üniversite bursu hatırası bu bâb’da en ilginç olanlardandır. Ülkenin geçtiği zor bir süreçten sonra Diyanet İşleri Genel Başkan Yardımcılığı’na emekli bir General atanır. Bu general hayırlı bir işe vesile olur. Kurum ile İlahiyat Fakülteleri arasında bir kopukluk olduğunu görür ve fakülte öğrencilere burs verilmesini ve eğitimlerinin ardından Diyanet’e yönlenmelerini sağlar. 4 kişilik burs için başvuran 30 öğrenci vardır.

Çalışkanlığı ile örnek olan iki zat Suat Yıldırım ve kendisini Risale-i Nur hizmetleri ile tanıştıran Fikret Sönmez bursu kazanırlar. Böylece eğitim hayatında biraz daha kolaylık olur. Bursuyla İslam dünyasının değişik topraklarından sipariş ettiği kitapları anlattığı bölüm ise tam bir efsane ve herkese ders niteliğinde. Kitap gibi yaşanan bir hayat kitap için feda edilen bir yaşam.

KADİM DOSTU FİKRET SÖNMEZ’İN GÖNLÜNDEKİ ÖZEL YERİ:

Bu arada Fikret Sönmez ile ilgili bir parantez açmak gerekiyor. Yıllarca süren kadim dostluktan sonra Fikret bey tutuklanınca irtibat kesilir. Diyanet işleri müfettişliğinden emekli bir âlim zatın terör örgütü üyeliği suçlamasıyla tutuklu tutulması Suat Hocaya çok ağır gelir. Aradan yıllar geçer. Fikret hoca tahliye olur, yurtdışına çıkar. Almanya’ya yerleşir. Yarım asrı aşkın dostlar sürpriz bir Zoom görüşmesinde karşılaşıp hasret giderirler. Suat Hoca kendisini Nurlar ile tanışmaya vesile olan Fikret Hoca’yı sürekli gönlünde en mümtaz bir yerde muhafaza eder.

Ankara Üniversitesi’nde okurken Prof. bir hocasının O’nu takdiminde kütüphanedeki kitapların yarısını bitirmiş ifadesi onun yeterince tanımlamaya yeter sanıyorum. Diyanet’ten aldığı burs ona okulu bitirince Edirne Müftülüğü kapısını da açar. İlahiyatı bitirir bitirmez İl müftüsü olarak atanan tek kişidir.

HOCAEFENDİ İLE HEDİYE ARAÇ VE ANAHTAR HATIRASI :

Orada hayatının en güzel dönemlerini Edirne vaizi Fethullah Gülen Hocaefendi ile aynı evi 6 ay boyunca paylaşarak geçirir. Onun idari amiri olmasına rağmen hürmette kusur etmez. Onun farklı biri olduğunu ilk anda fark eder ve hep saygı duyar. O günden bugüne hayırhah bir dost olarak yollarını hep birlikte yürümüşlerdir. Ebedî Risalet Sempozyumu programlarını ilk organize eden heyette yer alır.

Muazzam bir inkişafa vesile olur. Organizasyon heyeti o dönemde arabası olmayan Suat Hoca’ya bir araç hediye etmek ister. Bunun Fethullah Gülen Hoca efendi eliyle verirlerse kabul göreceğini düşünürler.Hoca efendi anahtarı uzatınca kırmaz, alır. Onun kırılmaması gereken biri olduğunu bilir. Ancak anahtarı aldıktan sonra iade eder. Şimdi de siz benim hediyemi alın ve beni kırmayın der. Mevzu iki büyük insana yakışır hoşlukta kapanır.

Mütevaziliğini ve müstağniliğini bir ömür boyunca yanında servet olarak taşıyan Suat hoca kendi özgeçmişini yazarken bile, dünya çapında birçok alimi nazara vermiş kendini gölgede bırakmayı başarmıştır. Aslında bu kitabı okuyanlar sadece onunla ilgili değil İslam dünyası ile alakalı bilgi birikimlerini net bir şekilde arttıracaklardır. İslam dünyasının son dönemlerinde en önemli konulardan olan diğer din mensupları ile diyalog gayretlerine İslam dünyasında ilk aksi sedayı veren hemen hemen ilk yetkin kişi olma özelliğini taşır.

Yazdığı kitap Diyanet İşleri Başkanlığınca basılır. Bu kitap sonraki dönemlerde bu konuda Diyanet tarafından atılan resmi adımların temelini oluşturur. Günümüzde Dinlerarası Diyalog Daire Başkanlığı görevini sürdürmektedir.Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ziyareti gibi özel gayretlerin temelini de bir bakıma O atmıştır.



GÜMRÜK MEMURU PASAPORTA BU UTNAÇ VERİCİ NOTU DÜŞTÜ:’BU ADAM HAC FARZINI YERİNE GETİRDİĞİ İÇİN ÜLKEYE SOKULMAMIŞTIR’

Bunca gayrete rağmen O ülke rejimi tarafından her dönemde ret yemiş ancak dış dünyanın alimleri ve kurumlarınca hep iltifata mazhar olmuştur.Marmara üniversitesi İlahiyat fakültesinin Tefsir Ana bilim dalı başkanlığı ilanına yaptığı başvuru bu konuda ülkede başvuru yapabilecek tek kişi olmasına rağmen reddedilmiştir. O bu redlere alışıktır. Daha memuriyetin ilk dönemlerinde Hac farzını ifa ettikten sonra Habur sınır kapısından ülkeye girişine izin verilmemiş, izinsiz hacca gittin denilip mesai bitince de geri gönderilmiş.

Çekinerek gittiği Irak sınır kapısındaki gümrük memuru pasaportuna “bu adam Hac farzını yerine getirdiği için ülkeye sokulmamıştır” iç acıtan notunu düşmüştür. Bu reddedişlere mücadele azmini yitirmeden reddedişlerle karşılık vermiştir. Cumhuriyet tarihinde ilk kez Risale-i nurlara atıf yapılan bir doktora çalışmasını kabul ederek o alanda zulmün surlarında devasa bir gedik açmıştır. Sakarya üniversitesi kurucu dekanı iken öğretim üyesi alımında adil davranmış ve gerçekten başarılı akademisyenleri üniversite kadrosuna katmıştır. Bu gayretleri Hayrettin Karaman’ın “olacaksanız Sakarya İlahiyat gibi olun” itirafına yol açmıştır.



Bu hacimli kitapta hiç mi teessüf, sitem yok denebilir. Özellikle bunu ön plana çıkarmamış ama değinmeden geçmenin de tarihe bir haksızlık olacağını düşünmüş

YAŞADIĞI İFTİRALARI, SÜRGÜN YOLCULUĞUNU, KALP KIRIKLIKLARINI VE VEFALI DOSTLARINI TARİHE NOT DÜŞMÜŞ…

Türkiye’de her reddedilince yurt dışında farklı bir kapı açılmış kimi zaman Medine üniversitesinde kimi zaman Fransa’dan kimi zaman Malezya’da hizmetler etmiş talebeler yetiştirmiştir.

Şimdi ise “Mihne Süreci” olarak adlandırdığı süreçte, Kanada kendisine kapılarını açmış ve orada çalışmalarını sürdürmektedir.

Mihne sürecinin en canlı ve yetkin tanıklarından olarak sürecin giriş, gelişme ve sonuç aşamalarını, yaşadığı iftiraları, sürgün yolculuğunu, kalp kırıklıklarını vefalı dostlarının tamamını tarihe not düşer gibi not etmiş.

Şahsi mirasına da kitapta yer veren Suat Hoca, sanki insanlık tarihine de  bir miras bırakmış gibi.

Bu hacimli kitapta hiç mi teessüf, sitem yok denebilir. Özellikle bunu ön plana çıkarmamış ama değinmeden geçmenin de tarihe bir haksızlık olacağını düşünmüş. Yıllarca emek verdiği Diyanet İşleri Başkanlığı İslam ansiklopedisi için yazdığı maddelerin çıkarılıp kitabın yeniden basılmasını ilmin izzetini muhafaza babından ifade etmiş. Ayrıca neredeyse hayatın her alanında birlikte oldukları Din işleri yüksek kurulu üyeleri ve bir kaç meslektaşını da beklentilerini karşılamadığı için not edip geçmiş.



BU KİTAPTAN ANLADIĞIM; HAYAT İBADETTİR, ZALİMLERE ALDIRMADAN KULLUĞA YÖNELME…

Onlara takılıp güzelim eserin gidişatını tahrip etmemiş.Ben bu kitaptan ne anladım derseniz hayat ibadettir, zulümlere, zalimlere aldırmadan kulluğa yönelme, o an ne iş varsa ona odaklanma…

Paldır küldür çıktığı ülkesinden çıkabildiği ilk yer olan Kuzey Afrika ülkesi Tunus’ta kıldığı dolu dolu teravihleri hala unutamamış. Orada kendisine ev sahipliği yapanlara, namaz kıldıranlara bile teşekkürü unutmamış.Tam bir vefa abidesi ve muazzam bir eğitmen gördüm.

Onu yeterince tanıtamamak da bize vebal olarak yeter kanaatindeyim. Yaşadığı zulümler ağır gelenlere -min gayri haddin- şiddetle tavsiye ederim.
<< Önceki Haber Pasaportuna “Hacca gittiği için ülkeye sokulmayan kişi”... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER