Rezalet ve kepazelik üstüne bir yazı...


Terzi kendi söküğünü dikemezmiş misali, biz gazeteci milleti de kendi özgürlük alanımızla doğru dürüst ilgilenmiyoruz. Ne yazık ki öyle. Bir yandan basın özgürlüğünü kuşa çevirici nitelikteki davalar tam bir sindirme, yıldırma operasyonları halinde gitgide çoğalıyor. Öte yandan internet yasakları her geçen gün tam bir kepazelik boyutlarına erişiyor. Olacak şey değil. Bir süre önce bu köşede Taraf gazetesiyle ilgili olarak bir günde tam 44 davanın görüldüğünü yazmıştım. Dün öğrendim: Taraf hakkında halen devam eden tam 285 dava var. Değerli meslektaşım Mehmet Baransu bugün Ağır Ceza’da yargılanacak, ‘devletin gizli belgesini yayınlamak’ suçundan... Radikal gazetesi muhabiri İsmail Saymaz da yaptığı 9 haberden dolayı 79 yıl hapis cezasıyla yargılanmakta. Star’ın durumu da acıklı. Gazete hakkında bugüne kadar başlatılmış olan 1500 soruşturmanın 407’si davayla sonuçlanmış. Helin Şahin, Star gazetesinin muhabiri, hakkında açılmış tam 40 ayrı dava bulunuyor. İstenen hapis cezasına gelince: 57 yıl! Yine Star gazetesinin bir başka muhabiri, Bünyamin Demirkan hakkında toplam 20 ayrı dava sürüyor. Bunlardan sadece Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek’le ilgili dava nedeniyle Demirkan hakkında toplam 10 yıla kadar hapis cezası istenmiş. Yine Star gazetesinin Ankara temsilcisi ve yazarı Şamil Tayyar’la ilgili 40 ayrı dava açılırken, hakkında toplam 100 yıl hapis cezası talep edildi ve kendisi daha şimdiden 50 ay hapis cezasına mahkum oldu. Star gazetesinin eski Yazı İşleri Müdürü İbrahim Sarp hakkında açılmış olan 206 davadaysa toplam 700 yıl hapis istemi var. Bu arada kesinleşen hapis cezaları, 9 yıl 8 ay... Şunu da kayda geçirelim: Dava rekortmeni gazetemiz ise 553 dava ile Zaman... Zaman, Star, Taraf hakkında hangi konularla ilgili olarak dava açıldığına gelince, satır başlarıyla şöyle özetlenebilir: Ergenekon... Balyoz... Kafes... Devletin gizli belgesi... Ulusal güvenlik... Devletin güvenliği... Gizliliği ihlal... Bu ülkede demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, özgürlükler düzeninden korkan kim varsa, bu konulara sarılıyor. İkinci sınıf demokrasilerin geçerli olduğu her ülkede de farklı değildir. Türkiye’de internet yasakları da korkunçlaşıyor: 7000 site kapatılmış durumda. YouTube’dan sonra şimdi de son derece popüler bir video sitesi olan Vimeo yasaklandı.(*) Bu yasak kararlarını verenler daha çok sansür heyeti gibi çalıştıklarının acaba ne kadar farkındalar? Atatürk’e hakaret diyerek, müstehcenlik diyerek ne yaptıklarını, demokrasi tarihine nasıl geçeceklerini biliyorlar mı? Türkiye’yi internet yasaklarıyla Kuzey Kore, İran ve Çin’le aynı kategoriye mahkum ettiklerini onlara söyleyen, onların yüzüne bu yaptığınız tek kelimeyle ayıptır diyen çıkıyor mu? Geçelim. Bütün bu davaların, yasakların altında yatan asıl neden, elbette demokrasi korkusudur, hukuk korkusudur, özgürlük korkusudur. Her şeyi öylesine dar yorumluyorlar, her şeyi öylesine kısıtlayıcı tariflerin içine sığdırmaya çalışıyorlar ki, bu tavrın genel olarak demokratik hukuk devleti ile bağdaşması kesinlikle mümkün olmuyor. Ama umurlarında değil. Sindirmek istiyorlar. Yıldırmak istiyorlar. Dertleri demokrasi ve hukuk değil onların. Bütün dertleri, ‘bürokratik oligarşi’nin demokrasi ve hukukun üzerindeki yerini, rejim içindeki kendi ayrıcalıklarıyla birlikte korumak... Ama başaramayacaklar. Zemin ayaklarının altından kayıyor. 12 Eylül referandumu da bu bakımdan önemli bir sinyal... Son söz: Erdoğan hükümetinin bu kepazelik üstünde bir an önce kafa yorması ve demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü önemseyen herkesin konuyla ilgilenmesi dileğiyle... _____________________ * İnternet yasakları konusunda daha çok bilgilenmek isteyenler, Ümit Kıvanç’ın 2 Ekim 2010 tarihli Taraf gazetesinin 4. sayfasındaki güzel yazısını okuyabilirler.
<< Önceki Haber Rezalet ve kepazelik üstüne bir yazı... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER