Emre: Milli Takım'ı bırakmayı düşündüm

Futbol hayatını Newcastle United'da sürdüren milli futbolcu Emre Belözoğlu, NTV'ye konuştu. Macaristan maçında basın tribününe yaptığı hareketle eleştirilerin hedefi olan Emre, "Yaptığım hareket için pişmanım ama pişmanlığımı yaşamama fırsat tanımadılar" dedi. Emre bir ara Milli Takım'ı bırakmayı bile düşündüğünü söyledi.

Emre: Milli Takım'ı bırakmayı düşündüm

A Milli Futbol Takımı'nın ve Newcastle United'ın yıldız futbolcusu Emre Belözoğlu, NTV'ye çarpıcı açıklamalarda bulundu. NTV Spor Servisi'nden Haluk Yürekli ile Futbol Aktüel yorumcusu Hakan Ünsal'ı İngiltere'deki evinde konuk eden Emre, son dönemde hakkında çıkan eleştirilere yanıt verdi. EURO 2008 elemelerindeki Macaristan maçında basın tribününe yaptığı hareketin tamamen anlık bir refleks olduğunu ifade eden tecrübeli futbolcu, "Bana yakışmayan bir hareketti, pişmanım. Ancak eleştirilerin artarak devam etmesi pişmanlığımı yaşamama fırsat vermedi. Bir ara Milli Takım'ı bırakmayı bile düşündüm" diye konuştu. Türkiye'deki medya sistemini de eleştiren Emre, "Bizim medyamız hemen bir kahraman ya da bir hain arıyor. Bunu kabul etmiyorum. Bir maçla kahraman ya da vatan haini olmak istemiyorum" dedi. Haluk Yürekli: Herkes tarafından merak edilen bir konuyla başlamak istiyorum. Macaristan maçında basın tribününe yaptığın hareket günlerce tartışma konusu oldu. Kime yaptın, neden yaptın, nasıl bir ruh halindeydin? Önce oradan başlayalım... Emre Belezoğlu: Aslında biraz moralim bozuk. Çünkü çok önemli iki maçı gerçekten sıkıntılı bir şekilde kapattık. Burada daha mutlu bir şekilde konuşmak isterdim. Çünkü çok fazla şey konuşma ihtiyacı duyduğunuzda bazen yanlış konuşabiliyoruz. O dönemde de bazı şeyler söylemek istemiştim ama en doğru zamanın şimdi olduğunu düşünüyorum. Macaristan maçından önce ve Malta maçından sonra hem bana, hem de aileme sıkıntı verecek eleştiriler yapıldı. Tabi kendimden önce ailemi düşünüyorum. Bana yapılan haksız eleştirilere en çok üzülen insanlar onlar, başta annem. Tabi bu dönem içinde Milli Takım kampında olmama rağmen devamlı, "Newcastle'da kadro dışı kalıyor", "Türkiye'ye dönmek istiyor", "Haber yollatıyor" gibi gayet rencide edici haberler yapılmaya başlandı. O dönemde gazete okumamama rağmen, ister istemez çevremden, ailemden, dostlarımdan duyuyordum. Küçük bir örnek de vereyim, annem bile telefon açıp, "Oğlum kadro dışı mı kaldın? Birini mi aradın? Galatasaray'a mı transfer olacaksın? Fenerbahçe'ye mi transfer olacaksın?" diye sordu. Yani spor medyası öyle bir gündem oluşturdu ki, ailem bile bunu bana sorma ihtiyacı hissetti. Bu yaşananlar öyle bir döneme denk geldi ki, önemli bir milli maç trafiğimiz vardı. Malta maçından sonra da ağır eleştiriye maruz kaldık. Bunun doluluğuyla yaptığım ama kesinlikle yapılmaması gereken bir hareketti. Tabi sadece bir kişiye yapılan... - Herkes bu kişiyi çok merak ediyor Emre... O bir kişiyi söylersem, bunu çok ciddi anlamda kullanacak. Benim üzerimden Milli Takım yıpratılmaya devam edilecek. Tahmin ediyorum, o kişi zaten hareketin kendisine olduğunu farketmeye başladı. - O kişi kendini biliyor mu? Bence artık biliyor. Bunu anladığını düşünüyorum. Ama çok da önemli değil. Bana yakışmayan bir hareketti. - Özellikle Milli Takım kaptanıyken, kaptanlık pazu bandı kolundayken... O anki psikolojiyle bazen insan farkedemiyor. Ben milli takım formasını 13 yaşımdan beri giyiyorum. Bana bunun ağırlığını Türk spor medyası öğretecek değil, ben çok küçük yaşlardan beri bunu biliyorum. Onun ağırlığını taşımanın ne kadar kolay olmadığını da çok iyi biliyorum. O gün sahaya Nihat kaptan çıktı, daha sonra ben oyuna girdim ve kaptanlık pazu bandını taktım. Yapmamam gereken, fair-play ruhuna aykırı bir hareketti. Bunu kesinlikle kabul ediyorum. Ve pişmanlığımı da daha sonra yaptığım açıklamada söyledim. Ancak sizler, yani sizler derken spor medyası, bana bu pişmalığı yaşatmadı. Yani gelişen olaylar, gündeme getirilen konular, eleştirilerin artarak devam etmesi, pişmanlığımı bana ciddi anlamda yaşatmadı diyebilirim. - Peki bunu normal karşılamıyor musun? Yani senin gibi Türkiye'de medya tarafından çok sevilen ya da ırkçılık iddialarına kadar Türk medyasının sürekli arkasında durduğu bir oyuncunun, kameralara, objektiflere böyle yansıması oradaki insanları üzmüş olamaz mı? Zaten bu hareketi yaptığımdan dolayı pişmanlığımı belirttim. Olayın gerçekten milli maç esnasında olmaması gerektiğini, belki normal bir maç esnasında bile olmaması gerektiğini söylemeye çalıştım. İnsanların üzülmesini çok doğal karşılıyorum. Ama akabindeki eleştirilerin, bu kadar abartarak geleceğini hesaplamadım. Yani o hareketi bir şey hesaplayarak da yapmadım. Tamamen anlık bir refleksti. Yapmamam gereken bir hareketti, sonuçta geride kaldı. - Bir kişiye yaptığını açıklamana rağmen "Aslında Emre'nin hareketi tüm spor medyasınaydı" şeklinde yorumlar var... Bunu tüm spor medyasına yapmam söz konusu olmaz. Türk spor medyasında benim ayrı muhabbetim olan insanlar var. Şimdi burada yanımızda diye söylemiyorum, 6 sene aynı odayı paylaştığım, Galatasaray'da, milli takımda beraber oynadığım Hakan ağabey var. Rıdvan ağabey var. Doğan Koloğlu var, Şansal Büyüka var. Yani ben bu hareketi bütün medyaya yaptım dersem, bu insanları da içine katmış olurum. Ayrıca tanımadığım, televizyonda dinlediğim, çok saygı duyduğum insanlar ve beğendiğim insanlar var. Yaptıkları yorumları gerçekten keyifle izlediğim insanlar var. Bunu herkese mal edersem yanlış yapmış olurum. Bu hareketi bir kişiye yaptım derken çok samimiydim. - Nasıl bir ruh halindeydin? Golden sonra oldu çünkü... Demek ki kendimi çok fazla doldurmuşum. Yani düşünün çıkan haberler nedeniyle anneniz bile arıyor. Yani ben Türk gazetesinden aldığım bir haberden dolayı kulübümü mü arayacağım? Kadro dışı kaldığımı benden önce Türk spor medyası mı duyacak. Ve ya transferle ilgili bir yöneticiyi arayacak bir futbolcu muyum? Bir futbolcunun performansının en iyi olduğu yaşlar daha 29 yaşına yeni geldiği yaşlardır. Ben bu tarz diyaloglara muhtaç bir futbolcu değilim. Tekrar söylüyorum, yapılmaması gerekirdi. Sonuçta milli takım forması altındayız. Orada oturmamızdan kalkmamıza, saha içindeki her hareketimize kadar dikkat etmemiz gerekiyor. Bu yüzden de herkesten özür diliyorum. - Pişmanım ama diyorsun... Yaptıktan sonra o pişmanlığı hissettim ama net bir şekilde yaşatmadılar. Hakan Ünsal: Sonrasında gelen açıklamalarla alakalı olarak mı? Tabi sonrasında gelen açıklamalar, Türkiye Spor Yazarları Derneği, Profesyonel Futbolcular Derneği'nin yapmış olduğu açıklamalar... "Emre gerçek yüzünü gösterdi" falan dediler. Aslında beni çok fazla ilgilendirmiyor. Bir kere Profesyonel Futbolcular Derneği benim derneğim değil. Onların görevi Türkiye'de. Yani benim derneğim FA burada. Nasıl bir spor yazarını bir futbolcular derneğinin başkanı yapıyorlarsa, onu da anlamıyorum. - Eski futbolcu olduğu için. Sonuçta kendisi bir basın mensubu. Türkiye'de sıkıntı çeken futbolcular için yapılması gereken açıklamalar var. Bence görevleri bunlar. Bugüne kadar hiç şahit olmadım. Benim yaptığım hareketten sonra bir açıklama yaptılar, "Aklını başına alsın" diye. Ben yapmış olduğum hatanın farkındayım, yaşım da çok küçük değil yani. Türkiye Spor Yazarları Derneği, ben burada haklı bir mücadele verirken bana destek olmuştu. Bundan dolayı onlara teşekkür etmiştim. Son olaydan sonra da "Emre gerçek yüzünü gösterdi" gibi bir yazı yayınladılar. Ben onlara yine nezaketen bir açıklama yaptım. Ben tüm spor medyasını böyle bir harekete layık görecek insan değilim. Çünkü biraz önce de söyledim, saygı duyduğum ve muhabbetinden keyif aldığım insanlar var. Bir sürü senaryolar yazabiliriz buna ama gösterilen tepkiler bence doğru mevkilerden, doğru yerlerden değildi. Doğru yaklaşımlar içinde değildi. Bir kere üstüne basarak bunu söylemek istiyorum, ben Profesyonel Futbolcular Derneği'nin bir mensubu değilim. Onların kınamasını falan da kaale almıyorum. Onu açıkça söyleyeyim. Başında basın mensubu olan bir derneğin yaptığı açıklamayı dikkate almıyorum. - Ama sen özellikle basın mensubu diyorsun. Eski bir futbolcu... Şöyle söylüyorum, orası beni ilgilendirmiyor. Benim örnek aldığım FA var. Gidin bakın, İtalya'da da böyle bir derneğin, böyle bir sendikanın başında olan insanlar var... Hakan Ünsal: Tamamen bağımsız olması anlamında değil mi? Evet bağımsız olması anlamında söylüyorum. Benim yapmış olduğum hareketin medyayla bağdaştırıldığı dönemde, o kişinin kendi ismiyle yapmış olduğu bir açıklama var. Ama her Türk futbolseverin olduğu gibi, benim de o kişiye bir saygım var. Kendisi çok efsane, saygın futbolculardan bir tanesidir. - Turgay Şeren'den bahsediyoruz, herkesin bilmesi açısından altını çizmek istiyorum. Tabi. Ben o açıklamayı şöyle kabul etmiyorum; bugüne kadar futbolculara bir sürü haksızlık yapıldı. İstanbul'da ve başka Anadolu kulüplerinde. Ben bugüne kadar yapılan hiçbir yazılı açıklama görmedim. Yani bir kulübü kınama, bir yöneticiyi kınama, bir başkanı kınama. Bence asli görevleri bunlar. Hakan Ünsal: Şöyle bir bir kanı var. Milli maçlardan sonra genel anlamda ağır eleştirilerin olmadığı, hakarete varan eleştirilerin olmadığı, yazılanların çok normal olduğu gibi bir görüş var basında. Ama oyuncuların bu yapılan açıklamalara bakış açısıyla basındaki diğer yorumcuların veya yazarların bakış açıları çok farklı gibi gözüküyor... Tabi Hakan ağabey sen bizden daha iyi biliyorsun, çok daha tecrübelisin. Ben milli takıma torpille gelebilecek bir futbolcu değilim. Ben Türk futbolunun en başarılı dönemlerinde, Galatasaray'da, milli takımda hep yer aldım. 4 aylık ağır bir sakatlıktan çıktım, Malta maçında elimden geldiğinde mücadele ettim. İyi oynadım, kötü oynadım herkesin bir fikri vardır. - Sahanın en iyi oyuncularından bir tanesiydin... Tabi sizin için öyle olabilir. Elimden gelen herşeyi yapmaya çalışıyorum. Moldova maçında da Yunanistan maçında da iyi oynamamış olabilirim. Ama ben sahadan o gün verebileceğimin en iyisini vermeye çalışırım. Ben bir yıldız oyuncudan ziyade takım oyuncusu olduğumu düşünüyorum. Takım için mücadele ederim. Ama o dönemde bir bakıyorsun, "Torpille mi geliyor milli takıma?" gibi yorumlar çıkıyor. Avrupa'da benim futbolculuğumu tartışmazlar ama Türkiye'de bir bakıyorsunuz ki bunlar konuşuluyor. Milli takım veya büyük takımlar, torpilin, kıyağın geçileceği yerler değil. İnsanlara böyle bizi hedef gösterip, bir şekilde inandırmaya çalışıyorlar. Ben dışarıdan hiçbir tepki almadım, halktan hiçbir tepki almadım. İnsanların içinde geziyorum, dolaşıyorum. Korumam olmadan gezip dolaşıyorum. Çünkü ben halkın içinden geldim. Futbol bitsin yine aynı yere döneceğim. Hiçbir beklentim yok. Allah'tan başka kimseye de muhtaç değilim. Ama bakıyorsunuz öyle bir yere varmaya başladı ki iş, biz sanki torpille oynuyoruz. Biz torpille oralara gelecek insanlar değiliz. - Peki bu hareketi yaptıktan sonra ailene karşı sorumluluk hissettin mi? Aileden büyüklerin "Ya Emre yaptığın şey çok ayıptı" dediler mi? Öncelikle bir şeyi yaparken ya da yaşarken, önce ailemi düşünüp hareket etmeye çalışıyorum. Ama o günkü tamamen bir refleksti. Herhalde insanın düşünemediği bir an oluyor. O döneme denk geldi benimki de. Yapmış olduğum hareket benden çok onlara sıkıntı verdi. Şöyle sıkıntı verdi; açıyorlar gazeteyi "Terbiye özürlü", "Ahlaksız" gibi yazılar görüyorlar. Böyle olunca, insan bebekliğinden beri büyüttüğü, elinden geldiğince ona ahlak öğretmeye çalıştığı kişiyle alakalı yorumlara üzülüyor. Kaldı ki ben annemde bunu çok net hissettim. Ben annemin bir gram gözyaşına bütün futbolu silerim. - Bu olaydan sonra bir gözyaşı oldu mu? Tabi üzülmüştür. Benden saklamıştır ama bütün samimiyetimle söylüyorum, annem üzülecekse futbolu bırakırım. Yaşım 27, hiç de çekinmem. Çok samimi söylüyorum bunu. Ama ailemden özellikle bir tepki gelmedi. Sadece yapmamam gerektiğini söylediler. 2-3 tane dostumla, Hakan abi, Arif abi, Okan abi, Göksel abi var çok sevdiğim, öz abimden ayırt etmediğim abim, onlarla konuştuk. Doğru olmadığını zaten onlara da ifade ettim. Yanlış yaptığımı söyledim. - Bu konuyla ilgili özür dilemiyorsun yalnız... Özür diliyorum, Türk halkından özür diliyorum. Çünkü o kaptanlık pazu bandı ve üzerimdeki milli formayla o hareket uygunsuz. Bir kere futbolun ruhuna yakışmayacak bir hareket. Ondan dolayı özür diliyorum. - Yani reflekse refleksle tepki verildi bir anlamda... Yani benim gerçek yüzümü zaten 11 senedir göremedilerse, 11 sene sonra da göremezler. Ben burada nasıl konuşuyorsam öyleyim. Farklı görünme çabası içinde değilim. Çok ağır eleştirildim. Yapmış olduğum bir hata varsa, bu olayın benim ırkçılık davamla ne alakası olabilir, bu olayın benim İsviçre maçında aldığım cezayla ne alakası olabilir. Ben ırkçılıktan dolayı yargılanmış bir insan olarak burada bir ceza mı almışım? Hırsızlık yaptığı iddia edilen bir insan hırsızlıktan beraat ediyorsa o adam hırsız damgası yiyerek mi dolaşacak sokakta. Yani ben ırkçı diye mi gezeceğim sokakta. Ben burada çıkıyorum sokağa böyle bir şeyle karşılaşmıyorum. Ama insanların aklında öyle bir şey oluşturuldu ki, özellikle Türkiye'de, "Bu ırkçılıktan yargılandı. Irkçıdır kendisi" gibi hava yaratılıyor. Ben inançlarıma aykırı olan bir şeyi zaten o dönemde de kabul etmedim. Hiç de tereddüt etmeden, "Çok ciddi bir şekilde geleceğimi düşünürüm" burada dedim. Çünkü yapmadığım bir şeyden dolayı yargılanıyordum. Ama bakıyorsunuz, "Maçta kırmızı kart gördü", "Irkçılık yaptı", "Trafik kazası yaptı" diye konuşan insanlar var. Allah'a dua ediyorum onlara vermesin yani, onlar birine çarpıp da öldürmesin. - Oralara dönmesi çok yanlış. Oralara döndü, oralara kadar geldi. İnsanlar bizim psikolojimizi anlamaya çalışmıyorlar. Bizim de psikolojimiz var, bizim de etrafımıza karşı sorumluluklarımız var, milli formayı giyerken koskoca bir ülkenin sorumluluğu var. - Bir de çok zor atlattığın, çok gençte yaşadığın sıkıntının tekrar önüne getirilmesi çok yanlış. Ben tecrübeli birisi olduğumu düşünüyorum. O yüzden de zaten kendime bu hareketi yakıştıramadım. Hayatımda belki sıkıntılı dönemler oldu ama her zaman inanıyorum Allah kimseye taşıyamayacağından fazlasını vermez. Bu yüzden de sabredeceğiz, demek ki bununla yaşamamız gerekiyormuş. Üst üste geliyor da bazen, ama sabretmek lazım. - Yanında seni çok iyi tanıyan, 6 yıl aynı odayı paylaştığın abin var. Sen ona ‘Küçük ağabey' diye hitap ediyorsun. Sorum Hakan'a. Emre çok zor günler yaşadı. O dönemde hiç şüphesiz çok sık görüştünüz. Ne gibi telkinlerin oldu? Sen Emre'nin hiç kimse tarafından tasvip edilmeyen bu hareketini ilk gördüğünde neler hissettin? Emre'nin ruh halini hepimizden daha iyi sen bilirsin. Senin yorumun ne? Hakan Ünsal: Zaten şimdiye kadar söylediklerinden çok net anlaşılan bir şey var. Dışarıda bu işi konuşan, yazan insanların olaya futbolcuların gözüyle, onların profilinden bakmadıkları veya bakmaya çalışmadıkları gerçeği var. Olayı zaten biraz o pencereden görmeye çalışsalar en azından bir şeylerin cevabını bulabilirler veya niye böyle bir hareketin yapıldığını biraz olsun çözebilirler. Emre de söyledi zaten, o istem dışı gelişen bir hareketti. Ama sonrasında yaşananlar işin açıkçası daha da kötü. Aslında bizim genel anlamda sorunumuz da bu. İşe hep kendi penceremizden baktığımız için kendi söylediklerimiz önemli. İçerideki insanların, oyuncuların ne yaşadığını, nasıl yaşadığını veya ne tür baskı altında olduğunu bilmiyoruz, belki de pek bilmek de istemiyoruz. Belki bilmediklerinden dolayı çok da girmek istemeyecekleri bir olay. Bizim genel sorunumuz bu aslında. - Bu kritik günlerde Fatih Terim'in seni torpille milli takıma aldığı, senin damat adayı olduğun şeklinde bir iddia ortaya atıldı. Spor Yazarları Derneği eski başkanı Onur Belge'ye bir dava açtın. 50 bin YTL'lik bir tazminat davası... Türkiye Spor Yazarları Derneği eski başkanı... Tabi çok üzüntü verici bir durum. Yani onun açısından bakıldığında da... Ben bir hata yaptım, bunu kabul ediyorum. Ama kendisi çok çok daha büyük bir hata yaptı. Şu an zaten mahkemeye intikal etmiş bir durum. Bu yüzden çok da fazla yorum yapmak istemiyorum. Ama herkesin bir ailesi var, herkesin bir özeli var. Kendisinin ismi Onur da çok onurlu bir hareket yaptığını düşünmüyorum. Burada Fatih hocanın göstermiş olduğu asil ve onurlu bir duruş var. Ben Fatih hocanım yerinde olsam, onun yaşında kızım olsa, bu duruşu gösteremeyebilirdim. Ama çok asil ve onurlu bir duruş gösterdi Fatih hoca. Ona yakışan bir şekilde gösterdi. Adli mercilerde aradı hakkını. Çünkü söz konusu olan insanın ailesiyse çok daha farklı tepkiler gösterebilir. Ben çok üzüldüm, benim dünya ahiret kardeşimdir Merve. Fatih hoca da benim için çok önemli bir insan. Biraz önce de torpil konusunu gündeme getirmiştim. Yani insan nasıl böyle bir yaklaşım içinde bulunabilir anlayamıyorum. Ben son maçta 17 dakika kala Michael Owen'la beraber oyuna giriyorum. Michael Owen da bu takımda 1.5 senedir devamlı sakatlıklarla boğuşan ama iyileştiği zaman da milli takımda direkt oynayan bir oyuncu. Bugüne kadar Michael Owen'la alakalı İngiliz basını, "Bir hocanın kızıyla ilişkisi var" diye bir yaklaşım içinde bulundu mu acaba? Benim olayımda ben özür dileyebiliyorum ve akabinden de "Biz senin gerçek yüzünü gördük" diye bir açıklama gelebiliyor. Ama kendi eski başkanlarının yapmış olduğu hareket içim bir kınama duymadım kimseden. Ya da bir televizyon programında veya bir gazetede bir açıklama görmedim. Objektifliğini yitirmiş bir Türk spor medyası var, bunu çok açık söylüyorum. Tamamen bir yere yönlenmiş, görmek istediğini gören bir Türk spor medyası var. Eleştiriler her zaman olacaktır, bizler eleştirilecek insanlarız. Kamuoyu önünde olan insanlarız. Ben işimi yaparken şöhret olmak için yapmıyorum, ekmek param için yapıyorum. Ama onlar işlerini şöhret olmak için yapıyorlar. Aradaki fark bence bu. Ben yapmış olduğum hatadan dönmesini de biliyorum, özür dilemeyi de biliyorum. Ama o insanlar biliyorum ki kendi aralarında halen konuşmalarında, bu iddialarla alakalı dalga geçerek, şakalaşarak konuşuyorlardır. Bundan da eminim. - Az önce "Annemin gözyaşı için futbolu bir kalemde siler atarım" dedin. Hiç düşündün mü? Milli takımı bırakmayı, futbolu erken bırakmayı düşündün mü hiç bu aralar? Erken bırakmayı düşünmedim ama milli takımla alakalı bazı şeyler düşündüm. "Ben herhalde zarar veriyorum" dedim. Ama etrafımızdaki insanlarla, futbolu bilen insanlarla konuştuğumda yanlış bir karar olacağını düşündüm. Sonuçta ben bu milli takıma 13 yaşımdan beri hizmet ediyorum ve 13 yaşında ilk milli takıma gittiğimde de kaptandım. 18 yaşına, 19 yaşına kadar milli takıma kaptanlık yaptım. Biz bu ülke insanına hizmet ediyoruz. Türk spor medyası da bu ülkenin insanı. Bizim içimizde de doğru olmayan insanlar vardır, benim de hatalarım vardır, sizin içinizde yaşayan insanların da hataları vardır. Ama düşündüğümde gerçekten futbolcu olarak biz çok çok daha samimiyiz size göre. Ben milli takıma giderken prim hesabı yapmıyorum. Milli takıma yürekten hizmet etmek için gidiyorum. Ne bir çıkar hesabım var, ne bir maddi hesabım var milli takıma giderken. - Çünkü bunların hiçbirine ihtiyacım yok diyorsun anladığım kadarıyla... Allah'a çok şükür. Yani Allah herkese daha fazla versin. Ben kendimle alakalı elimden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Böylesine kötü, çirkin olan ortamda futboldan sonra kimseye muhtaç olmamak adına elimden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Şu an herşeyi elimin tersiyle itsem, aç da kalmam, açıkta da kalmam. Yaşamaya çalışırım elimden geldiğince. Bu hesaplara girmek için çok erken. 27 yaşındayım, futbolu bırakmak adına erken ama milli takımla alakalı bazı şeyler düşünmüştüm dediğim gibi. - Karar aşamasına getirdin mi? Getirdim bir dönem ama yanlış olacağını düşündüm daha sonra. - Medyanın yazdığı bir takım yazılar yüzünden Emre Belezoğlu'nun milli takımdan affını istemesi gerçekten çok komik olmaz mıydı? Zaten o dönemde insan nefsine yenik düşüyor. Tek başıma yaşıyorum burada. Bazen çok net karar veremiyorsunuz. İnsan yalnızken şeytanı daha çok oluyor yani. - Duygusallaşıyorsun... Evet. O yüzden, hep insanlarla ortak bir görüşe varmaya çalışıyorum. Güvendiğim, sevdiğim insanlarla... O zaman daha farklı geliyor tabi. İnsanların sana söylediklerini dinlediğinde daha farklı bakabiliyorsun olaya. Belki gerçekten çok zarar verdiğimizi düşünürsek, o zaman yine belli kararlar alabiliriz. Ama şu anda 27 yaşındayım ve önümde hizmet edebileceğim güzel seneler var. - Hakan Ünsal, Emre Belezoğlu'nu milli takım formasıyla bir daha izleyemeyecekmişiz. O noktaya kadar gelmiş. Sen neler söyleyeceksin? Hakan Ünsal: Şimdi o yapılan hareket sonrası basında, "Bu hareketi keşke bana yapmış olsa da ben bunu kullansam" tarzında düşünenler bile oldu. Bu işi reklam boyutunda kullanmak isteyen çok var. Bunlar hep bir yere gelme, gündemde kalma, sansasyon oluşturmanın çabaları. Aslında anlattığı şeylerin sonucunda ortaya çıkan, oyuncularla basın arasında bir problem olduğu. Bu çok net. Aslında şunu sormak lazım Emre'ye; basının içerisinde belli komplekslerden arınmış, tamamen objektif olan, futbolu futbol olduğu için konuşan insanlar olsa sence ortam çok daha farklı olur mu? - Ya da böyle insanlar var; futbolcular, teknik heyet bunları neden ayırmıyor? Yani 10 küsur yıldır bu işin içindeyim, medyada çok dürüst, çok iyi insanlar var. Biraz önce sen de altını çizdin. Ben buna yüzde 100 katılıyorum. Herkesi aynı kefeye koyamayız. Elimden geldiğince kimseye saygıda kusur etmemeye çalışıyorum. Ama bazen mesafe koymak, kötü olmak gerekiyor bu insanlara karşı. Yani biliyorum ki benim hakkımda çok atıp tutan, yanlış yazan, konuşan insanlar var. Karşılaştığım bir yerde "Ağabey nasılsın, iyi misin?" demişim, gitmişimdir insanların yanına yani. Sadece yaşı benden büyük olduğu için, benim hakkımda iyi veya kötü yazmıştıyı hesaplayarak değil. Sadece saygımdan dolayı selam vermişimdir. Gidip de selam vermektense, bazen masadan kalkıp gitmek de gerekiyor diye düşünüyorum. Çünkü gerçekten bir kopukluk var. Medyanın oluşturmuş olduğu ciddi bir baskı var. Ne terbiyemiz kaldı, ne ahlakımız. Sonuçta bu ülkenin mensubuyuz. İş milli takım olduğunda biraz daha ılımlı, biraz daha yapıcı olunması gerekiyor. Kulüp bazında belki farklı hesaplar olabilir, herkesin bir kanadı var. Yani ne yazık ki Türk medyasında ciddi anlamda takım yazarlığı var, takıma karşı özel ilgisi olan spor mensupları var. - Halk bunu Galatasaray medyası, Fenerbahçe medyası ve Beşiktaş medyası olarak ayırıyor... Ama konu milli takım olduğu zaman birlik olmamız gerekiyor. Ben milli takım kampına gittiğimde, basın mensuplarının arasında idmana başım önde gidiyorum. Yani onlara selam vermek bile bir zor geldi, ağır geldi. Öyle bir psikolojiye soktum ki kendimi, daha sonra düşündüm yani ne gerek var böyle bir şeye diye... - Bir gazeteciye selam vermek ağır mı geldi sana? Gerçekten o dönemde öyle geldi. Muhabirler bu işin emekçileri, oraya gelip de işin sıkıntısını çeken insanlar. Ona rağmen böyle bir soğukluk girdi işin içine. Bence kötü bir durum var ortada, milli takım söz konusuysa birlik olmamız lazım. Aslında ben selam vermiyorsam, sizlerin önünden geçerken bakmıyorsam bu da doğru değil, yapmamam gerekir. Kimse kimseden büyük değil, kimse kimseden küçük değil. Hele konu milli takımsa, hiç kimsenin kimseden bir beklentisi yok yani. Hakan Ünsal: Bir de şu var; dışarıdaki insanların bunu çok da iyi anlayabildiğini sanmıyorum. Çünkü yazılanların, çizilenlerin, söylenenlerin milli takım üzerinde olumsuz bir baskı oluşturduğu bir gerçek. Ama dışarıdaki insanlar bunu çok anlayamıyorlar. Genel kanı şu; "Bunlar profesyonel futbolcu ne baskısı. Böyle baskı nereden çıkıyor, niye olsun ki" gibi bir düşünce var. Bunun yeterince insanlara anlatılamadığını düşünüyor musun? Bir de burada oynadığın ve İtalya veya İngiltere'de oynadığın sürece basının sana beklediğin tarzda ya da olumlu bir desteği oldu mu? - Buna bir ek yapabilir miyim? Arkadaşlarımız Kayserispor'un transferin yıldız ismi Gökhan Ünal'la bir röportaj gerçekleştiriyorlar. "10 günlük milli takım kampında yaşadıklarım nedeniyle artık Türkiye'de futbol oynamak istemiyorum. İspanya'dan bazı teklifler aldım. Ben bu baskıyı kaldıramıyorum. Kendimi çok kötü hissediyorum" diyor... Bunu yaşamak lazım. Yaşamadan kimse anlayamaz. Çünkü bu ortamın kokusunu almış, tozunu içine çekmiş insanlar olması lazım. Bizler milli takım olduğu zaman gerçekten seve seve gidiyoruz. Gökhan'ın kastı zannedersem tamamen kulüp takımlarıyla alakalı. "Türkiye'yi tercih etmem" diyor. Gökhan bence daha Kayseri'de olduğu için çok ciddi bir baskıyı da hissetmemiştir. Galatasaray'da, Fenerbahçe'de, Beşiktaş'ta ya da Trabzonspor'da oynasaydı daha farklı bir baskı içinde de kalabilirdi. Evet biz baskı içindeyiz, çünkü başarıya mahkum bir hayatımız var. Başarıya mahkum olduğunuz sürece, her zaman sizde bir stres oluşacaktır. Bizler kalburüstü oyuncularız. Milli takıma geliyorsak, oraya çağrılıyorsak kalburüstü oyuncularız. Çok basit bir şekilde sizi yargılayabiliyorlar, çok basit bir şekilde sizin hakkınızda yalan yazabiliyorlar. Çok basit bir şekilde sizin hakkınızda insafsızca yorum yapabiliyorlar. Hakan Ünsal: En azından bir moral bozukluğu olur. Moral bozukluğu oluyor. Bir şeyleri daha fazla verebilmek adına hırsla çıkıyorsun, bu sefer belki daha az şey veriyorsun. Hakan Ünsal: Sadece maç düşünecekken tamamen başka ortamlara kaymaya başlıyorsun değil mi? İşte daha önce de söyledim, Malta maçına çıkacağım bir bakıyorum annem arıyor, "Oğlum sen kadro dışı mı kaldın. Sen yöneticiyi mi aradın buraya gelmek için. Sen böyle şey yapacak çocuk değilsin" diyor. Yani annene bunu anlatamıyorsun. Etraftaki insanlar nasıl düşünürler? İtalya'da yine biraz daha stres vardı ama İngiltere'de böyle bir stres yaşamıyorum. Medyanın ilgisiyle alakalı Hakan abinin sorusu vardı biraz önce. Benim bileğim kırıldı. Milli takım kampında kırıldı yanlış anlaşılmasın. Bosna maçı için milli takım kampına gittiğimde, her idmana ayağıma bandaj yaparak çıktım. Belki çok kişi bilmiyor yani bunu ama milli takım kampında kırıldı bileğim. Benden 2 hafta önce de Ballack'ın ayağı kırılmıştı. Aynı şekilde kırıldı, aynı yerde tedavi gördük. Ben 1.5 aydır top oynuyorum, Ballack aynı sakatlıktan dolayı halen oynayamadı. Ben yurtdışına çıkan 3-4 oyuncudan bir tanesiyim. Burada kadro dışı kalsam acaba Türk medyasının tepkisi nasıl olur? "Bak gördün mü zaten beklenen oldu, işte kadro dışı kaldı" derler. Ballack'ı Şampiyonlar Ligi kadrosuna almadılar, bütün Alman medyası ayağa kalktı "Siz bizim yıldızımızı nasıl almazsınız" diye. Sahip çıkmak dersek, bence sahip çıkmak bu yani. Artık benim atmış olduğum bir golden sonra, bir başarımdan sonra çok samimi söylüyorum, eğer mümkünse bir şey yazmasınlar, konuşmasınlar. Ben bundan mutlu olabilirim artık, öyle bir duruma geldik. - Ben çok iyi biliyorum, İnter'e ilk gittiğin dönemde hepimiz çok gurur duyduk, tüm medya çok gurur duydu. Gazete manşetlerindeydin ve orada insanlar sana ellerinden gelen yardımı yaptılar. Bunun herhalde aksini iddia etmezsin. Şöyle iddia etmem; destek dediğimiz şey bence budur. Destek kötü zamanda olur. Zaten iyiyken bana herkes destek olur. Yani destek dediğin şeyi sıkıntıda ararsın. - Kötü günler yaşadığında medya hiç destek olmadı mı sana? Zaten ciddi anlamda bir destek beklemiyorum. Ben dostlarımdan destek beklerim. Türk medyasının içinden hiç bugüne kadar dostum olmadı. Kimseyi bugüne kadar aramadım, kimseyle konuşmadım. Bir futbolcu, sıkıntıda olduğu dönemde, haklı gördüğü bir mücadede destek bekler. Irkçılıkla alakalı bir durum oldu, gerçek destek gösterildi mi? Sağolsun Hürriyet gazetesi bir kampanya başlatmıştı internette. Onunla alakalı sayın Fatih Çekirge haberdar etmişti. Bir de Türkiye Spor Yazarları Derneği'nden bana bir faks gelmişti "Senin arkandayız" diye. Bunlar güzel şeyler yani, ben biliyorum ki bana inanan insanlar da var. Ama bir gerçek var ki, idam sephasını hazırlayan insanlar da vardı. Irkçılıkla alakalı suçlu görülmemi bekleyen insanlar da vardı. Söylemek istediğim şey, ben burada ne kazanıyorsam yatırımımı da Türkiye'de yapıyorum. Bir yere gittiğim zaman da herkes "Bak Türk Emre geldi" diyor. Gitsinler İtalya'ya, oynadığım takımın taraftarlarına sorsunlar beni. Gelsinler İngiltere'ye Newcastle taraftarlarına sorsunlar. Yüzde 80'i hakkımda iyi şeyler söylemezse futbolu bırakırım. Bunu çok samimi söylüyorum. Ama ben hala kendimi anlatmak zorunda kalıyorum. - Türkiye'de de sokağa çıksan, seninle ilgili yüzde 98 kimse kötü bir şey söylemez... Zaten ben bu ülkenin vatandaşıyım, bundan gurur duyuyorum. Ülkemi hiçbir şeye değişmem. O şekilde yaklaşırsak çok şeye uzar gider konu. Ben gittiğim yerlerde ülkemi oturmamla, kalkmamla, konuşmamla yaptığım işle temsil etmeye çalıştım ve inanıyorum ki başarılı oldum. Diyorlar ki "Çok sakatlık yaşadı", ben İnter'de 4 senede 120 tane maç oynadım. 2.5 senedir Newcastle'dayım 70 tane maç oynadım. Bu ağır sakatlıklara rağmen bence kötü rakamlar değil bunlar. Konuşulan şeyler çok daha farklı yerlere çekilmeye çalışılıyor. Ben maddi hesaplar yapıp, şöhret hesabı yapıp bir yere gelmedim. Ben önüme sunulan imkanlar dahilinde yaşamaya çalıştım. Ben kimseye bir teklifte bulunmadım ki, bana sundular, beğendiğim bir şey oldu imzaladım. 16 yaşında liseye gidiyordum, öğretmenim benden imza istiyordu. Yani ben bunu planlı bir şekilde mi yaptım? Medyanın önüne çıktık, insanlar bizi gördüler tanıdılar. - Peki Emre, milli takımı konuşalım. Milli takım dezavantajlara rağmen çok iyi başlangıç yaptı. Seyircisiz oynama cezamız vardı, senin cezan vardı, sensiz bir milli takımdı. 5 maçta 13 puan alınca hepimiz dedik ki, "2008 Avrupa Şampiyonası'na garanti gidiyoruz." Arkasından Bosna Hersek, Malta beraberliği, Moldova ve Yunanistan mağlubiyetleri geldi, arada 3-0'lık bir Macaristan galibiyetimiz var. Çok tartışıldı kamuoyunda ve bunun nedeni baskı olarak gösterildi. Tek nedeni baskı mıydı sence başarısızılığın? Baskıyı da sebeplerden birisi olarak gösterebiliriz. Başarılı giderken baskıyı çok ciddi bir şekilde hissetmiyorsunuz. Mesela seyircisiz bir Malta maçı oynadık. Belki seyircili olsa o maç öyle gitmeyebilirdi. Çünkü gol gelmediği sürece seyircinin oluşturduğu bir baskı oluyor. Yani bazen seyircisiz oynanan maçlar dezavantaj gibi görülse de, bence milli takıma avantaj olarak döndü. Bosna maçı sonrası oluşan baskı futbolcuların üzerinde net bir şekilde hissedildi. Hepimiz bunu hissettik. Tabi bizden çok şeyler bekleniyor. Bence bazı futbolcular, belki ben de bunun içindeyim, beklenen performansın altında performans gösterdik. Bir başarısızlık varsa ortada, bu bir kişiye mal edilmemeli. Biz bir takımız. Başarıyı da, başarısızlığı da beraber kabullenmeliyiz ve öyle de yapıyoruz. İyi bir grubuz. Son dönemlerde başarısız sonuçlar alsak da iyi bir takım olduğumuzu düşünüyorum. Başarısızlık sebeplerinden birinin baskı olduğunu ben de kabul ediyorum. - Yunanistan maçının son bölümlerde seyirci Mehmet Aurelio dışında ayağına top gelen her oyuncuyu ıslıkladı. Fatih Terim'i istifaya davet etti. Yani Ali Sami Yen Stadı'nda hiç alışık olmadığımız bir tablo yaşandı. Bu tablo yaraladı mı seni? Bu tablonun oluşmasındaki en büyük sebeplerinden bir tanesi sizlersiniz. Yani futbol medyası. Bu bir gerçek. Tabi benim de hatam vardır, kusurum vardır. Belki de ortamın gerilmesinde en büyük pay sahibi benim. Spor medyası insanları çok yönlendirdi, özellikle futbolculara karşı. İstifayla alakalı çok cılız bir ses vardı, yani ben çok net duymadım kulübede. Ama futbolcuların yuhalanmasını tasvip etmiyorum. Bizler milli takımın oyuncularıyız, buraya seçilerek geliyoruz, hizmet etmek için geliyoruz. Başarılı oluruz veya başarısız oluruz, onun sorumluluğunu zaten bizler alırız. Aurelio dışındaki futbolcuların ıslıklanması konusuna gelince; Aurelio'nun göstermiş olduğu performanstansa bir şey söyleyemem. Ancak onun dışında farklı şeyler varsa, o zaman bu bizi yaralar. Ben Mehmet Aurelio'yu çok seviyorum, çok iyi bir oyuncu. Sanki yıllardır bu ülkeye hizmet ediyormuş gibi mücadele veriyor. Aslan gibi de yüreği var, çok da iyi bir insan. Ama onun dışında başka bir şey varsa insanların o yaklaşımı da yanlış. O konulara da girmek istemiyorum, tehlikeli bunlar. - Biraz açabilir misin? Çok açmak istemiyorum, yanlış
<< Önceki Haber Emre: Milli Takım'ı bırakmayı düşündüm Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER